Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, 31.10.2001 tarihinde Milli Emlak Şefliğince yapılan kontrollerde, kayden davalılara ait 319 parsel numaralı taşınmazın deniz cephesine bakan kısmının taş dökülerek doldurulduğunu, betonla kapatılarak ve duvar örülerek devletin hüküm ve tasarrufu altında olan yere tecavüz edildiğini ileri sürerek, elatmanın önlenmesi ile muhdesatların yıkımına karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, çekişme konusu yere davalıların elatmadıkları gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava, devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yere elatmanın önlenmesi ve yıkım isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı Hazine vekili; Milli Emlak Şefliğince 31.10.2001 tarihinde yapılan kontrollerde davalılar adına tapuda kayıtlı olan 319 parselin deniz cephesinde bulunan ve parsel dışında kalan devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan kısma, taş dökülmek suretiyle denizin doldurulduğunun, bu taşların bazı kısımlarına beton dökülerek dolgunun uç kısmına da tahmini 25. metre uzunlukta 1 metre yükseklikte taş duvar yapılarak işgal edildiğinin tespit edildiğini ileri sürerek, elatmanın önlenmesi ve yıkım istekli eldeki davayı açtığı, davalı A. K. Ö."ın, 319 parselin mülkiyetinin kendisine ait olup, üzerinde yapılaşmanın devam ettiğini, denize sıfır olması sebebi ile denizin doldurulmasına gerek olmadığını bildirerek davanın reddini savunduğu, aşamalarda da çekişme konusu taşınmazla kayden ilgisinin kalmadığını ileri sürdüğü, yargılama neticesinde mahkemece; çekişme konusu müdahaleyi davalıların gerçekleştirmedikleri, dava konusu yerleri 319 ve 320 parsellerde yeralan site sakinlerinin kendi yararlanmaları için peyder pey yaptıkları gerekçesi ile davanın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki, 3621 sayılı Kıyı Kanununun 6. maddesinde niteliği kıyı olan yerlerde ne gibi muhdesatların yapılamayacağı belirtildikten sonra uygulama imar planı ile yapılabilecek muhtesatlar belirtilmiştir.
Öte yandan; istisnalar dışında her dava açılmadan önce zuhur eden olaylar gözetilip, değerlendirilerek çözüme bağlanır. Dava tarihinden sonra gerçekleşen yeni bir müdahale ve yeni bir haksız yapılaşmanın ayrı bir davanın konusunu teşkil edeceği tartışmasızdır.
Somut olaya gelince; dosya arasına alınan ilk tapu kayıtlarından, kat mülkiyeti kurulu 319 parselde kat irtifakına 13.09.2001 tarihinde geçildiği, taşınmazdaki 1, 2, 3, 6 ve 9 nolu dubleks meskenlerin davalı A. K., 4, 5 ve 10 nolu dubleks meskenlerin diğer davalı, 7 ve 8 nolu dubleks meskenlerin ise dava dışı şahıslar adına kayıtlı olduğu, anılan meskenlerin müteahhidinin davalı A. K. olduğunun mahkemenin de kabulünde olduğu, 10 yıl devam eden yargılama süreci içerisinde, davalıların kendilerine ait bağımsız bölümleri elden çıkardıkları, dosya arasında yeralan ve dava dilekçesinin dayanağını teşkil eden 31.10.2001 tarihli tespit tutanağı içeriğinden; çekişme konusu dolgu işlemin yapılması sırasında durum tespiti yapılarak, aynı tutanağa işlemi gerçekleştiren şantiye sorumlusu olan inşaat mühendisi İ. Ş.E."in imzasının da alındığı, tutanağı düzenleyen ve tanık olarak beyanlarına başvurulan Fen memuru M. G. ile Milli Emlak memuru B. B. S."nın tutanak içeriğini doğruladıkları, öte yandan dava açıldıktan sonra mahallinde ilk olarak 22.05.2006 tarihinde yapılan uygulama neticesinde inşaat mühendisi N. B. ile harita mühendisi H. Y. düzenledikleri 09.01.2007 tarihli raporda; tespit tutanağında belirtilen yapılaşmaların mevcut olduğunu ve 319 parselin denize bakan cephesinde deniz yüzeyine yapılmış imalatlar olduğunu ve komşu 320 parsel hizasında deniz kenarında herhangi bir yapıya rastlanmadığını bildirdikleri, bunun yanısıra; davalıların çekişme konusu müdahalelerinin de içinde bulunduğu işgalleri sebebi ile kendilerine tahakkuk ettirilen ecrimisilin hukuka aykırı olduğu iddiasıyla açtıkları davalar neticesinde idari yargıda verilen kararlarda; işgaller sebebi ile ecrimisil alınmasının doğru olduğunun belirtildiği, tüm bu belirlemeler ve olgular karşısında, çekişme konusu işgal ve yapılaşmanın davalılar tarafından gerçekleştirildiği kuşkusuzdur.
Hal böyle olunca; davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile dava tarihinden sonraki durum ve gelişmeler dikkate alınarak yazılı olduğu üzere karar verilmesi doğru değildir.
Davacı vekilinin belirtilen sebeplerle temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün 12.01.2011 tarihinde kabul edilen ve 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK"nın geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 Sayılı HUMK."un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, 22.12.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.