7. Hukuk Dairesi 2015/6154 E. , 2016/8350 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava Türü : Alacak
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtay"ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşılmakla, dosya incelendi, gereği görüşüldü:
Davacı, iş sözleşmesinin haksız olarak feshedilmesi nedeniyle açtığı işe iade davasının kabul edilip kesinleştiğini, işe başlamak için davalı işverene ihtarname gönderdiğini, davalı tarafından gönderilen ve 31.10.2011 tarihinde işe başlaması gerektiğine ilişkin ihtarnamenin 10.11.2011 tarihinde davacıya tebliğ edildiğini, davalının işe başlatma konusunda iyiniyetli olmadığını ileri sürerek, işe başlatmama tazminatı ve boşta geçen süre ücretinin davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı, davacının 03.10.2011 tarihinde işe başlatılması için talepte bulunduğunu, verilecek cevabın ihtarda belirtilen adrese yapılmasını istediğini, 17.10.2011 tarihli ihtarnameyle 31.10.2011 tarihinde işe başlaması gerektiğinin bildirildiğini, ihtarın davacının belirttiği adrese yapıldığını fakat ihtarnamenin 20.10.2011 tarihinde davacının tanınmadığı gerekçesiyle iade edildiğini, bunun üzerine davacının mernis adresinin tespit edildiğini ve bu adrese yapılan tebligatın eşi tarafından tebliğ alındığını, davacının davalı işverene işe başlamak konusunda hiçbir bildirimde bulunmadığını ve işe başlamadığını, davacının işe iade konusunda samimiyetsiz ve kötü niyetli olduğunu, davacının gerçekten işe iade edilmesini istemesi halinde tebligatın kendisine geç ulaştığını bildirip yeniden işe başlamak için yeni bir tarih talep edebileceğini , ilk ihtarnamenin .... tarafından muhatap tanınmadığı gerekçesiyle iade edildiğini, davacıya ikinci kez gönderilen ihtarnamenin eşi ..... imzası ile tebliğ alındığını, bu iki kişi arasında muhtemel bir akrabalık bağı bulunduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, 04.11.2011 tarihinde tebliğe çıkan ihtarnamede 31.10.2011 tarihinde davacının işe başlamasını isteyen davalının bu ihtarının usulüne uygun bulunmadığı, tebliğ tarihi itibariyle davacının işe başlaması istenilen tarihte başlamasının mümkün bulunmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davacının davalının işe başlatma yazısı sonrası işe başlamamasının haklı nedene dayanıp dayanmadığı noktasında toplanmaktadır.
İşçinin işe iade yönündeki başvurusu samimi olmalıdır. İşçinin gerçekte işe başlamak niyeti olmadığı halde, işe iade davasının sonuçlarından yararlanmak için yapmış olduğu başvuru geçerli bir işe iade başvurusu olarak değerlendirilemez. İşçinin süresi içinde işe iade yönünde başvurusunun ardından, işverenin daveti üzerine işe başlamamış olması halinde, işçinin gerçek amacının işe başlamak olmadığı kabul edilmelidir. Başka bir anlatımla, işçi işverene hiç başvurmamış gibi sonuca gidilmelidir. Bu durumda işverence yapılan fesih, 4857 sayılı Yasanın 21 inci maddesinin beşinci fıkrasına göre geçerli bir feshin sonuçlarını doğurur. Bunun sonucu olarak da, işe iade davasında karara bağlanan işe başlatmama tazminatı ile boşta geçen s-üreye ait ücret ve diğer hakların talebi mümkün olmaz. Ancak, geçerli sayılan feshe bağlı olarak işçiye ihbar ve koşulları oluşmuşsa kıdem tazminatı ödenmelidir.
İşe iade yönündeki başvurunun on iş günü içinde işverene bildirmesi gerekmekle birlikte, tebligatın postada gecikmesinden işçinin sorumlu olması düşünülemez.
İşverenin de işçinin işe başlama isteğinin kabul edildiğini (1) ay içinde işçiye bildirmesi gerekir.Tebligat sorunları sebebiyle bildirimin süresi içinde yapılamaması halinde, bundan işveren sorumlu tutulamaz. İşverence yasal süre içinde gönderilmiş olsa dahi, işçinin bir aylık işe başlatma süresi aşıldıktan sonra eline geçen bildirim üzerine makul bir süre içinde işe başlaması gerekir. Burada makul süre işçinin işe daveti içeren bildirim anında işyerinin bulunduğu yerde ikamet etmesi durumunda en fazla iki günlük süre olarak değerlendirilebilir. İşçinin işe iadeyi içeren tebligatı işyerinden farklı bir yerde alması halinde ise, 4857 sayılı Yasanın 56 ncı maddesinin son fıkrasındaki izinler için öngörülen en çok dört güne kadar yol süresi makul süre olarak değerlendirilebilir. Bu durumda işçinin en fazla dört gün içinde işe başlaması beklenmelidir.
Somut olayda, davacının işe iade davasının kesinleşmesinden sonra işe başlamak için başvurduğu, ihtarnamesinde belirttiği adrese cevabın bildirilmesini isteği, davalının da 31.10.2011 günü işe başlaması yönündeki yanıtını davacının bildirdiği adrese gönderdiği, ancak ihtarnamenin davacının tanınmaması nedeniyle iade edildiği, daha sonra davalının davacının tespit ettiği yeni adresine aynı ihtarnameyi gönderdiği ve eşi tarafından 10.11.2011 günü tebellüğ edildiği anlaşılmaktadır.
Davacı işe başlama isteğine dair ihtarnamede tebligatın yapılmasını istediği adresi açıkça belirtmiş olup, davalı tarafından sözkonusu adrese yasal süresi içinde bildirim yapılmıştır. Tebligatın davacının tanınmaması nedeniyle iadesi üzerine davalının yeniden yaptığı ikinci bildirime ise davacı herhangi bir cevap vermemiş, makul bir sürede davalıya işe başlama için başvurmamıştır. Bu nedenle davacıya davalı tarafından yapılan tebligatın geçerli olması ve davacının tebligatı aldıktan sonra dahi davalı işverene işe başlamak için müracaat etmemesi nedeniyle davacının işe iade yönündeki başvurusunun samimi olmadığı anlaşıldığından davanın reddi gerekirken yazılı şekilde kabulü isabetsizdir.
O halde davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ:Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı nedenle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 14.04.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.