Hukuk Genel Kurulu 2016/234 E. , 2017/603 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : Yargıtay 13. Hukuk Dairesi (İlk Derece)
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan incelemesi sonucunda ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 13. Hukuk Dairesince;
“Davacı 04.09.2014 harç tarihli dava dilekçesinde; Nazilli 1. İcra Müdürlüğünün 2004/1234 sayılı takip dosyasında davadışı alacaklı tarafından aleyhine 7400 USD bedelli senedin tahsili amacıyla takip yapıldığını, takibe kısmi itiraz ettiğini, senedin esasen 1400 USD olarak tanzim edildiğini, 1000 USD nin elden ödendiğini 400 USD borcu kaldığını, ancak senedin alacaklı tarafından 7400 USD şeklinde tahrif edilerek takibe konulduğunu, senedi tahrif eden alacaklı hakkında şikayeti sonucu ceza davası açıldığını, ceza mahkemesince senedin tahrif edildiği maddi vakasının kabul edilmesine karşın kim tarafından yapıldığının belirlenememesi nedeniyle beraat kararı verildiğini, bu kararın hukuk hakimini bağlayacağını, bununla birlikte dayanak bonoda yazılı miktara itibar etmenin ancak rakamla yazılı kısımda tahrifat olmamasına bağlı olduğunu, açıklanan yasa hükümleri ve içtihatlara rağmen yerel mahkemece davanın kabulü ile 7000 USD üzerinden takibin devamına % 40 inkar tazminatının ödenmesine karar verildiğini, bu kararın Yargıtay 13. Hukuk Dairesince bozulduğunu, temyiz itirazları yerinde görülerek senedin 1400 USD üzerinden kabulü gerektiği düşüncesiyle bozulduğunu, bozma sonrası yerel mahkemenin alacağın 1400 USD üzerinden devamına 6000 USD üzerinden lehine kötüniyet tazminatı ödenmesine karar verildiğini, ne var ki eski hale getirme işleminin sonuçsuz kaldığını, mahkemenin haksız kararı nedeniyle emeklilik parasını alacaklıya kaptırdığını, başlangıçta yasaya uygun karar verilmiş olsaydı en azından 1400 USD borcuna karşı bu alacağının takas edilmesini talep edebileceğini bu şekilde hakimin itirazın iptali davasında Yargıtay kararına da açıkça aykırı bir şekilde karar verdiğini, icra dosyasında alacaklıya haksız olarak ödediği 16276 TL ile takdir edilen %40 tazminat bedeli olan 4800 TL toplam 21076 TL maddi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Maliye hazinesi davanın reddini savunmuştur.
İhbar olunan hakime usulüne uygun tebligat yapılmış olup ilgili dilekçesinde zamanaşımı definde bulunmuş, 2008 yılında asliye hukuk mahkemesi yetkisini aldığını, davacının tehiri icra kararı almakta ihmali davranışta bulunduğunu, hukuki sorumluluğunun bulunmadığını bildirmiştir.
HMK yürürlüğe girmeden önce 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunun 93. maddesine, 14 Şubat 2011 tarihinde yürürlüğe giren 6110 sayılı Kanunun 12.maddesiyle 93/A maddesi eklenmiştir. 2802 sayılı yasanın m.93/A da “Devlet aleyhine açılacak tazminat davası ancak dava konusu işlem, faaliyet veya kararın dayanağı olan soruşturma sonucunda verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın veya kamu davası açılmış ise kovuşturma sonucunda verilen hükmün, Dava sonunda verilen hükmün, kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde açılabileceği, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın veya hükmün kesinleşmesinden önce, hâkim veya savcının söz konusu işlem, faaliyet veya kararıyla ilgili olarak görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle görevini kötüye kullanmaktan mahkûmiyeti hâlinde ise tazminat davası bu hükmün kesinleşmesinden itibaren bir yıl içinde açılabileceği hükmü ile maddenin diğer hükümleri 06.03.2014 günlü resmi gazetede yayınlanan 6526 sayılı Yasanın 19. maddesi ile yürürlükten kaldırılmıştır. Bu durumda davanın 1 yıl içinde açılmasını emreden kural kaldırıldığından davanın süresi içinde açıldığı kabul edilmelidir.
Yapılan yargılama toplanan delillere ve özellikle yerel mahkeme ve İcra dairesi dosyalarına göre davacı dava dışı alacaklıya 1400 USD bedelli bono vermiştir. Borcun kısmen ödenmemesi üzerine alacaklının, gerçekte 1400 USD olan ve fakat tahrifat sonucu 7400 USD haline getirilen bono icra takibine konulmuştur. Davacının kısmi itirazı ile duran takibin devamı için Nazilli 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde itirazın iptali davası açılmış olup yapılan yargılama sonucu mahkemece 23.12.2008 tarih ve 2004/318-2008/182 karar sayılı ilamı ile davanın kabulü ile Nazilli 1. İcra Müdürlüğünün 2004/1234 esas sayılı takip dosyasına vaki itirazın iptali ile takibin 7400 USD üzerinden devamına, takip konusu alacağın 7000 USD kısmı yönünden %40 icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine dair karar verilmiştir. İşbu kararın temyizi üzerine Dairemiz 19.11.2009 tarih 2009/7332 esas 2009/13543 sayılı kararı ile hükmü alacaklı hakkında açılan ceza davasında sanık beraat etse bile ceza hakiminin senette tahrifat yapıldığı maddi vakıasına ilişkin tespitinin hukuk hakimini bağlayacağı gerekçesiyle hükmü bozmuştur. Mahkemece bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama üzerine bu kez davanın kısmen kabulüne takibin 1400 USD üzerinden devamına red edilen 6000 doların %40"ı oranındaki tazminatın davacı alacaklıdan tahsili ile davalı borçluya ödenmesine dair verilen hükmün (2010/139-238 sayılı) dairemizin 2010/12477-2011/1385 sayılı ilamı ile kısa karar ile gerekçeli karar çelişkisi ve kötü niyet tazminatı yönünden bozulmasına karar verilmiş, neticeten bu bozma kararına uyularak 1000 USD üzerinden takibin devamına %40 icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline ilişkin verilen yerel mahkeme kararı dairemizin 2012/2781 esas 2012/2149 sayılı kararı ile onanmış, bu karar 29.11.2012 tarihinde kesinleşmiştir.
Davacı tarafından her ne kadar ihbar olunan hakim hakkında yasaya aykırı ve yanlış karar verdiği iddiasıyla Devlet aleyhine tazminat davası açılmış ise de Yargıtay tarafından düzeltilen herhangi bir adli hata nedeniyle hakimlerin hukuken sorumlu tutulması yargı bağımsızlığını zedeler. Davacı hatalı kararlar nedeniyle denetim hakkını kullanmış olup nitekim yerel mahkeme kararı da Yargıtay denetiminden geçerek davacıyı haklı çıkarmıştır. Ne var ki alacaklı az yukarda belirtildiği üzere yerel mahkemenin verdiği ilk kararı 17.04.2009 tarihinde icraya koymuş, davacı taraf ise yerel mahkemenin ilk ilamını tehiri icra talebi olmaksızın temyiz etmiştir. Temyiz dilekçesi işleme konulduktan sonra 24.4.2009 hakim havale tarihli ayrı bir dilekçe ile tehiri icra talep yazısıyla yerel mahkemeye başvurmuştur. Ancak tehiri icra kararına esas olmak üzere teminat olarak gösterilen taşınmazın İİK 36. maddesine göre teminat olarak kabul edilip edilmediğinin icra müdürü tarafından 29.06.2009 tarihinde icra hakimine sunulmuş, icra hakimliği de bu talebi onaylayarak, 3.7.2009 tarihinde icra iflas kanunu 36. maddesi uyarınca mühlet belgesi düzenlenmiştir. Bu belgede davacıya dosyanın yargıtaya sevk aşamasından itibaren 60 günlük mehil verilmiştir. Dosya temyiz incelemesi için Yargıtay"a gönderilirken dosya gönderme formunda tehiri icra kısmının çarpı işareti ile işaretlenmesine rağmen mehil vesikası talep yazısına eklenmediği gibi harcıda ödenmemiştir. İcra İflas Kanunu 36/3 maddesi gereğince mehil vesikasının en uygun vasıtalarla Yargıtay"a bildirilmesi taleple ilgili harcın mahkeme veznesine yatırılması yasal bir zorunluluktur. Sonuçta belgenin tehiri icra talep dilekçesinde sunulmaması nedeniyle tehiri icra kararı verilmemiştir. Tehiri icra kararı verilip icra dairesine de sunulmadığından davacı haciz baskısı altında 7000 USD üzerinden borcu ödemek zorunda kalmıştır. Davacı taraf tehiri icra işlemlerini layıkı ile takip etse yargıtayın kararı ile icra takibi duracak ve Yargıtaydan düzeltilen kararda yazılı miktar kadar davacı sorumlu olacaktı. Bu durumda davacının asıl zararı tehiri icra kararı alınması için mehil vesikasının dairemize sunulmamasından kaynaklanmaktadır. Nitekim davacı Yargıtay Başkanlığına 10.12.2009 tarihli dilekçeyi yazmak yerine bizzat Adli Tatile rastlayan dönemde Dairemize gelen dosyada neden tehiri icra kararı verilmediğini araştırmış olsa idi bu zararın doğmasına engel olabilecekti. Hal böyle olunca zararın tehiri icra kararı verilmemesinden kaynaklandığı ve bu zarara da bizzat davacı tarafın sebep olduğu kanaatine varıldığından, ilgili hakime doğrudan yüklenecek bir kusur bulunmamaktadır. Bu nedenlerle HMK 46. maddedeki şartları taşımayan davanın reddine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1- Davacının davasının ESASTAN REDDİNE, Davacının 6100 sayılı HMK 49. maddesi gereğince 600 TL disiplin para cezasıyla cezalandırılmasına,
2- 2,5 TL bakiye harcın davacıdan alınarak hazineye irat kaydına,
3- Davalı vekille temsil edildiğinden karar tarihinde yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre 3000,00 TL nisbi vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalı Hazineye verilmesine,
4- Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
5- Davacının yatırdığı 140 TL gider avansından artanının kendisine ödenmesine,
6- Karar kesinleştiğinde Nazilli 1. İcra Müdürlüğünün 2004/1234 Esas sayılı dosyası ile Nazilli 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2004/318 Esas 2008/182 Karar sayılı dosyaların tomarı ile mahalline iadesine,”
dair oybirliği ile verilen 08.09.2015 gün ve 2015/1 E., 2015/5 K. sayılı karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Davacı tarafın temyiz isteminin süresinde olduğunun anlaşılmasından ve dosyadaki tüm kağıtların okunmasından sonra gereği düşünüldü:
Dava, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46. maddesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.
Davacı vekili yerel mahkemece usul ve yasaya aykırı olarak itirazın iptali davasının kabulüne karar verildiğini, kararı temyiz ederek tehiri icra talebinde bulunduklarını, ancak süresi içerisinde tehiri icra kararı alamadıkları için alacaklı tarafından icra takibine devam edilerek infaz edildiğini, Yargıtay 13. Hukuk Dairesince kararın bozulduğunu, mahkemece bozmaya uyularak karar verildiğini, ancak icranın eski hale iadesi işlemlerinin sonuçsuz kaldığını, başlangıçta yasaya uygun karar verilmiş olsa idi en azından 1.400 dolar borca karşı bu alacağın takas edilmesinin talep edebileceğini, hakimin farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar vermesi nedeniyle zarara sebebiyet verdiğini ileri sürerek maddi tazminat isteminde bulunmuştur.
Davalı Maliye Hazinesi vekili davada HMK"nın 46. maddesinde belirtilen koşulların oluşmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İhbar olunan hakim itirazın iptali davasının kabulüne dair kararın temyizi üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesi"nce bozulduğunu, bozmaya uyularak verilen kararın onandığını, davacı vekilinin mahkemece verilen ilk karar sonrası tehir-i icra kararı almakta ihmali davranışta bulunduğunu, davanın HMK’nın 46. maddesindeki hükümlere uymadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Özel Dairece yukarıda başlık bölümüne alınan gerekçe ile davanın reddine karar verilmiştir.
Dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bilgi ve belgelere, daire kararında açıklanan gerektirici nedenlere, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun olduğu tespit edilen Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın onanması gerekir.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, karar düzeltme yolu açık olmak üzere 05.04.2017 gününde oybirliği ile karar verildi.