
Esas No: 2014/2378
Karar No: 2017/517
Karar Tarihi: 15.03.2017
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2014/2378 Esas 2017/517 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kayseri 3. İş Mahkemesince asıl ve birleşen davanın kısmen kabulüne dair verilen 16.07.2013 gün ve 2011/561 E., 2013/457 K. sayılı kararın temyizen incelenmesinin taraf vekillerince istenilmesi üzerine, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 15.05.2014 gün ve 2013/17997 E., 2014/11073 K. sayılı kararı ile;
"…Hakkında verilen boşanma kararı kesinleşen davalıya, sigortalı babası ve annesi üzerinden hak sahibi kız çocuğu sıfatıyla bağlanan ölüm aylığının/gelirinin, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığının belirlendiği gerekçesiyle davalı Kurumca kesilerek, 22.10.2008-24.11.2011 döneminde yersiz ödendiği ileri sürülen aylıklar/gelirler yönünden borç tahakkuk ettirildiği anlaşılmaktadır.
Mahkemece, davalının Kurum müfettişlerine verdiği beyanda 17.12.2011 tarihinden itibaren birlikte yaşadıklarını belirttiğinden bahisle bu tarihten itibaren ödenen aylık tutarından sorumlu olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verildiği anlaşılmaktadır.
1) Kabule konu 17.12.2011 ve sonrası döneme ilişkin Mahkeme kabulü isabetlidir.
2) Reddine karar verilen dönem yönünden yapılan incelemede ise;
Beyanı alınan apartman görevlisinin Kurum müfettişine verdiği ifadede, davalının eşinin binasının görevlisi olup eşin yanlız yaşadığını beyan ettiği, daha sonra müfettişe yeniden verdiği ifadede davalının boşandığı eşiyle birlikte yaşadığını ifade ettiği, yargılama sırasında ise, davalının oturduğu binanın apartman görevlisi olduğunu, davalının eşinin daha sonra aynı binada ev kiraladığını belirttiği, anılan tanık beyanlarındaki çelişkinin giderilmediği, 02.04.2013 tarihli emniyet araştırma tutanağında da, davalının eşiyle 10.05.2010 tarihinden itibaren birlikte yaşadıklarının belirtildiği, verilen hüküm eksik incelemeye ve araştırmaya dayalı olduğu anlaşılmaktadır.
Davanın yasal dayanağı olan 5510 sayılı Kanunun 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 56. maddesinin ikinci fıkrasında, eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen eş ve çocukların, bağlanmış olan gelir ve aylıklarının kesileceği, bu kişilere ödenmiş olan tutarların, 96. madde hükümlerine göre geri alınacağı yönünde düzenleme yapılmıştır. Anılan maddeye dayalı açılan bu tür davalarda eylemli olarak birlikte yaşama olgusunun tüm açıklığıyla ve taraflar arasındaki uyuşmazlık konusu dönem yönünden ortaya konulması önem arz etmektedir. Bu aşamada, özellikle Anayasa"nın 20.,5510 sayılı Kanunun 59., 100., 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri Ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun 28., 45., 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 3., 45 – 53., 4857 sayılı İş Kanununun 32., 01.10.2011 günü yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 6., 24 – 33., 189., 190., 191., 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 6., 19., 20., maddeleri ve diğer ilgili mevzuat hükümleri göz önünde bulundurulmak suretiyle yöntemince araştırma yapılmalı, tarafların göstereceği tüm kanıtlar toplanmalı, bildirilen ve dinlenilmesi istenilen tanıkların ifadeleri alınmalı, davalı ile boşandığı eşinin yerleşim yerlerinin saptanmasına ilişkin olarak; muhtarlıktan ikametgah senetleri elde edilmeli, ilgili Nüfus Müdürlüklerinden sağlanan nüfus kayıt örnekleri ile yerleşim yeri ve diğer adres belgelerinden yararlanılmalı, adres değişiklik ve nakillerine ilişkin bilgilere ulaşılmalı, özellikle ilgili Nüfus Müdürlüğü’nden adres hareketleri, tarihleriyle birlikte istenilmeli, ilgililerin su, elektrik, telefon aboneliklerinin hangi adreste kimin adına tesis edildiği saptanmalı, seçmen bilgi kayıtları getirtilmeli, varsa, çalışmaları nedeniyle resmi/özel kurum ve kuruluşlara verilen belgelerde yer alan adresler dikkate alınmalı, boşanılan eş 4857 sayılı Kanun hükümleri kapsamında yer almakta ise adına ödeme yapılabilecek özel olarak açılan banka hesabı bulunup bulunmadığı belirlenmeli, boşanan eşlerin kayıtlı oldukları bölge/bölgeler yönünden geniş kapsamlı Emniyet Müdürlüğü/Jandarma Komutanlığı araştırması yapılmalı, anılan mahallelerde görev yapmış/yapmakta olan muhtar ve azalardan istem hakkında düşünce edinmeye yetecek kadarının tanık sıfatıyla bilgi ve görgülerine başvurulmalı, davalı ve boşandığı eşinin talep konusu dönemde verdikleri medula sisteminde kayıtlarda görülen adreslerinin de ilgili sağlık kuruluşlarından araştırılmalı, böylelikle, “boşanılan eşle eylemli olarak birlikte yaşama” olgusunun gerçekleşip gerçekleşmediği, toplanan kanıtlar ışığı altında değerlendirildikten sonra elde edilecek sonuca göre hüküm kurulmalıdır.
Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece, eksik inceleme ve araştırma sonucu davanın reddine karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davacı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…"
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Asıl dava,hak sahibi kız çocuğu sıfatıyla babasından ölüm aylığı almakta olan davalının boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşamaya devam ettiğinin tespiti nedeniyle yersiz ödenen aylıkların her bir ödeme gününden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tahsili istemine ilişkindir.
Birleşen dava hak sahibi kız çocuğu sıfatıyla annesinden ölüm aylığı almakta olan davalının boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşamaya devam ettiğinin tespiti nedeniyle yersiz ödenen aylıkların her bir ödemenin tediye tarihlerinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tahsili istemine ilişkindir.
Davacı ... vekili, asıl davada davalının tebliğ adresi olarak boşandığı eşinin adresini kullandığını, davalının eşinden boşandıktan sonra eski eşiyle fiilen birlikte yaşamaya devam ettiğinin tespit edildiğini, davalıya babasından hak sahibi sıfatıyla 22.10.2008 – 21.07.2011 tarihleri arasında yersiz ölüm aylığı ödendiğini ileri sürerek 5.701,29 TL yersiz ödenen aylıkların her bir ödeme gününden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davacı vekili birleşen davada SGK kontrol memuru tarafından düzenlenen rapor ile davalının eşinden boşandıktan sonra eski eşiyle fiilen birlikte yaşamaya devam ettiğinin tespit edildiğini, davalıya annesi Akgül Yalçın’dan hak sahibi sıfatıyla 25.10.2008 – 24.11.2011 tarihleri arasında yersiz ölüm aylığı ödendiğini belirterek Kurumca ödenen 21.751,50 TL’nin her bir ödemenin tediye tarihlerinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı vekili müvekkilinin 14.12.2000 tarihinde eşinden boşandığını, boşandıktan sonra önce kendi evinde çocukları ile birlikte yaşadığını, ancak daha sonra çocuklarının eski eşinin yanına taşınması üzerine kendisine ait olan evini kiraya vererek en büyük çocuğu Akgül’ün evine yerleştiğini, aynı adreste kızı Akgül ve damadı Kamil ile birlikte kaldığını, ancak diğer çocuklarının bir kısım bakım ve ihtiyaçlarını gidermek için eski eşinin oturduğu eve eski eşinin olmadığı zamanlarda gidip geldiğini, yine çocuklarının ihtiyaçlarını karşılamak için eski eşinin evine gittiği bir günde SGK memurlarının eve gelerek tutanak tuttuklarını ve sonrasında eski eşiyle birlikte yaşadıkları gerekçesiyle annesi ve babasından aldığı aylıkların durdurulduğunu, ancak müvekkilinin eski eşi ile boşandıktan sonra hiçbir zaman bir araya gelmediğini ileri sürerek davanın reddinin gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece davalının SGK memuruna verdiği 17.02.2011 tarihli imzalı beyanında büyüklerin ısrarı ile yeniden bir araya gelip birlikte yaşamaya başladıkları şeklinde beyanı dışında bu tarihten önce boşandığı eşi ile birlikte yaşadığına dair vicdani kanaate ulaşılamadığı, boşanma sonrası davalı ve eski eşine ait nüfus kayıtları ve bilgilerinin getirtildiği, ikametgahlarına ait su, gaz, telefon aboneliklerinin sorulduğu, zabıta marifetiyle araştırma yapıldığı, oy kullandıkları seçim müdürlüklerinden sorulduğu gelen cevaplarda adreslerin farklı olduğunun belirtildiği, bu nedenle davalının 17/02/2011 tarihinden itibaren kendi beyanı esas alınarak eşi ile birlikte yaşamaya başladığı kabul edilerek bu tarihten itibaren maaşlarının kesildiği tarihlere kadar ödenen aylıkların yersiz olduğu ve davacı kuruma ödenmesi gerektiği sonucuna varıldığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile davacıya annesinden bağlanan maaş nedeniyle yersiz ödenen 6.049,05 TL ile babasından bağlanan maaş nedeniyle yersiz ödenen 793,14 TL nin ayrı ayrı ödeme tarihlerinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesi, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir.
Asıl ve birleşen dosya davacısı SGK vekilinin temyizi üzerine hüküm Özel Dairece başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Mahkemece önceki gerekçeler tekrarlanmak suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, somut olayda babası ve annesinden hak sahibi kız çocuğu sıfatıyla ölüm aylığı alan davalının 17/02/2011 tarihi öncesinde boşandığı eşiyle eylemli olarak birlikte yaşayıp yaşamadığının tespitine yönelik araştırmanın yeterli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Davanın yasal dayanağı 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 56. maddesinin ikinci fıkrasıdır.
5510 sayılı Kanunun “Gelir ve aylık bağlanmayacak haller” başlıklı 56. maddesinin ikinci fıkrasında:
“…Eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen eş ve çocukların, bağlanmış olan gelir ve aylıkları kesilir. Bu kişilere ödenmiş olan tutarlar, 96 ncı madde hükümlerine göre geri alınır…” düzenlemesi yer almaktadır.
01.10.2008 tarihinden önce yürürlükte bulunan ve sosyal güvenlik mevzuatının temelini teşkil eden 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu, 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, 2925 sayılı Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanununda yer almayan, dava konusu düzenleme ilk kez, 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda yer almıştır.
Düzenleme ile ölen sigortalının kız çocuğu veya dul eşi yönünden, boşanılan eşle boşanma sonrasında fiilen birlikte olma durumunda, ölüm aylığının kesilmesi ve ödenmiş aylıkların geri alınması öngörülmektedir. Buna göre, daha önce sosyal güvenlik kanunlarında yer almayan boşanılan eşle fiilen birlikte yaşama olgusu, gelir veya aylık kesme nedeni ve bağlama engeli olarak benimsenmiştir.
Anılan maddenin gerekçesinde de açıklandığı üzere, düzenleme ile hakkın kötüye kullanımının olası uygulamaları engellenmek istenmiş ve bu amacın gerçekleştirilebilmesi için kötüye kullanımın varlığı belirlendiği takdirde, hak sahipliğinin ortadan kalkması ve dolayısıyla gelir veya aylıktan yararlandırılmama esası kabul edilmiştir.
Gerçekten, kişiyi ölüm aylığı almak üzere boşandığı eşle fiilen birlikte yaşamaya sürükleyen etkenin niteliği ve türü, hukuk düzeni açısından önem taşımamaktadır. Çünkü, hakkın kötüye kullanılması hangi dürtüyle (saikle) ortaya çıkarsa çıksın, sonuçta hukuk bakımından sadece ve sadece “kötüye kullanma” olup, hukuk düzeni tarafından korunmamaktadır (Centel, Tankut; Boşandığı Eşiyle Birlikte Yaşayanın Aylığının Kesilmesi, MESS Sicil Dergisi, Mart 2012, s. 195).
Yeri gelmişken belirtilmelidir ki, hak sahibinin boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşaması her ne saikle olursa olsun, Anayasal bireysel özgürlük kapsamında kalmakta ise de, Devletin sosyal görevlerini mali kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde yerine getirmesine ilişkin Anayasa’nın 65. maddesi uyarınca sosyal sigorta yardımlarına hak kazanma koşullarını düzenleme yetkisine sahip olduğu gibi, Devletin boşanan eşlerin birlikte yaşamasına yasak getirmesi mümkün olmamakla birlikte bu durumda olan kişileri sosyal sigorta yardımları kapsamı dışında bırakması mümkündür.
Bilindiği üzere 5510 sayılı Yasanın 56/2. maddesinin T.C. Anayasasının 2, 5, 10, 11, 12, 17, 20, 35, 60 ve 138. maddelerine aykırılığı iddiası ile Anayasa Mahkemesi’ne maddenin iptali talebi ile başvurular yapılmıştır.
Anayasa Mahkemesi başvurular üzerine yaptığı değerlendirme sonucunda, 28.04.2011 gün ve 2009/86 E. 2011/70 K. sayılı kararı ile bahsi geçen hükmün Anayasanın 2, 10, 60 ve 65. maddelerine aykırı olmadığını; 5, 11, 12, 17, 20, 35 ve 138.maddeleri ile ise ilgisinin bulunmadığını belirterek başvuruların oyçokluğuyla reddine karar vermiştir.
Sonuç olarak, davanın yasal dayanağını oluşturan 5510 sayılı Kanunun 56. maddesinin ikinci fıkrasının, ölüm aylığından yararlanma hakkının kötüye kullanılmasını engellemek amacıyla düzenleme getirmiş olması ve düzenlemenin Anayasaya aykırı olmadığının tespitine ilişkin Anayasa Mahkemesi kararı karşısında, yürürlükteki kanunları uygulamakla yükümlü olan yargı organlarınca yerine getirilmesinin zorunlu olması nedeniyle, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı tespit edilen hak sahiplerine gelir veya aylık tahsisi yapılmaması ile bağlanan gelir veya aylığın kesilmesine ilişkin Kurum işlemi usul ve yasaya uygundur.
Bu kabul doğrultusunda, gelirin veya aylığın kesilme tarihi ile Kurumun geri alma hakkının kapsamına ilişkin olarak; fiilen birlikte yaşama olgusunun başlama tarihi esas alınarak bu tarih itibariyle gelir veya aylık kesme veya iptal işlemi tesis edilip ilgiliye, anılan tarihten itibaren yapılan ödemeler yasal dayanaktan yoksun ve yersiz kabul edilmeli ancak söz konusu madde 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe girdiğinden, fiili birliktelik daha önce başlamış olsa dahi maddenin yürürlük günü öncesine gidilmemeli; 01.10.2008 tarihi öncesine ilişkin borç tahakkuku söz konusu olmamalı ve bu şekilde belirlenecek yersiz ödeme dönemine ilişkin olarak 5510 sayılı Kanun’un 96. maddesine göre uygulama yapılmalıdır.
Yukarıdaki yasal düzenlemeler ve somut olay dikkate alındığında; davalının boşandığı eşiyle birlikte yaşadığına dair Kuruma verilen şikayet dilekçeleri üzerine 08.03.2011 tarihinde Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı Kontrol Memurluğu’ncarapor düzenlenmiş, ilgili raporda davalının imzalı beyanıalınmış ve davalıalınan beyanında, boşanma sonrası aile büyüklerinin çabasıyla tekrar bir araya geldiklerini, ikamet etmekte oldukları evde eşi ve çocukları ile birlikte yaşadıklarını, boşandığı eşiyle resmi olarak evlenmeyi düşündüklerini ifade etmiştir. Öte yandan Yıldırım Beyazıt Polis Merkezi Amirliği tarafından düzenlenen 02.04.2013 tarihli kolluk araştırma tutanağında da davalının eski eşi ile fiilen birlikte yaşadığı tespit edilmiştir. Sonuç itibariyle davalının kontrol memuruna vermiş olduğu ikrar içerikli yazılı beyanı ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde davalının boşandıktan sonra eski eşiyle fiilen birlikte yaşamaya devam etiği sabit olup yersiz aylıkların tahsiline yönelik Kurum işlemi yerindedir.
Hal böyle olunca, mahkemece, bu yönler gözetilerek bir karar verilmesi ve hukuki olgular gözetilmeksizin hatalı değerlendirme sonucu yazılı olduğu şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle, direnme kararı bu değişik gerekçe ile bozulmalıdır.
SONUÇ: Asıl ve birleşen dosya davacısı Sosyal Güvenlik Kurumu vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda gösterilen değişik nedenlerden dolayı BOZULMASINA, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 15.03.2017 gününde oybirliği ile karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.