1. Hukuk Dairesi 2016/17785 E. , 2020/1859 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."ün raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, hile hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, davalılar ...ve ...ile yakın akraba olduklarını ve birlikte paydaşı oldukları bir çok taşınmaz bulunduğunu, davalı ...’in dava konusu taşınmaz ve hissedarı oldukları diğer taşınmazları paylaştıracağını, bunun için tapuya gelip imza atması gerektiği telkini ile kendisini ikna ettiğini, tapu müdürlüğüne giderek neye imza attığını bilmeden evrakları imzaladığını, davalıların zeka seviyesinin düşük olmasından ve tecrübesizliğinden faydalanarak maliki olduğu dava konusu 478 ada 90 parsel sayılı taşınmazdaki 2/6 payını hile ile davalı ... adına tescilini sağladıklarını, davalılar tarafından kandırıldığını ileri sürerek tapu kaydının iptali ile payı oranında adına tescilini istemiştir.
Davalılar ...ve Yüksel, iddiaların doğru olmadığını, davanın hak düşürücü süre içerisinde açılmadığını, işlemin resmi şekilde ve davacının iradesine uygun olarak yapıldığını, taşınmazın bedeli karşığılında davalı ... tarafından satın alındığını, hilenin söz konusu olmadığını, satışın üzerinden 2 yılı aşkın zaman geçtikten sonra dava açan davacının kötüniyetli olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, dava konusu 478 ada 90 parsel sayılı taşınmazın 2/6 payı davacıya ait iken payının tamamını 14.06.2010 tarihinde davalı ...’e satış suretiyle temlik ettiği, eldeki davanın 26.06.2012 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; hile (aldatma), genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma, hilede ise yanıltma söz konusudur. 6098 s. Türk Borçlar Kanununun (TBK) 36/1. (818 s. Borçlar Kanunun (BK) 28/1.) maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse yanılma (hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.
Öte yandan, hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Aldatmanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir.
6098 sayılı Borçlar Kanunu"nun 39. (eski Borçlar Kanunu"nun 31. maddesi) maddesinde öngörülen bir yıllık hak düşürücü sürenin hileye maruz kalan kimsenin bunu öğrendiği tarihten itibaren işlemeye başlayacağı, mağdurun öğrenme tarihi olarak ileri sürdüğü tarihin esas alınacağı belirgin olup; diğer tarafın öğrenmenin (ıttılaın) bu tarih değil de daha önce olduğunu iddia etmesi durumunda, bu iddiasını ispat zorunluluğunda olduğunda da kuşku bulunmamaktadır. Nitekim, Hukuk Genel Kurulu’nun 20.04.1983 gün ve 1980/1-1846-397 sayılı kararında da aynı hususa işaret edilmiştir.
Somut olaya gelince, her ne kadar mahkemece 6098 sayılı TBK’nun 39. maddesinde düzenlenen bir yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de; davacı hileyi dava tarihinden yaklaşık 1 ay önce öğrendiğini iddia etmiş, davalılar ise davacının hileyi daha önce öğrendiği savunmuş, dosya kapsamında davalıların savunmasını destekleyecek nitelikte bilgi ve belge bulunmadığı, hilenin daha önce öğrenildiği yönündeki savunmanın davalılar tarafından kanıtlanamadığı anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca, davanın 1 yıllık hak düşürücü süre içerisinde açıldığı kabul edilerek, işin esasının değerlendirilmesi, tarafların bildirdikleri delillerin toplanması, toplanan ve toplanacak deliller birlikte değerlendirilerek varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı biçimde hüküm kurulması doğru değildir.
Davacının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz eden davacıya geri verilmesine, 16.03.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.