3. Hukuk Dairesi 2019/4313 E. , 2020/654 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : ADANA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 3. HUKUK DAİRESİ
İLK DERECE
MAHKEMESİ : ADANA 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında ilk derece mahkemesinde görülen tazminat davasının yargı yolu nedeniyle usulden reddine dair verilen karar hakkında bölge adliye mahkemesi tarafından yapılan istinaf incelemesi sonucunda; davacı vekilinin istinaf talebinin reddine yönelik olarak verilen kararın davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı vekili, küçük ..."un ... Ortaokulu öğrencisi olduğunu, epilepsi nöbeti geçirip sınıf penceresinden aşağıya düşerek hayati tehlike geçirecek ve vücudunda 6. derece kırıklar oluşacak şekilde yaralandığını, 6098 sayılı TBK 69. maddesi uyarınca bina ve diğer yapı eseri malikinin bunların yapımındaki bozukluk ve bakımındaki eksikliklerden doğan zararları gidermekle yükümlü olup, sınıf penceresine parmaklık yaptırmayarak tehlike arz eden yapı eserinin fena yapılmasından doğan zarardan davalının sorumlu olduğunu ileri sürerek, fazlaya dair hakları saklı kalmak üzere 1.000 TL çalışma gücü kaybı tazminatı, 1.000 TL bakım ve muhtaçlık tazminatı ve 1.000 TL manevi tazminatın olay tarihi olan 29/09/2015 tarihinden itibaren değişen oranlarda işleyecek yasal faizi ile birlikte yapı maliki sıfatıyla davalı ... Hazinesinden müştereken ve müteselsilen tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı ... Hazinesi, husumet ve zamanaşımı itirazında bulunmuş, davanın esası yönünden ise, kusursuz sorumluluğa dayanılan dava konusu olay ile meydana gelen sonuç arasında illiyet bağının bulunmadığı savunması ile davanın öncelikle usulden, bu talep kabul görmez ise esastan reddini istemiştir.
İlk derece mahkemesince; İdarenin hizmet kusuru niteliğindeki eylemi sonucu meydana gelen zararlardan dolayı İdari Yargılama Usulü Kanunu 2/1-b maddesi gereğince idareye karşı idari yargı yerinde tam yargı davası açılması gerektiği gerekçesiyle davanın HMK 114/1-b ve 115/2 maddesi gereği yargı yolu nedeniyle dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmiştir.
İlk derece mahkemesinin kararına karşı, davacı tarafça istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
Bölge adliye mahkemesince; davacının istinaf başvurusunun reddine karar verilmiş; karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında adli ve idari yargı ayrımı esas alınmış olup, bu ayrımın ilkeleri yine Anayasa"da gösterilmiştir. Bu ayrım uyarınca idarenin kamu gücü kullandığı ve kamu hukuku alanına giren işlem ve eylemleri idari yargı, özel hukuk alanına giren işlemleri adli yargı denetimine tabidir.
Anayasası’nın “Yargı Yolu” başlıklı 125. maddesinin 1. fıkrası “İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır” hükmünü, son fıkrası ise “İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür” düzenlemesini içermektedir.
İdare hukukunda idarenin iki tür sorumluluğu kabul edilmektedir. Biri idarenin özel hukuk ilkeleri doğrultusunda yaptığı sözleşmelerden kaynaklanan özel hukuk sorumluluğu; diğeri ise, idarenin idare hukuku ilkeleri doğrultusunda yapmış olduğu sözleşmeler ve idarenin her türlü işlem ve eyleminden kaynaklanan kamu hukuku ilkeleri doğrultusunda oluşmuş idare hukukuna özgü sorumluluk türüdür. İdarenin kişilere verdiği zararları tazmin yükümlülüğü, idarenin “hizmet kusuruna (kusurlu sorumluluk)” ve “kusursuz sorumluluğuna” dayanmaktadır.
İdarenin kusura dayanan sorumluluğu, uygulamada “hizmet kusuru” kavramı ile anlatılmaktadır. Hizmet kusurunun tam ve kapsamlı bir tanımını yapmak zor olmakla birlikte genel olarak doktrinde hizmet kusuru; idarenin ifa ile mükellef olduğu herhangi bir kamu hizmetinin kuruluşunda, düzenlenmesinde veya teşkilatında, bünyesinde, personelinde yahut işleyişinde bir takım aksaklık, hukuka aykırılık, bozukluk, düzensizlik, eksiklik, sakatlık veya ihmalin ortaya çıkması, şeklinde tanımlanmaktadır (SARICA Ragıp, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, “Hizmet Kusuru ve Karakterleri”, Y. 1949, C. 15, S. 4, s. 858; ATAY Ender Etem, İdare Hukuku, Ankara 2006, s. 571; YILDIRIM Turan, İdari Yargı, İstanbul 2008, s. 253 ).
Hizmet kusurunun üç durumda varlığı hem yargı içtihatları hem de öğreti tarafından kabul edilmiştir. Bu üç durum; hizmetin hiç işlememesi, hizmetin geç işlemesi ve hizmetin kötü işlemesidir.
Buna göre idare kural olarak yürüttüğü kamu hizmeti ile nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup, İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “İdari Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı” başlıklı 2. maddesinin 1. fıkrasının “b” bendi gereğince “İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar” idari yargı yerinde tam yargı davası açabilecektir. Yine İYUK 15/I-a maddesinde ise, adli yargının görevli olduğu konularda açılan davaların reddine karar verileceği de hükme bağlanmıştır.
Esasen idare hukukunda varolan hizmet kusuru ve kusursuz sorumluluk kavramları, kişilerin gördüğü zararların tazmininde kullanılan ve kişilerin idare karşısında korunma kapsamını genişleten kavramlardır. İdare hukukunda idarenin hiçbir kusuru olmasa da kusursuz sorumluluk ilkesi gereğince kişilerin uğradığı zararların tazmini mümkündür. Özel hukuk alanındaki kusursuz sorumluluk hali ise belirli konular için düzenlenmiş olup, sınırlıdır.İdarenin idare hukuku esaslarına dayanarak tesis ettiği tartışmasız olan eylem ve işlemler ile idarenin sorumlu olduğu diğer sebeplerden kaynaklanan zararlara iliişkin davaların idari yargı yerlerinde görülmesi gerektiği kuşkusuzdur.
Hizmet kusuruna ilişkin bu temel açıklamalardan sonra somut uyuşmazlığı irdelediğimizde;
Somut olayda dava konusu, mülkiyeti davalı ... Hazinesine ait olan okul binasının penceresinden düşen öğrencinin hayati tehlike geçirecek şekilde yaralanmasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin olup, uyuşmazlık davanın adli yargı yerinde mi yoksa idari yargı yerinde mi görüleceği noktasında toplanmaktadır.
Davacı davasını TBK 69 maddede düzenlenmiş olan yapı malikinin sorumluluğuna dayandırmıştır.
6098 Sayılı TBK"nun 69. maddesinde; "Bir binanın veya diğer yapı eserlerinin maliki, bunların yapımındaki bozukluklardan veya bakımındaki eksikliklerden doğan zararı gidermekle yükümlüdür. İntifa ve oturma hakkı sahipleri de, binanın bakımındaki eksikliklerden doğan zararlardan, malikle birlikte müteselsilen sorumludurlar. Sorumluların, bu sebeplerle kendilerine karşı sorumlu olan diğer kişilere rücu hakkı saklıdır." düzenlemesi yer almaktadır. Yapı eserinin maliki, bunların hiç kimse ve hiçbir şey için tehlike taşımayacak şekilde yapılmasını ve işlemesini garanti etmekle yükümlüdür. Bu nedenle, bir yapı eserinde herhangi bir yapım bozukluğu olmasa bile, ek güvenlik ve koruma tertibatının bulunmaması yine de bir bakım eksikliği sayılır. Yapı sahibinin sorumluluğu, bir bina ya da diğer bir inşa eserinin bizatihi kendisinden kaynaklanan bir nedenle oluşan zarardan sorumluluğunu kapsamaktadır. Bu sorumluluk, objektif özen yükümlülüğüne aykırılıktan doğan "ağırlaştırılmış" bir kusursuz sorumluluk hali olup, sorumlu olabilecek malik, gerçek hukuk veya özel hukuk tüzel kişisi olabileceği gibi, kamu hukuku tüzel kişisi de olabilir. Söz konusu sorumluluğun doğması için yapı eserinin yapım bozukluğu veya bakım eksikliğinden dolayı bir zararın doğması gerekmektedir.
Kusur aranmaksızın sorumluluğun düzenlendiği haller, kusursuz sorumluluk halleri olarak ifade edilmektedir. Doktrinde kusursuz sorumluluk halleri olağan sebep sorumluluğu-tehlike sorumluluğu şeklinde ikili ayırıma tabi tutulurken, TBK tarafından açıklanan hakkaniyet sorumluluğu-özen (sebep) sorumluluğu-tehlike sorumluluğu şeklinde ayırıma tabi tutulduğu görülmektedir. Denetleme ve gözetimde özen (cura in custodio) gereği, kusur unsur olarak aranmaz. (G.Antalya B.Hukuku Genel Hükümler C.1.2012.İst.sh.533.535.)
Yapılan bu açıklamalar neticesinde; davalı ... Hazinesine ait okulda öğrenci olan ve aynı zamanda epilepsi hastası olan küçük ..."un sınıfta geçirdiği epilipsi nöbeti esnasında pencereden düşerek hayati tehlike geçirecek şekilde yaralanması bakımından davacının davasını yürütülen kamu hizmetinin kötü işletildiği, idarenin bakım ve denetim görevini gereği gibi yerine getirmediği, meydana gelen kazada idarenin hizmet kusuru bulunduğu iddiasına dayandırmayıp, zararının bu kapsamda tazmini yönünde talebinin de bulunmayıp, davasını TBK 69. maddesinde düzenlenen yapı malikinin sorumluluğu iddiasına dayandırmış olması ve zararının bu kapsamda tazminini talep etmiş
olması karşısında, uyuşmazlığın çözümünde idari yargının değil, adli yargının görevli olduğu anlaşılmaktadır. O halde mahkemece, eldeki davanın çözüm yerinin adli yargı yeri olduğu gözetilerek işin esasına girilip karar verilmesi gerekirken açıklanan yön gözetilmeden, yerinde olmayan yazılı gerekçeyle, yargı yolu bakımından görevsizlik kararı verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının, yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmasına karar verilmiş olduğundan, HMK"nın 373/1 maddesi uyarınca, işbu karara karşı yapılan istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının da kaldırılmasına karar verilmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle 6100 sayılı HMK"nın 373/1 maddesi uyarınca temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının KALDIRILMASINA, aynı Kanunun 371. maddesi uyarınca İlk Derece Mahkemesi kararının davacı yararına BOZULMASINA,
dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin de bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, 03/02/2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.