14. Hukuk Dairesi 2016/15806 E. , 2020/5409 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 13.02.2013 gününde verilen dilekçe ile inançlı işleme dayanan tapu iptali ve tescil, 2. kademede tazminat talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 12.05.2016 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün evrak incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Davacı vekili, ... ili, ... ilçesi, ... Köyü"nde bulunan 3.000 m2"lik taşınmazı müvekkili adına satın alması için davalıya, taraflara ait şirket hesapları üzerinden havale gönderilerek ve bir kısmının kredi kartından çekilmek suretiyle 81.000 paund ödeme yapıldığını, davalının taşınmazın tapusunu vermediğini ve adına kayıtlı taşınmazları 3. kişilere kötü niyetli ve mal kaçırmak amacıyla devrettiğini ileri sürerek, ... Köyü"nde bulunan taşınmazın tapu kaydının iptali ile müvekkili davacı adına tescilini, bunun mümkün olmaması halinde ise; davalı adına arsa satın alınması amacıyla gönderilen 81.000 İngiliz Poundunun dava tarihinden başlayarak yasal faizi ile birlikte ödeme tarihindeki merkez bankasının efektif satış kuru TL karşılığı bedelinin davalıdan alınarak müvekkiline verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacının kendisine yaptığı ödemelerin kuyum eşyaları alımına ilişkin olduğunu ödemelerin davacı tarafından yapılmadığını, sunulan havale makbuzlarının yazılı delil yada delil başlangıcı niteliğinde olmadığını, müvekkili tarafından gönderildiği iddia edilen maillerin müvekkili davalının çalışanı olan ... tarafından mail hesabının ele geçirilerek gönderilmiş olabileceğini ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir.
İnançlı işlemler, inananın teminat oluşturmak veya yönetilmek üzere mal varlığı kapsamındaki bir şey veya hakkını, inanılana devretmesi ve inanılanın da inanç anlaşmasındaki koşullara uygun olarak inanç konusu şeyi kullanmasını, amaç gerçekleştiğinde ise belirlenen şekilde inanana iade etmesini içeren işlemlerdir.
İnançlı bir işlem ile inanan, sahibi olduğu bir mülkiyet veya alacak hakkını inanılana kazandırıcı bir işlemle devretmekte ancak borçlandırıcı bir sözleşme ile de onu bazı yükümlülükler altına sokmaktadır.
İnançlı işlemin taraflarını, inanan ve inanılan oluşturur. Bir hakkı ya da nesneyi, güvendiği bir kişiye inançlı olarak devreden kimseye “inanan” adı verilir. Devredilen hak veya nesneyi, kendisine ait bir hak olarak kendi yararına, doğrudan doğruya ve dolaylı olarak kullanan kişiye de “inanılan” denir. İnananın, inanılana inançlı olarak kazandırdığı hak ya da nesne ise “inanç konusu şey” olarak nitelenir. İnançlı bir işlemde, kazandırıcı işlemin tarafları ile borç doğuran anlaşmanın tarafları aynıdır.
İnançlı işlemde inanılan, hakkını kullanırken kararlaştırılan koşullara uymayı, amaç gerçekleşince veya süre dolunca hak veya nesneyi tekrar inanana (veya onun gösterdiği üçüncü kişiye) devretmeyi yüklenmektedir. İnançlı işlem, kazandırmayı yapan kişiye yani inanana belirli şartlar gerçekleşince, kazandırmanın iadesini isteme hakkı sağlayan bir sözleşmedir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir.
İnanç sözleşmesi, 5.2.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak, yazılı delille kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır.
Açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, taraflar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı tarafın elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış parmak izli veya mühürlü senetler gibi) “delil başlangıcı” niteliğinde bir belge varsa 6100 sayılı HMK’nın 202. maddesi uyarınca inanç sözleşmesi “tanık” dahil her türlü delille ispat edilebilir.
6100 sayılı HMK’nın"Delil başlangıcı" kenar başlıklı 202. maddesinde, "(1) Senetle ispat zorunluluğu bulunan hâllerde delil başlangıcı bulunursa tanık dinlenebilir. (2) Delil başlangıcı, iddia konusu hukuki işlemin tamamen ispatına yeterli olmamakla birlikte, söz konusu hukuki işlemi muhtemel gösteren ve kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından verilmiş veya gönderilmiş belgedir."Yazılı delil veya “delil başlangıcı” yoksa inanç sözleşmesinin ikrar (HMK m.188) yemin (HMK m.225 vd) gibi kesin delillerle de ispat edilmesi olanaklıdır. Davacının yemin deliline dayanması halinde mahkemenin davacıya bu hakkını hatırlatması gerekir.
Hukukumuzda, kişilerin satın aldığı şeylerin ilerde kendilerinden geri alınabileceği endişesi taşımamaları, dolayısıyla toplum düzeninin sağlanması düşüncesiyle, satın alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bir tanımlama yapmak gerekirse iyiniyetten maksat, hakkın doğumuna engel olacak bir hususun hak iktisap edilirken kusursuz olarak bilinmemesidir.
Belirtilen ilke, Türk Medeni Kanununun 1023. maddesinde aynen, "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı nitelikteki 1024. maddede, "Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişi bu tescile dayanamaz" biçiminde vurgulanmıştır.
Öte yandan, 08.11.1991 tarihli ve 4/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında; tapuda kayıtlı bir taşınmazı kazanan kimseye karşı, Türk Medeni Kanununun 1023. maddesinde öngörülen iyiniyet kurallarına aykırılık nedeniyle açılan tapu iptali davalarında, dava açma iradesinin kazanımın kötü niyete dayalı olduğu iddiasını da taşıdığı, kaldı ki öyle olmasa bile buradaki kötü niyet iddiasının hukuki niteliği itibariyle itiraz niteliğinde bulunduğu ve bu nedenle de yargılama sona erinceye kadar iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağına tabi olmadan ileri sürülebileceği kabul edildiğinden bu durumun hakim tarafından resen nazara alınması ve kazanmanın kötü niyetle vuku bulup bulunmadığının tartışılması, davacıya bu konudaki delilleri sorulması ve toplanması gerekir. Türk Medeni Kanununun 1023. maddesine dayanan kazanmayı resen dikkate alacak olan hâkim, dosyadan anlaşılıyorsa iyi niyet şartının gerçekleşmediğini de resen dikkate almalıdır.
Yapılan bu genel açıklamalardan sonra somut olaya gelince:
Mahkemece davacının sunduğu makbuzlarda taşınmaz alımı konusunda açıklama bulunmadığı, davacının davasını inandırıcı bir delille kanıtlayamadığı, gerekçeleri ile davanın reddine karar verilmiş ise de, eksik inceleme ve araştırmayla karar verildiğinden verilen karar usul ve yasaya uygun düşmemiştir.
Davacı tescil talebine konu ettiği taşınmazın tapudaki bilgilerini bildirmemişse de, davacının yabancı uyruklu olduğu gözetilerek dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerden davacı adına tescili istenen dava konusu taşınmaz ... Köyü, 260 parsel sayılı taşınmaz olduğu anlaşılmıştır. Söz konusu taşınmaz 26.02.2013 tarihinde davalı ... tarafından dava dışı 3. kişi ...’e devredilmiş; ... tarafından da, 13.02.2014 tarihinde ... ..., ... ... ve ...’e devredilmiştir.
Bu durumda mahkemece, güncel tapu kaydı dosya arasına alındıktan sonra, son tapu kayıt maliklerine husumet yöneltilerek Türk Medeni Kanununun 1023. maddesi uyarınca tapu siciline güvene dayalı iyiniyetli alıcı olup olmadıkları, tarafların göstereceği tüm deliller ve gerektiğinde re"sen yapılacak araştırma ile belirlenmeli, tapu kaydının iptali istenen taşınmazın kayıt maliklerinin iyi niyetli müktesip olduklarının tespiti halinde, bu defa davacının alacağa ilişkin talepleri irdelenmelidir.
6100 sayılı HMK. nun 199. maddesinde ‘’uyuşmazlık konusu vakıaları ispata elverişli yazılı veya basılı metin, senet, çizim, plan, kroki, fotoğraf, film, görüntü veya ses kaydı gibi veriler ile elektronik ortamdaki veriler ve bunlara benzer bilgi taşıyıcılarının bu kanuna göre belge niteliğinde’’ olduğu hükme bağlanmış, aynı yasanın 202"nci maddesinin birinci fıkrasında ‘’senetle ispat zorunluluğu bulunan hallerde delil başlangıcı bulunursa tanık dinlenebileceği, ikinci fıkrasında ise delil başlangıcının, iddia konusu hukuki işlemin tamamen ispatına yeterli olmamakla birlikte, söz konusu hukuki işlemi muhtemel gösteren ve kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından verilmiş veya gönderilmiş belge’’ olduğu vurgulanmıştır.
Dosya kapsamına göre, davacının davalı tarafa bir kısım ödemeler yaptığı ve bunu gösterir makbuzlar sunduğu gibi, taraflar arasında elektronik yazışma içerikleri ve tanık beyanından inanan (davacı) ile inanılan (davalı) arasında bir inanç sözleşmesinin bulunduğu anlaşılmaktadır.
Yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda; dosyadaki tüm deliller ve beyanlar birlikte değerlendirilerek, öncelikle kayıt maliklerine husumet yöneltilip iyiniyetli müktesip olup olmadıkları açıklığa kavuşturulduktan sonra, iyi niyetli olmadıkları kanaatine varıldığında tescil hükmü kurulması, iyi niyetli olduklarının anlaşılması halinde ise söz konusu taşınmaz alımı nedeni ile davacının davalı tarafa ödediği miktarın tespit edilerek, bu miktarın hüküm altına alınması gerekirken, eksik araştırma ve yanılgılı değerlendirme ile hüküm kurulması doğru görülmemiş hükmün bu nedenlerle bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 24.09.2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.