22. Hukuk Dairesi 2015/2829 E. , 2015/10473 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
DAVA : Davacı ile davalı arasındaki dava hakkında,. İş Mahkemesince verilen 08.07.2014 tarihli 2013/277 esas ve 2014/309 karar sayılı kararın davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine, Dairemizin 20.10.2014 tarihli 2014/21889 esas ve 2014/28220 karar sayılı ilamı ile hükmün BOZULMASINA karar verilmiş; davacı vekili, kararın maddi hataya dayandığı gerekçesiyle ortadan kaldırılması isteğinde bulunmuştur.
Maddi hatanın giderilmesi isteğini içeren dilekçe ve ekleri incelendi:
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 10.02.1988 tarihli 1987/2-520 esas ve 1988/89 karar sayılı kararında, Yargıtay"ca temyiz incelemesinin yapıldığı sırada dosyada bulunan bir belgenin gözden kaçırılması, maddi hata sebebi olarak açıklanmıştır. Ayrıca belirtmek gerekir ki, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 04.02.1959 tarihli 1957/13 esas ve 1959/5 karar ile 09.05.1960 tarihli 1960/21 esas ve 1960/9 karar sayılı kararlarında açıklandığı üzere, Yargıtay’ca maddi hata sonucu verilen bir karara mahkemece uyulmasına karar verilmesi halinde dahi usulü kazanılmış hak oluşmaz ve Yargıtay’ın hatalı bozma kararından dönülmesi mümkündür.
Dosya kapsamına göre, İş Mahkemesinin 08.07.2014 tarihli 2013/277 esas ve 2014/309 sayılı kararı, Dairemizin, 20.10.2014 tarihli 2014/21889 esas ve 2014/28220 karar sayılı ilamıyla yazılı gerekçe ile bozulmuş ise de, temyiz incelemesinde, davacının daha önce muvazaa iddiasına dayalı olarak açtığı alacak davası sonucunda verilen kararın varlığının gözden kaçtığı ve dolayısıyla söz konusu karardaki muvazaa kabulünün, eldeki davada hüküm altına alınan alacakların hesaplanmasına esas alınan çalışma süresi bakımından kesin hüküm etkisinin değerlendirilmediği anlaşılmaktadır.
Anılan sebeple, belirtili yönden maddi hataya dayanan Dairemizin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararının ORTADAN KALDIRILMASINA karar verildi.
Dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı vekili, müvekkilinin işe giriş tarihinden itibaren davalı ... Müdürlüğünün işçisi olmasına rağmen, muvazaalı asıl işveren–alt işveren ilişkisi çerçevesinde yüklenici firmalara bağlı olarak çalıştırıldığını, 17.02.2011 tarihinde sendika üyesi olduğunu ve sendika üyeliğinin ilgili sendika tarafından davalıya bildirildiğini, daha önce müvekkili tarafından açılan çeşitli davalarda verilen kararlarda, asıl işveren–alt işveren ilişkisinin muvazaaya dayalı olduğunun kabul edildiğini ve toplu iş sözleşmesinden yararlandırılması gerektiğinin belirlendiğini ileri sürerek, 01.06.2012 tarihinden 31.05.2013
(dahil) tarihine kadar hak kazandığı fark ücret, ilave tediye, ek ödeme, yemek ve koruyucu madde bedeli, sosyal yardım, giyim eşyası bedeli alacakları ile 01.03.2011 tarihinden 31.05.2013 (dahil) tarihine kadar hak kazandığı yıpranma primi alacaklarının hüküm altına alınmasını talep etmiştir.
Davalı vekili, müvekkili ... ile yüklenici firmalar arasındaki hizmet alım sözleşmelerinin muvazaalı olarak kabul edilemeyeceğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, yazılı gerekçeyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
Taraflar arasındaki temel uyuşmazlık, asıl işveren-alt işveren arasındaki ilişkinin kanuna uygun kurulup kurulmadığı veya muvazaaya dayanıp dayanmadığı noktasında toplanmaktadır.
4857 sayılı İş Kanunu’nun 2. maddesinin altıncı fıkrasında asıl işveren-alt işveren ilişkisi; “bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişki” olarak tanımlanmış; aynı maddenin yedinci fıkrasında “asıl işverenin işçilerinin alt işveren tarafından işe alınarak çalıştırılmaya devam ettirilmesi suretiyle hakları kısıtlanamaz veya daha önce o işyerinde çalıştırılan kimse ile alt işveren ilişkisi kurulamaz. Aksi halde ve genel olarak asıl işveren alt işveren ilişkisinin muvazaalı işleme dayandığı kabul edilerek alt işverenin işçileri başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçisi sayılarak işlem görürler. İşletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işler dışında asıl iş bölünerek alt işverenlere verilemez” kuralına yer verilmiştir.
Asıl işveren-alt işveren ilişkisinin geçerli olarak kurulabilmesi için iki işverenin bulunması, mal veya hizmet üretimine ilişkin bir işin varlığı ve asıl işin bölünerek alt işverene verilmesi halinde “işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektirme” unsurunun gerçekleşmiş olması gerekir. Bundan başka asıl işverenin işçilerinin alt işveren tarafından işe alınarak çalıştırılmaya devam ettirilmesi suretiyle haklarının kısıtlanması veya daha önce asıl işveren tarafından o işyerinde çalıştırılan kimse ile alt işveren ilişkisi kurulması gibi muvazaa kriterlerinin bulunmaması icap eder. Aksi halde alt işveren işçisi başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçisi sayılarak işlem görecektir.
İşverenler arasında muvazaalı biçimde asıl işveren alt işveren ilişkisi kurulmasının önüne geçilmek amacıyla 4857 sayılı Kanun"un 2. maddesinde bazı muvazaa kriterlerine yer verilmiştir. Muvazaa Borçlar Kanunu"nda düzenlenmiş olup, tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacıyla, kendi gerçek iradelerine uymayan, aralarında hüküm ve sonuç meydana getirmesini arzu etmedikleri, görünüşte bir anlaşma olarak tanımlanabilir. Muvazaada, taraflar arasında üçüncü kişileri aldatma kastı bulunmakta ve sözleşmedeki gerçek amaç gizlenmektedir. Muvazaa genel ispat kuralları ile ispat edilebilir. Bundan başka 4857 sayılı Kanun"un 2. maddesinin yedinci fıkrasında sözü edilen hususların, aksi kanıtlanabilen adi kanuni karineler olduğu kabul edilmelidir.
6001 sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’un 4. maddesi uyarınca, davalının yapacağı hizmetlerin başkasından satın alınması da mümkündür. Sözü edilen düzenleme ile asıl işin tamamı ya da bir kısmı 4857 sayılı Kanun"un 2. maddesinde öngörülen sınırlamalara tabi olmaksızın alt işverene verilebilir. Bu durumda sadece 4857 sayılı Kanun"un 2. maddesinin 7. fıkrası ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun 19. maddesi çerçevesinde muvazaa denetimi yapılabilir.
Somut olayda, aynı mahiyette ve seri niteliğinde bir çok dava söz konusu olması sebebiyle, davalı ile dava dışı alt işverenler arasındaki ilişkinin kanuna uygun kurulup kurulmadığı ve muvazaaya dayanıp dayanmadığı hususu mahkeme tarafından yeterli derecede araştırılıp değerlendirilmemiştir.
Mahkemece, karar gerekçesinde, davacının daha önce muvazaa iddiasına dayalı olarak açtığı tespit ve alacak davaları sonucunda verilen kararlarda, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin muvazaaya dayalı olduğunun kabul edildiği ve bu kararların temyiz incelemesinden geçerek kesinleştiği vurgulanmış ise de, kesinleşmiş söz konusu muvazaa kabullerinin etki ettiği çalışma süresinin, eldeki davada hüküm altına alınan alacakların hesaplanmasına esas alınan çalışma süresini kısmen kapsamadığı dikkate alınmamıştır.
Kesinleşmiş yargı kararlarına konu olan önceki hizmet alım sözleşmelerinin kanuna uygun kurulmamış olması veya muvazaalı olması, sonrakilerin de aynı şekilde kanuna uygun kurulmadığını ya da muvazaaya dayandığını göstermez. Daha sonra yapılan sözleşmenin ayrıca kanuna uygunluk ve muvazaa yönünden değerlendirmeye tabi tutulması gereklidir.
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında varılan neticede;
Davacı hakkındaki, Ankara 6. İş Mahkemesinin 10.12.2012 tarihli 2012/100 esas ve 2012/964 karar sayılı kararı ve Kırıkkale 1. İş Mahkemesinin 23.12.2014 tarihli 2014/387 esas 2014/625 karar sayılı kararı dikkate alındığında, kesin hüküm etkisi (muvazaa bakımından) sebebiyle, mahkemece, 31.05.2012 tarihinde ve bu tarihten öncesinde yürürlükte bulunan hizmet alım sözleşmelerinin muvazaalı kabul edilerek, bahsi geçen döneme ilişkin dava konusu edilen alacakların hüküm altına alınması isabetlidir. Ancak, 31.05.2012 tarihinde yürürlükte bulunan hizmet alım sözleşmesinin sona ermesinden sonra, davacının çalıştığı şirketlerle yapılan hizmet alım sözleşmelerinin, davacının işyerinde yürüttüğü iş açısından, 6001 sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun"un 4. maddesi gözönünde bulundurularak kanuna uygun yapılıp yapılmadığının belirlenmesi; ayrıca muvazaaya dayalı olup olmadığının araştırılarak değerlendirilmesi gereklidir.
Anılan sebeplerle, dosyada eksik olan hizmet alım sözleşmeleri, genel şartname, idari şartname, teknik (özel ve genel) şartnameler, makine, teçhizat ve ekipman listeleri ile sair sözleşme ekleri dosya kapsamına alınarak titizlikle incelenmeli; yukarıda açıklanan esaslar çerçevesinde değerlendirme yapılarak asıl işveren-alt işveren arasındaki ilişkinin kanuna uygun kurulup kurulmadığı veya muvazaaya dayanıp dayanmadığı belirlenmelidir.
Yukarıda yazılı sebepten, eksik araştırma ve incelemeyle karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, 17.03.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.