(Kapatılan)14. Hukuk Dairesi 2012/1016 E. , 2012/2058 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 26.05.2010 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali tescil olmaz ise tazminat istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 15.06.2011 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
_K A R A R_
Dava, 02.09.2002 tarihli satış vaadi sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil ikinci kademedeki istek ise satış vaadine konu bağımsız bölümün rayiç değerine karşılık fazla haklar saklı kalmak üzere 10.000 TL’nin tahsili istemleriyle açılmıştır.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, dava reddedilmiştir.
Hükmü, davacı temyiz etmiştir.
02.09.2002 tarihli satış vaadi sözleşmesinin konusunu 275 ada 1 sayılı parsel üzerindeki 14. blokta bulunan 10 numaralı bağımsız bölüm teşkil etmektedir. Taşınmazın tapu kaydında “satılamaz” şerhi bulunmaktadır. Bu şerh ise davacıya 7269 sayılı Afet Kanunu hükümleri uyarınca yapılan tahsisin aynı kanunun 29. maddesi gereğince eşine ait konut bulunduğundan bahisle iptal edilmesi üzerine konulmuştur. Davalı tarafından İl Afet ve Acil Durum Müdürlüğüne tahsisin iptaline dair işlemine karşı idari yargı yerine iptal için başvuru yapılmadığı çekişmeli değildir. Kısaca belirtmek gerekirse her ne kadar kayden taşınmaz davalı adına olsa da yapılan tahsis iptal edildiğinden tapu kaydı yolsuz hale gelmiştir. Hal böyle olunca, edimin ifası olanaksızdır.
BK.m.117/1 uyarınca “borçluya isnat olunamayan haller münasebeyitle borcun ifası mümkün olmazsa borç sakıt olur” burada sözleşmenin yapılmasından sonra borçluya isnad edilemeyecek nedenlerle ifada imkansızlık söz konusudur. Borçlar Kanununun anılan hükmü hiç şüphesiz kusursuz olan
borçluyu korumak onu zarara uğratmamak düşüncesine dayanmaktadır. BK.m117/II ise iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerde ifa imkansızlığının sonuçlarını düzenlemiştir. Buna göre de, “ karşılıklı taahhütleri havi akitlerde bu suretle beri olan borçlu haksız iktisaplara müteallik hükümlere tevkifan almış olduğu şeyleri iadeye mecbur ve kendisine henüz tevdi edilmemiş bulunan şeyi istemek hakkından mahrum olur” hükmüne yer verilmiştir. Burada ise birinci fıkraya göre borcu sona eren borçlunun diğer taraftan aldığı veya almaya hak kazandığı edimlerin ne olacağına ilişkin düzenleme getirilmiştir.
İfa imkansızlığına ilişkin bu genel açıklamalardan sonra ifa imkansızlığının doktirindeki bazı ayrımlarının üzerinde durulması gerekecektir. İmkansızlık ortaya çıkma nedenlerine göre bazı ayrımlara tabi tutulmaktadır. Şayet ifa imkansızlığı sadece sözleşmenin tarafları bakımından değil herkes için söz konusu ise buna “objektif imkansızlık” yalnız sözleşmenin taraflarından birinin tutumundan doğmuşsa buna da “sübjektif imkansızlık” denilmektedir. İfa imkansızlığı sözleşme yapılmadan önce varsa ve bu olgu herkes bakımından aynı sonucu meydana getirecek ise Borçlar Kanununun 20. maddesi gereğince o sözleşme butlanla batıldır (geçersizdir). İmkansızlık sözleşmeden sonra ve taraflardan birinin (borçlunun) kusurundan kaynaklanmışsa buna “kusurlu imkansızlık” fakat, tarafların kusuru olmadan meydana gelmişse “kusursuz imkansızlık” denilmektedir. Edimin ifası borçlunun kusurundan kaynaklanmaktaysa kuşkusuz alacaklı Borçlar Kanununun 96. maddesine dayanarak zararlarının tazminini talep edebilir.
Bu saptamalardan sonra somut olaya gelince;
Taraflar arasındaki taşınmaz satış vaadi sözleşmesi 02.09.2002 tarihinde düzenlenmiştir. Ancak yukarıda belirtildiği üzere davalının tutum ve davranışı sebebiyle yapılan tahsis yoluyla davalı adına tescil edilen bağımsız bölüme ait tahsis işlemi iptal edilmiş, iptal işlemine karşı davalı idari yargı yoluna başvurmadığından taşınmazın tapu kaydı yolsuz kayıt haline gelmiştir. Görülüyor ki, edimin ifasındaki imkansızlık davalının sübjektif kusurundan kaynaklanan imkansızlıktır. Dolayısıyla davacı Borçlar Kanununun 96. maddesine dayanarak tazminat talebinde bulunabilir.
Ne var ki; satış vaadine konu bağımsız bölüm sebebiyle yapılması gereken ödemeler tutarı 17.263. TL’dir kalan taksitleri ödemesi gereken davacı ancak 3047 TL ödediğinden bankaya 14.222 TL borçlu bulunmaktadır. Böylelikle davacının da kendi edimlerini yerine getirmediği sabittir. Borçlar Kanununun 81. maddesi gereğince kendi öncelikli edimlerini yerine getirmeyen davacı akdin ifa ile sonuçlandırılması anlamına gelecek şekilde
karşı taraftan tazminat isteyemez. İsteyebileceği Borçlar Kanununun 117/II maddesi hükmüne göre yaptığı ödemelerin istirdatını talepten ibarettir.
Bütün bunlara göre mahkemece yapılması gereken iş;davalının savunmasını değerlendirerek davacının isteyebileceği bir miktar varsa ona hükmetmek aksi takdirde şimdiki gibi davayı reddetmek olmalıdır.
Değinilen yönler bir yana bırakılarak davanın yazılı olduğu şekilde hükme bağlanması doğru olmadığından karar bozulmalıdır.
SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan hükmün BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde yatırana iadesine, 15.02.2012 gününde oybirliği ile karar verildi.