10. Hukuk Dairesi 2021/6259 E. , 2021/10950 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
Dava, hizmet tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, bozma kararından sonra ilamında belirtildiği şekilde davanın usulden reddine karar verilmiştir.
Hükmün, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Dava, davacının 20.05.1996-31.07.2009 ile 30.11.2009-20.05.2012 tarihleri arasında davalı işverene ait iş yerinde geçen ve Kuruma bildirilmeyen sigortalı çalışmalarının tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemenin davanın kabulüne ilişkin 09/07/2015 tarihli kararı, 21. Hukuk Dairesinin 2015/22047 Esas sayılı ilamı ile “davalı işyerinin bir şehirlerarası otobüs firması olması sebebi ile otogara, davalı firmadan şoför, hostes ,banko elemanı vb. çalışanlara ait isim listesinin bildirilip bildirilmediğini sormak,tespit edilen şoför ve diğer çalışanları tanık olarak dinlemek, bunun yanı sıra firmanın birden fazla şubesi olduğu anlaşıldığından davacıya hangi şubelerde çalıştığı açıklattırılarak bu şubelerin dönem bordrolarında kayıtlı ve tarafsız tanıklar saptanarak bunların bilgilerine başvurmak, beyanı alınan tanıkların hizmet cetvellerini getirtmek, ... ve .... sicil numaralı işyerlerinin hangi işveren adına tescilli olduğunu araştırmak,davalı işyerindeki bordolarda adı geçen kişilerin adreslerinin tespit edilememesi veya beyanları ile yetinilmemesi halinde, Sosyal Güvenlik Kurumu, zabıta ve muhtarlık marifetiyle otogarda işyerine o tarihte komşu olan diğer işyerlerinde uyuşmazlık konusu dönemde çalıştığı tespit edilen kayıtlı komşu işyeri çalışanları; yoksa işyeri sahipleri araştırılıp tespit edilerek çalışmanın niteliği ile gerçek bir çalışma olup olmadığı yönünde yöntemince beyanlarını almak ve gerçek çalışma olgusunu somut ve inandırıcı bilgilere dayalı şekilde ortaya koyduktan sonra sonucuna göre karar vermek” gerektiği belirtilerek bozulmuş ve Mahkemece bozma ilamına uyulmasına karar verilmiştir.
Yapılan yargılama sonrasında Mahkeme, davanın hak düşürücü süre geçtikten sonra açıldığı gerekçesi ile davanın hak düşürücü süre şartı yokluğundan usulden reddine karar vermiştir.
Mahkemenin, Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine, o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlayacağımız bu olgu; mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirdiği gibi, mahkemenin kararını bozmuş olan Yargıtay Hukuk Dairesince; sonradan, ilk bozma kararı ile benimsemiş olduğu esaslara usuli kazanılmış hakka aykırı bir şekilde, ikinci bir bozma kararı verilememektedir (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı, Hukuk Genel Kurulu’nun 12.07.2006 gün, 2006/9-508 E., 2006/521 sayılı kararı).
Mahkemenin, Yargıtay’ın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli kazanılmış hak doğabileceği gibi, bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usuli kazanılmış hak gerçekleşebilir. (Prof. Dr. Baki Kuru, Usuli Müktesep Hak (Usule İlişkin Kazanılmış Hak) Dr. ...’e .., Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları No. 351 Ankara, 1974, sayfa 395 vd.)
Öte yandan, 506 sayılı Kanunun 79/10. maddesi hükmüne göre; Kuruma bildirilmeyen hizmetlerin sigortalı hizmet olarak değerlendirilmesine ilişkin davanın, tespiti istenen hizmetin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içinde açılması gerekir. Bu yönde, anılan madde hükmünde yer alan hak düşürücü süre; yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalışmaları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar için geçerlidir. Bir başka anlatımla; sigortalıya ilişkin olarak işe giriş bildirgesi, dönem bordrosu gibi yönetmelikte belirtilen belgelerin Kuruma verilmesi ya da çalışmaların Kurumca tespit edilmesi halinde; Kurumca öğrenilen ve sonrasında kesintisiz biçimde devam eden çalışmalar bakımından hak düşürücü sürenin geçtiğinden söz edilemez. Ne var ki; sigortalının Kuruma bildiriminin işe giriş tarihinden sonra yapılması, bir başka ifade ile sigortalının hizmet süresinin başlangıçtaki bir bölümünün Kuruma bildirilmeyerek sonrasının bildirilmesi ve Kuruma bildirimin yapıldığı tarihten önceki çalışmaların, bildirgelerin verildiği tarihi de kapsar biçimde kesintisiz devam etmiş olması halinde, Kuruma bildirilmeyen çalışma süresi yönünden hak düşürücü sürenin hesaplanmasında; bildirim dışı tutulan sürenin sonu değil, kesintisiz olarak geçen çalışmaların sona erdiği yılın sonu başlangıç alınmalıdır.
Somut olayda, davacının 20.05.1996-31.07.2009 ile 30.11.2009-20.05.2012 tarihleri arasındaki çalışmasının tespitini talep ettiği, hizmet cetvelinde 31.07.2009-30.11.2009 tarihleri arasında dava dışı işyerinden, 20.05.2012-20.06.2012 tarihleri arasında davalı işyerinden hizmetinin bildirildiğinin görüldüğü,davanın 28.12.2012 tarihinde açıldığı, buna göre davanın tespiti istenen hizmetin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içinde açılmış olması nedeniyle hak düşürücü sürenin söz konusu olmadığı açık olup, bozma ilamına uyan mahkemenin bozma gereğince araştırma yaparak bir karar vermesi gerektiği halde yanılgılı değerlendirme ile hak düşürücü süre geçtikten sonra açıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar vermesi usul ve yasaya aykırı olup bozma sebebidir.
O hâlde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 27/09/2021 gününde oybirliğiyle karar verildi.