Abaküs Yazılım
8. Daire
Esas No: 2016/303
Karar No: 2021/1568
Karar Tarihi: 16.03.2021

Danıştay 8. Daire 2016/303 Esas 2021/1568 Karar Sayılı İlamı

T.C.
D A N I Ş T A Y
SEKİZİNCİ DAİRE
Esas No : 2016/303
Karar No : 2021/1568

Temyiz İsteminde Bulunanlar : 1- (Davacılar) Kendi adına asaleten ...'a velayeten …
Vekili : Av. …

2- (Davalı) … Belediye Başkanlığı - …
Vekili : Av. …

İstemin Özeti : … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının hukuka aykırı olduğu öne sürülerek, taraflarca 2577 sayılı Kanunun 49. maddesi uyarınca temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

Savunmaların Özeti : Taraflarca savunma verilmemiştir.

Danıştay Tetkik Hakimi : …
Düşüncesi : İstemlerin reddi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Sekizinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
Dava; davacı ...'ın oğlu olan 2001 doğumlu ...'ın 04/09/2010 günü saat 22.30 sıralarında Manisa İli, Turgutlu İlçesi, ... Mahallesi, ... Parkı yakınındaki cadde üzerinde bulunan köprüden bisikletiyle geçerken beton zemine düşerek yaralanmasında köprüye korkuluk yapmayan ve yeterli aydınlatmayı sağlamayan davalı idarenin hizmet kusuru bulunduğundan bahisle davacı ... için 17.500,00-TL maddi, 20.000,00-TL manevi; ... için 25.000,00-TL manevi olmak üzere toplam 62.500,00-TL tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tazmini istemiyle açılmıştır.
İdare Mahkemesince, Mahkemenin 10/12/2014 tarihli ara kararına cevaben gelen bilgi belgelerden olayın yaşandığı tarihte köprünün iki yanında korkuluk olmadığı, olay tarihinden sonra korkulukların yapıldığının anlaşıldığı; tazmini istenen zararı doğuran olayın meydana gelmesinde bisiklet kullanan küçük ile davalı idareye izafe edilecek kusur ile kusur oranlarının belirlenmesini amacıyla Adli Tıp Kurumu'ndan alınan raporda; "Olayda bisiklet sürücüsü ...'ın %70 oranında kusurlu olduğu, davalı Belediye'nin %30 oranında kusurlu olduğu kanaatine varıldığı" şeklinde görüş bildirildiği; davacının bu olay sonrası maddi bir kaybının olup olmadığı, iş gücü kaybına uğrayıp uğramadığını tespit edebilmek amacıyla küçük ...'in sevk edildiği Celal Bayar Üniversitesi Hastanesi'nce düzenlenen sağlık kurulu raporunda ise; "Anksiyete bozukluğu+sağ dirsek eski iyileşmiş kırık-çıkık+sol ön kol iyileşmiş fraktürü, hareket genişliği normal" değerlendirmesine yer verilerek küçüğün özür oranının %0 olduğunun belirtildiği, bu haliyle dava konusu kaza sonucu davacı küçüğün uğradığı bir maddi kaybın olmadığı sonucuna varıldığından maddi tazminat istemi yönünden davanın reddine; manevi tazminat istemi yönünden ise, dava konusu olayın yaşandığı tarihte küçüğün 9 yaşında olması, olay sırasında kollarının kırılması ve sonrasındaki tedavi sürecinde yaşadığı acı ve ızdırap ile baba olan davacının evladının bu durumunu görmesi nedeniyle yaşadığı üzüntü nedeniyle manevi tazminatın caydırıcılık unsuru da göz önüne alındığında küçük ... için 10.000,00 TL, babası için ise 5.000,00 TL manevi tazminatın … Asliye Hukuk Mahkemesi'nde davanın açıldığı 20/05/2011 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı idarece ödenmesine, fazlaya ilişkin manevi tazminat isteminin reddine karar verilmiştir.
... İdare Mahkemesince, davanın kısmen kabulü, kısmen reddi yönünde verilen karar taraflarca temyiz edilmektedir.
İdare ve vergi mahkemeleri tarafından verilen kararların temyiz yolu ile incelenip bozulabilmeleri 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinin 1. fıkrasında yazılı nedenlerin bulunmasına bağlıdır.
Uyuşmazlıkta; mahkeme kararına esas alınan "Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Özürlü Sağlık Kurulu Raporu" taraflara tebliğ edilmemiş ise de, gerekçeli karar hakkı kapsamında anılan rapora mahkeme kararının gerekçesinde yer verildiği, raporun uyuşmazlığın esası hakkında karar vermeye yeterli ve elverişli olduğu ve raporda özür oranının %0 (yüzde sıfır) olarak belirlendiği hususları birlikte değerlendirildiğinde, davacı tarafından temyiz dilekçesinde ileri sürülen bu husus kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
Öte yandan, dava dilekçesinde tazmini istenilen 17.500,00 TL maddi zararın, 15.500,00 TL'lik kısmı maluliyetten kaynaklanan işgücü kaybı ve olası kazanç kaybı, 2.000,00 TL'lik kısmı ise tedavi ve iyileşme gideri olarak belirtilmesine karşın, Mahkemece 'tedavi ve iyileşme gideri' yönünden değerlendirme yapılmaksızın maddi tazminat isteminin tamamının reddine karar verilmiş ise de, bahsi geçen harcamaların "belgesiz" harcamalar olduğunun dava dilekçesinde açıkça beyan edilmesi ve bu harcamalara yönelik dosyada da herhangi bir bilgi ve belge bulunmaması karşısında bu zararın hesaplanamayacağı açık olduğundan bu husus da kararı kusurlandırıcı nitelikte görülmemiştir.
Bu durumda, İdare Mahkemesince verilen karar ve dayandığı gerekçe usul ve kanuna uygun olup, bozulmasını gerektiren bir neden bulunmamaktadır.
Mahkeme kararının, reddedilen maddi tazminat nedeniyle davalı idare lehine hükmedilen vekalet ücretine ilişkin kısmı yönünden incelenmesi:
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Temyiz incelemesi üzerine verilecek kararlar" başlıklı 49. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde "temyiz incelemesi sonunda kararda yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmayan maddi hatalar ile düzeltilmesi mümkün eksiklik veya yanlışlıklar varsa Danıştay'ın kararı düzelterek onayacağı" hükme bağlanmıştır.
31/12/2014 tarihli ve 29222 sayılı Resmi gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren ve Mahkeme kararı tarihi itibariyle uyuşmazlığa uygulanan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin "Tarifelerin üçüncü kısmına göre ücret" başlıklı 13. maddesinde; "(1) Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde gösterilen hukuki yardımların konusu para veya para ile değerlendirilebiliyor ise avukatlık ücreti, davanın görüldüğü mahkeme için Tarifenin İkinci Kısmında belirtilen maktu ücretlerin altında kalmamak kaydıyla (yedinci maddenin ikinci fıkrası, dokuzuncu maddenin birinci fıkrasının son cümlesi ile onuncu maddenin son fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla,) Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir. (2) Ancak hükmedilen ücret kabul veya reddedilen miktarı geçemez." hükmüne yer verilmiştir.
Aynı Tarife'nin "Manevi tazminat davalarında ücret" başlıklı 10. maddesinde ise, "(1) Manevi tazminat davalarında avukatlık ücreti, hüküm altına alınan miktar üzerinden Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir. (2) Davanın kısmen reddi durumunda, karşı taraf vekili yararına Tarifenin üçüncü kısmına göre hükmedilecek ücret, davacı vekili lehine belirlenen ücreti geçemez. (3) Bu davaların tamamının reddi durumunda avukatlık ücreti, Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümüne göre hükmolunur. (4) Manevi tazminat davasının, maddi tazminat veya parayla değerlendirilmesi mümkün diğer taleplerle birlikte açılması durumunda; manevi tazminat açısından avukatlık ücreti ayrı bir kalem olarak hükmedilir." düzenlemesi yer almaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 90. maddesinin son fıkrasında “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 7/5/2004-5170/7 md.) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” hükmüne yer verilmiştir.
Yine, Anayasa'nın 148. maddesinin 3. fıkrasında ise, “Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesi'ne başvurabilir.” hükmü yer almıştır.
Başka bir tam yargı davası sonucunda, davacı aleyhine hükmedilen vekalet ücretinin, Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile korunan hak arama hürriyeti ve mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği iddiasıyla yapılan bireysel başvuru sonucunda verilen Anayasa Mahkemesinin 07/11/2013 gün ve Başvuru No:2012/791 numaralı kararında konuya ilişkin temel ilkeler ortaya konulmuştur.
Buna göre, “Sözleşmenin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesinde, mahkemeye erişim hakkına açıkça yer verilmemişse de maddenin, (1) numaralı fıkrasındaki “herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, … bir mahkeme tarafından davasının … görülmesini istemek hakkı...” ifadeleri çerçevesinde ve hakkın doğası gereği mahkemeye erişim hakkını da kapsadığının kabulü gerekir.
Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hale getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir.
Dava sonucundaki başarıya dayalı olarak taraflara vekâlet ücreti ödeme yükümlülüğü öngörülmesi de bu kapsamda mahkemeye erişim hakkına yönelik bir sınırlama oluşturur. Böyle bir sınırlamanın meşru görülebilmesi için kamu yararı ile birey hakkı arasında makul bir dengenin gözetilmiş olması gerekir. Bu yükümlülüklerin kapsamını belirlemek kamu otoritelerinin takdir yetkisi içindedir. Öngörülen yükümlülükler dava açmayı imkânsız hale getirmedikçe ya da aşırı derece zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği söylenemez. Dolayısıyla davayı kaybetmesi halinde başvurucuya yüklenecek olan vekâlet ücreti bu çerçevede değerlendirilmelidir. (B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 38 - 39)
Buna karşılık bir hukuki uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyan başvurucuların, reddedilen dava konusu miktar üzerinden hesaplanan vekâlet ücretini karşı tarafa ödemeye mahkûm edilmeleri ihtimali veya olgusu, belirli dava koşulları çerçevesinde mahkemeye başvurmalarını engelleme ya da mahkemeye başvurmalarını anlamsız kılma riski taşımaktadır. Bu çerçevede, davanın özel koşulları çerçevesinde masrafların makullüğü ve orantılılığı, mahkemeye erişim hakkının asgari sınırını teşkil etmektedir.
(...) Taraflardan birinin yargılamadaki başarı oranına göre kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine mahkeme masraflarının hükmedilmesine yönelik düzenlemeler mahkemeye erişim hakkına müdahale oluşturmakta ise de abartılı, zorlama veya ciddiyetten yoksun talepleri disipline etmeye yönelik orantılı müdahaleler meşru görülebilir.
Ancak, yukarıda da ifade edildiği üzere, bu sınırlamaların hakkın özüne zarar vermeyecek nitelikte, meşru bir amaca dayalı ve kullanılan aracın sınırlama amacı ile orantılı olması, kamu yararının gerekleri ile bireyin hakları arasında kurulmaya çalışılan adil dengeyi bozacak şekilde birey aleyhine katlanılması zor külfetler yüklenmemiş olması gereklidir.” denilmektedir.
Anayasa Mahkemesi tarafından yapılan değerlendirmelere göre, istenen tazminatın reddedilmesi üzerine belirli bir oranının karşı tarafa vekâlet ücreti olarak ödenmesi yükümlülüğü öngörülmesi tek başına mahkemeye erişim hakkını ihlal eden bir müdahale olarak nitelendirilemeyecektir. Ancak her bir uyuşmazlığın kendine özgü niteliklerinin ve uyuşmazlığa konu olayın, davacıların mahkemeye erişim hakkı üzerinde farklı sonuçlar doğurabilmesi de mümkündür.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 36533/04 başvuru numaralı Mesutoğlu - Türkiye kararında özetle; mahkemeye erişim hakkının mutlak olmadığı, bazı sınırlamalara tabi olabildiği, bununla birlikte, getirilen kısıtlamaların, hakkın özünü ortadan kaldıracak ölçüde, kişinin mahkemeye erişimini engellememesi gerektiği, mahkemeye erişim hakkına getirilen bu tür sınırlamaların ancak meşru bir amaç güdüldüğü takdirde ve hedeflenen amaç ile başvurulan araçlar arasında makul bir orantı olması halinde Sözleşmenin 6/1. maddesi ile bağdaşabileceği, bu ilkelerden hareketle, dava açma hakkının doğal olarak yasayla belirlenen şartları olmakla birlikte, mahkemelerin yargılama usullerini uygularken bir yandan davanın hakkaniyetine halel getirecek kadar abartılı şekilcilikten, öte yandan, kanunla öngörülmüş olan usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak kadar aşırı bir gevşeklikten kaçınılması gerektiği belirtilmektedir.
Tarife maddesinde, Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde gösterilen hukuki yardımların konusu para veya para ile değerlendirilebiliyor ise; avukatlık ücretinin, tarifenin üçüncü kısmına göre hesaplanacağı, hesaplanan ücretin davanın görüldüğü mahkeme için öngörülen maktu ücretin altında kalması halinde ise, maktu ücrete hükmedileceği düzenlemesi yer almaktadır.
Mevcut durum, maddi tazminat talebiyle açılan davalarda, kabul edilen tazminat miktarının önemli kısmının vekalet ücreti olarak davalı idareye ödenmesi sonucunu doğurarak açılan tazminat davasını davacı açısından anlamsız hale getirmekte, bazı olaylarda ise, davacıyı dava açılmadan önceki durumundan daha kötü bir duruma girmesine neden olmaktadır.
Söz konusu Tarifenin, manevi tazminat davalarında avukatlık ücretini düzenleyen 10. maddesinde ise, davanın kısmen reddi durumunda karşı taraf vekili yararına tarifenin üçüncü kısmına göre hükmedilecek ücretin, davacı vekili lehine belirlenen ücreti geçemeyeceği, bu davaların tamamının reddi durumunda ise, avukatlık ücretinin, Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümüne göre maktu hükmedileceği öngörülmüştür.
Bu durumda, tümden ret ya da kısmen kabul, kısmen ret ile sonuçlanan maddi tazminat davalarında, taraflar lehine hükmedilecek vekalet ücretinin, kişilerin hak arama özgürlüğü kapsamındaki mahkemeye erişim hakkını ihlal etmeden ne şekilde hesaplanacağı konusundaki eksik düzenleme nedeniyle, başka bir ifadeyle, dava konusu Tarifenin 10. maddesinin 2. ve 3. fıkralarına paralel bir düzenlemeye yer verilmemiş olması nedeniyle ihmal edilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
Yukarıda yer alan açıklamalar uyarınca; İdare Mahkemesince verilen gerekçeli kararın hüküm fıkrasının "reddedilen maddi tazminat talebi üzerinden hesaplanan 2.100,00-TL vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalı idareye verilmesine" kısmının, "Mahkeme kararının verildiği tarihte yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca maktu olarak belirlenen 750,00-TL vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalı idareye verilmesine" şeklinde düzeltilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Mahkeme kararının, nispi karar harcının haklılık oranında paylaştırılmasına ilişkin kısmı yönünden incelenmesi:
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 24. maddesinin 1. fıkrasının (f) bendinde, kararlarda, yargılama giderleri ve hangi tarafa yükletildiğinin belirtileceği hüküm altına alınmış; 31. maddesinin yargılama giderleri konusunda atıfta bulunduğu 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 323. maddesinde, karar harcına yargılama giderleri arasında yer verilmiş, 326. maddesinin 1. fıkrasında, Kanun'da yazılı hâller dışında, yargılama giderlerinin aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verileceği, 2. fıkrasında ise, davada iki taraftan her birinin kısmen haklı çıkması durumunda, mahkemenin yargılama giderlerini tarafların haklılık oranına göre paylaştıracağı hükme bağlanmıştır.
492 sayılı Harçlar Kanunu'nun 2. maddesinde, yargı işlemlerinden bu Kanuna bağlı (1) sayılı tarifede yazılı olanların yargı harçlarına tâbi bulunduğu; 11. maddesinde, genel olarak yargı harçlarını davayı açan veya harca konu işlemin yapılmasını isteyen kişilerin ödemekle mükellef olduğu; 15. maddesinde, yargı harçlarının (1) sayılı tarifede yazılı işlemlerden değer ölçüsüne göre nispi esas üzerinden, işlemin nev'i ve mahiyetine göre maktu esas üzerinden alınacağı; 16. maddesinde, değer ölçüsüne göre harca tabi işlemlerde (1) sayılı tarifede yazılı değerlerin esas olduğu; 21. maddesinde, yargı harçlarının (1) sayılı tarifede yazılı nispetler üzerinden alınması gerektiği; 28. maddesinde ise, (1) sayılı tarifede yazılı nispi karar harcının dörtte birinin peşin, geri kalanının kararın verilmesinden itibaren bir ay içinde ödeneceği kurala bağlanmıştır.
Anılan Kanun'un, yargı harçlarının gösterildiği (1) sayılı tarifesinde ise, konusu belli bir değerle ilgili bulunan davalarda esas hakkında karar verilmesi halinde hüküm altına alınan anlaşmazlık konusu değer üzerinden, binde 68,31 oranında nispi karar harcı alınacağı belirtilmiştir.
Bu doğrultuda; konusu belli bir miktarı içeren davalarda, yargılama gideri içinde yer alan kalemlerden nispi karar harcı dışındaki harç, keşif ve bilirkişi ücreti ile posta giderinin, haklılık oranına göre davanın taraflarına yükletilmesi; hüküm altına alınan anlaşmazlık konusu değer üzerinden hesaplanacak nispi karar harcının ise, tümüyle haksız çıkan tarafa, başka bir deyişle davalı idareye yükletilmesi gerekmektedir.
Temyize konu İdare Mahkemesi kararında ise, nispi karar harcı dahil edilerek tüm yargılama giderlerine haklılık oranı uygulanmak suretiyle hüküm kurulduğu görülmektedir.
Bu itibarla, Mahkeme kararının hüküm fıkrasında yer alan "aşağıda dökümü yapılan 1.199,75-TL yargılama giderinin davadaki haklılık oranına göre belirlenen 199,75-TL'sinin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine, yargılama giderinin kalan kısmı olan 1.000,00-TL'nin ise davacı üzerinde bırakılmasına" ibaresinin, "hükmedilen miktar üzerinden hesaplanan 1.067,35-TL nispi karar harcının ve aşağıda dökümü yapılan başvurma harcı, vekalet harcı, posta gideri ve dosya gömleği ücretinden oluşan 132,40-TL yargılama giderinin haklılık oranına göre 13,25 TL'sinin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine, yargılama giderinin kalan 119,15 TL'lik kısmının davacı üzerinde bırakılmasına" şeklinde düzeltilmesi gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle; ... İdare Mahkemesinin temyize konu kararının düzeltilerek onanmasına ve temyiz giderlerinin istemde bulunanlar üzerinde bırakılmasına, bu kararın tebliğ tarihini izleyen 15 (onbeş) gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 16/03/2021 tarihinde esasta oybirliği, vekalet ücreti yönünden oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY :
(X)- Dava; davacı ...'ın oğlu olan ...'ın 04/09/2010 günü saat 22.30 sıralarında Manisa İli, Turgutlu İlçesi, ... Mahallesi, ... Parkı yakınındaki cadde üzerinde bulunan köprüden bisikletiyle geçerken beton zemine düşerek yaralanmasında köprüye korkuluk yapmayan ve yeterli aydınlatmayı sağlamayan davalı idarenin hizmet kusuru bulunduğundan bahisle davacı ... için 17.500,00-TL maddi, 20.000,00-TL manevi; ... için 25.000,00-TL manevi olmak üzere toplam 62.500,00-TL tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tazmini istemiyle açılmıştır.
İdare Mahkemesince, manevi tazminat talebinin kısmen kabulü ile ... için 10.000,00 TL, babası ... için 5.000,00 TL manevi tazminatın ... Asliye Hukuk Mahkemesi'ne davanın açıldığı 20/05/2011 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte ödenmesine, fazlaya ilişkin manevi tazminat talebi ile maddi tazminat talebinin reddine karar verilmiş; 45.000,00 TL manevi tazminat talebinin 15.000,00 TL'sinin kabul edilmiş olması sebebiyle 1.800,00 TL avukatlık ücretinin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine, Tarifenin 10.maddesinin 2.fıkrası gereği kısmen reddedilen manevi tazminat taleplerinde karşı taraf vekili lehine hükmedilecek ücretin davacı vekili lehine hükmedilecek olan ücreti geçemeyecek olması sebebiyle reddedilen 30.000,00 TL manevi tazminat talebi üzerinden hesaplanan 3.600,00 TL'nin 1.800,00 TL'yi aşıyor olması sebebiyle 1.800,00 TL avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalı vekiline ödenmesine; reddedilen maddi tazminat talebi üzerinden yine Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'ne göre hesaplanan 2.100,00 TL avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine hükmedilmiştir.
Mahkeme kararını temyizen inceleyen Daire kararında, reddedilen maddi tazminat yönünden Tarife'nin üçüncü kısmına göre hesaplanan vekalet ücretine ilişkin kısmın düzeltilmesine karar verildiği ve kararda Anayasa Mahkemesi'nin 07/11/2013 tarih ve Başvuru No:2012/791 sayılı kararına atıf yapıldığı görülmektedir.
Bireysel başvuruya konu olayda, başvurucunun askerlik görevi sırasında meydana gelen mayın patlaması sonucunda yaralanması sebebiyle, İçişleri Bakanlığı aleyhine 29/07/2011 tarihinde 200.000,00 TL maddi ve 100.000,00 TL manevi tazminat talebiyle Askeri Yüksek İdare Mahkemesi'ne açtığı tam yargı davasında, 5.311,00 TL maddi ve 20.000,00 TL manevi tazminatın yasal faiziyle birlikte başvurucuya ödenmesine, fazlaya ilişkin tazminat taleplerinin reddi ile, 02/11/2011 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 26/09/2011 tarih ve 659 sayılı Genel Bütçe Kapsamındaki Kamu İdareleri ve Özel Bütçeli İdarelerde Hukuk Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin Kanun Hükmünde Kararname'nin 6. ve 14. maddeleri gereğince reddedilen maddi ve manevi tazminat miktarı üzerinden davalı idare lehine 18.531,34 TL vekalet ücreti belirlendiği anlaşılmakta olup, başvurucu yüksek vekalet ücreti belirlenmesine imkan tanıyan düzenlemenin Anayasa'ya aykırı olduğu iddiasıyla iptali ve hükmedilen tazminat miktarının yeniden değerlendirilmesi talebinde bulunmuştur.
Anayasa Mahkemesi, başvurucunun tam yargı davasını açtığı 29/07/2011 tarihi itibarıyla 1602 sayılı Kanun'da, dava dilekçesinde belirtilen talep konusu miktarın sonradan ıslah yoluyla değiştirilmesine imkan veren düzenleme bulunmadığı, tazminat alacağının miktarının ancak bilirkişi incelemesi ve benzeri araştırmalardan sonra mahkemenin takdir yetkisi çerçevesinde belirlenebilen bir olgu olduğu, tazminat müessesesinin bu özelliği gereği, hak kazanılan tazminat miktarının dava açılmadan önce tam olarak bilinmesi veya öngörülebilmesinin mümkün olmadığı, dava açılması aşamasında karşı karşıya kalınan bu belirsizliğin, talep miktarının sonradan düzeltilmesi (ıslah) yoluyla aşılmasının da 1602 sayılı Kanun gereği 02/11/2011 tarihi öncesinde mümkün olmadığından, hak kaybına uğramak istemeyen davacılar için, tazminat taleplerine ilişkin miktarları yüksek tutmaktan başka bir seçeneğin bulunmadığı hususuna işaret ederek, başvurucunun lehine hükmedilen 25.311,00 TL tazminatın sadece 6.779,66 TL'lik kısmına kavuşabilmesinin, başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahale oluşturduğu değerlendirmesinde bulunmuştur.
Aynı kararda, 659 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 14. maddesiyle ilgili de değerlendirmelerde bulunan Mahkeme, kararında, düzenlemenin gerekçesine yer vererek hukuk hizmetlerinde etkililik ve uzmanlaşma ile kamu yararının sağlanmasına yönelik amaç çerçevesinde talep konusunun reddedilen kısmının belirli bir oranının karşı tarafa vekalet ücreti olarak ödenmesi yükümlülüğü öngörülmesinin tek başına mahkemeye erişim hakkını ihlal eden bir müdahale olarak değerlendirilemeyeceği tespitlerine yer vermiştir.
Sonuç olarak başvurucunun maddi durumunun elverişsiz olması sebebiyle lehine adli yardım kararı verilmiş olması, dava açtığı sırada ıslah imkanından yoksun bulunması sebebiyle hak kaybı yaşamamak adına talebini yüksek tutması, bilirkişi raporlarının tamamlanmasından sonra fazlaya ilişkin taleplerinden feragat etmesine rağmen bunun mahkemece kabul görmemesi ve netice itibariyle hak kazandığı tazminatın yaklaşık 3/4'ünü vekalet ücreti adı altında davalı idareye geri ödemek durumunda bırakılmasının, açılan tazminat davasını başvurucu açısından anlamsız hale getirdiği, yapılan müdahalenin ölçülü olmadığı gerekçesiyle başvurucunun mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir.
30/04/2013 tarih ve 28633 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6459 sayılı Kanunun 4. maddesiyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 16. maddesinin 4. fıkrasına eklenen "ancak, tam yargı davalarında dava dilekçesinde belirtilen miktar, süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin nihai karar verilinceye kadar, harcı ödenmek suretiyle bir defaya mahsus olmak üzere artırılabilir ve miktarın artırılmasına ilişkin dilekçe otuz gün içinde cevap verilmek üzere karşı tarafa tebliğ edilir." kuralıyla birlikte idari yargıda artık dava değerini artırma imkanı mevcuttur.
Böylelikle, idari yargı düzeninde, maddi tazminat talebiyle açılan davalarda davacıların, başlangıçta hak kaybını önlemek amacıyla dava değerinin yüksek tutulması gibi bir tutuma ihtiyaç kalmadığından, dava dosyasına giren bilirkişi raporlarıyla nihai karar verilinceye kadar dava değerini artırma imkanı mevcut hale gelmiştir.
Öte yandan, öğretide ve Yargıtay kararlarında manevi tazminat davasının kısmi dava olarak açılamayacağı, ıslah yoluyla da talebin artırılamayacağı benimsenmektedir. Manevi tazminat bir bütündür. Duyulan acı ve üzüntünün karşılığı dava yolu ile belirlenip karşı tarafa bildirildikten sonra arttırılması veya yeni bir dava açılarak istenmesi mümkün değildir. Manevi tazminat, zararın giderilmesi (giderim) değil, zarar görenin elem ve üzüntüsünün elden geldiği ölçüde denkleştirilerek tatmin edilmesi amacına dayanır. Manevi tazminatın takdirinde hakime çok geniş takdir yetkisi verilmiştir. Bu davalarda hüküm altına alınan tazminat miktarı belirlenirken genel olarak, olayın oluş şekli, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, zarar görenin kusur durumu, tarafların sıfatı, olayın ağırlığı, tarihi, paranın satın alma gücü gibi kriterler dikkate alınmaktadır.
Görüldüğü üzere, maddi tazminat ile manevi tazminat davalarında, davaların konusu, talebin bölünebilirliği/ bölünemezliği, davaların amacı, yargılama usulleri, hakimin takdir yetkisi gibi pek çok alanda farklılıklar bulunmaktadır.
Manevi tazminat davalarında, davacılar tarafından yüksek dava değeri belirlenmekle birlikte hükmedilecek tutar objektif ve subjektif kriterler ışığında hakimin takdir yetkisi çerçevesinde şekilleneceğinden, kişilik hakları zarara uğrayan davacıya reddedilen miktar üzerinden bir de nispi vekalet ücreti yükletilerek mükerrer mağduriyet yaşamasının önüne geçilmesi amaçlanarak, esasen sosyal devlet ilkesinin de bir gereği olarak, Tarifede kısmen ret veya tümden ret hallerine özgü özel düzenlemeler getirilmiştir.
Davaların nitelik farklılığına ilişkin yapılan bu tespitlerden sonra ortaya çıkan sonuca göre, dava sonucundaki başarıya dayalı olarak taraflara vekalet ücreti ödeme yükümlülüğü öngörülmesinin mahkemeye erişim hakkına bir müdahale teşkil ettiği kabul edilmekle birlikte, öngörülen müdahalenin davaların niteliği göz önünde bulundurularak kamu yararı ve birey hakkı arasında makul denge gözetilerek ölçülü bir şekilde uygulanması gerekmektedir.
Bu açıklamalar çerçevesinde, 6459 sayılı Kanun'un 30/04/2013 tarih ve 28633 sayılı Resmi Gazete'de yayımlandığı tarihten sonra (07/08/2014 tarihinde) açılan davada, davacıların maddi tazminat istemi yönünden dava değerini artırma imkanına sahip olduğu gözetildiğinde, Mahkemece maddi tazminat isteminin reddedilmesi üzerine Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin 13. maddesi uyarınca Tarife'nin üçüncü kısmında belirtilen oranlar dikkate alınarak davacı aleyhine nisbi vekalet ücretine hükmedilmiş olması, davacıların mahkemeye erişim hakkına yönelik ölçüsüz müdahale olarak nitelendirilemeyeceğinden, davalı lehine nisbi vekalet ücretine hükmedilmesinde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Bu durumda, davacıların davanın açıldığı tarih itibarıyla sahip olduğu hukuksal imkan göz ardı edilerek manevi tazminat davalarına özgü getirilen kuralların maddi tazminat davalarında da aynen uygulanması suretiyle davalı lehine maktu vekalet ücretine hükmedilmesi yönündeki Daire kararının aksine Mahkeme kararının vekalet ücreti yönünden düzeltme yapılmaksızın onanması gerektiği görüşüyle çoğunluk kararına katılmıyorum.

Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


Avukat Web Sitesi