21. Hukuk Dairesi 2011/4172 E. , 2013/3635 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Davacı, Kurum tarafından prim alacaklarına gecikme zammı tahakkuk ettirilmesi işleminin iptaline, borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
K A R A R
Dosyadaki yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayanağı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davalı vekilinin yerinde bulunmayan bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, 28/02/2013 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Davacı şirket, 4680 ve 5307 sayılı Yasanın geçici 7. maddesi gereğince, seramik sektöründe iş yapan işverenlere sağlanan muafiyetlerden yararlandırılması gerektiğini ve bu nedenle 01/01/2003 ile 31/12/2005 tarihleri arasında işyerine ait sigorta primlerinin süresinde ödenmediği için, Kurumca hesaplanan ve şirkete ödenmesi için tebliğ edilen 226.693,86 YTL gecikme zammından sorumlu tutulmaması gerektiğinden, borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep etmektedir.
Anılan yasada, seramik sanayii sektöründe faaliyet gösteren işyerlerinde LPG(sıvılaştırımış petrol gazı) ile üretim yapan işyerleri ile doğalgaz ile üretim yapan işyerleri arasında oluşan maliyet farklarının %100"ü ile bir kısım amme alacaklarının faizinden sorumlu tutulmaması yoluyla kısmen işveren zararlarınının karşılaması maksadıyla bu yasa yürürlüğe konulmuş olup, yasa metninden de anlaşılacağı üzere biriken zarar alacakları miktarı kadar birikmiş olan vergi, elektrik ve sigorta primlerinin "faiz" kısmından sorumlu tutulmayacağı hususuna yer verilmektedir.
GEÇİCİ MADDE 7. - 01/01/2005 tarihinde doğalgaza bağlanmamış ve üretimlerini likit, petrol gazı veya likit naturel gaz ile yapan karo seramik, vitrifiye sağlık gerekçleri ve porselen sofra eşyası üreticilerinin, kullandıkları likit petrol gazı veya likit naturel gaz maliyeti ile aynı üretimin doğalgaz ile yapılmış olması halinde hesaplanacak maliyet farkının 01/01/2003"ten 31/12/2005" e kadar oluşan miktarının %100"ü, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı bütçesine konulacak ödenekten, bu tesislere doğalgaz verilinceye kadar karşılanır.
Bu Kanun gereğince 31/12/2005 tarihine kadar yapılacak ödemelerin tutarı otuztrilyon lirayı geçemez.
Ödemelere ilişkin usul ve esaslar Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Devlet Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından müştereken belirlenir.
Bu Kanun kapsamında maliyet farkları karşılanan firmaların 01/01/2003 tarihinden itibaren ilgili aylarda tahkkuk etmiş zarar alacakları miktarı kadar birikmiş olan elektrik, Sosyal Sigortalar prim ve vergi borçlarına faiz tahakkuk ettirilemez hükmü yer almaktadır.
Somut olayda, yukarıdaki yasa metnine dayanarak, işverene tebliğ edilen sigorta primi ile gecikme zammı borcu için prim kısmına itiraz edilmemekle birlikte, gecikme zammına itiraz edilerek, gecikme zammının bir nevi faiz olarak algılanması gerektiği ve bu nedenle yasada yer alan "sorumlu tutulmama" kısmına dahil edilmesi gerektiği iddia edilmiştir.
SGK Kurum vekili cevap dilekçesinde, sigorta primlerinin yasal süresinde ödenmemesi sonucu hesaplanan gecikme zammı faiz niteliğinde olmadığı, bir nevi gecikmeden kaynaklanan medeni ceza vs. olduğu, bu nedenle işverenin gecikme zammından sorumlu tutulması gerektiği yolunda beyanda bulunmuştur.Alacak kalemlerindeki "faiz" den vazgeçildiği açıktır.
Yerel mahkemece, bilirkişiden yasanın yorumuna ve uygulamasına ilişkin görüş alınarak gecikme zammı ~ faiz ilişkisi açıklattırılmış terimler üzerinde durulmuş, yasanın çıkış amacı gözetilerek, primler için uygulanan gecikme zammının "faiz" ile eş anlamda bulunduğu yolundaki görüş kabul edilerek, işverenin sorumlu tutulmamasının doğru olacağı sonucuna varılarak, davacı şirketin istemi kabul edilmiş ve "gecikme zammını" ödememesi gerektiği yolunda hüküm kurulmuştur.
Yüksek Daire, temyiz incelemesi sırasında yüksek daire çoğunluğu yerel mahkemenin bu görüşüne itibar ederek, gecikme zammı ile faizin eş anlama geleceği ve yasa metninde yer alan faiz sözcüğü nedeniyle, prim borcunun fer"isi olan gecikme zammından işverenin sorumlu tutulmaması gerektiği nedeniyle hükmü onamıştır.
Somut olayın değerlendirilmesi sırasında, 5307 sayılı Yasanın geçici 7. maddesi metni öncelikle ele alınıp, yasada yer alan ve klasik hukukta nitelemesi yapılan faiz ~ gecikme zammı kavramları üzerinde durularak, işlevlerinin indelenmesine gerek duyulmaktadır.
Gecikme zammı ve faiz, esas borcun veya ana paranın süresinde alacaklıya ödenmemesinden kaynaklanan fer"ileridir. Gecikme zammı, 6183 sayılı Yasanın 1. maddesinde de yer aldığı üzere, kamu alacaklarının tahsili sırasında, süresinde ödenmeyen veya geç tahakkuk ettirilen borçların, borçlular aleyhine uygunlanmış şeklidir. Yine aynı maddede, faizden de söz edilmektedir ve bu iki sözcüğe aynı yasada yan yana yer verilmiştir.Demek ki, bu iki hukuki terimin aynı anlam ve işlevi taşımadıklarının çarpıcı bir göstergesidir.
Bazı kurum alacaklarına asıl borç, gecikme cezası ve gecikme zammının yanısıra ki toplama faizin de uygulandığı görülmektedir.Bunun diğer anlamı, gecikme zammı ile faiz ana paranın fer"ileri olsa da, aynı anlamı taşımamaktadır. Bazı hallerde hem gecikme cezası hem gecikme zammına faiz tatbik edildiği hususuna kamu alacaklarının tahsilinde rastlanılmaktadır.(6183 sayılı Yasanın 41. maddesinde anlatıldığı üzere)
Yine aynı gerekçelerle, 506 sayılı Yasanın 80. maddesinin 5. fıkrasında ve 5510 sayılı Yasanın 89. maddesinin 2. fıkrasında yer aldığı üzere, süresinde ödenmeyen prim borçları için, ilk üç ay içinde gecikme cezası (oranı yasada yazılı) sonraki aylarda da gecikme zammı belirtilen oranlarda hesaplanarak, uygulanacağı yazılıdır. Faiz uygulaması yasada yazılı olduğu üzere uygulaması sürdürülürken, bu konuda 18/06/1992 tarih 1-61 ek sayılı genelgenin 22/08/2005 tarih 404167 sayılı kurum ünitesi yazıları ile yürürlüğe konulan şekline göre, sigorta primleri için süresinde ödenmediğinde tahakkuk ettirilen gecikme zammına faiz yürütülmesi işlemine son verileceği tüm ilgili birimlere duyurulmuştur. Böylece, gecikme zammına bu tarihten itibaren faiz işletilemeyeceği anlaşılmaktadır.Daha sonraki tarihlerde işverence kuruma ödenen bu tür faizlerin geri alınması konulu (506 sayılı Yasanın 84. maddesine göre istirdad) davaların açıldığı uygulamada rastlanmıştır.
Gecikme zammı, oluşan prim asıllarının süresinde ödenmemesi ile, tahakkuk tarihine kadar geçen sürede (genellikle tahakkuklar geriye dönük yapıldığı için) prim borçlusuna geç ödemesi nedeniyle uygulanan medeni bir cezadır. Amaçlanan, kurumun aktüer dengelerinin korunmasıdır.Ana paraya artan oranda tatbik edilen ve 506 sayılı Yasanın 80. ve 5510 sayılı Yasanın 89. maddesinde anlatılan biçimde hesaplanan meblağ, borçluya tebliğ edilmektedir.
Gecikme zammının artış oranları, faizlere uygulanan artış oranlarından farklıdır. Gecikme zammı faiz olmayıp, gecikme tazminatıdır ve medeni ceza niteliğindedir.Talep etmek için borçluyu temerrüde düşürmeye gerek bulunmamaktadır.Borcun aslı ödense de, gecikme zammı kısmı ödenmemişse, borç devam eder. Faizde ise, alacağın aslının son bulması ile, faiz de ortadan kalkar.Faizin talep edilebilmesi için, asıl alacak son bulduğunda hakkın saklı tutulması gerekmektedir. Faiz, esasen ticaret hukuku, sözleşme hukuku alanlarında çok daha fazla yer işgal etmekte olup, alternatifli faiz biçimleri ve oranları ile uygulanabilmektedir. Faiz, vadesinde ödenmeyen paraya karşılık alınan kâr, getiri, ivaz
ekonomik olarak ödenecek paranın geliri, medeni semeresi şeklinde doktrinde ifade edilmektedir.Sosyal Güvenlik Hukuku"nda ise, öncelikle "gecikme zammı" üzerinde durulmalı, faiz ile doğrudan karıştırılmamalı ve kıyaslanmamalıdır.
Gecikme zammı oranı, faiz oranlarından farklı olarak yasa veya Bakanlar Kurulu Kararı ile belirlenebilmektedir. 6183 sayılı Yasanın 48 – 51 – 52 . maddelerinde prim alacağının tecil ve taksitlendirilmesi neticesi geciken ödemelerin nasıl yapılacağı, gecikme zammının ve faizin nasıl uygulanacağı yolunda ayrıntılı hükümlere yer verilmiştir.
Bu durumda gecikme zammı ve faize yasa maddelerinde ayrı ayrı yer verilmiş (yanyana yazıldığı da görülmektedir. 6181/1) olmasına rağmen, eşdeğer algılanması kesinlikle hukuk ilkelerine uygun düşmez. Her iki kavramın ilkesel olarak işlevi farklıdır. Bu nedenle de, tatbik edildiğinde farklı hukuki sonuçlara ve parasal değerlere ulaşılır.
Mahkemece, bilirkişi raporunda da olduğu gibi somut olay için 5307 sayılı Yasanın çıkışı amacına farklı yorum katılarak, primlerin süresinde ödenmemesi nedeniyle, gecikme zammı uygulanmasının faizle aynı eşdeğer kabul edilerek, anılan yasanın geçici 7. maddesinde yer alan ifadelere "gecikme zammının da affedileceği" yolunda anlam yüklemek hatalıdır.
Yasa koyucu, yasa metinlerini hazırlanırken, tüm yasal genel ve özel hukuki terimleri yerli yerine oturtarak anlamlandırmak zorundadır. Yoruma açık hale getirip yasayı oluşturan eş anlamlı alternatifi olan sözcük, terminoloji ve deyimlere yer vermemelidir.Faiz terimi tesadüfen konulmuş olamaz.Eğer, gecikme zammının affolunması amaçlanmış olsaydı, yasa metninde faiz yerine bu terimin yazılması gerekirdi.Sorumlu tutulmayacak unsur, faizdir.Mahmece veya ilgililerce yasa metni değiştirilemez, farklı yorumlanamaz veya kapsamı genişletilemez.Üstelik, prim aslı ve gecikme zammından af yasalarında dahi kurumun feragat ettiği görülmemiştir. Aksi halde, kamu kaynakları gereksiz zamanda ve erken tüketilmiş olur. Ancak, faizden vazgeçmek mümkündür.Kurumun, faiz alarak fazla zenginleşme gibi amacı yoktur. Anılan yasa da, bu amaca yönelik olarak yürürlüğe konmuştur. İşveren pasifinde fazladan oluşan zararlarının karşılanması amaçlanmış ise de, ana gelir kaynak bedellerinin (vergi, prim, elektrik) tahsilinden vazgeçileceği hiçbir zaman düşünülmemiştir.
Tüm bu anlatılanlara rağmen, yasa metninde yer alan "faiz" teriminin "gecikme zammı" terimi ile aynı anlama gelmediği halde, yerel mahkemece ve yüksek daire çoğunluğunca yasanın çıkış amacına farklı anlam ve yorum katılarak, yasanın çıkış nedeninin temelinde amaçlananın yasa metninde "faiz" olarak yer alan ifadenin "gecikme zammı" ile eş olarak algılanması gerektiği ve sonuçta işverenin prim aslı dışında kurumca tebliğ edilen gecikme zammı borcundan da sorumlu tutulmamasının gerekeceği gibi bir yoruma değer verilerek, yerel mahkeme hükmü onanmıştır.
SONUÇ: Yukarıda anlatılan nedenlerle, yerel mahkeme kararının tarafımızca isabetli bulunmayıp, hükmün bozulması gerekirken, yüksek daire çoğunluğunca hükmün onanması yönündeki kararına katılamamaktayız.28/02/2013