10. Hukuk Dairesi 2015/14600 E. , 2015/13845 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi : İş Mahkemesi
Dava, itirazın iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilâmında belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-Dosya kapsamına göre, davacı Kurum vekili tarafından 5510 sayılı Yasa"nın 56. maddesine yersiz aylıkları tahsili amacıyla itirazın iptali davası açıldığı, yasal süresi içerisinde davalı avukatı tarafından ... Mahkemelerinin yetkili olduğu belirtilerek, yetki ilk itirazında bulunulduğu anlaşılmaktadır.
5510 sayılı Kanunun “Uyuşmazlıkların çözüm yeri” başlığını taşıyan 101. maddesinde, bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan durumlarda, bu Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıkların iş mahkemelerinde görüleceği belirtilerek görev konusu açıklanmış olmasına karşın, Kanunda yetkiye ilişkin herhangi bir genel düzenleme yapılmamıştır. “Primlerin ödenmesi” başlıklı 88. maddenin on dokuzuncu fıkrasında, Kurumun prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Kanunun uygulanmasından doğacak uyuşmazlıkların çözümlenmesinde Kurumun alacaklı biriminin bulunduğu yer iş mahkemesinin yetkili olduğu bildirilmiş ise de, bu hükmün, inceleme konusu davada uygulama yeri bulunmamaktadır.
Diğer taraftan, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 5. maddesinde, iş mahkemelerinde açılacak her davanın, açıldığı tarihte dava olunanın Türk Medeni Kanunu gereğince ikametgahı sayılan yer mahkemesinde bakılabileceği açıklanmış, 15. maddesinde de, bu Kanunda açıklık bulunmayan durumlarda Hukuk Muhakemeleri Usûlü Kanunu hükümlerinin uygulanacağı bildirilmiştir.
6100 sayılı Kanunun yetki itirazının ileri sürülmesi başlıklı 19. maddesinde; “Yetkinin kesin olduğu davalarda, mahkeme yetkili olup olmadığını, davanın sonuna kadar kendiliğinden araştırmak zorundadır; taraflar da mahkemenin yetkisiz olduğunu her zaman ileri sürebilir. Yetkinin kesin olmadığı davalarda, yetki itirazının, cevap dilekçesinde ileri sürülmesi gerekir. Yetki itirazında bulunan taraf, yetkili mahkemeyi; birden fazla yetkili mahkeme varsa seçtiği mahkemeyi bildirir. Aksi takdirde yetki itirazı dikkate alınmaz. Mahkeme, yetkisizlik kararında yetkili mahkemeyi de gösterir. Yetkinin kesin olmadığı davalarda, davalı, süresi içinde ve usulüne uygun olarak yetki itirazında bulunmazsa, davanın açıldığı mahkeme yetkili hale gelir.” düzenlemesine yer verilmiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemesi Kanunu"nun 6. maddesi (mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 9"uncu maddesi) uyarınca ilke olarak bir dava, davalının ikametgâhı mahkemesinde açılabileceği gibi, 6100 sayılı Hukuk Muhakemesi Kanunu"nun 16. maddesi (mülga 1086 sayılı Hukuk Usûlü Muhakemeleri Kanunu"nun 21"inci maddesi) uyarınca davacıya tanınan seçimlik hak kapsamında haksız fiilin vuku bulduğu yer mahkemesinde de açılabilir.
Somut olayda, kesin yetkinin söz konusu olmadığı belirgin olmakla,yöntemince ve süresinde yetki itirazında bulunduğunun anlaşılması karşısında, Mahkemece, yukarıda yapılan açıklamalar ışığında, usulüne uygun yapılan yetki itirazı değerlendirilmeden, esasa girilerek karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
2-Mahkemece yetkili mahkeme olduğu yönünde karar verilerek işin esasına girildiği takdirde aşağıda belirtilen hususlar dikkate alınmalıdır
Hakkında verilen boşanma kararı kesinleşen hak sahibi kız çocuğuna, sigortalı babası üzerinden 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu hükümlerine göre bağlanan ölüm aylığının, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığının belirlendiği gerekçesiyle Kurumca 2013 yılında gerçekleştirilen işlemle 01.10.2008 tarihi itibarıyla kesilerek, 01.10.2008 - 26.03.2013 döneminde yersiz ödendiği ileri sürülen aylıkların tahsili için temyize konu davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
506, 1479, 2925, 2926, 5434 sayılı Kanunlarda yer almamakla birlikte ilk kez 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu"nun “Gelir ve aylık bağlanmayacak hâller” başlığını taşıyan 56. maddesinin ikinci (son) fıkrasında düzenlenen davanın yasal dayanağı niteliğindeki norm 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe girmiş, fıkrada “Eşinden boşandığı hâlde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen eş ve çocukların, bağlanmış olan gelir ve aylıkları kesilir. Bu kişilere ödenmiş olan tutarlar, 96"ncı madde hükümlerine göre geri alınır.” düzenlemesine yer verilmiş olup, hükmün Anayasa"ya aykırı olduğu gerekçesiyle iptali istemiyle yapılan başvurunun, Anayasa Mahkemesi"nin 15.12.2011 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 28.04.2011 gün ve 2009/86 Esas - 2011/70 Karar sayılı kararı ile reddedildiği, dolayısıyla iptal edilmeyen fıkranın yürürlükte olduğu belirgindir.
Anılan maddeye dayalı açılan bu tür davalarda eylemli olarak birlikte yaşama olgusunun tüm açıklığıyla ve özellikle taraflar arasındaki uyuşmazlık konusu dönem yönünden ortaya konulması önem arz etmektedir. Bu aşamada, özellikle Anayasa"nın 20., 5510 sayılı Kanunun 59., 100., 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun 28., 45., 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu"nun 3., 45 – 53., 4857 sayılı İş Kanunu"nun 32., 01.10.2011 günü yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 6., 24 – 33., 189., 190., 191., 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu"nun 6., 19., 20., maddeleri ve diğer ilgili mevzuat hükümleri göz önünde bulundurulmak suretiyle yöntemince araştırma yapılmalı, tarafların göstereceği tüm kanıtlar toplanmalı, bildirilen ve dinlenilmesi istenilen tanıkların ifadeleri alınmalı, davacı ile boşandığı eşinin yerleşim yerlerinin saptanmasına ilişkin olarak; muhtarlıktan ikametgah senetleri elde edilmeli, ilgili Nüfus Müdürlükleri"nden sağlanan nüfus kayıt örnekleri ile yerleşim yeri ve diğer adres belgelerinden yararlanılmalı, adres değişiklik ve nakillerine ilişkin bilgilere ulaşılmalı, özellikle ilgili Nüfus Müdürlüğü’nden adres hareketleri, tarihleriyle birlikte istenilmeli, ilgililerin su, elektrik, telefon aboneliklerinin hangi adreste kimin adına tesis edildiği saptanmalı, seçmen bilgi kayıtları getirtilmeli, varsa çalışmaları nedeniyle resmi/özel kurum ve kuruluşlara verilen belgelerde yer alan adresler dikkate alınmalı, boşanılan eş 4857 sayılı Kanun hükümleri kapsamında yer almakta ise adına ödeme yapılabilecek özel olarak açılan banka hesabı bulunup bulunmadığı belirlenmeli, davalı ve boşandığı eşinin talep konusu dönemde verdikleri medula sisteminde kayıtlarda görülen adreslerinin de ilgili sağlık kuruluşlarından araştırılmalı, talep konusu dönemde boşanan eşlerin kayıtlı oldukları yerde görev yapmış/yapmakta olan, mahalle/köy muhtar ve azalarından kanaat edinmeye yetecek kadarının tanık sıfatıyla bilgi ve görgülerine başvurulmalıdır.
Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu davanın kabulüne karar verilmesi , usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, davalı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 07.09.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.