14. Hukuk Dairesi 2012/13282 E. , 2013/492 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 28.06.2011 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali tescil, olmaz ise tazminat istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 15.06.2012 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı ve davalı vekilleri tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
_K A R A R_
Davacı, Belediye Encümeninin 21.09.1999 tarihli kararı ile 5676 ada 8 parsel sayılı arsada 366/559 payı satın aldığını, bedelini ödediğini ve belediyece taşınmazların devri için tapu sicil müdürlüğüne yazı yazılmasına rağmen tescilin yapılmadığını belirterek öncelikle dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ile adına tesciline, olmaz ise yatırılan bedelin keşif tarihinde belirlenecek değerinin ödendiği tarihten itibaren faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, zamanaşımı ve hakdüşürücü sürelerin geçmiş olduğunu, üzerine kayıtlı payın 185/559 oranındaki bir kısım payının daha sonra yapılan imar uygulaması sonucu Hazine adına geçtiğini, Hazinenin de davada yer alması gerektiğini, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, tapu iptali ve tescil isteminin Belediyenin 150/559 payı yönünden kabulüne, Hazine adına kayıtlı payın bedelinin tahsiline yönelik talebin zamanaşımı nedeniyle reddine, belediye adına satıştan sonra imar uygulaması ile oluşan 31/559 payın satışa konu edilmemesi nedeniyle bu paya isabet eden kısım yönünden davanın reddine karar verilmiştir
Hükmü, davacı ve davalı vekilleri temyiz etmişlerdir.
1-Yapılan yargılamaya, toplanan delillere ve dosya içeriğine göre davalı vekilinin tüm, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde görülmemiş, reddi gerekmiştir.
2-Davacının sebepsiz zenginleşmeye dayalı tazminata yönelik temyiz itirazlarına gelince;
Bir tanımlama yapmak gerekirse zamanaşımı, kanunda belirtilmiş olan süresi içinde talep ve dava edilmemiş olan alacakların özüne dokunmamakla beraber “dava edilebilme vasfını kaybetmesi” sonucunu doğuran bir süre geçimidir. Hakdüşürücü süreden farklı olarak, zamanaşımında borç sona ermemekte ve fakat dava edilebilme olanağı kalmamaktadır. Diğer taraftan, hakdüşürücü sürenin varlığını hakimin kendiliğinden (re’sen) gözetmesi gerekirken, zamanaşımının varlığı def’i olarak ileri sürülürse dikkate alınabilir (BK m.140). Dolayısıyla, zamanaşımı borçluya sadece bir def’i hakkı verir. Buna da zamanaşımı def’i denilmektedir.
Şahsi hakka dayalı bu tür davalar için kanunda özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediğinden mahkemece doğru olarak saptandığı üzere uyuşmazlığın Borçlar Kanununun 125. maddesi uyarınca 10 yıllık zamanaşımına tabi olduğu kabul edilmelidir.
Ne var ki, burada önemli olan zamanaşımının kaç yıl olduğunun saptanması değil, saptanan zamanaşımı süresinin başlangıç tarihinin tespitidir. Gerçekten, Borçlar Kanununun 128. maddesi uyarınca zamanaşımı alacağın muaccel olduğu tarihte başlar. Bu süre, mahkemece kabul edildiğinin aksine satışın yapıldığı tarih değil, alacağın muaccel hale geldiği tarihtir. Şahsi hak sahibi davacı, karşı tarafın ferağ talebinin reddini bildirmediği, başka bir deyişle iradi ferağ umudunu taşıdığı sürece zamanaşımı başlamaz. Bütün bu anlatılanlara göre, davacı ferağ umudunu davanın açıldığı tarihte yitirmiş olacağından zamanaşımının geçirildiğinin kabulüne olanak yoktur.
Davaya konu olayda henüz zamanaşımı dolmadığından çekişmenin esası incelenerek bir hüküm kurulması gerekirken davanın yazılı gerekçe ile reddi doğru görülmemiş, bu sebeple hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde davacıya iadesine, 17.01.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.