14. Hukuk Dairesi 2013/127 E. , 2013/1366 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı tarafından, davalılar aleyhine 06.07.2007 gününde verilen dilekçe ile tazminat istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 16.11.2011 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı ... vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı sınır komşusu olan davalıların kendi parsellerini sulamakta kullandıkları suyun taşması sonucu 453, 456 ve 494 parsel sayılı taşınmazlarındaki ürünlerinin zarar görmesine sebep olduklarını ileri sürerek ıslah yoluyla 6.702.87 TL tazminatın yasal faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini istemiştir.
Davalılar, atık suların tahliyesini sağlayan DSİ kanalının temizlenmesi gerektiğini, zararın oluşmasında kusur veya ihmalleri bulunmadığını, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davalıların herbirinin ayrı parselleri kullandıkları, zararın hangi parsel kullanımından kaynaklandığının tespit edilemediği, davalıların tamamının aynı zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olamayacakları gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü, davalı vekili temyiz etmiştir.
TMK m. 683 deki "Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir. Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava edebilir” hükmü ile mülkiyet hakkının kanunla toplum yararına kısıtlanabileceği temel ilke olarak kabul edilmiştir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında, mülkiyet hakkının nasıl korunacağı hükme bağlanmış, 730 ve 737. maddeleriyle de taşınmaz malikinin başkalarına zarar vermesinin önlenmesi hedeflenmiştir.
Yapma, kaçınma, katlanma olarak özetlenebilecek bu sınırlamaların önemli bir bölümü TMK’nun "komşu hakkı" başlığı altında, 737 ile 750. maddelerinde düzenlenmiş, 751 ile 761. maddelerinde de yine malikin yapması ve katlanması gereken hususlar belirtilmiştir.
Dava, komşuluk hukukundan kaynaklanan tazminat isteğine ilişkindir.
Komşuluk hukukundan kaynaklanan tazminat davalarında öncelikle davacının uğramış olduğu zararın miktarının bilirkişi aracılığı ile tespit edilmesi, tazminatın bu zarara göre tayin ve takdir edilmesi gerekir. Hemen belirtmek gerekir ki, tazminat miktarı hiçbir zaman zararı aşamaz. Ancak, davacının zararın artmasında kusuru varsa, tazminat miktarı 6098 sayılı Borçlar Kanununun 52. maddesine göre indirilmeli veya tamamen ortadan kaldırılmalıdır. TMK’nun 737 ve 730. maddelerinden doğan sorumluluk kusura bağlı bir sorumluluk olmadığından, davalının kusursuz olması tazminat miktarının düşürülmesinde etkili olamaz.
Bu ilkeler ışığında somut olaya gelince;
Davalılara ait taşınmazlardan sızan sular sebebiyle davacının ürünlerinin zarar gördüğü bilirkişi raporları ile belirlenmiştir. Bu durumda Borçlar Kanununun 50/1. maddesi gereğince; birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri takdirde, zarara sebebiyet verenin belirlenememesi halinde davalıların müsteselsilen sorumlu olacakları gözetilmeden yazılı şekilde ret kararı verilmesi doğru görülmemiş, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz harcın istek halinde yatırana iadesine, 04.02.2013 tarihinde oybirliği karar verildi.