Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2017/955
Karar No: 2017/722
Karar Tarihi: 12.04.2017

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/955 Esas 2017/722 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2017/955 E.  ,  2017/722 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

    Taraflar arasındaki “tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 33. İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 17.03.2016 gün 2016/71 E., 2016/77 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 23.06.2016 gün 2016/9956 E., 2016/10460 K. sayılı kararı ile;
    "…1479 sayılı Kanun’un 26"ncı maddesi sigortalı olmak hak ve yükümlülüğünden vazgeçilemeyeceğini, aynı Kanunun 25"inci maddesi ise, yasal şartların gerçekleştiği tarihte sigortalılığın kendiliğinden başlayacağını hüküm altına almıştır. Öte yandan, kanunkoyucu, 26"ncı madde ile sigortalılara, 3 ay içinde Kurum"a başvurarak kayıt ve tescillerini yaptırmak yükümünü getirmiş, tescillerini yaptırmayanlar hakkında ise, Kurumca re"sen tescil işleminin yapılacağı emredici şekilde kurala bağlanmıştır.
    01.04.1972 tarihinde yürürlüğe giren 1479 sayılı kanunun 24"üncü maddesine göre, bir kimsenin zorunlu Bağ Kur sigortalısı olması için, meslek kuruluş kaydı ile birlikte, kendi adına ve hesabına bağımsız çalışması gerekli iken, anılan maddelerde 19.4.1979 gün ve 2229 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik ile meslek kuruluş kaydı zorunluluğu kaldırılarak, “kendi adına ve hesabına” çalışma koşulu ve belirtilen nitelikte çalışmaya başlama tarihi sigortalılık niteliğini kazanmak için yeterli kabul edilmiştir. Öte yandan, 20.04.1982 tarihinde yürürlüğe giren 2654 sayılı Kanun"un 6"ncı maddesi ile değişik 1479 sayılı Kanunun 24"üncü maddesinde, zorunlu Bağ Kur sigortalısı olmak için ticari kazanç veya serbest meslek kazancı dolayısıyla gerçek veya götürü usulde gelir vergisi mükellefi olma, gelir vergisinden muaf olanların da meslek kuruluşuna kayıtlı olması hükmü yer almaktadır. Yine 22.03.1985 tarihinde 3165 sayılı Kanunla getirilen düzenleme ile de kendi nam ve hesabına çalışanlardan vergi mükellefi olan, esnaf siciline veya meslek kuruluşuna kaydı olanların Bağ-Kur sigortalısı olacağı belirtilmiştir.
    Uyuşmazlığın çözümü, sigortalılık niteliğini taşıdıkları halde Bağ-Kur’a kayıt ve tescil yaptırmamış olanlar hakkında Bağ-Kur Kanununda öngörülen düzenlemelerin irdelenmesini zorunlu kılmaktadır.
    1479 sayılı Kanunda sigortalılık hak ve mükellefiyetlerinin belirli tarihlerden başlatılmasını zorunlu kılan düzenlemeler de yer almaktadır. Bunlardan ilki, “Tescilini yaptırmayanlar hakkında yapılacak işlemler” başlıklı Ek-Geçici 13. madde hükmünde, tescilleri yapılmamış ancak sigortalılık niteliğini taşıyanlar yönünden Kanunun tanıdığı hak ve mükellefiyetlerin 2654 sayılı Kanunun yürürlük tarihi olan 20.4.1982 tarihinden başlatılacağı öngörülmüştür.
    619 sayılı KHK’nin Geçici 1"inci maddesi hükmünde ise; “Bu Kanuna göre sigortalılık niteliği taşıdıkları halde bu Kanun Hükmünde Kararnamenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar kayıt ve tescilini yaptırmamış olan sigortalıların sigortalılık hak ve mükellefiyetleri bu Kanun Hükmünde Kararnamenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren başlar. Ancak, 1479 sayılı Kanuna göre zorunlu sigortalı olarak tescil edilmiş olmak kaydıyla, 20.04.1982 tarihinden bu Kanun Hükmünde Kararnamenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar vergi dairelerine kayıtlı olarak kendi nam ve hesabına bağımsız çalıştıklarını belgeleyen sigortalıların, vergiye kayıtlı bulundukları süreler, bu süreye ilişkin primleri, ödeme tarihinde bulundukları gelir basamağı prim tutarı üzerinden ödemek kaydıyla sigortalılık süresi olarak değerlendirilir.” denilmekte olup, 04.10.2000 tarihinde yürürlüğe girmiş ise de, Anayasa Mahkemesi’nin 08.08.2001 tarihinde yürürlüğe giren 26.10.2000 günlü kararı uyarınca 619 sayılı KHK. tüm hükümleriyle iptal edilmiştir.
    4956 sayılı Kanunun 47"nci maddesiyle, Bağ-Kur Kanununa eklenen Geçici 18"inci madde; “Bu Kanuna göre sigortalılık niteliği taşıdıkları halde 04.10.2000 tarihine kadar kayıt ve tescilini yaptırmamış olan sigortalıların sigortalılık hak ve mükellefiyetleri 04.10.2000 tarihinden itibaren başlar. Ancak, bu Kanuna göre zorunlu sigortalı olarak tescil edilmiş olanların sigortalılıkları, bu Kanunun yürürlük tarihinden itibaren altı ay içinde Kuruma yazılı olarak başvurmaları ve 20.04.1982-4.10.2000 tarihleri arasındaki vergi kayıtlarını belgelemek ve belgelenen bu sürelere ilişkin olarak 49" uncu ve ek 15"inci maddelere göre hesaplanacak prim borçlarının tamamını, tebliğ tarihinden itibaren bir yıl içinde, ödeme tarihinde bulundukları gelir basamağının yürürlükte olan prim tutarı üzerinden ödemek kaydıyla bu süreler sigortalılık süresi olarak değerlendirilir.” hükmünü amirdir.
    5510 sayılı Yasanın 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren Geçici 8. maddesinde “Bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin (4) numaralı alt bendi hariç diğer alt bentlerine göre sigortalılık niteliği taşıdıkları halde bu Kanunun yürürlük tarihine kadar kayıt ve tescillerini yaptırmayanların sigortalılık hak ve yükümlülüğü bu Kanunun yürürlük tarihinden itibaren başlar. Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin (4) numaralı alt bendine göre sigortalı sayılanların hak ve yükümlülüğü ise 7 nci maddenin birinci fıkrasının (b) bendine göre başlar.” hükmünü amirdir.
    Somut olayda; 4956 sayılı Kanununla getirilen 1479 sayılı Yasanın Geçici 18"inci maddesi gereği, bu kanunun yürürlük tarihi olan 02.08.2003 tarihinden önce 1479 sayılı Yasa kapsamındaki sigortalılığa ilişkin Kuruma intikal eden giriş bildirgesi veya prim ödemesi yok ise 04.10.2000 tarihinden öncesi tescilinin mümkün olmadığı gözetilmeksizin eksik araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup bozma gerekir.
    O hâlde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…"
    gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.


    HUKUK GENEL KURULU KARARI

    Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
    Dava, davacının 26.02.1991 ile 31.12.1996 tarihleri arasında 1479 sayılı Kanun kapsamında zorunlu sigortalılığının tespiti istemine ilişkindir.
    Davacı 26.02.1991 ile 30.09.1994 tarihleri arasında esnaflık yaptığını, ancak kazancının az olması nedeniyle Bağ-Kur’a ödeme yapamadığını, daha sonra geriye dönük günleri kazanmak amacıyla yetkili mercilere müracaat etmesine rağmen sonuç alamadığını ileri sürerek sigortalılığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
    Davalı SGK vekili cevap dilekçesi sunmamıştır.
    Mahkemece davacının vergi kaydının olduğu dönemlerde kendi adına ve hesabına bağımsız çalışma koşulunun gerçekleştiği, davacının Bağ-Kur sigortalılığı olma koşullarını taşıdığı dönemde devlet tarafından zorunlu tescil yükümlülüğünün yerine getirilmediği, bu yükümlülük yerine getirilseydi davacının sosyal güvenlik hakkından mahrum olmayacağı gibi primlerinde aynı dönemlerdeki koşullarda ödeme olanağına sahip olacağı gerekçesiyle davacının 26.02.1991 ile 31.12.1996 tarihleri arasında 1479 sayılı Kanun kapsamında Bağ-Kur sigortalısı sayılması ve primlerinin de sigortalı sayıldığı dönemlerdeki prim tutarları üzerinden ödemesi gerektiğinin tespitine karar verilmiştir.
    Davalı SGK vekilinin temyizi üzerine hüküm Özel Dairece başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
    Yerel mahkemece önceki karadaki gerekçeler tekrarlanmak suretiyle direnme kararı verilmiştir.
    Direnme kararı davalı SGK vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, 04.10.2000 tarihinden önce Kuruma kayıt ve tescili bulunmayan davacının anılan tarih öncesi için vergi ve oda kaydına istinaden 1479 sayılı Kanuna tabi zorunlu sigortalı olduğunun tespitine karar verilip verilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
    Bilindiği üzere sosyal güvenlik hakkı, temel insan haklarından olup, uluslararası hukuk normları ile Anayasalarda güvence altına alınmıştır. Ülkemizin ekonomik, sosyal ve kültürel değişimi sosyal güvenlik haklarına olumlu yansımakla birlikte, kimi zaman bu hakları sınırlayıcı düzenlemelere gidildiği de görülmektedir.
    Öncelikle belirtilmelidir ki, dava; 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 4/1-b bendi kapsamındaki sigortalılara ilişkindir. Ancak 5510 sayılı Kanunun geçiş hükümlerini düzenleyen Geçici 7. maddesinde yer alan “Bu Kanunun yürürlük tarihine kadar 17/07/1964 tarihli ve 506 sayılı, 02/09/1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı, 08/06/1949 tarihli ve 5434 sayılı Kanunlar ile 17/07/1964 tarihli ve 506 sayılı Kanunun geçici 20"nci maddesine göre sandıklara tabi sigortalılık başlangıçları ile hizmet süreleri, fiilî hizmet süresi zammı, itibarî hizmet süreleri, borçlandırılan ve ihya edilen süreler ve sigortalılık süreleri tabi oldukları kanun hükümlerine göre değerlendirilir.” hükmü uyarınca, davanın yasal dayanağının 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu olduğu belirgindir.
    Uyuşmazlığın çözümü, sigortalılık niteliğini taşıdıkları halde Bağ-Kur"a kayıt ve tescil yaptırmamış olanlar hakkında 1479 sayılı Kanunda öngörülen düzenlemelerin irdelenmesini zorunlu kılmaktadır.
    1479 sayılı Esnaf Ve Sanatkarlar Ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, zorunlu sigortalılık şemsiyesi altına en son alınan “esnaf ve sanatkarlar ve diğer bağımsız çalışanlara”, Kanunda yazılı sosyal güvenlik hükümlerini uygulama amacını taşımakta olup, 26. madde ile sigortalı olma hak ve yükümlülüğünden vazgeçilemeyeceği ve kaçınılamayacağını, bu Kanuna göre sigortalı sayılanların, sigortalı sayıldıkları tarihten itibaren üç ay içinde Kuruma başvurarak kayıt ve tescil yaptırmalarının zorunlu olduğu, aksi durumda Kurum tarafından resen tescil işleminin yapılacağı hükme bağlanmıştır.
    22.03.1985 tarihinde yürürlüğe giren 3165 sayılı Kanun ile 1479 sayılı Kanunun 24. maddesinde yapılan değişiklikte; “gerçek ve götürü usulde gelir vergisi mükellefi olanlar, Esnaf ve Sanatkarlar Siciline kayıtlı bulunanlar veya kanunla kurulu meslek kuruluşuna usulüne uygun kayıtlı bulunanlar” dan, gelir vergisi mükellefi olanlar, mükellefiyetin başlangıç tarihinden, gelir vergisinden muaf olanlar ile vergi kaydı bulunmayanlar da Esnaf ve Sanatkarlar Siciline veya Kanunla kurulu meslek kuruluşlarına kayıt oldukları tarihten itibaren kendiliğinden sigortalı sayılmışlardır.
    Buna karşın, 1479 sayılı Kanunda sigortalılık hak ve mükellefiyetlerinin belirli tarihlerden başlatılmasını zorunlu kılan düzenlemelere de yer verilmiş ve 1479 sayılı Kanunda, 506 sayılı Kanun’un 79/10. maddesine paralel nitelikte bir düzenleme bulunmadığı için, kural olarak hizmet tespiti davası açılmasının mümkün olmadığını dikkate alan yasa koyucu, sigortalılık niteliğini taşıdıkları hâlde Kuruma tescil edilmemiş kişilere zaman zaman kendi ad ve hesaplarına bağımsız çalıştıkları süreleri borçlanma ve bu sürelerin sigortalılık süresi olarak değerlendirilmesi olanağını tanımıştır.
    Belirtilen düzenlemelerden ilki olan “Tescilini yaptırmayanlar hakkında yapılacak işlemler” başlıklı Ek Geçici 13. madde hükmünde, tescilleri yapılmamış ancak sigortalılık niteliğini taşıyanlar yönünden Kanunun tanıdığı hak ve mükellefiyetlerin 2654 sayılı Kanunun yürürlük tarihi olan 20.04.1982 tarihinden başlatılacağı öngörülmüştür.
    619 sayılı KHK’nin Geçici 1. maddesi hükmünde ise “Bu Kanuna göre sigortalılık niteliği taşıdıkları halde bu Kanun Hükmünde Kararnamenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar kayıt ve tescilini yaptırmamış olan sigortalıların sigortalılık hak ve mükellefiyetleri bu Kanun Hükmünde Kararnamenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren başlar. Ancak, 1479 sayılı Kanuna göre zorunlu sigortalı olarak tescil edilmiş olmak kaydıyla, 20.04.1982 tarihinden bu Kanun Hükmünde Kararnamenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar vergi dairelerine kayıtlı olarak kendi nam ve hesabına bağımsız çalıştıklarını belgeleyen sigortalıların, vergiye kayıtlı bulundukları süreler, bu süreye ilişkin primleri, ödeme tarihinde bulundukları gelir basamağı prim tutarı üzerinden ödemek kaydıyla sigortalılık süresi olarak değerlendirilir.” denilmekte olup, anılan Kanun Hükmünde Kararname 04.10.2000 tarihinde yürürlüğe girmiş ise de, Anayasa Mahkemesi’nin 08.08.2001 tarihinde yürürlüğe giren 26.10.2000 günlü kararı uyarınca tüm hükümleriyle iptal edilmiştir.
    Bu iptal sonrasında benzer bir düzenlemeyi öngören ve 02.08.2003 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 4956 sayılı Kanunun 47. maddesi ile 1479 sayılı Kanuna eklenen Geçici 18. madde;
    “Bu Kanuna göre sigortalılık niteliği taşıdıkları halde 04.10.2000 tarihine kadar kayıt ve tescilini yaptırmamış olan sigortalıların sigortalılık hak ve mükellefiyetleri 04.10.2000 tarihinden itibaren başlar. Ancak, bu Kanuna göre zorunlu sigortalı olarak tescil edilmiş olanların sigortalılıkları, bu Kanunun yürürlük tarihinden itibaren altı ay içinde Kuruma yazılı olarak başvurmaları ve 20.04.1982-04.10.2000 tarihleri arasındaki vergi kayıtlarını belgelemek ve belgelenen bu sürelere ilişkin olarak 49 uncu ve ek 15 inci maddelere göre hesaplanacak prim borçlarının tamamını, tebliğ tarihinden itibaren bir yıl içinde, ödeme tarihinde bulundukları gelir basamağının yürürlükte olan prim tutarı üzerinden ödemek kaydıyla bu süreler sigortalılık süresi olarak değerlendirilir.” hükmünü amirdir.
    Geçici 18. madde düzenlemesi 24.07.2003 tarih 4956 sayılı Kanun ile getirilmiş ve 02.08.2003 tarihinde yürürlüğe girmiş olup, buna göre, maddede öngörülen başvuru süresi 02.02.2004 günü mesai bitimi itibariyle sona ermiştir.
    Tüm bu düzenlemelerde ortak nokta, tescilin belirtilen tarihlerden sonra yapılmasına karşın Kanunda tanınan süreler içinde borçlanma hakkının kullanılabilecek olmasıdır. Kaldı ki, Anayasa Mahkemesi’nce iptaline karar verilmiş olan 619 sayılı KHK, borçlanma hakkı için bir süre de öngörmemiştir. Anılan hükümle belirtilen şartları yerine getiren kişiler maddede belirtilen sürelere ilişkin prim tutarlarını ödeyerek o döneme ilişkin süreleri sigortalı saydırabileceklerdir. Anılan düzenleme ile borçlanma hakkı, 04.10.2000 tarihinden sonra zorunlu sigortalı olarak Bağ-Kur’a tescil edilmiş olanlardan, daha önce vergi kaydı bulunanlara tanınmıştır.
    Kanunda sigortalılık hak ve yükümlülüklerinin başlaması için öngörülen tarihlerden itibaren, borçlanma hakkı belirtilen bu süreler dahilinde kullanılmalıdır. Bu süreler içinde borçlanma hakkının kullanılmaması halinde ise, sonrasında Bağ-Kur sigortalılığının tespitine olanak bulunmamaktadır. Zira, 1479 sayılı Kanunda hizmet tespitine ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır.
    Yeri gelmişken belirtilmelidir ki, 1479 sayılı Kanunun Geçici 18.maddesinde öngörülen “yazılı başvuru” şartı şekil şartı olmayıp; sigortalının, yasada belirtilen altı aylık süre içerisinde, 04.10.2000 tarihi öncesi vergiye kayıtlı olduğu süre yönünden Kuruma başvuruda bulunması veya borçlanma süresine ilişkin primi ödemesi halinde borçlanma iradesini ortaya koymuş olacağından bu iradenin sözkonusu maddeden yararlanması için yeterli sayılması gerekir. Ancak altı aylık yasal sürenin geçirilmesi halinde anılan maddeye göre 04.10.2000 tarihi öncesi vergiye kayıtlı olunan dönemin 1479 sayılı Kanun kapsamında sigortalı olarak değerlendirilmesi mümkün bulunmamaktadır.
    Nitekim, Hukuk Genel Kurulu’nun 06.10.2010 gün 2010/21-467 E. 2010/464 K.; 15.06.2011 gün 2011/10-170 E., 2011/413 K. ve 29.02.2012 gün 2011/10-802 E., 2012/104 K. sayılı kararları da aynı mahiyettedir.
    Somut olayın incelenmesinde; davacının 26.02.1991 ile 30.09.1994 tarihleri arasında vergi kaydı ile 18.08.1993 tarihinden itibaren başlayan oda kaydının mevcut olduğu, ancak 04.10.2000 tarihi öncesinde Kuruma kayıt ve tescilinin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bu haliyle davacının Geçici 18. maddede öngörülen ve 04.10.2000 tarihi öncesi döneme ait vergi kaydı bulunan dönemler için borçlanma imkanı sağlayan hükmünden yararlanmak için, maddede belirtilen süre içinde Kuruma müracaatı veya borçlanma iradesini ortaya koyacak şekilde herhangi bir prim ödemesi bulunmadığından, süresinde borçlanma talebinde bulunmayan davacının geriye dönük olarak vergiye kayıtlı olduğu süreleri borçlanması ve buna dayalı olarak sigortalılığının tespitine yasal olanak bulunmamaktadır.
    Hal böyle olunca, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
    Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
    S O N U Ç: Davalı ... vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 12.04.2017 gününde oybirliği ile karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi