14. Hukuk Dairesi 2012/14388 E. , 2013/1296 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 21.07.2008 gününde verilen dilekçe ile tazminat istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 07.06.2012 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, davalının komşuluk hukukuna aykırı davranışı nedeniyle meydana gelen zararın giderilmesi için tazminat talebine ilişkindir.
Davalı, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmü, davalı vekili temyiz etmiştir.
Türk Medeni Kanununun 683. maddesi; “Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içerisinde o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir” hükmü ile malikin mülkiyet hakkını hukuksal sınırlar içinde kullanabileceğini düzenlemiştir.
Anılan kanunun taşınmaz mülkiyet hakkının kısıtlamalarını düzenleyen “komşu hakkı” bölümünde “kullanım biçimi” başlığı altında yer alan 737. maddesi; “Herkes, taşınmaz mülkiyetinden doğan yetkilerini kullanırken ve özellikle işletme faaliyetini sürdürürken, komşularını olumsuz şekilde etkileyecek taşkınlıktan kaçınmakla yükümlüdür.
Taşkınlıktan amaç ise, komşuluğun olağan hoşgörü sınırlarını aşan ve komşunun kendisi ve ailesi ile taşınmazı zararına aşırı derecede etkili olabilecek iş ve eylemlerdir. Bu tür uyuşmazlıkların çözümünde hâkim, gerek zararı saptama, gerekse zararı giderici önlemleri bulma yönünden her somut olayın
özelliğini gözetmek, tarafların yarar zarar dengelerini değerlendirmek durumundadır. Komşuluk hukukunun öngördüğü sınırları aşan kullanım halinin saptanması halinde ise, mahkemece kurulacak hükümde zararlı davranışın giderim şeklinin ve taraf yükümlülüklerinin açıkça gösterilmesi zorunludur.
“Kazı ve Yapılar” başlıklı Türk Medeni Kanununun 738. maddesi gereğince; malik kazı ve yapı yaparken komşu taşınmazlara onların topraklarını sarsmak veya tehlikeye düşürmek ya da üzerindeki tesisleri etkilemek suretiyle zarar vermekten kaçınmak zorundadır. Yine aynı yasanın 749. maddesi gereğince sınırlıklar üzerinde paylı mülkiyete ilişkin hükümler saklı kalmak üzere; her arazi maliki, taşınmazının sınırının çit veya duvar gibi sınırlıklarla çevrilmesi için yapılan giderleri karşılar.
İcra ve İflas Kanununun 30. maddesi hükmü gereğince de; bir işin yapılmasına dair olan ilamın icra müdürlüğüne verilmesi üzerine borçluya bir icra emri gönderilerek ilamda gösterilen süre içinde ve eğer süre verilmemişse işin mahiyetine göre başlama ve bitirme zamanları tayin edilerek icra müdürlüğü tarafından o işin yapılması emredilir. Borçlu emir gereğini yerine getirmezse lazım gelen masraf icra müdürü tarafından bilirkişiye hesaplattırılarak ayrıca bir hüküm gerekmeksizin bu masraf borçludan tahsil edilir.
Davacı, davalının müşterek sınırda yaptırmış olduğu kazı işlemi nedeniyle taşınmazının kodunun düşürüldüğünü, buna karşılık kendi taşınmazının yüksekte kaldığını, davalının müşterek sınıra bir duvar veya set çekmemesi nedeniyle her an kayma tehlikesi bulunduğundan kendisine ait taşınmazda zarar meydana gelip gelmeyeceği, meydana gelecekse zararın miktarı ve ne şekilde giderilebileceği hususunun tespiti için ... 1.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2008/55 D.İş sayılı dosyasında tespit yaptırmış, yargılama sırasında da taşınmazların bulunduğu yerde keşif yapılarak aynı konuda bilirkişi raporları ve ek raporlar alınmıştır.
Davaya konu olayda, öncelikle yukarıda sözü edilen fen bilirkişi ve inşaat bilirkişi raporları değerlendirilerek davalının komşuluk hukukuna aykırılık teşkil eden davranışının ne şekilde giderilmesi gerektiği belirlenerek buna ilişkin hüküm kurulması, hükmün infazının da yukarıda belirtildiği şekilde yapılması gerekir. Ancak davacının bu yönde bir talebi olmadığından ve duvarı bizzat kendisinin yapması için gerekli olan bedeli talep ettiğinden mahkemece bilirkişi raporları ile belirtilen miktar kadar tazminata karar verildiği görülmüştür. Taraflar arasındaki çekişmenin yukarıda belirtilen yönteme göre değerlendirilerek sonuçlandırılması gerektiği halde sadece tazminata hükmedilmesi doğru değildir. Bu nedenle mahkemece, davanın reddine karar
verilmesi gerekirken yukarıda açıklanan yasa hükümleri gözardı edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 01.02.2013 tarihinde oybirliği ile karar verildi.