10. Hukuk Dairesi 2015/10789 E. , 2015/14860 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi : İş Mahkemesi
Dava, itirazın iptali ile icra inkar tazminatı istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davaya konu olayda; davalının 03.08.2008 tarihinde vefat eden eşi ..."nin davalı ile 01.06.1999 tarihinde evlenmesinden önce, 15.12.1989 tarihinden itibaren eski eşi ... üzerinden 506 sayılı Yasa kapsamında ölüm aylığı bağlandığı fakat davalı ... ile evlenmesine rağmen bu durumu Kuruma bildirmediği, buna göre davacı Kurum tarafından 2006 yılında bu durumun farkedilmesi üzerine, 19.06.1999-16.02.2006 tarihleri arasında ödenen aylıkların borç çıkartıldığı, fakat 03.08.2008 tarihinde davalının eşinin vefatı nedeniyle davalı hakkında mirasçı sıfatıyla takibe geçildiği ve eldeki davanın açıldığı, mahkemece yapılan yargılama sonucunda davanın kabulüne karar verildiği anlaşılmakta ise de verilen kararın eksik araştırma ve yanılgılı değrlendirmeye dayalı olduğu anlaşılmaktadır..
1-Davanın yasal dayanaklarından olan; 5510 sayılı Yasanın 96. maddesi, “Kurumca işverenlere, sigortalılara, isteğe bağlı sigortalılara gelir veya aylık almakta olanlara ve bunların hak sahiplerine, genel sağlık sigortalılarına ve bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilere, fazla veya yersiz olarak yapıldığı tespit edilen bu Kanun kapsamındaki her türlü ödemeler;
a) Kasıtlı veya kusurlu davranışlarından doğmuşsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla on yıllık sürede yapılan ödemeler, bu ödemelerin yapıldığı tarihlerden itibaren hesaplanacak olan kanunî faizi ile birlikte, ilgililerin Kurumdan alacağı varsa, bu alacaklarından mahsup edilir, alacakları yoksa genel hükümlere göre geri alınır…” düzenlemesini içermektedir.
Ayrıca belirtilmelidir ki; 5510 sayılı Kanunun 96"ncı maddesi, sebepsiz zenginleşmede geri verme kon usuna ilişkin özel bir düzenleme niteliğinde olup, zamanaşımı hükmü olarak tanımı ve yorumlanması olanaksızdır. Maddede genel hükümlere yollamada bulunulması ve Kanunun "Zamanaşımı, hakkın düşmesi ve avans" başlığını taşıyan 97"nci ve diğer maddelerinde fazla veya yersiz ödemeden kaynaklanan Kurum alacağı yönünden düzenlemeye yer verilmemiş olması, fazla ve yersiz ödemeden kaynaklanan Kurum alacağına ilişkin zamanaşımı konusunun genel hükümlerden hareketle çözümünü zorunlu kılmaktadır. Bilindiği gibi zamanaşımı defi, borcu ortadan kaldırmamakla birlikte, bunu ileri süren tarafa, borcu yerine getirmekten kaçınma yetkisi vermektedir. Bu bağlamda Borçlar Kanununun 66"ncı maddesine göre; nedensiz mal ediniminden dolayı açılacak dava, zarar gören tarafın verdiğini geri almaya hakkı olduğunu öğrendiği tarihten itibaren bir yıl ve herhalde bu hakkın doğduğu günden itibaren on yıl geçmekle zamanaşımına uğramaktadır. Anılan Kanunun 132"nci maddesinde, zamanaşımının işlemesine engel olan ve onu durduran sebepler sıralandığı gibi, 133"üncü maddesinde de zamanaşımını kesen olgular açıklanmıştır. Sebepsiz zenginleşme hukuksal temeline dayalı bu tür davalarda öngörülen bir yıllık zamanaşımı süresinin başlangıcı ise kamu kurum ve kuruluşları açısından, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 16.09.1987 gün ve 1987/9-68 Esas, 1987/618 Karar numaralı ilamında da vurgulandığı gibi, o kurum ve kuruluşların dava açma konusunda yetkili kılınan kişi veya organlarının verdiğini geri almaya (istirdada) hakkı olduğunu öğrendiği tarihtir.
Eldeki davada da, davalının usulüne uygun şekilde zamanaşımı itirazında bulunduğu anlaşılmakta olup, bu itirazın mahkemece değerlendirilmediği, buna göre kurumca 2006 yılından sonra yersiz ödemelerin takibi amacıyla ne gibi işlemlerin yapıldığı hususları araştırılmalı ve sonucuna göre bir karar verilmelidir.
2-4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 605. maddesinin 2. fıkrasında “ölümü tarihinde mirasbırakanın ödemeden aczi açıkça belli veya resmen tespit edilmiş ise, miras reddedilmiş sayılır.” hükmüne yer verilmiştir. Bu hüküm çerçevesinde, mirasın hükmen reddi bir süreye tabi olmayıp, mirasçılar, alacaklılara karşı açacakları tespit davası ile terekenin borca batık olduğunun tespitini her zaman isteyebilecekleri gibi, mirasçılara karşı açılacak davada defi olarak da her zaman terekenin borca batık olduğu ileri sürülebilecektir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 16.04.2008 tarih, 2008/332 Esas ve 2008/336 karar sayılı ilamında açıklandığı üzere; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 605.maddesi “B.Ret; I.Ret beyanı; 1.Ret hakkı” başlığı ile düzenlenmiştir. Birinci fıkrası “Yasal ve atanmış mirasçılar mirası reddedebilirler.” hükmünü içermektedir. Kayıtsız, şartsız red (hakiki red) olup, bu davada uygulama dışındadır. İkinci fıkrası “Ölümü halinde mirasbırakanın ödemeden aczi açıkça belli veya resmen tespit edilmiş ise, miras reddedilmiş sayılır.” hükmünü amirdir. Bu hüküm bir karinedir. Konumuzu veyadan önceki cümle ilgilendirmektedir. Türk Kanunu Medenisinin 545. maddesinin sadeleştirilmiş şekli aynen kaleme alınmıştır. Bir çok yargı kararlarında ve ilmi görüşlerde bu red, hükmi red olarak isimlendirilmektedir. Türk Medeni Kanunu, “hakiki redde” süre ile kayıtlı ve mirasçıların tek taraflı irade açıklamasını öngördüğü halde, söz konusu “hükmi reddin” sonuç doğurması için herhangi bir irade açıklaması, ya da dava yolu öngörmemiştir. Öyle ki; reddin kendiliğinden oluştuğu kabul edilip, mirasın açılması ile kendiliğinden mirasçılara intikal edeceği (TMK.m.599)yönündeki kurala bir istisna getirilmiştir. Eğer mirasçı olabilecek kişi sarih irade beyanıyla, ya da Türk Medeni Kanunu’nun 610. maddesinin ikinci cümlesinde açıklanan davranışlarla mirası kabul etmiş ise, zaten yapılabilecek bir işlem kalmamıştır. Mirası hükmen red etmiş sayılan kişi, tereke alacaklıları aleyhine husumet yönelterek bu durumun tespitini isteyebileceği gibi, bunu def’i yolu ile de ileri sürebilir.
Somut olayda, davalı def’i yolunu tercih etmiştir. Açılan bu davada mirasbırakanın ödemeden aciz olduğunu dile getirmiştir. İşte bu halde mirasın reddedilmiş olduğunun kabulü gerekir.
Hal böyle olunca, mahkemece, davalı murisi ..."nin öldüğü tarih itibariyle mirasının borca batık olduğuna dair definin usulüne uygun olduğu anlaşılmakla mahkemece bu defiin gerçekleşip gerçekleşmediğinin tespiti için davalının murisinin öldüğü tarihte malvarlığı bulunup bulunmadığı, davalıların mirasın kabulü iradesini yansıtacak olguların varlığı ile murisinin Kurumdan aylık veya gelir alıp almadığı, işyeri ve buna dayalı olarak vergi mükellefiyetinin bulunup bulunmadığı ve ölmeden önce son yaptığı işinin ne olduğu hususunda yapılacak zabıta ve diğer resmi Kurumlardan kayıtlar üzerinde inceleme ve araştırma yapılmak gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz olup bozma nedenidir.
Mahkemece yukarıda açıklanan maddi ve hukuki ilkeler uyarınca araştırma ve irdeleme yapıldıktan sonra bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu, yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istem halinde davalıya iadesine, 14.09.2015gününde oybirliği ile karar verildi.