Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, miras bırakan annesi H. O. 26 parsel sayılı taşınmazdaki 1/2 payının bilgisi dışında vekil muris babası tarafından mal kaçırmak amacıyla davalı oğlu M. satış suretiyle muvazaalı temlik ettiğini M." nında danışıklı olarak diğer davalıya devrettiğini ileri sürerek tapu iptali ve muris H.adına tescili olmazsa mirastan iade veya tenkis isteklerinde bulunmuştur.
Davalılar, iddiaların yersiz olduğunu bildirip davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, muvazaa iddialarının kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, taraf vekillerince süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 6.12.2011 Salı günü saat 9.25 de daireye gelmeleri için taraf vekillerine tebligat yapıldığı halde gelmedikleri anlaşıldı, Incelemenin dosya ozerinde yapılmasına, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonraduruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor Okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
Dava, tapu iptali tescil olmazsa mirasta iade veya tenkis isteklerine ilişkindir,
Mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden, toplanan delillerden, davacı ve davalı M.’nın miras bırakanı H. adına kayıtlı 26 parseldeki ½ payın eşi K.tarafından(davacı ve davalı M.’nın ölen babaları) 24.02.1959 tarihli vekâletnamedeki yetkisi kullanılarak 25.01.1978 tarihli akitle davalı oğul M.’ya satış suretiyle devredildiği, M.tarafından da 01.5.2006 tarihli akitle diğer davalıya satış suretiyle devredildiği görülmektedir.
Davacı, vekil aracılığı ile yapılan ilk temlikten miras bırakan annesinin haberinin olmadığını, bilgisi dışında satış işleminin yapıldığını, satışı yapan vekilin (muris babası) görevini kötüye kullanarak kendisinden mal kaçırmak amacıyla çekişmeli taşınmazdaki payı davalı oğlu M.’ya satış suretiyle devredildiğini, M.’nın da taşınmazı güvendiği kişi olan diğer davalıya danışıklı devrettiğinin ileri sürerek tapu iptali muris (tereke) adına tescil olmazsa mirasta iade veya tenkis isteklerinde bulunmuştur.
Dava dilekçesinin içeriği ve iddianın ileri sürülüş biçimine göre, miras bırakan annenin vermiş olduğu vekaletnamedeki yetki kötüye kullanılmak suretiyle temlik yapıldığı iddiasına dayanıldığı bunun yanında mirasta iade veya tenkis isteklerinde de bulunulduğu sonucuna varılmaktadır.
Ne var ki, mahkemece, davada açıkça vekalet görevinin kötüye kullanılması iddiası bulunmadığı belirtilerek davacı isteği sadece muvazaaya yönelik olarak değerlendirilerek sonuca gidilmiştir.
Bilindiği üzere, Borçlar Kanunu"nun temsil ve vekâlet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekâlet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
Borçlar Kanunu"nda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekâleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekâletin nasıl yerine getirileceği bakımından açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.
Bununla birlikte, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekâlet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hâkim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkûm edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olaya gelince; vekâlet görevinin kötüye kullanıldığı olgusunun tespiti, yönünden hükme yeterli bir inceleme ve araştırma yapıldığını söyleyebilme olanağı bulunmamakt Hal böyle olunca, çekişmeli taşınmaz yönünden taraf delillerinin yukarıdaki ilkeler çerçevesinde eksiksiz toplanması, bu yönde taraf tanıklarının dinlenmesi, temlik tarihindeki taşınmazın gerçek değerinin tespiti ile karşılaştırma yapılması toplanan ve toplanacak deliller yukarıda belirtilen ilkeler çerçevesinde irdelenerek öncelikle vekaletin kötüye kullanılması iddiası yönünden bir değerlendirme yapılması bu iddia kanıtlanamaz ise muris annenin ölüm tarihi de gözetmek suretiyle mirasta iade veya tenkis istekleri yönünden inceleme yapılması gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru olmadığı gibi son kayıt maliki davalı Muharrem için yapılan isticvap isteğinin de dikkate alınmaması yerinde değildir.
Davacının bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı HMK’nun geçici 3. maddesi yollamasıyla) 1086 sayılı HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre davalıların temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 6.12.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi