Hukuk Genel Kurulu 2014/2421 E. , 2017/508 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Bakırköy 13. İş Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 17.01.2013 gün ve 2011/676 E., 2013/15 K. sayılı kararın davalı vekili tarafından temyizi üzerine, Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 04.03.2014 gün ve 2013/5165 E., 2014/4745 K. sayılı kararı ile:
“...Davacı vekili, müvekkili işçinin iş sözleşmesini haklı nedenle feshettiğini, işçilik alacaklarının ödenmediğini beyanla, kıdem tazminatı, yıllık izin, fazla çalışma, hafta tatili ve genel tatil ücreti alacaklarının hüküm altına alınmasını talep etmiştir.
Davalı vekili, davacının haklı neden olmaksızın istifa ederek iş sözleşmesini sonlandırdığını, dava konusu alacaklara hak kazanılmadığını beyanla davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davacının iş sözleşmesini fesihte haklı olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Karar davalı vekilince temyiz edilmiştir.
1- Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2- Taraflar arasında, davacı işçinin fazla çalışma ücreti alacağına hak kazanıp kazanmadığı noktasında uyuşmazlık bulunmaktadır.
İşyerinde üst düzey yönetici konumda çalışan işçi, çalışma gün ve saatlerini kendisinin belirlediğinden, görev ve sorumluluklarının gerektirdiği ücretinin ödenmesi durumunda, ayrıca fazla çalışma ücretine hak kazanamaz.
Somut olayda, davacının, davalıya ait işyerinde şantiye şefi olarak çalıştığı sabit olup, görev ve pozisyonu gereği günlük çalışma saatlerinin kendisi tarafından belirlendiğinin kabulü gereklidir. Bu halde, fazla çalışma ücreti alacağının reddi gerekirken, yazılı şekilde kabulü hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava kıdem tazminatı, fazla çalışma, yıllık izin, hafta tatili ve genel tatil ücreti alacaklarının tahsili istemine ilişkindir.
Davacı vekili müvekkilinin davalıya ait inşaatta şantiye şefi olarak çalıştığını, fazla çalışma, iş koşullarının ağırlaşması ve fazla çalışma ücretlerinin ödenmemesi nedeniyle istifa ettiğini ileri sürerek kıdem tazminatı, fazla çalışma, yıllık izin, hafta tatili ve genel tatil ücreti alacaklarının tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili istifa nedeniyle kıdem tazminatı alacağının doğmadığını, davacının izinlerini kullandığını, iş yerinde fazla çalışma yapılmadığını ve davacının ücretinin belirtildiği tutarda olmadığını bildirerek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece iş sözleşmesinin davacı tarafından haklı olarak feshedilmesi nedeniyle davacının kıdem tazminatı talep hakkının doğduğu; davacının fazla çalışma yaptığını, hafta tatilleri ile bayram ve genel tatillerde çalıştığını ispat ettiği ancak bu çalışmaların karşılığı olan ücretlerin ödendiği ve ücretli izinlerin kullandırıldığının işverence usulüne uygun delillerle ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne dair verilen karar, davalı vekilinin temyiz itirazı üzerine hüküm Özel Dairece yukarıda gösterilen sebeplerle bozulmuştur.
Mahkemece davacının şantiye şefi olduğu ancak üst düzey yönetici konumunda olmadığı; işçi alma ve işçi çıkarma yetkisi ile çalışma saatlerini belirleme yetkisinin bulunduğunun davalı işveren tarafından iddia ve ispat edilmediği gerekçesiyle önceki hükümde direnilmiştir.
Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, davacı işçinin çalışma saatlerini bizzat belirleme yetkisini haiz üst düzey yönetici sayılıp sayılmayacağı ve burada varılacak sonuca göre, taraflar arasında belirlenen yüksek ücret nedeniyle ayrıca fazla çalışma ücretine hak kazanıp kazanamayacağı noktasında toplanmaktadır.
"Üst düzey yönetici" kavramı salt hukuki bir kavram olmayıp, işletme organizasyonu ile de yakından ilgili bir kavramdır. Bu haliyle "işveren vekili" kavramı ile ilişkili olduğu fakat bu kavramı da kapsayan bir konumu ifade ettiği söylenebilir.
4857 sayılı İş Kanununun 2 nci maddesinin dördüncü fıkrasında işveren adına hareket eden ve işin, işyerinin ve işletmenin yönetiminde görev alan kimseler "işveren vekili" olarak tanımlanmış; 18 inci maddesinde ise işletmenin bütününü sevk ve idare eden işveren vekili ve yardımcıları ile işyerinin bütününü sevk ve idare eden ve işçiyi işe alma ve işten çıkarma yetkisi bulunan işveren vekillerinin iş güvencesi hükümlerinden yararlanmayacakları belirtilmiştir.
Bu açıklamalar ışığında üst düzey yönetici, ilke olarak işyerinde işveren vekili sıfatını taşımanın ötesinde işyerinin bütününü sevk ve idare eden, işçilerin çalışmalarını ve çalışma saatlerini düzenleyerek onlara emir ve talimat veren; duruma ve işyeri düzenine göre işe alma ve işçi çıkarma yetkisini de taşıyabilen kimse olarak tanımlanabilir. Ancak aynı yerde kendisine görev ve talimat vererek denetleyen, çalışma saatlerini belirleyen başka bir yönetici veya şirket ortağının bulunması halinde kişinin üst düzey yönetici olmadığının kabulü yoluna gidilebilir. Çalışma gün ve saatlerinin bizzat belirlenebilmesi yetkisi de üst düzey yöneticilik sıfatının benimsenebilmesi için kabul edilen kriterlerden biridir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15.11.2006 gün ve 2006/9-676 E., 2006/727 K. ve 24.12.2008 gün ve 2008/9-774 E, 2008/785 K. sayılı kararlarında da açıkça benimsendiği üzere, işyerinde üst düzey konumda çalışan işçinin, görev ve sorumluluklarının gerektirdiği ücretinin ödenmesi durumunda ayrıca fazla çalışma ücretine hak kazanılması olanaklı değildir.
Bu ilkeler çerçevesinde somut olaya bakıldığında davacının şantiye şefi olduğu, şantiyede kendisine emir ve talimat veren daha üst düzeyde bir yöneticinin bulunduğu hususunun iddia ve ispat edilemediği sabittir. Öte yandan dava dilekçesi ile dosyadaki bilgi ve belgelerden davacının 2008-2009 yıllarında 4.000 TL ilâ 4.500 TL gibi yüksek bir ücret aldığı düşünüldüğünde, kendisine ayrıca fazla çalışma ücreti verilmesi gerektiği kabul edilemez.
Hal böyle olunca tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerle BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 15.03.2017 günü oybirliği ile karar verildi.