10. Hukuk Dairesi 2021/4847 E. , 2021/11087 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi
İş kazası sonucu sürekli iş göremezliğe uğrayan sigortalının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi davasının yapılan yargılaması sonunda; (kapatılan) 21. Hukuk Dairesinin bozma kararına uyularak ilâmda yazılı nedenlerle davanın kısmen kabulü kısmen reddine ilişkin hükmün süresi içinde temyizen incelenmesinin asıl davada davacı ve birleşen davada davalı ... ile asıl davada davalı birleşen davada davacı ... avukatlarınca istenilmesi ve de davalı-birleşen dava davacısı ... avukatınca duruşma talep edilmesi üzerine, dosya incelenerek, işin duruşmaya tâbi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 16/03/2021 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü duruşmalı temyiz eden davalı birleşen davada davacı adına Av. Selvinaz Cengiz Yardım ile davacı birleşen davada davalı adına Av. ... ve davalı ... Elektrik Dağıtım A.Ş adına Av. İsmail ... Saraç geldiler. Diğer davalılar adına gelen olmadı. Duruşmaya başlanarak, hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra, duruşmaya son verilerek, dosyanın geri çevrilmesine karar verilmiştir. Dosyadaki eksiklikler tamamlandıktan sonra Dairemizin yukarıdaki esasına kaydı yapılarak Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Asıl dava iş kazasından sürekli iş göremezliğe uğrayan sigortalının maddi ve manevi tazminat istemine, birleşen dava ise asıl dosya davalılarından ... ve ...’ın bakiye alacak yönünden yürütülen icra takibine karşı menfi tespit isteminden ibarettir.
Uyuşmazlık, meydana gelen iş kazasında işveren ve üçüncü kişilerin sorumluluğunun tespiti noktasında toplanmaktadır.
Geniş anlamıyla sorumluluk kavramı, bir kişinin başka bir kişiye verdiği zararları giderme yükümlülüğü olarak açıklanmıştır. Hukuki anlamda sorumluluk ise, taraflar arasındaki borç ilişkisinin zedelenmesi sonucu doğan zararların giderilmesi (tazmin edilmesi) yükümlülüğünü içerir.
İşçi ve işverenin hizmet sözleşmesinden kaynaklanan sıkı iş ilişkisi, işçi yönünden işverene içten bağlılık (sadakat borcu), işveren yönünden işçiyi korumak ve gözetmek borcu şeklinde ortaya çıkar. Gerçekten işçi, işverenin işi ve iş yeri ile ilgili çıkarlarını korumak, çıkarlarına zarar verebilecek davranışlardan kaçınmak, buna karşı işveren de, işçinin kişiliğine saygı göstermek, işçiyi korumak, iş yeri tehlikelerinden zarar görmemesi için iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almak, işçinin özlük hakları ve diğer maddi çıkarlarının gerektirdiği uygun bildirimlerde ve davranışlarda bulunmak, işçinin çıkarına aykırı davranışlardan kaçınmakla yükümlüdür.
Sanayi ve teknolojideki gelişmeler, yeni işletmelerin açılması, fabrikaların kurulması iş yerlerindeki makineleşmenin artmasına yol açmış, bu durum iş kazaları ile meslek hastalıklarında artışlara neden olmuştur. Bu gelişme, iş yerinde iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin daha etkili şekilde alınması gereğini ortaya çıkarmıştır.
İşveren, gözetme borcu gereği, çalıştırdığı işçileri, iş yerinde meydana gelen tehlikelerden korumak, onların yaşam, bedensel ve ruhsal sağlık bütünlüklerini korumak için iş yerinde teknik ve tıbbi önlemler dahil olmak üzere bilimsel ve teknolojik gelişmelerin gerekli kıldığı tüm önlemleri almak zorundadır.
Anayasanın 17. maddesinde; “Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.” “Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz.” hükmü getirilerek yaşama hakkı güvence altına alınmış, bu yasal güvencenin yaşama geçirilmesinde İş ve Sosyal Güvenlik Mevzuatında da işçilerin korunması, işin düzenlenmesi, iş güvenliği, sosyal düzen ve adaletin sağlanması düşüncesi ile koruyucu bir takım hükümler getirilmiştir.
818 sayılı Borçlar Kanununun 332. maddesinde; “İş sahibi, aktin özel halleri ve işin mahiyeti noktasından hakkaniyet dairesinde kendisinden istenilebileceği derecede çalışmak dolayısıyla maruz kaldığı tehlikelere karşı icabeden tedbirleri ittihaza ve münasip ve sıhhi çalışma mahalleri ile, işçi birlikte ikamet etmekte ise sıhhi yatacak bir yer tedarikine mecburdur.” “İş sahibinin yukarıdaki fıkra hükmüne aykırı hareketi neticesinde işçinin ölmesi halinde onun yardımından mahrum kalanların bu yüzden uğradıkları zararlara karşı isteyebilecekleri tazminat dahi akde aykırı hareketten doğan tazminat davaları hakkındaki hükümlere tabi olur.” hükmüne yer verilmiştir.
Bu maddeye göre, işverenin, işçinin yaşam, sağlık ve bedensel bütünlüğünü korumak için gerekli önlemleri alma yükümlülüğü öngörülmektedir. Burada işverenin özellikle iş kazalarına karşı gerekli önlemleri alma yükümlülüğü söz konusudur. Buna göre işveren, hizmet ilişkisinin ve yapılan işin niteliği göz önünde tutulduğunda, hakkaniyet gereği kendisinden beklenen; deneyimlerin zorunlu kıldığı, teknik açıdan uygulanabilir ve iş yerinin özelliklerine uygun olan önlemleri almakla yükümlüdür. Aynı maddelere paralel olarak, 4857 sayılı İş Kanunu’nun "İşverenlerin ve İşçilerin Yükümlülükleri" kenar başlıklı 77. maddesinin 1. fıkrasında da benzer bir düzenlemeye yer verilmiştir. Bu fıkraya göre; "İşverenler iş yerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak, işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdürler." düzenlemesi yer almıştır.
Bundan başka işveren, mevzuatta öngörülmemiş olsa dahi bilimsel ve teknolojik gelişmelerin gerekli kıldığı iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almak zorundadır. Bilim, teknik ve örgütlenme düşüncesi yönünden alınabilme olanağı bulunan, yapılacak gider ve emek ne olursa olsun bilimin, tekniğin ve örgütlenme düşüncesinin en yeni verileri göz önünde tutulduğunda işçi sakatlanmayacak, hastalanmayacak ve ölmeyecek ya da bu kötü sonuçlar daha da azalacaksa her önlem işverenin koruma önlemi alma borcu içine girer.
Bu önlemler konusunda işveren iş yerini yeni açması nedeniyle tecrübesizliğini, bilimsel ve teknik gelişmeler yönünden bilgisizliğini, ekonomik durumunun zayıflığını, benzer iş yerlerinde bu iş güvenliği önlemlerinin alınmadığını savunarak sorumluluktan kurtulamaz. Gerçekten, çalışma hayatında süregelen kötü alışkanlık ve geleneklerin varlığı işverenin önlem alma borcunu etkilemez. İşverenlerce, iş güvenliği açısından yaşamsal önem taşıyan araç ve gereçlerin işçiler tarafından kullanılması sağlandığında, kaza olasılığının tamamen ortadan kalkabileceği de tartışmasız bir gerçektir.
Mevzuatta yer alan teknik iş kurallarına uyulmaması işverenin kusurlu davranışı olarak kabul edilmelidir. Ancak işveren sadece anılan yazılı kurallara değil, yazılı olmayan ve teknolojinin gerekli kıldığı önlemlere aykırı davrandığında da kusurlu görülerek oluşan zararı karşılamalıdır. Öte yandan objektifleştirilen kusur, kusur sorumluluğunu kusursuz sorumluluğa yaklaştırsa da, onu kusursuz sorumluluk haline dönüştüremez. Çünkü, bazı istisnalar dışında işverenin sorumluluğu için kusurun varlığı şarttır. Diğer yandan işvereni, zararlandırıcı olay nedeniyle sorumluluktan kurtaracak olan durum, eylem ile meydana gelen zarar arasındaki uygun illiyet rabıtasının kesilmesidir. Kusursuz sorumlulukta olduğu gibi kusur sorumluluğunda da illiyet bağı; mücbir sebep, zarar görenin ve üçüncü kişinin ağır kusuru nedenleriyle kesilebilir. Uygun illiyet bağının kesildiğinin ispatı halinde, işverenin sorumluluğuna gidilmesi mümkün değildir. (HGK, 20/03/2013 tarih, 2012/21-1121 Esas, 2013/386 Karar)
Somut olayda bozmaya uyularak yapılan yargılama neticesinde toplanan bilgi ve belgelere göre, Davalı ... adına ruhsatlı yapı inşaatının, işveren vekili sıfatıyla, kardeşi davalı ... tarafından yürütülmekteyken, sıva dahil bir kısım işlerinin ... tarafından 13.02.2005 tarihli bir sözleşme ile dava harici ...’a verildiği, davacının da ... işçisi olarak inşaata sıva ustası olarak çalışmaktayken, olay günü davacının inşaatta kurulu bulunana ve malzeme taşınan asansörünün birbirine karışan tellerini düzeltmeye çalıştığı sırada, 25 m genişliğindeki yolun karşı tarafına geçmesi üzerine yolun dikey olarak 9 m üzerinde, inşaata ise 10 m uzaktan geçen 39 KW’lık Orta Gerilim hattına asansör tellerini temas ettirmesi neticesinde elektriğe çarpılarak davaya konu iş kazasını geçirdiği sabittir. Bozmadan sonra yapılan yargılama neticesinde hükme esas alınan 20.07.2018 tarihli kusur raporunda Meydana gelen iş kazası olayının orta gerilim telinin normal bir durumda çalışmasından veya yaklaşma mesafelerine aykırı şekilde yapılmış olmasından değil; davacı kazalı işçinin| orta gerilim hattına yaklaşma mesafesini ihlal ettiğinden dolayı meydana geldiği tespitine yer verildikten sonra raporun sonuç kısmında davalı işveren ...’ın asli oranda kusurlu olduğu kabul edilip %20 oranında, ...’ın asli oranda kusurlu olduğu kabul edilip %20 oranında, dava dışı ...’ın yüklenici olarak asli oranda kusurlu kabul edilip %40 oranında, davacının da
asli oranda kusurlu olduğu kabul edilip %20 oranında kusurlu olduğu belirtilmiş, BEDAŞ’ın ise kusursuz olduğu tespit edilmiştir.
Bu açıklamalara göre, bilirkişi raporunda olayın gerçekleşme şeklinin kabulüne göre kusur dağılımı hatalı olmuştur. Zira iş kazasının gerçekleştiği elektrik telleri ile inşaat arasındaki mesafe gözetildiğinde işverenlere verilen kusur oranı hatalıdır. Öte yandan her ne kadar kusur verilen tüm tarafların olayın gerçekleşmesinde asli kusurlu olduğu belirtilerek kusur oranı dağıtımı yapılmış ise de, olayda baskın kusurlu olan tarafın, sıvacı ustası sıfatıyla işyerinde çalışan, olay anında hayatın olağan akışına aykırı olarak düzeltmeye çalıştığı asansör tellerini yolun karşısına geçip germek suretiyle bu yolun üzerinden geçen elektirik tellerine temas edeceğini öngörmesi gereken davacı olduğu açıktır O halde davacıya bu ağır kusuruna rağmen %20 düzeyinde kusur verilmesinin kabulü hatalı olmuştur.
O halde mahkemece yapılacak iş dosyanın itibar olunan 20.07.2018 tarihli kusur bilirkişi heyetine tevdii ile yapılan bu tespitlere göre taraflar ile dava harici 3. kişinin kusur oranlarının aidiyeti noktasında olayın oluşuna uygun kusur oranlarını belirler mahiyette rapor düzenlemesini istemek, taraflar lehine oluşan usuli kazanılmış haklara riayet ederek davanın esası hakkında bir karar vermekten ibarettir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, asıl dosyada davacı ve birleşen dosyada davalı vekili ile asıl dosyada davalı ve birleşen dosyada davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve bu aşamada temyiz itirazlarının sair yönleri incelenmeksizin hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, asıl davada davacı ve birleşen davada davalı ... avukatı ve asıl davada davalı birleşen davada davacı ... avukatı yararına takdir edilen 3.050,00 TL duruşma avukatlık parasının karşılıklı birbirlerine yükletilmesine, temyiz harcının istek halinde temyiz edenlere iadesine, 28/09/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.