14. Hukuk Dairesi 2016/16770 E. , 2020/5311 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacılar vekili tarafından, davalı aleyhine 05/06/2013 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve tescil talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 19/02/2016 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
_ K A R A R _
Dava, TMK"nin 725. maddesine dayalı tapu iptali tescil olmaz ise bedeli ödenen 28 m2 yerin rayiç bedelinin tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece, çaplı taşınmazda davacının iyiniyetli kabul edilemiyeceği gerekçesi ile dava ret edilmiştir.
Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir.
Yasal ayrıcalıklar dışında, TMK’nin 684/1 ve 718/2 maddeleri hükümlerine göre, arazinin mülkiyeti ve buna bağlı olan tasarruf hakkı o arazide kalıcı olmak koşuluyla yapılan şeyleri de kapsar TMK’nin 725. maddesinde bu kuralın istisnalarından birisi düzenlenmiş, böylece muhdesatla arasındaki bağlantı kesilmiş bina sahibine bazı koşulların oluşması halinde ayrılmaz parça niteliğindeki taşkın yapı için üzerinde bulunduğu taşınmaza malik olabilme olanağı tanınmıştır.
Bunun için, tapuya kayıtlı özel mülkiyete konu bir taşınmaz üzerinde, temelli kalması amacıyla yapılan binanın ayrılmaz parçası yine tapuda kayıtlı üçüncü kişiye ait taşınmaza taşkın yapılmış olmalıdır.
Taşkın inşaat, taşkın yapı ile iki komşu taşınmazı fiilen birleştirmekte, ekonomik bir bütünlük oluşturmaktadır. Bu özelliğinden dolayı taşkın yapıya dayanan temliken tescil isteği taşınmaza bağlı kişisel hak niteliğindedir. Taşılan arazi malikinin devir borcu eşyaya bağlı bir borç olduğundan inşaat maliki hakkını taşılan arazinin her malikine karşı kullanabilir. Yeni malikler de Türk Medeni Kanununun 725. maddesinde belirtilen haklardan yararlanabilecekleri gibi borçlardan da sorumlu olur.
Bu tür davalarda taşkın yapıyı yapan kişinin taşınmazı lehine, taşırılan arazi üzerinde bir irtifak hakkı yoksa durum ve koşullar da haklı gösterdiği takdirde taşkın yapıyı yapan kimse, taşan kısım için uygun bir bedel karşılığında irtifak hakkı kurulmasını veya bu kısmın bulunduğu arazi parçasının mülkiyetinin kendisine devredilmesini isteyebilir.
TMK’nın 725. maddesine dayanılarak tescil talebinde bulunulabilmesi bazı koşulların varlığına bağlıdır;
a) Birinci koşul, malzeme sahibinin iyiniyetli olmasıdır.
TMK’nın 725. maddesi hükmünden açıkça anlaşılacağı üzere, taşkın yapının bulunduğu arazi parçasının mülkiyetinin yapı sahibine verilebilmesi için öncelikli koşul iyiniyettir. Öngörülen iyiniyetin TMK’nin 3. maddesinde hükme bağlanan sübjektif iyiniyet olduğunda da kuşku yoktur.
Bu kural, taşkın inşaatı yapan kimsenin, elattığı taşınmazın başkasının mülkü olduğunu bilmemesini veya beklenen tüm dikkat ve özeni göstermesine karşılık bilebilecek durumda olmamasını ya da taşkın inşaat yapmakta haklı bir sebebinin bulunmasını ifade eder.
İyiniyetin varlığı iddia ve savunmaya bakılmaksızın mahkemece re’sen araştırılmalıdır. Ne var ki, 14.02.1951 tarihli ve 17/1 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği gibi olay ve karinelerden, durumun özelliklerine göre kendisinden beklenen dikkat ve özeni göstermemiş olduğu açık bulunan taşkın inşaat sahibinin temliken tescil talebinde bulunması mümkün değildir. Çünkü bu gibi durumlarda kötüniyet karşı tarafın ispatı gerekmeden belirlenmiş olur. Ayrıca iyiniyet inşaatın başladığı andan tamamlandığı ana kadar devam etmelidir. (Sübjektif koşul)
b) İkinci koşul, yapı kıymetinin taşılan arazi parçasının değerinden açıkça fazla olmasıdır.
TMK’nin 725. maddesinde “Durum ve koşulların haklı kılması” şeklinde ifade edilen husus uygulama ve doktrinde inşaatın yıkılması ile inşaat sahibinin uğrayacağı zarar veya yıkılmaması halinde arsa malikinin arsasının uğrayacağı değer kaybının karşılaştırılması şeklinde değerlendirilmektedir. Kastedilen değer sadece taşılan arazinin değerinden ibaret değildir. Bu değerin içinde arazi sahibinin taşılan kısım dışında kalan arazisinin uğrayacağı değer kaybı da vardır. Arsa malikinin arsasının uğrayacağı değer kaybı uzman bilirkişilerden rapor alınmak suretiyle TMK’nin 4., TBK’nın 50. maddesi uyarınca ve aynı zamanda sebepsiz zenginleşmeyi önleyecek biçimde dava tarihine ve objektif esaslara göre tespit ve takdir edilmelidir. (Objektif koşul)
c) Üçüncü koşul ise taşkın inşaat yapanın, taşınmaz malikine bu bedeli ödemesidir.
Taşkın inşaatın yıkılması gerekmiyorsa, mahkemece yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda belirlenecek bedel arsa sahibine ödenmek üzere depo ettirilmelidir.
d)Yukarıda değinilen üç koşulun yanısıra, mahkemece iptal ve tescile karar verilebilmesi için taşkın yapının zeminindeki arazi parçasının ana taşınmazdan ifrazının da mümkün olması gereklidir.
Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında somut olaya gelince;
Davacı ..."nın 1992 yılında, 35 parsel sayılı taşınmazına inşaat yaparken davalının 34 parseline 28 m2 taştığının davalı tarafından 1992/21 D.İş dosya ile tespit edildiği; davalı tarafından Asliye Hukuk Mahkemesinin 1992/111 Esas, 1992/346 Karar sayılı dosyasıyla elatmanın önlenmesi davası açıldığı ancak takip edilmeyerek açılmamış sayılmasına karar verildiği; 34 parselin önceki maliki ve zilyeti olan davalının babası ve vekili ...ile davacının 01.05.1992 tarihli anlaşma senedi ile 28m2 tecavüzlü yerin bedelinin ödendiği ve bu yerin davacıya terk edildiği; 34 parsel maliki tarafından Asliye Hukuk Mahkemesinin 2000/396 Esas sayılı dosyasıyla yeniden elatmanın önlenmesi ve kal davası açıldığı, bu dava ile birleştirilen davada davacı tarafından tecavüzlü 28m2 yer için ödenen 4500 Alman Markının tahsilinin talep edildiği; yargılama sırasında 34 parsel sahibi ..."un taşkın kısmın yıkımı binaya zarar vereceğinden elatmanın önlenmesi ve kal isteminden vazgeçtiği ve davasını tazminata dönüştürdüğü, ancak davanın HUMK 185/2 gereğince ret edildiği ve kararın taraflara tebliğ edilmediği; dava konusu 34 parselin 20.03.2009 tarihinde ifraz edildiği ve binanın tecavüzlü kısmı olan 9.71 m2 için 1453 ada 1 parsel sayılı taşınmazın davalı adına tescil edildiği anlaşılmıştır. Davalının elatmanın önlenmesi ve kal davasından vazgeçmiş olduğu, bedelin ödendiği, ayrıca tecavüzlü kısmın ifraz edildiği belirlendiğine göre, davanın kabulüne karar vermek gerekirken iyiniyet bulunmadığından bahisle reddi doğru görülmemiş hükmün bu gerekçelerle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda yazılı nedenlerle davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan temyiz harcının yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 23/09/2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.