20. Hukuk Dairesi 2013/5994 E. , 2013/12289 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı ... tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı ... vekili, ... Mevkiinde bulunan 110 parsel sayılı 30563 m2, 158 parsel sayılı 8656 m2, 61 parsel sayılı 16453 m2 yüzölçümündeki taşınmazların tapuda davalılar adına kayıtlı olduğunu, dava konusu taşınmazların da içinde bulunduğu büyük bir alanın, yörede 3116 sayılı Kanuna göre 1940 yılında yapılan orman kadastrosunda Devlet Ormanı olarak kadastrosu yapılıp tapuya tescil edildiğini, daha sonra taşınmazların kesinleşen ve tapuya tescil edilen orman kadastrosu sınırları içinde iken 1988 yılında 6831 sayılı Kanunun 3302 sayılı Kanun ile değişik 2/B madde uygulaması sonucu Hazine adına orman sınırları dışına çıkartılıp işlemin kesinleştiğini belirterek, davalılar adına olan tapu kayıtlarının iptali ile Hazine adına tescili istemiyle dava açmıştır.
Mahkemece, 61 ve 158 sayılı parsellere ilişkin dava bu dosyadan ayrılıp ayrı esaslara kaydedildikten sonra, davanın 3402 sayılı Kanunun 12/3. maddesinde belirtilen on yıllık hak düşürücü süre içinde açılmadığı gerekçesiyle reddine karar verilmiş, hükmün davacı ... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 26.10.2009 tarih, 2009/12810 - 15713 karar sayılı kararı ile bozulmuştur.
Hükmüne uyulan bozma kararında özetle; [Dava konusu 110 parsel sayılı taşınmazın 1940 yılında yapılıp kesinleşen orman kadastrosu sınırları içinde kaldığı, 31.12.1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini yitirmesi nedeniyle Hazine adına orman sınırları dışına çıkartılma işleminin de kesinleştiği taşınmaz daha önce yapılan ve tapuya tescil edilen orman kadastro sınırları içinde olduğu halde, arazi kadastro ekiplerinin bu durumu gözönünde bulundurmadan, hata ile ikinci kere kadastrosunu yapıp yolsuz olarak sicil oluşturduğu, ikinci kadastronun yolsuz ve bütün sonuçlarıyla hükümsüz olması nedeniyle malikine mülkiyet hakkı kazandırmayacağı ve T.M.K."nın 1026 maddesi gereğince sicilin hiç bir süreye bağlı kalmadan her zaman iptal edileceği, somut olayda 3402 sayılı Kanunun 12/3. maddesi hükümlerinin uygulanma olanağının da bulunmadığı taşınmazın tapu kaydının iptali ile 6831 sayılı Kanunun 4999 sayılı Kanun ile değişik 11/3. maddesi gereğince hali hazır niteliği ile kaydında “6831 sayılı Kanunun 2/B maddesi gereğince orman rejimi dışına çıkartılan yer” belirtmesi de yapılarak Hazine adına tapuya tesciline karar verilmesi gerekirken, 10 yıllık hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddi yolunda hüküm kurulmasınun usûl ve kanuna aykırı olduğu]na değinilmiş, yerel mahkemece bozma ilâmına karşı direnme kararı verilmiştir.
Yerel mahkemenin ilk kararında direnmesi üzerine hüküm yine davacı ... tarafından temyiz edilmiş Hukuk Genel kurulu 2011/20 -231 E. - 2011/425 K. sayılı kararı ile hükmün bozulmasına karar vermiştir.
Hükmüne uyulan HGK bozma ilâmında özetle; "mahkemece davanın esası hakkında karar verilmeyip dava hakdüşürücü süre nedeni ile reddedildiğinden bozma ilâmındaki davanın esasına ilişkin kısmın bozma ilâmından çıkarılması gerektiği ve 3402 sayılı Kanunun 12. maddesine ilişkin Anayasa Mahkemesince iptal kararı verildiği, eldeki davanın temyiz aşamasında olup derdest dava olması nedeni ile Anayasa Mahkemesinin iptal kararının da uygulanması zorunluluğu bulunduğu" hususlarına değinilerek yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkemece, HGK"nun bozma ilâmına uyularak yapılan yargılama sonucu davanın reddine karar verilmiş hüküm yine davacı ... tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, kesinleşen orman kadastrosu sınırları içinde kalıp nitelik kaybı nedeniyle Hazine adına orman rejimi dışına çıkartılan taşınmazın tapu kaydının iptal ve tescil istemine ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde tespit tarihinden önce 3116 sayılı Kanun hükümlerine göre 1940 yılında yapılıp kesinleşen orman kadastrosu bulunmaktadır. Daha sonra 1744 sayılı Kanuna göre 29/10/1980 tarihinde ilânı yapılıp dava tarihinde kesinleşen aplikasyon ve 2. md uygulaması ile 3302 sayılı Kanuna göre 30/07/1988 tarihinde ilânı yapılıp kesinleşen 2/B madde uygulaması vardır.
Polonez Köyünde genel arazi kadastrosu 766 sayılı Kanuna göre 1968 yılında yapılmış sonuçları 12.12.1968 - 11.01.1969 tarihleri arasında ilân edilmiştir.
İncelenen dosya kapsamına, kararın dayandığı gerekçeye göre, tapulu 2/B alanlarına ilişkin olarak 6292 sayılı Kanunun 7. maddesinin; "İlgililer tarafından idareye başvurulması ve idarece bu başvuru üzerine veya resen yapılan inceleme ve araştırma sonucunda doğruluğu tespit edilmesi hâlinde;" şeklinde başlayan birinci fıkrasının (a) bendinde; "tapu ve kadastro veya imar mevzuatına göre ilgilileri adına oluşturulan ve tapuda halen kişiler adına kayıtlı olan taşınmazlardan Hazine adına orman sınırı dışına çıkarıldığı gerekçesiyle tapu kütüklerine 2/A veya 2/B belirtmesi bulunan veya konulan taşınmazların tapu kayıtları bedel alınmaksızın geçerli kabul edilir ve tapu kütüklerindeki 2/A veya 2/B belirtmeleri terkin edilerek tescilleri aynen devam eder, aynı gerekçeyle bu nitelikteki taşınmazlar hakkında dava açılmaz, açılan davalardan vazgeçilir, açılan davalar sonucunda tapularının iptaliyle Hazine adına tesciline karar verilen, kesinleşen ve tapuda henüz infaz edilmeyen taşınmazlar hakkında da aynı şekilde işlem yapılır. Ancak, bu kararlardan infaz edilerek tapuda Hazine adına tescil edilen taşınmazlar ise, ilgilileri tarafından bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki yıl içinde idareye başvurulması hâlinde, bedelsiz olarak önceki kayıt maliklerine veya kanuni mirasçılarına iade edilir." aynı Kanunun "Davalar" başlıklı 9. maddesinin birinci fıkrasında; "2/A alanları için orman sınırları dışına çıkartma ile orman sınırlandırması ve tespit, tefrik ve tescil işlemlerine karşı yapılan itirazlar ve açılan davalar bu Kanuna göre yapılacak işlemleri durdurmaz. Bu konuyla ilgili davalarda yürütmeyi durdurma ve tedbir kararı verilemez. Bu yerlerde hak iddia edenlerin açtıkları davalar davacılar lehine sonuçlandığında bu taşınmazlar genel hükümlere göre kamulaştırılır. Bu taşınmazlarda hak sahipliği iddiasında bulunanların itirazları ile rayiç bedellere itirazlar yapılan işlemleri durdurmaz, itiraz mahkemeye intikal etmiş ise kesinleşen mahkeme kararına göre işlem yapılır." aynı maddenin ikinci fıkrasında; "Bu Kanuna göre yapılacak işlemler sonuçlanıncaya kadar 2/B alanları hakkında Hazine tarafından kişiler aleyhine açılması gereken davalar açılmaz, açılmış ve devam eden davalar durdurulur. Durdurulan bu davalara konu taşınmazlar hakkında hak sahipleri veya ilgilileri tarafından bu Kanunda belirtilen süreler içinde gerekli başvuruların yapılmaması veya başvuru yapılmasına rağmen, yükümlülüklerin yerine getirilmemesi hâlinde mahkemelerce bu davalara devam edilerek genel hükümlere göre karar verilir." aynı maddenin üçüncü fıkrasında; "Bu Kanun hükümlerine göre işlem yapılmak üzere ilgilileri tarafından süresi içerisinde başvuruda bulunulmaması veya başvuruda bulunulmasına rağmen yükümlülüklerin yerine getirilmemesi sebebiyle hakkında işlem yapılamayan taşınmazlara ilişkin olarak ikinci fıkra uyarınca açılmamış davalar açılır, durdurulan davalara devam edilir ve kesinleşmiş yargı kararları yerine getirilir." hükümlerinin yer aldığı somut olayda, Hazine tapuda gerçek kişi adına kayıtlı olan
taşınmazın 2/B madde kapsamında kalması nedeniyle tapu kaydının iptalini istediğine göre 6292 sayılı Kanunun 7/1-a maddesinin uygulanacağı ve buna göre; açılan davadan vazgeçmiş sayılacağının kanunun âmir hükmü gereği olduğu, buradaki vazgeçmenin, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 307. maddesi ve devamında düzenlenen teknik anlamda bir "feragat" olmayıp, kanundan kaynaklanan ve davalının rıza ve muvafakatının aranmadığı kendine özgü bir vazgeçme olduğu, bu nedenle mahkemece, davacının 6292 sayılı Kanun gereğince davadan vazgeçmiş sayılmasına karar verilmesi gerekirken, 6292 sayılı Kanunun 7/1-a maddesi kapsamında olan dava konusu taşınmaza anılan kanun gereği dava açılmayacağından bahisle, davanın reddine karar verilmiş olması ve yargılamanın devamı sırasında yürürlüğe giren 6292 sayılı Kanun (m.9/5) gereğince her iki taraf lehine de vekâlet ücretine hükmedilmemesi gerekirken, davalılar lehine 1320.- TL vekâlet ücretine hükmedilmesi doğru değil ise de, bu yanılgıların giderilmesi hükmün bozulmasını ve yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden düzeltilerek onanması uygun görülmüştür. Bu sebeple, hükmün birinci bendinde yazılı "davacının davasının reddine" ibaresi hükümden çıkarılarak, yerine "6292 sayılı Kanun gereğince Hazinenin davadan vazgeçmiş sayılmasına" cümlesi ile hükmün vekâlet ücretine ilişkin üçüncü bendinin kaldırılarak, yerine "3- Her iki taraf lehine de vekâlet ücreti takdirine yer olmadığına" cümlesinin yazılması suretiyle düzeltilmesine ve hükmün 6100 sayılı Kanunun geçici 3. maddesi atfıyla H.U.M.K.’nun 438/7. maddesine göre düzeltilmiş bu haliyle ONANMASINA 26/12/2013 günü oy birliği ile karar verildi.