23. Hukuk Dairesi 2016/6694 E. , 2019/5196 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik verilen hükmün süresi içinde davalı vekili ve katılma yoluyla davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
- K A R A R -
Davacı vekili; davalının üyesi olduğu kooperatife ait işyerlerinin 1992 yılında gerçekleşen deprem nedeni ile büyük ölçüde zarar görerek kullanılamayacak hale geldiğini, kooperatif genel kurulunun verdiği yetki ile Sanayi ve Ticaret Bakanlığı"na müracaat edilerek 326 işyerinin deprem onarım ve takviye edilmesi için kredi talep edildiğini, Bakanlıkça işin %100"ü kredilendirilerek Bakanlık tarafından ihale edildiğini tamamlatılarak üyelerin işyerlerinin teslim edildiğini, kredinin altı ayda bir taksit olmak üzere geri ödemesinin üyelerden payları oranında aidat toplanması suretiyle yapıldığını, uyarılara rağmen aidatlarını ödemeyen davalı hakkında Erzincan İcra Müdürlüğü"nün 2014/12218 sayılı icra takibine girişildiğini, borçlunun haksız itirazı nedeni ile takibin durduğunu ileri sürerek itirazın iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin taşınmazın herhangi bir borcu olmadığının belirtilmesi üzerine taşınmazın satın alındığını, borçtan sorumlu olmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre; davacı kooperatif tarafından Sanayi ve Ticaret Bakanlığından kredi çekildiği, bu kredi sonucunda Sanayi ve Ticaret Bakanlığının kredilerinin taksit halinde ödenmesi kararlaştırıldığı, davacı kooperatif tarafından kooperatif üyelerine ödenmesi gereken borca ilişkin gerekli ihtarların yapıldığı, kredinin çekilmesine kooperatif yetkili organlarınca karar verildiği, bilirkişi raporunda kooperatif tarafından çekilen kredinin kooperatif üyelerine ait taşınmazın onarımı için kullanıldığının tespit edildiği, kooperatif tarafından başlatılan icra takibinin usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararı davalı vekili ve katılma yoluyla davacı vekilince temyiz etmiştir.
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
2-YHGK"nın 17.10.2012 tarih ve 2012/9-838 E., 2012/715 K. sayılı ilamında da açıklandığı üzere; genel bir kavram olarak “likid (liqiude) alacak”; “tutarı belli (muayyen), bilinebilir, hesaplanabilir alacaktır” Likit bir alacaktan söz edilebilmesi için; ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün .../...
unsurların bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması; böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilecek durumda olması gerekir. Bu koşullar yoksa, likit bir alacaktan söz edilemez (YHGK"nın 14.07.2010 gün ve 2010/19-376 E. 397 K. sayılı ilamı). Likit alacak bakımından aranan “borçlunun, talep edilen alacağı veya alacağın bütün unsurlarını bilmesi veya bilmek (kolayca hesap edebilmek) durumunda olması; bu bağlamda alacağın miktarının belirlenmesi için tarafların ayrıca mutabakata varmasına (anlaşmasına) veya mahkemenin tayin edeceği bilirkişi eliyle bir değerlendirme yapılmasına ihtiyaç bulunmaması, diğer bir anlatımla borçlunun, yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması” ölçütü birçok tartışmayı sona erdirmekle beraber, bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesinin, alacağın likit olup olmadığı ile ilgili başlı başına bir kıstas olarak kabul edilmesi de doğru değildir. Çünkü mahkeme uygulamasında “hesap işi”, çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren hallerden olduğundan borçlunun, kendi başına hesaplayabilecek durumda olduğu asıl alacak ve temerrüt faizine itiraz etmesi halinde, mahkemenin, alacaklının alacağının miktarını, bizzat tespit etmeyip bilirkişi vasıtasıyla belirleyeceğinden, likit olan bir alacağın sırf bilirkişi incelemesi yapıldığı gerekçesi ile likit sayılmaması doğru olmayacaktır. (Kuru, Arslan, Yılmaz, Medeni Usul Hukuku, 22. Baskı, s. 737, 740).
Somut olayda; davacı tarafça icra inkar tazminatı talep edilmiş, mahkemece bu talep reddedilmiştir. Dava, itirazın iptali ile takibin devamına ilişkin olup alacağın, davalı yönünden bilinebilir, hesap edilebilir, belirlenebilir yani likit alacak niteliğinde olduğu gözetilerek, yargılama sonunda itirazın haksızlığı belirlenen alacak tutarı üzerinden davacı yararına İİK"nın 67/2. maddesi uyarınca icra inkar tazminatına hükmedilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle bu istemin reddine karar verilmesi isabetsiz olmuş, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.
Mahkemenin hükmünde ve kısa kararında davanın kabulüne karar verdiği, gerekçe kısmında da davanın kabulü yönünde gerekçe oluşturmasına rağmen gerekçenin son cümlesinde “davanın reddine” şeklinde ibare kullanması maddi hata niteliğinde görülmüş bozma nedeni yapılmamıştır.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddine, (2) no.lu bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya iadesine, aşağıda belirtilen eksik harcın davalıdan alınmasına, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 09.12.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.