14. Hukuk Dairesi 2012/14356 E. , 2013/842 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacılar vekili tarafından, davalı aleyhine 03.02.2011 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve tescil olmadığı takdirde tazminat istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; tazminat isteminin kısmen kabulüne dair verilen 14.06.2012 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
_K A R A R_
Dava, inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil olmadığı olmadığı takdirde tazminat istemine ilişkindir.
Davalı, çekişme konusu taşınmazın tapusunun kendisi tarafından edinildiğini, davacılarla bu taşınmaz üzerinde bina yapma konusunda anlaşmaları olduğunu, davacıların ödemiş olduğu paranın halen oturmakta oldukları binanın yapımı için verildiğini, dava konusu taşınmaz üzerine yapılan davacı ve davalı tarafından kullanılan binaların kullanım alanlarının farklı olduğunu, davacıların kullandıkları binanın kullanım alanı daha küçük olduğu için 1/2 oranında pay isteğinin yerinde olmadığını, kat mülkiyetine geçmek için gerekli başvuruların yapıldığını ancak hukuki imkansızlık nedeni ile müstakil tapu verilemediğini belirterek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, yazılı olarak yapılmış inaç sözleşmesinin varlığının ispatlandığı kabul edilerek davanın kabulüne ve 2086 ada 3 parsel sayılı taşınmazın davalı adına kayıtlı bulunan 675/1351 payının iptali ile davacılar ve davalı adına eşit pay oranında tapuya tesciline karar verilmiştir.
Hükmü davacılar vekili temyiz etmiştir.
Dairemizin 28/11/2011 gün 2011/12363-14430 sayılı ilamı ile,
mahkemece davada dayanılan 23/10/2002 ve 15/02/2003 tarihli belgelerin inanç sözleşmesi olarak nitelendirildiği ancak bu belgelerin yazılı delil değil, yazılı delil başlangıcı olduğu bu nedenle mahkemenin diğer delillerle özellikle de dinlenen tanık sözlerini değerlendirerek taraflar arasında inanç ilişkisinin olup olmadığı sonucuna ulaşması gerektiği, diğer taraftan davacıların yabancı uyruklu kişiler olması nedeniyle 2644 sayılı Tapu Kanunun 35. maddesi çerçevesinde Türkiye"de mülk edinip edinemeyecekleri konusunda araştırma yapılması gerektiği belirtilerek bozma kararı verilmiştir.
Mahkemece, Dairemizin bozma ilamına uyulmuş ve davacı tarafın gösterdiği tanık sözleri ile inanç ilişkisinin ispatlanamadığı kabul edilerek taşınmazın devri borcunu doğuran geçerli bir sözleşme bulunmadığı gerekçesiyle tarafların sebepsiz zenginleşme kurallarına göre verdiklerinin iadesini talep edebilecekleri belirtilerek alacak isteminin kısmen kabulüne karar verilmiştir. Ancak, yabancıların mülk edinmesi ile ilgili 2644 sayılı Tapu Kanunun 35. maddesi ile ilgili olarak yapılan araştırma hüküm kurmaya yeterli bulunmamaktadır. Öncelikle yabancı uyruklu olan davacıların mülk edinip edinemeyecekleri konusunda yeterli araştırma yapılmalı, sonucuna göre bir hüküm kurulmalıdır.
Somut uyuşmazlıkta taraflar arasında inanç ilişkisini kanıtlayan yazılı bir sözleşme mevcut değil ise de davalının kabulü nedeniyle bu ilişkinin varlığı kanıtlanmıştır. Yine davalının kabulüne göre davacılar halen oturdukları villanın kendilerine ait olacağı inancıyla 33.000,00 GPD bedeli davalıya ödemişlerdir. Bu durumda davacıların oturmakta oldukları villaya isabet eden arsa payının bilirkişiler vasıtası ile hesaplanması ve yukarıda belirtildiği şekilde yabancılar adına tescil koşulları gerçekleştiği takdirde belirlenen payın davacıların adına tesciline karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde yatırana iadesine, 22.01.2013 tarihinde oybirliği ile karar verildi.