Esas No: 2021/6874
Karar No: 2022/3271
Karar Tarihi: 05.04.2022
Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2021/6874 Esas 2022/3271 Karar Sayılı İlamı
8. Hukuk Dairesi 2021/6874 E. , 2022/3271 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapunun Beyanlarhanesine 2/B Ve Kullanıcı Şerhi Verilmesi Talebi
Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece davanın kısmen kabulüne dair kararın davalı Hazine vekili ve katılma yoluyla davacı ... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.
K A R A R
Mahkemenin verdiği önceki karar Yargıtay tarafından bozulmuş olup, Yargıtay ilamında özetle; “ çekişmeli taşınmazın 6831 sayılı Kanun'un 2. maddesi ile orman sınırları dışına çıkarılan yerden olduğunun tapunun beyanlar hanesine şerhine karar verilmesinde isabetsizlik bulunmadığına göre, 6831 sayılı Kanunun 2. maddesi gereği orman sınırı dışına çıkarılmasına ilişkin tapu kaydının beyanlar hanesine şerh verilmesine ilişkin hüküm yönünden davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının reddine, davacı ...'ın temyiz itirazları yönünden; çekişmeli taşınmazın 5831 sayılı Kanun'un 8. maddesi ile 3402 sayılı Kanuna eklenen Ek-4. maddesi kapsamında 2/B alanlarında yapılan kullanım veya güncelleme kadastrosuna konu olmadığı anlaşıldığından, davacının dava konusu taşınmazın beyanlar hanesine ''31.12.2011 tarihinden önce zilyet olduğu'' yönünde şerh verilmesi talebine ilişkin temyiz itirazlarının reddine, Hazinenin, davacının zilyet olduğu yönünde tapu kaydına şerh verilmesine ilişkin temyiz itirazları bakımından; çekişmeli taşınmazın 5831 sayılı Kanun'un 8. maddesi ile 3402 sayılı Kanuna eklenen Ek-4. maddesi kapsamında 2/B alanlarında yapılan kullanım veya güncelleme kadastrosuna konu olmadığı, bu şekilde çalışma yapılmadan 2/B alanlarında zilyetlik şerhi verilmesi de mümkün olmadığı, bu nedenle zilyetlik şerhi verilmesine yönelik istemin reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi isabetsiz olduğuna” gereğine değinilmiştir.
Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda; Davanın kısmen kabulüne, ... İli, Kepez İlçesi, ... Mahallesi, 28135 ada 26 parsel sayılı taşınmazın 6831 sayılı Kanun'un 2/B maddesi uyarınca Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerlerden olduğunun tespitine ve tapunun beyanlar hanesine tesciline, kullanıcı şerhi oluşturulması isteminin reddine karar verilmiş; hüküm, davalı Hazine vekili ve katılma yoluyla davacı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1. Davacı vekilinin katılma yoluyla temyiz itirazları bakımından;
Gerekçeli kararın davacı vekiline 22.11.2020 tarihinde, davalının temyiz dilekçesinin de 29.11.2020 tarihinde tebliğ edildiği, yasal 15 günlük ve 10 günlük katılma yoluyla temyiz süreleri geçirildikten sonra, davacı vekili tarafından 14.12.2020 tarihli temyiz dilekçesinin sunulduğu ve aynı tarihte temyiz yoluna başvurma ve karar harcınının yatırıldığı görülmekle, katılma yolu ile temyiz dilekçesinin süresinde olmadığı anlaşıldığından reddi gerekmiştir.
2. Davalı Hazine vekilinin temyiz itirazları bakımından;
Kural olarak; Yargıtay bozma ilamına uyulması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli kazanılmış hak doğabileceği gibi, bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yoluyla da usuli kazanılmış hak gerçekleşebilir. Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün, bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme, kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturur (04.02.1959 tarihli ve 13/5 sayılı YİBK).
Kazanılmış haklar, "Hukuk Devleti" kavramının temelini oluşturan en önemli unsurlardandır. Kazanılmış hakları ortadan kaldırıcı nitelikte sonuçlara yol açan yorumlar Anayasa'nın 2. maddesinde açıklanan “Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir” hükmüne aykırılık oluşturacağı gibi, toplumsal kararlılığı ve hukuksal güvenceyi ortadan kaldırır, belirsizlik ortamına neden olur ve kabul edilemez.
Yargıtay içtihatları ile kabul edilen “usuli kazanılmış hak” olgusunun, bir çok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay İçtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır:
Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararı (09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı YİBK) ya da geçmişe etkili bir yeni kanun çıkması karşısında, Yargıtay bozma ilamına uyulmuş olmakla oluşan usuli kazanılmış hak hukukça değer taşımayacaktır.
Benzer şekilde; uygulanması gereken bir kanun hükmünün, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usuli kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir (Hukuk Genel Kurulu'nun 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 Esas, 2004/19 Karar sayılı kararı). Bu sayılanların dışında ayrıca; görev konusu, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı, harç ve maddi hataya dayanan bozma kararlarına uyulmasında olduğu gibi kamu düzeni ile ilgili konularda da usuli kazanılmış haktan söz edilemez (Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü-6. Baskı, cilt 5, 2001).
Hemen belirtilmelidir ki, maddi hata (hukuki yanılma), maddi veya hukuki bir olayın olup olmadığında veya koşul veya niteliklerinde yanılmayı ifade eder. (Dr. Ejder ..., Hukuk Sözlüğü, Doruk Yayınları, Birinci Baskı 1976, s:208). Burada belirtilen maddi yanılgı kavramından amaç; hukuksal değerlendirme ve denetim dışında, tamamen maddi olgulara yönelik, ilk bakışta yanılgı olduğu açık ve belirgin olup, her nasılsa inceleme sırasında gözden kaçmış ve bu tür bir yanlışlığın sürdürülmesinin kamu düzeni ve vicdanı yönünden savunulmasının mümkün bulunmadığı, yargılamanın sonucunu büyük ölçüde etkileyen ve çoğu kez tersine çeviren ve düzeltilmesinin zorunlu olduğu açık yanılgılardır.
Uygulamada zaman zaman görüldüğü gibi, Yargıtay denetimi sırasında da, uyuşmazlık konusuna ilişkin maddi olgularda, davanın taraflarında, uyuşmazlık sürecinde, uyuşmazlığa esas başlangıç ve ... tarihlerinde, zarar hesaplarına ait rakam ve olgularda ve bunlara benzer durumlarda; yanlış algılama sonucu, açık ve belirgin yanlışlıklar yapılması mümkündür. Bu tür açık hatalarda ısrarla maddi gerçeğin göz ardı edilmesi, yargıya duyulan ... ve saygınlığı, adalete olan inancı sarsacaktır.
O nedenledir ki; Yargıtay, bugüne değin maddi hatanın belirlendiği durumlarda soruna müdahale etmiş; baştan yapılmış açık maddi yanlışlığın düzeltilmesini kabul etmiştir (Hukuk Genel Kurulunun 13.04.2011 tarihli ve E:2011/9- 72, K:2011/99; 13.03.2013 tarihli ve E:2013/5-10, K:2013/348 sayılı ilamları). Nitekim, Hukuk Genel Kurulunun 23.10.2002 tarihli ve E:2002/10-895, K:2002/838; 02.07.2003 tarihli ve E:2003/21-425, K:2003/441; 13.04.2011 tarihli ve E:2011/9-72, K:2011/99; 13.03.2013 tarihli ve E:2013/5-10, K:2013/348 sayılı kararlarında da; maddi hataya dayalı onama ve bozma kararlarının karşı taraf lehine sonuç doğurmayacağı benimsenmiştir.
Usuli kazanılmış hakkın hukuki sonuç doğurabilmesi için; bir davada, ya taraflar ya mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi gerekir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 12.07.2006 tarihli ve 2006/4-519-527 sayılı, 31.05.2006 tarihli ve 2006/10-307-337 sayılı ve 10.05.2006 tarihli ve 2006/4-230-288 sayılı ilamı).
Somut olayda; Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 03.02.2020 tarihli ve 2017/6369 Esas, 2020/401 Karar sayılı ilamında, çekişmeli taşınmazın 6831 sayılı Kanun'un 2. maddesi ile orman sınırları dışına çıkarılan yerden olduğunun tapunun beyanlar hanesine şerhine karar verilmesinde isabetsizlik bulunmadığı gerekçesiyle davalı Hazinenin bu yöndeki temyiz itirazlarının reddine karar verilmiş ise de bilirkişi raporları ve aynı bölgeye ait Dairemizin temyiz incelemesinden geçen diğer dosyalardaki tahdit evraklarından çekişmeli taşınmazın 3116 sayılı Kanun hükümlerine göre ilk kez 1942 yılında yapılıp kesinleşen orman sınırları içinde bulunduğu, Vakıflar İdaresinin Muratpaşa Vakfına ait tapu kaydına dayanarak 1942 tahdidine itiraz etmesi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Başkanlığının hakem sıfatıyla verdiği 19.12.1947 tarihli ve 208 sayılı iptal kararının sadece vakfın tapulu taşınmazlarına ilişkin olduğu, bu itibarla Vakıf tapusu kapsamı dışında kalan taşınmazlar yönünden tahdidin kesinleştiği ve geçerliliğini sürdürdüğü, 1952 yılında makiye tefrik çalışmalarına konu edildiği, makiye tefrik işleminin bir tespit niteliğinde olup orman sınırları dışına çıkarma işlemi olmadığı, bu hususa 30.04.2010 tarihli ve 2004/1 Esas, 2010/1 Karar sayılı İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu kararında “3116 sayılı Kanun hükümlerine göre yapılıp orman tahdidi içinde kaldığı kesinleşen, ancak, tapuya tescil edilmeyen yerlerde 5653 sayılı Kanun ile değişik 3116 sayılı Kanun hükümlerine göre maki komisyonlarının yaptığı işlemlerin bir tespit niteliği taşıdığına, teknik ve hukuki anlamda orman kadastro (tahdit) sınırı dışına çıkarma işlemi olmadığına” şeklinde de işaret edildiği, 1976 yılında Orman Kadastro Komisyonunca “Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Başkanlığının 19.12.1947 tarihli ve 208 nolu hakem kararı gereğince eski tahdit hattı iptal edilen Devlet ormanının tekrar kadastrosu yapılmak üzere” nitelendirilmesiyle 03.06.1976 tarihli işe başlama tutanağı ile orman kadastrosuna başlanıldığı, bu çalışma kapsamında 1942 yılında yapılan orman tahdidinin tamamen iptal edildiği kabul edildiğinden, önce çekişmeli taşınmazın orman olarak sınırlandırıldığı, daha sonra 14.07.1976 tarihinde II nolu parsel sahası olarak 1744 sayılı Kanun ile değişik 6831 Sayılı Kanun'un 2. maddesi uyarınca orman sınırları dışına çıkarıldığı, tahdit ve 2. madde uygulamasının 15.07.1976 tarihinde ilan edildiği, süresi içinde itiraz edilmesi üzerine itirazları inceleme komisyonunca 09.11.1976 tarihli itirazları inceleme tutanağında belirtildiği üzere “2 nolu parselin 6831 sayılı Orman Kanunu'nun 1. maddesinin istisna fıkraları hükmüne giren yerlerden olduğu tespit edildiğinden, 2 nolu parsel ile içerisinde mevcut itirazlı sahanın 6831 sayılı Kanun'un orman saymadığı yerlerden olarak orman sınırları dışında bırakılmasına ve ekip tarafından yapılan işlemin bu şekilde düzeltilmesine” karar verilmek suretiyle orman sınırları dışında orman sayılmayan yerde bırakıldığı, söz konusu komisyon tutanağının 09.12.1976 tarihinde ilan edildiği, daha sonra 1989 yılında yapılan orman kadastrosu ve 2/B çalışmalarına konu edilmediği, yapılan işlemlerin ilanından sonra ilan tarihlerinde yürürlükte bulunan kanunlardaki hak düşürücü sürelerin de geçmesiyle kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Açıklanan orman kadastro çalışmaları ışığında dava konusu parselin içinde bulunduğu anlaşılan II nolu parselin, itirazları inceleme komisyonunca önceki ekip çalışmasının düzeltilmesine karar verilmiş olması nedeniyle 2. madde ile orman sınırları dışına çıkartılan yerlerden olmadığı ve daha sonra 1989 yılında yapılan çalışmalarda 2/B uygulamasına da konu edilmediği anlaşılmakta olup, çekişmeli taşınmazın hükmen tesciline ilişkin mahkeme kararının hüküm fıkrasında belirtilmeyen, ancak gerekçe kısmında yer verilen taşınmazın 2. madde ya da 2/B alanında olduğu yönündeki belirlemenin kesin hüküm olarak değerlendirilmesi de hukuken mümkün bulunmamaktadır. Zira, kesin hükmün varlığı için, her iki davanın taraflarının dava sebeplerinin ve ilk davadaki hüküm fıkrası ile diğer davadaki talep sonucunun aynı olması gerektiği gibi; kesin hükümle bağlılık, kural olarak hüküm fıkrasına münhasırdır ve gerekçeye sirayet etmez.
Yukarıdaki açıklamalar ışığında, çekişmeli taşınmazın 6831 sayılı Kanun'un 2. maddesi ile orman sınırları dışına çıkarılan yerden olduğu yönündeki Yargıtay ilamının maddi hataya dayandığı anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca; davanın tapu kaydının beyanlar hanesine 2/B şerhi verilmesine yönelik olduğu ve taşınmazın 2. madde kapsamında veya 2/B alanında kalmadığı anlaşıldığına göre, Mahkemece taşınmazın 2/B ile orman sınırları dışına çıkartılan yerlerden olduğuna ilişkin şerh verilmesi yönündeki talebin de reddine karar verilmesi gerekirken, yerinde olmayan gerekçelerle yazılı şekilde bu talebin kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenle davacı vekilinin temyiz dilekçesinin (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle süreden reddine, davalı Hazine vekilinin temyiz itirazları ise (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulü ile usul ve yasaya aykırı olan hükmün 6100 sayılı HMK'nin Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK'un 440/I maddesi gereğince Yargıtay ilamının tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, peşin harcın istek halinde temyiz eden davacıya iadesine, 05.04.2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.