11. Hukuk Dairesi 2018/2298 E. , 2019/4029 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
Taraflar arasında görülen davada Ankara 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 22/06/2017 tarih ve 2015/200 E.- 2017/272 K. sayılı kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan reddine dair Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi’nce verilen 22/02/2018 tarih ve 2017/1343- 2018/179 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi asıl ve birleşen davada davacı tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davada davacı vekili asıl davada, müvekkili şirketçe üretilen solunum cihazlarının, piyasada bulunan ürünlerin biçimlerinden tamamen farklı olduğunu, farklılıklarının ayırt edici olduğunu, müvekkili ile anılan biçimin özdeşleştiğini ve kullanımla ayırt ediciliğinin yükseldiğini ve kazanıldığını, üç boyutlu solunum ürününün biçiminden oluşan üç boyutlu "ŞEKİL" markasının tescili için müvekkilince yapılan 2013/43933 sayılı marka başvurusunun ilkinin 556 sayılı KHK’nın 7/1-a-c maddesi uyarınca reddedildiğini, bu kararın hakszı ve hukuka ayrı olduğunu, zira kullanımla ibarenin ayırt edici nitelik kazandığını ileri sürerek YİDK"nın 2015/M-2171 sayılı kararının ipatlini istemiştir. Birleşen davada, üç boyutlu solunum ürününün biçiminden oluşan üç boyutlu "ŞEKİL" markasının tescili için müvekkilince yapılan 2013/43937 sayılı marka tescil başvurularından 556 sayılı KHK’nın 7/1-a maddesi uyarınca birleşen davalı şirketin itirazı neticesinde Markalar Dairesi Başkanlığınca reddedildiğini, bu karara karşı müvekkilince yapılan itirazların YİDK tarafından nihaî olarak 2016/M-4294 sayılı karar ile reddedildiğini, kararın hakszı ve hukuka aykırı olduğunu zira ibarenin ayırt edici niteliği bulunduğunu, ayrıca kullanımla ayırt edici nitelik kazandığını ileri sürerek 2016/M-4294 kararın iptaline karar verilmesini istemiştir.
Asıl ve birleşen davada davalı TPMK vekili, YİDK kararlarının usul ve yasaya uygun olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Asıl davada fer"i müdahil, birleşen davada davalı şirket vekili, tescil ettirilmek istenilen işaretin ayırt edici olmadığını ve vasıf bildirici olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İlk Derece Mahkemesince, davacı tarafça yapılan marka başvurularına konu ibarelerin ayırt edici gücünün bulunmadığı, kullanımla ayırt edicilik kazanmadığı, bir işaretin farklı bir ülke ofisinde marka olarak tescilinin Türkiye"de tescilini zorunlu kılmayacağı, itirazıyla ikinci başvurunun reddini sağlayan fer"i müdahilin asıl davaya katılmakta hukuki yararının bulunduğu, zira başvurunun tescili halinde aynı sektörde yer alan markasal niteliği bulunmayan bir işaretin marka olarak tescilinin sağlanmasının kendisi aleyhine ticari alanı doğrudan daraltacağı gerekçesiyle, asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesince, mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı, mahkemece alınan bilirkişi raporlarının hüküm vermeye yeterli bulunduğu, başvuru konusu üç boyutlu işaretlerin çizimle görüntülenebilen ve benzer biçimde ifade edilebilen, baskı yoluyla yayınlanabilen ve çoğaltılabilen mahiyette olduğu, ancak münferit unsurlardan ziyade işaretin bütün olarak ortalama düzeydeki tüketici kitlesi üzerinde bıraktığı izlenimin, işaretin daha önce de bulunan ürünlerden ayırt edilebilir olmasına olanak sağlamadığı, başvuru konusu işaretlerin, teknik işlev ve estetik biçim itibariyle piyasada yaygın olarak kullanılan solunum cihazları ürünlerinin biçiminden önemli ölçüde farklılaşamadığı, bu sebeple başvuru konusu işaretin ayırt edici gücünün bulunmadığı, kullanımla ayırt edicilik kazanma olgusunun da gerçekleşmediği, bir işaretin farklı bir ülke ofisinde marka olarak tescilinin Türkiye"de tescilini zorunlu kılmayacağı, nitekim Paris Sözleşmesinin 4. mükerrer 6. maddesi hükmünün bu incelemeye ve redde olanak tanıdığı gerekçesi ile davacı vekilinin istinaf başvurusunun esas yönünden reddine karar verilmiştir.
Kararı, asıl ve birleşen davada davacı vekili temyiz etmiştir.
Yapılan yargılama ve saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kuralları gözetildiğinde İlk Derece Mahkemesince verilen kararda bir isabetsizlik olmadığının anlaşılmasına göre yapılan istinaf başvurusunun HMK"nın 353/b-1 maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddine ilişkin kararın usul ve yasaya uygun olduğu kanısına varıldığından Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarda açıklanan nedenlerle, asıl ve birleşen davada davacı temyiz isteminin reddi ile Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın HMK"nın 370/1. maddesi uyarınca ONANMASINA, HMK"nın 372. maddesi uyarınca işlem yapılmak üzere dava dosyasının Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, aşağıda yazılı bakiye 8,50 TL temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 22/05/2019 tarihinde kesin olarak oybirliğiyle karar verildi.