21. Hukuk Dairesi 2012/10541 E. , 2013/2619 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Davacı, murisinin iş kazası sonucu ölümünden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
K A R A R
Dava;28.08.2006 tarihindeki terör saldırısında yaşamını yitiren sigortalı... haksahibi anne ve babasının maddi-manevi zararlarının giderilmesi istemlerine ilişkindir.
Mahkemece,maddi tazminat davaları bakımından davacı baba ... isteminin kabulüne,davacı anne Gülsüm"ün zararlarının Kurum tahsisleri ile karşılandığından isteminin reddine karar verilirken davacıların manevi tazminat davalarının kısmen kabulüne karar verilmiş ve süresinde davalı şirket vekili tarafından hüküm temyiz edilmiştir.
Yerel mahkemenin davalı şirketin hüküm altına alınan tazminatlardan sorumlu olduğuna ilişkin kararı aşağıda açıklanan nedenlerle isabetli değildir.
Davacılar murisinin davalı şirket çalışanı iken .. terör örgütünün sigortalının çalıştığı işyerine yakın bir yerde önceden yerleştirdiği bombayı patlatmak suretiyle düzenlenen terör saldırısında yaşamını yitirdiği,ölen sigortalı ve davalı şirketin anılan olayda bir kusurun bulunmadığı uyuşmazlık konusu değildir. Uyuşmazlık kusuru bulunmasa bile işverenin tazminattan sorumlu tutulmasının mümkün olup olmadığına ve terör saldırısının kaçınılmazlık olarak kabul edilip edilemeyeceğine ilişkindir.
İşyerinde meydana gelen iş kazaları nedeniyle işverenin hukuki sorumluluğunun niteliği sorunu, öğretide ve uygulamada zaman içerisinde farklı görüş ve uygulamaların ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Yargıtay"ın önceki kararlarında da benimsediği bir görüşe göre, işverenin bu açıdan sorumluluğu kusura dayanmaktadır. Çünkü İsviçre ve Türk Hukuk Sisteminde özel bir düzenleme söz konusu olmadıkça asıl olan kusur sorumluluğudur.
Sanayiinin gelişmesi ve yurt düzeyine yayılması sonucunda işyerlerinde kullanılan teknik ve motorlu araçların her geçen gün daha fazla artması ve bu nedenle de alınabilecek her türlü önlemlerle dahi önüne geçilmesi olanağı bulunmayan tehlikelerin ortaya çıkması, dolayısıyla iş kazaları ve meslek hastalıklarının büyük artışlar göstermesi karşısında kusura dayanan sorumluluk ilkesinin yetersiz kaldığı modern toplum hayatının ihtiyaçlarına cevap vermediği görülmüştür. İşte son zamanlarda kendisini yoğun bir biçimde hissettiren teknik ve teknolojik alanlardaki bu gelişmeler, kusursuz sorumluluğun bir türü olan tehlike sorumluluğu kavramına ortaya çıkarmıştır. Tehlike sorumluluğunu savunanlar işverenin özen borcunu ideal ölçüler içinde yerine getirmesi halinde dahi, meydana gelen zarardan yine de sorumlu tutulması gerektiğini savunmaktadır.
Yargıtay uygulamasında, ilk kararlarda işverenin iş kazalarından doğan sorumluluğunun haksız fiile dayandığını kabul etmişken, zamanla işçinin daha yararına olan, akdi sorumluluk esasını benimsemiştir. Sosyal, ekonomik ve kültürel alanda meydana gelen gelişmeler nedeniyle akdi sorumluluğun da yetersiz kalması üzerine Yargıtay uygulamalarında istikrarlı şekilde tehlike sorumluluğu görüşünü kabul etmektedir.
Tehlike sorumluluğu, en ağır kusursuz sorumluluk halini oluşturmaktadır. Az öncede değinildiği gibi, işveren her türlü özen borcunu yerine getirmiş olsa dahi, meydana gelen kazadan dolayı sorumluluktan kurtulma olanağı yoktur. Bu anlamda tehlike sorumluluğu mutlak bir sorumluluk olarak nitelendirilebilir. Bununla beraber belirtmek gerekir ki tehlike sorumluluğu bir "sonuç sorumluluğu" da değildir. Gerçekten zarar işletmeye özgü bir tehlikeden doğmamış, yani araya giren bir başka nedenden dolayı meydana gelmişse, işverenin bu zarardan sorumlu tutulmaması gerekir. Başka bir deyişle işyerinin işletilmesi veya bundan doğan tehlikeler ile zarar arasında uygun bir illiyet bağı bulunmuyorsa, işverenin sorumluluğundan söz edilemez.
Öteki sorumluluk hallerinde olduğu gibi, tehlike sorumluluğunda da üç halde illiyet bağı kesilebilir. Bunlar, mücbir neden, zarar görenin kusuru ve üçüncü kişinin kusurudur. Öğretide illiyet bağını kesen nedenlerin bütün sorumluluk halleri ve bu arada tehlike sorumluluğu içinde geçerli olduğu vurgulanmaktadır. Yargıtay uygulamasında illiyet bağının sadece kusura bağlı sorumluluktan değil, sebep ve özellikle tehlike sorumluluğunun kurulabilmesi için zorunlu olduğu kabul edilmektedir. İlliyet bağının kesilmesine neden olan bu çeşitli durumların öncelikle tehlike sorumluluğu içerisinde kabul edilmesi gerekir. Çünkü kusurlu olmadığı gibi, kendisinden beklenen özeni gereği gibi yerine getirmiş olan bir işvereni, işyeri ya da işletmeyle uzaktan, yakından ilgili bulunmayan mücbir nedenlerden sorumlu tutmak adalet ve hakkaniyet duygularını incitir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 18.3.1987 tarih ve 1986/9 – 722 Esas, 203 karar sayılı kararı da aynı doğrultudadır.
Bunun yanında kaçınılmazlık öngörülemeyen ve önlenmesi mümkün olmayan bir neticeyi tanımlasa bile bir zararlandırıcı olayın tamamiyle üçüncü kişi kusuruyla meydana gelmesi durumunda işverenin sorumluluğu bakımından artık illiyetin keseceği ve işverenin sorumlu olmayacağı hususu da tartışmasızdır.Aksine bir yorum işverenin kusursuz sorumluluğu neticesini doğurur ki böylesi bir durum işkazasından kaynaklanan tazminat davalarında sorumluluğun kusur sorumluluğuna dayandığına yönelik Dairemiz ve Yargıtay"ın yerleşik uygulamalarına uygun düşmez.
Somut olaya gelince, ... terör örgütü tarafından sokak ortasında gerçekleştirilen bombalı saldırıda davalı işverenin alabileceği herhangi bir önlem bulunmayıp üçüncü kişi konumunda olan ... terör örgütü eylemi ile davalının sorumluluğu bakımından illiyet bağının artık kesildiğinin anlaşılmasına göre mahkemece davanın reddi cihetine gitmek yerine tamamiyle üçünçü kişi konumundaki ... terör örgütünün kusuruyla meydana gelmiş olayda davalının kaçınılmazlıktan kaynaklanan kusuru nedeniyle sorumluluğuna karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın ve özellikle işverenin alacağı bir önlemin bulunmadığı gibi işveren açısından illiyetin kesildiği göz ardı edilerek davanın reddi yerine yazılı şekilde kısmen kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı şirket vekilinin temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine 18/02/2013 gününde oyçokluğuyla karar verildi.