
Esas No: 2015/881
Karar No: 2017/518
Karar Tarihi: 22.03.2017
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2015/881 Esas 2017/518 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Yargıtay 8. Hukuk Dairesi (İlk Derece)
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan incelemesi sonucunda ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 8. Hukuk Dairesince;
“Davacı vekili dava dilekçesinde alacaklı .... tarafından Bakırköy 8. İcra Müdürlüğünün 2012/8863 sayılı dosyasıyla borçlu ....aleyhine icra takibi yapıldığını, bu takibe ilişkin ödeme emrinin ...."nın “............. Bakırköy/İSTANBUL” adresine tebliğ edilerek takibin kesinleştirildiğini, borçlunun kardeşi olması dışında ikamet ve iş ilişkileri tamamen birbirlerinden ayrı olan vekil edeninin İstanbul Cağaloğlun"daki iş yerine hacze gelindiğini, vekil edeninin ısrarla karşı çıkışlarına karşın, menkul malları haczedilerek bir kısmı muhafaza altına alındığını, yapılan bu dava açma yükümlülüğü karşısında süresinde hem borçluya hem de alacaklıya karşı Bakırköy 2. İcra Hukuk Mahkemesinde 2012/1117 Esas sayılı dosya ile istihkak davası açıldığını, bedelin 1550 TL olduğunu, dava dilekçesinde tüm olayların anlatıldığını ve dayanılan maddi vakıaların ispatı için hangi delillere dayanıldığını da dava dilekçesinde vurguladığını ve tanık delili ile gerektiğinde bilirkişi tahkikatı deliline de dayanıldığını açıkladığını, deliller arasında İcra Müdürlüklerine ait dosyalar, İcra Mahkemesi dosyası, haczin tatbik edildiği iş yerine ait kira kontratı, vergi levhası ile faturaların da sunulduğunu, mahkemenin 13.08.2012 tarihinde yapmış olduğu tensip tutanağı ile 08.11.2012 tarihini ön inceleme duruşması olarak belirlediğini, bu tarihte yargıç izinli olduğundan tarafların mazeret verdiğini, bunun üzerine ön inceleme duruşmasının 25.12.2012 tarihine ertelendiğini, bu duruşmada mahkeme tanık deliline başvurma şekli ve usulünün HMK"nun 240 ve 243. maddelerinde açıkladığını, davacının dava dilekçesinde dinletmek istediği tanıkların isim ve adres bilgilerini mahkemeye sunmadığını ve duruşmaya da bu tanıklarını getirmediğini gerekçe göstererek tanık dinlenilmesi taleplerinin reddine karar verildiğini, aynı duruşmada menkul eşyaların haciz tarihi itibariyle mülkiyet ve aidiyetlerinin defter, kayıt ve tüm taraf delilleri çerçevesinde yerinde tespiti amacıyla 05.03.2012 tarihinde bir teknik bilirkişi, bir mali müşavir ve bir hukukçu aracılığıyla keşif yapılmasına ve bilirkişi ücreti ile mahkeme giderleri olarak 1128,55 TL keşif avansının depo edilmesine karar verildiğini, bu ara kararından dönülmesi için 27.12.2012 tarihinde ayrıntılı bir dilekçe vererek istekte bulunduklarını, ancak, mahkemece sadece dilekçelerinin davalı yana gönderilmesine ve dilekçe üzerine kalemle yazılmak suretiyle karar verdiğini ve başka bir karar oluşturmadığını, bu durum karşısında bu kez 04.01.2013 tarihinde yeniden gerekçeli dilekçeyle başvurduğunu, ara kararlarından ısrarla dönülmesinin istenildiğini, bu istekler üzerine mahkemece, 16.01.2013 ve 11.02.2013 tarihinde iki ayrı ek karar tutanağı ile karar verdiğini ve bu kararlarda da tüm isteklerinin reddedilmesine karar verildiğini, 11.02.2013 tarihli kararda sadece teknik bilirkişi olarak kuyumculuk işinden anlayan bilirkişinin refakate alınması şeklinde bir değişiklik yaptığını, bunun üzerine gerekçesi de gösterilmek suretiyle keşif ücretini yatırmadıklarını ve 13.03.2013 tarihli yargılamada neden keşif ücretinin yatırılmadığı hususu zapta geçirilmek suretiyle ikinci kez vurgulandığını ve tanıkların dinlenilmesi gerektiği halde, isteklerinin reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, tanıklarının dinlenmesi ve ek bilirkişi aracılığıyla keşif yapılarak yargılamanın sürdürülmesi istenilmiş ise de, mahkemece ısrarla ve haksız olarak isteklerinin reddine karar verildiğini, tüm deliller toplanmadığı için mahkemece davanın her türlü şüpheden uzak, kesin, inandırıcı ve güçlü kanıtla kanıtlanamadığından söz edilerek reddine karar verildiğini, davanın miktarı temyiz sınırının altında olduğu için bu kararı da kesin olarak açıkladığını, aynı duruşmada mahkeme hakimi ..."ın yasa ve usule uygun tüm isteklerinin reddedilmesi nedeniyle reddi hakim isteğinde bulunulduğunu, çünkü aynı yargıcın yine aynı mahkemesinde açılan ve tarafları aynı olan 2012/1192 sayılı dosyada da yasa ve usule aykırı işlemler nedeniyle kendisini reddettiklerini, red talebi üzerine dosyanın Bakırköy 1. İcra Mahkemesine gönderildiğini, mahkemece 2013/1 Değişik İş sayılı kararla reddi hakim talebinin geri çevrilmesine karar verildiğini, bu kararın asıl kararla birlikte mümkün olduğundan bu hususa da mahkemece işaret edildiğini, ne var ki, kararın kesin nitelikte olması nedeniyle bu geri çevirme kararını da temyiz etmek mümkün olmadığını, temyiz incelemesinin yapılabilmesi bakımından kanun yararına temyiz yoluna gidilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına başvuruda bulunulduğunu, mahkeme hakiminin HMK"nun 46. maddesinin 1. fıkrasının c ve e bendlerine aykırı davrandığını, sorumluluğunun doğduğunu, maddenin c bendinde; “farklı bir anlam yüklenmeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması halinin”, e bendinde ise; “bir hakkı yerine getirmeden kaçınılmış olması” durumunun düzenlendiğini, bu nedenle mahkeme hakiminin yasa ve usul kurallarını uygulamada ihmal ve üşenme gösterdiğini, görevini tam olarak ifa etmediğini, bundan dolayı hak kaybına sebebiyet verdiğini, 6100 sayılı HMK"nun 119/1-f maddesinde; “iddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceğinin dava dilekçesinde gösterilmesi gerektiği” hükmüne yer verildiğini aynı kanunun 194. maddesine göre de, tarafların dayandıkları vakıları, ispata elverişli şekilde somutlaştırmalıdırlar, ibaresine yer verildiğini, bunun zorunlu olduğunu, davacının genel ifadelerle delillerini belirtmesi yeterli sayılmayıp hangi delillere dayandığının dilekçeden anlaşılması gerektiğini, ancak tanık deliline dayanılmışsa sadece bunun belirtilmesinin yeterli olmayıp, tanık listesini daha sonra tanıkların dinlenilmesi aşaması geldiğinde verebileceğini, iddiasını tanıkla ispat etmek isteyen davacının, dava dilekçesinde, “tanıklarım” veya “şehadet” gibi tanık göstermek istediğini belirten bir deyim kullanmasının yeterli olduğunu, ayrıca tanıkların isimlerini de bildirmesi, yani tanık listesini de dava dilekçesiyle birlikte vermesinin gerekli olmadığını, başka bir deyimle HMK"nun 121. maddesindeki “belgelerin birlikte verilmesi” hükmünü tanık listesi hakkında uygulanamayacağını, dava dilekçesinde açıkça tanık deliline dayanıldığını, bu konudaki isteklerinin reddedildiğini, son derece açık yasa hükmünün mahkeme tarafından farklı değerlendirilerek kararın hukuka aykırılığına neden olduğunu, 6100 HMK"nun 140/5. maddesinin de olaya dayanak teşkil ettiğini, 1550 TL değer için 1250 TL bilirkişi ücretinin taktir edilmesinin doğru olmadığını, üç kişilik bilirkişi heyetine de gerek bulunmadığını, her ne kadar mahkeme red gerekçesinde her türlü şüpheden uzak, kesin, inandırıcı ve güçlü kanıt elde edilemediğini açıklamış ise de, bu kanıtların elde edilmesine yine kendisinin engel olduğunu, böylece mahkemenin vermiş olduğu bu karar ile yargılama faaliyeti sırasında gösterdiği hukuka aykırı tutum ve kararlardan dolayı vekil edeninin hem haklı davasının kaybına neden olduğunu ve bu nedenle borcu olmadığı halde, haczedilen menkul malların satılmasıyla zarara uğradığını, HMK"nun 46. maddesi gereğince hakimin hukuku sorumluluğunun doğduğunu, işte bu zararları için fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak koşuluyla 2.000,00 TL maddi tazminatın ve yine bu haksız uygulamalardan dolayı vekil edeninin duyduğu elem ve ızdırabın bir nebze karşılanması bakımından uzun müddet iş yerini kapatmış olması nedeniyle duyduğu üzüntüyü evine yansıtması ve aile hayatında da huzursuzluklar yaşamış olması gözetilerek 2.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline, yargılama giderlerinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı Hazine vekili 18.12.2013 tarihli cevap dilekçesinde kısaca; “...davacı ... vekilinin alacaklı Rahmi Özen tarafından ....aleyhine Bakırköy 8. İcra Müdürlüğünün 2012/8863 Esas sayılı dosyası üzerinden yapılarak kesinleşen icra takibi sonucunda borçlunun kardeşi olması dışında ilişkisi bulunmadığı halde, iş yerinde menkul mallarının haczedildiği, bunun üzerine Bakırköy 2. İcra Mahkemesinin 2012/117 Esas sayılı dosyası üzerinde açtığı istihkak davasının mahkemece, yeterli inceleme yapılmadan ispatlanamadığı gerekçesiyle reddedilmiş olması nedeniyle maddi ve manevi zararın söz konusu olduğu iddiasıyla tazminata hükmedilmesi isteğiyle eldeki davanın açıldığı, davacı tarafın kendi kusuruyla söz konusu davanın reddedilmesine sebebiyet verdiği, söz konusu edilen karar nedeniyle uğranıldığı iddia edilen zararın, maddi ve manevi tazminat isteğinin yasal dayanağının bulunmadığı, dava dilekçesi ekinde sunulan delillerin tazminat talebini ispata yaracak nitelikte olmadığı, iddia edilen bu olay nedeniyle zarar doğmadığı, aralarında illiyet bağının da oluşmadığı, HMK"nun 46. maddesinde belirtilen koşulların somut olayda gerçekleşmediği, bu nedenle haksız, yersiz ve mesnetsiz açılan davanın reddine, HMK"nun 49. maddesi uyarınca davacının disiplin para cezasına mahkum edilmesine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine...” karar verilmesini istemiştir.
Dosyanın 21.11.2013 tarihli ön tensip tutanağıyla belirlenen naip üyeye tevdii edildiği, HMK"nun 137 ve devamı maddeleri gereğince, yöntemine uygun bir biçimde ön inceleme ile ön inceleme duruşmasının yapıldığı, dava ile ilgili dosyaların getirtilerek dosya arasına konulduğu ve bu dosyayla birlikte gerekli incelemenin yapıldığı, 30.04.2014 tarihli ara kararı ile ön inceleme aşamasında yapılacak başka bir işlem kalmadığından tahkikat duruşmasına geçilmesine karar verildiği, 27.05.2014 tarihinde tahkikat duruşmasının yapıldığı ve yargılamanın sürdürüldüğü saptanmıştır.
Dava, 6100 sayılı HMK"nun 46. maddesi uyarınca, hakimin sorumluluğunu gerektiren maddi ve manevi tazminat isteğine ilişkindir.
Somut olayda, davacı tarafın dayandığı HMK"nun 46/c ve e bendlerinde açıklanan hususlardan dolayı hakimin hukuki sorumluluğunun doğup doğmadığı ve bundan hareketle Devletin sorumluluğuna gidilip gidilemeyeceği hususu taraflar arasında uyuşmazlık konusunu oluşturmaktadır.
Olayın dayanağını Bakırköy 2. İcra Hukuk Mahkemesinin 13.03.2013 tarih ve 2012/1117 Esas, 2013/283 Karar sayılı istihkak davasına ilişkin dosya oluşturmaktadır. Yapılan yargılama sonunda söz konusu istihkak davası; “..davacının davasını şüpheden uzak, kesin, inandırıcı ve güçlü kanıtla kanıtlayamadığı gerekçesiyle tümden reddine ve yine unsurları oluşmayan kötü niyet tazminatının da reddine...” karar verildiği getirtilen dosya kapsamından anlaşılmıştır. İstihkak davasının dayanağı olan İstanbul 11. İcra Müdürlüğünün 2012/149 Esas sayılı talimat dosyasıyla Bakırköy 2. İcra Hukuk Mahkemesinin 2013/1348 Esas ve 2013/1413 Karar sayılı dosyası ve Bakırköy 8. İcra Müdürlüğünün 8863 Esas sayılı dosyalarının da dosya arasında olduğu ve istekle birlikte bu dosyalarında değerlendirildiği anlaşılmıştır.
Bakırköy 2. İcra Hukuk Mahkemesinin 2012/1117 Esas sayılı dosyaya ait dava dilekçesi üzerinde yapılan incelemede, davacı vekilinin sadece “tanık beyanları” ibaresini kullanmak suretiyle tanık deliline dayandığı belirlenmiştir. Tanıkların isim ve adresleri ile kimlik bilgilerini yargılama süresince bazı ara kararlarına karşın bildirmediği görülmüştür.
6100 sayılı HMK"nun 46. maddesinde, hakimin sorumluluğunu gerektiren sebepler sınırlı olarak sayılmıştır. Anılan maddeye göre, hakimlerin yargılama faaliyetinden dolayı ancak maddede gösterilen sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir. Somut olayda, HMK"nun 46/1. fıkrasının c ve e bendlerine dayanılarak maddi ve manevi tazminat davası açılmış bulunmaktadır. HMK"nun 46/1-c bendinde; “farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması..” hükmüne yer verilmiş, "e" bendinde ise; “hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması” hükmü yer almıştır. Dosyadaki tüm bilgi ve belgeler ile dayanağı olan tüm dosyalar birlikte değerlendirildiğinde davaya bakan hakimin HMK"nun 46/1 fıkranın c bendinde yer alan, “farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verdiğinin” kabulüne olanak görülmemektedir. Aynı maddenin e bendinde yer alan “hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması” unsuru da somut olayda gerçekleşmemiştir. Söz konusu bendlerdeki unsurların gerçekleştiğinin kabul edilebilmesi için davaya bakan hakimin bir bakıma kasıtlı tutum ve davranışı ile zararın oluşmasına maddi ve manevi tazminatın meydana getirilmesine sebebiyet vermiş olması gerekmektedir.
Öte yandan, davacı vekili az yukarıda da açıklandığı üzere istihkak davasına ait dava dilekçesinde sadece "tanık beyanları" denilmek suretiyle ve bu ibare ile yetinilmiş olup, HMK"nun ilgili hüküm gereklerinin yerine getirilmediği ve göz ardı edildiği anlaşılmaktadır. HMK"nun “dava dilekçesinin içeriği” başlıklı 119/1. fıkrasının e bendinde; “davacının iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetleri” f bendinde ise; “iddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceği” hükümlerine yer verilmiştir. Yine “somutlaştırma yükü ve delillerin gösterilmesi” başlıklı HMK"nun 194/1. fıkrasında; “taraflar, dayandıkları vakıaları (HMK. m. 119/1-e; 129/1-d) ispata elverişli şekilde somutlaştırmalıdırlar”. Aynı maddenin 2. bendinde ise; “tarafların, dayandıkları delilleri ve hangi delilin hangi vakıanın ispatı için gösterildiğinin açıkça belirtmeleri zorunludur” denilmiştir. Sözü edilen maddelerin açıklanan fıkra ve bendlerin kapsamlarından da anlaşıldığı üzere davacı vekili tarafından bu maddelerin gereklerinin yerine getirilmediği dosya kapsamıyla sabittir. HMK"nun 140/5. fıkrasının somut olguda uygulanıp uygulanmayacağı hususu oldukça tartışmalıdır. Söz konusu bendin kapsamında; "belgelerden" söz edilmektedir. Tanık beyanları ibaresinin bu kapsamda değerlendirilmesi de oldukça tartışmalıdır. Somut olaya özgü değerlendirme yapıldığında söz konusu madde ve bendin uygulanamayacağı sonucuna varılmıştır.
Bundan ayrı, hakimin hukuki sorumluluğunu ön gören HMK"nun 46 ve devamı maddeleri hakimler bakımından özel olarak konulmuş ve düzenlenmiş hükümlerdir. Dava dilekçesi ve davanın ihbarı başlıklı HMK"nun 48. maddesinde; “tazminat davası dilekçesinde hangi sorumluluk sebebine dayanıldığı ve delilleri açıkça belirtir; varsa belgelerde eklenir,” amir hükmü yer almaktadır. Bu maddeden de anlaşıldığı üzere davacı tarafın delillerini açıkça belirterek göstermek isteği tanıkların açık kimlik bilgileri ve adreslerini mahkemeye sunması gerektiği sonucuna varılmaktadır.
Bundan başka, Bakırköy 2. İcra Hukuk Mahkemesinde 2012/1117 Esas ile görülen davanın basit yargılama usulüne tabi olduğu hususunda bir duraksama söz konusu olmamalıdır. Basit yargılama usulüne ilişkin Delillerin İkamesi başlıklı HMK"nun 318. maddesinde; “taraflar dilekçeleriyle birlikte tüm delillerini açıkça ve hangi vakıanın hangi delili olduğunu da belirterek bildirmek ellerinde bulunan delillerini dilekçelerine eklemek ve başka yerlerden getirtilecek belge ve dosyalar için de bunların bulunabilmesini sağlayan bilgilere dilekçelerinde yer vermek zorundadır” denilmiş, uygulanacak hükümler başlıklı aynı kanunun 322/1. fıkrasında da; “bu kanun ve diğer kanunlarda basit yargılama usulü hakkında hüküm bulunmayan hallerde yazılı yargılama usulüne ilişkin hükümler uygulanır” denilmektedir. Görüldüğü gibi, basit yargılama usulüne ilişkin söz konusu kanunun 318. maddesinde, deliller için özel hüküm bulunduğuna göre, yazılı yargılama usulüne bir bakıma bu olaya özgü olmak üzere gitme olanağı da görülmemektedir.
Olaya dayanak teşkil eden Bakırköy 2. İcra Hukuk Mahkemesinin 2012/1117 Esas ve 2013/283 Karar sayılı dava dosyasının karar düzeltmeye konu olduğu ve 8. Hukuk Dairesinin 2014/17196 Esasında kayıtlı olduğunun anlaşılması üzerine dosyanın getirtilerek incelendiği, dosya üzerinde yapılan incelemede 8. Hukuk Dairesinin 2014/17196 Esas ve 2014/16678 Karar sayılı kararı ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma talebinin reddine karar verildiği anlaşılmıştır.
Saptanan bu somut ve hukuki olgular karşısında hakimin hukuki sorumluluğu ve buna bağlı olarak Devletin hukuki sorumluluğunu öngören HMK"nun 146/1. fıkrasının c ve e bendlerindeki hususların somut olayda gerçekleşmediği, buna bağlı olarak maddi ve manevi tazminatın unsurlarının da somut olguda oluşmadığı sonucuna varıldığından davanın reddine karar verilmesi gerekmiştir.
Alacak miktarıyla bilirkişi ücreti arasındaki orantısızlık konusu ise temyize tabi hususlardan olduğu göz önünde tutulmalıdır.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ; Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere,
1- Basit yargılama usulüne ilişkin HMK"nun 318, 322, dava dilekçesinin kapsamını belirleyen 119/1. fıkrasının e ve f bendleri ile, somutlaştırma yükü ve delillerin gösterilmesi başlıklı aynı kanunun 194/1 ve 2. fıkraları ve özellikle HMK"nun hakimin (Devletin) hukuki sorumluluğunu düzenleyen 46/1. fıkrasının c ve e bendleri gereğince maddi ve manevi tazminatın unsurları somut olayda gerçekleşmediğinden açılan davanın ve isteklerin esastan REDDİNE,
2- 6100 sayılı HMK"nun 49. maddesi uyarınca, 600 TL disiplin para cezasının davacıdan alınarak davalı Hazineye verilmesine,
3- Davanın reddedildiği gözetilerek alınması gereken 25,20 TL karar ve ilam harcının peşin alınan 274 TL harçtan indirilmesiyle kalan 248,80 TL harcın davacıya iadesine,
4- Reddedilen maddi tazminat için Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 12. maddesinin 2. fıkrası (bendi) uyarınca, 440 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı Hazineye verilmesine,
5- Reddedilen manevi tazminat için Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 10. maddesinin 3. fıkrası (bendi) gereğince 440 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı Hazineye verilmesine,
6- Dairenin getirtilen 2014/17196 Esas sayılı dosyanın işi bittiğinde dosya arasından çıkartılarak Daireye geri çevrilmesine (çevrildi),
7- Davacı tarafın yaptığı tüm masrafların üzerinde bırakılmasına,
8- 6100 sayılı HMK"nun 333. maddesi hükmü uyarınca, hükmün kesinleşmesinden sonra yatırılan avanstan kullanılmayan kısmın davacıya iadesine,”
dair oybirliği ile verilen 23.09.2014 gün ve 2013/1 E., 2014/1 K. sayılı karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Davacı tarafın temyiz isteminin süresinde olduğunun anlaşılmasından ve dosyadaki tüm kağıtların okunmasından sonra gereği düşünüldü:
Dava, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46. maddesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.
Davacı vekili müvekkilinin açmış olduğu istihkak davasında, dava dilekçesinde dinletilmek istenen tanıkların isim ve adres bilgilerinin mahkemeye sunulmadığı ve duruşmaya da bu tanıkların getirilmediği gerekçe gösterilerek tanık dinlenilmesi taleplerinin mahkemece ara karar ile reddine karar verildiğini, aynı ara kararda keşif yapılmasına ilişkin hüküm kurulduğunu, itirazlarına rağmen ara kararlardan dönülmediğini, bunun üzerine keşif ücretini yatırmadıklarını, mahkemece davanın her türlü şüpheden uzak, kesin, inandırıcı ve güçlü kanıtla kanıtlanamadığından söz edilerek reddine karar verildiğini, mahkemenin vermiş olduğu bu karar ile yargılama faaliyeti sırasında gösterdiği hukuka aykırı tutum ve kararlardan dolayı vekil edeninin hem haklı davasının kaybına neden olduğunu ve bu nedenle borcu olmadığı halde haczedilen menkul malların satılmasıyla zarara uğradığını, HMK"nun 46. maddesi gereğince hakimin hukuku sorumluluğunun doğduğunu ileri sürerek 2.000,00 TL maddi 2.000,00 TL manevi tazminatın tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı ... Hazinesi vekili davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İhbar olunan yargılamaya katılmamış ve beyanda bulunmamıştır.
Özel Dairece yukarıda başlık bölümüne alınan gerekçe ile davanın reddine karar verilmiştir.
Dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bilgi ve belgelere, daire kararında açıklanan gerektirici nedenlere, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun olduğu tespit edilen Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın onanması gerekir.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilamı harcı peşin alındığından başka harç alınmasına mahal olmadığına, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 22.03.2017 gününde oybirliği ile karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.