10. Hukuk Dairesi 2015/13724 E. , 2015/14037 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi : Asliye Hukuk(İş) Mahkemesi
Dava, hizmet tespiti istemine ilişkindir.
Mahkeme, bozma sonrası yapılan yargılamada ilamında belirtildiği şekilde davanın kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davalı Kurum avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
1-Eldeki davada, mahkemece verilen ilk hüküm, davacının çalışmalarının tespiti hususunda ..."dan alınan puantaj ve diğer yazılı kayıtlar çerçevesinde irdeleme yapılmak üzere dairemizce bozulmuştur.
Mahkemenin, Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine, o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlayacağımız bu olgu; mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirdiği gibi, mahkemenin kararını bozmuş olan Yargıtay Hukuk Dairesince; sonradan, ilk bozma kararı ile benimsemiş olduğu esaslara usuli kazanılmış hakka aykırı bir şekilde, ikinci bir bozma kararı verilememektedir (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı, Hukuk Genel Kurulu’nun 12.07.2006 gün, 2006/9-508 E., 2006/521 sayılı kararı).
Mahkemenin, Yargıtay’ın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli kazanılmış hak doğabileceği gibi, bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usuli kazanılmış hak gerçekleşebilir. (Prof. Dr. Baki KURU, Usuli Müktesep Hak (Usule İlişkin Kazanılmış Hak) Dr. A. Recai Seçkin’e Armağan, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları No. 351 Ankara, 1974, sayfa 395 vd.)
Eldeki davada mahkemece dairemiz bozma ilamına uyulmuş ise de bozma gereklerinin tam olarak yerine getirildiğinden bahsedilmesi olanaksızdır.
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun Geçici 7. maddesi uyarınca davanın yasal dayanağı 506 sayılı Kanunun 79/10. maddesidir. 506 sayılı Kanunun 79/10. maddesi hükmüne göre; Kuruma bildirilmeyen hizmetlerin sigortalı hizmet olarak değerlendirilmesine ilişkin davanın, tespiti istenen hizmetin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içinde açılması gerekir. Bu yönde, anılan madde hükmünde yer alan hak düşürücü süre; yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalışmaları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar için geçerlidir. Bir başka anlatımla; sigortalıya ilişkin olarak işe giriş bildirgesi, dönem bordrosu gibi yönetmelikte belirtilen belgelerin Kuruma verilmesi ya da çalışmaların Kurumca tespit edilmesi halinde; Kurumca öğrenilen ve sonrasında kesintisiz biçimde devam eden çalışmalar bakımından hak düşürücü sürenin geçtiğinden söz edilemez. Yukarıda sayılan belgelerin ve bu kapsamda işe giriş bildirgesinin süresi içerisinde kuruma verilmesinden önceki döneme ilişkin dönemler hak düşürücü süreye tabi olur ise de, sonraki süreler bakımından hak düşürücü süre söz konusu olmayacaktır.
Yukarıdaki açıklamalar gözetildiğinde davaya konu somut olayda, Mahkemece davacının ilk isteminin 12.10.2001 tarihi olması ve davacı adına davalı işyerinden 12.10.2001 tarihi itibari ile hak düşürücü süreyi kesecek nitelikte bildirimlerin başladığı, buna göre bu tarih öncesinin hak düşürücü süre nedeniyle dikkate alınamayacağı, bozma sonrası davacı avukatınca yapılan ıslah isteminin ancak 12.10.2001 tarihinden sonraki kısmının dikkate alınabileceği hususları gözetilmemiştir.
2-506 sayılı Kanunun 6. maddesinde ifade edildiği üzere, “sigortalı olmak hak ve yükümünden kaçınılamaz ve vazgeçilemez.” Anayasal haklar arasında yer alan sosyal güvenliğin yaşama geçirilmesindeki etkisi gözetildiğinde, sigortalı konumunda geçen çalışma sürelerinin saptanmasına ilişkin davalar, kamu düzenine ilişkin olup bu tür davalarda tespit isteminden feragat etmek mümkün değildir. Ancak davacı avukatınca bir kısım hizmetler yönünden Hukuk Muhakemeleri Kanunun 123 üncü maddesinde düzenlenen hakkını kullanabilir ve ileride yeniden dava açabilme hakkını saklı tutarak, davalının rızası ile davanın takibinden vazgeçebilir veya aynı Kanunun 150 inci maddesi hükmü gereğince davayı takip etmeyerek yenileninceye kadar dosyanın işlemden kaldırılması ve giderek davanın açılmamış sayılması sonucunu elde edebilir.
O halde, mahkemece, yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular çerçevesinde değerlendirme yapmak, davacı adına yapılan bildirimleri dışlamak, hükmün infazını mümkün kılacak şekilde ve davacının istemine göre yargılama giderlerinden de sorumluluğuna hükmetmek gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi, usul ve yasaya aykırıdır.
O halde, davalı Kurum avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları nazara alınmalı ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 07.09.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.