Esas No: 2020/406
Karar No: 2021/1472
Karar Tarihi: 25.11.2021
BAM Hukuk Mahkemeleri Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/406 Esas 2021/1472 Karar Sayılı İlamı
T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ
.....
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ
.....
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
....
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK
MAHKEMESİ
TARİHİ : 27/11/2019
NUMARASI .....
DAVANIN KONUSU : ... Kararının İptali
Taraflar arasında görülen davada Ankara 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 27/11/2019 tarih ve...... sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davalılar tarafından istenmiş ve istinaf dilekçelerinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili, davalı şirketin......ibareli marka başvurusunda bulunduğunu, oysa müvekkilinin "..." markasını 1969 yılından beri kullandığını, müvekkili şirketin yönetim kurulu başkanı ...'nun kızının adının "..." olduğunu, bu nedenle "... ..." ürününün piyasaya sürüldüğünü ve tüm ülke çapında herkesçe bilinen, meşhur ve maruf bir marka haline geldiğini, müvekkili şirketin davalıdan çok evvel "..." markası üzerindeki "..." ibaresini kullandığını ve bu marka üzerinde hak elde ettiğini, buna rağmen müvekkilinin başvuruya itirazlarının ...'nın... sayılı kararı ile reddedildiğini, taraflar arasında “...” markası ile ilgili hukuki süreçlerin devam ettiğini, müvekkilinin “...” ibareli önceki tarihli tescilli markalarının da bulunduğunu ve müvekkilinin ilk tescilinin 17.05.1979 tarihinde olduğunu, o tarihten itibaren fiili kullanımlarına başladığını, dolayısıyla müvekkilinin “...” markası üzerinde üstün hak sahibi olduğunu, davalının markasının müvekkilinin markalarıyla ayırt edilemeyecek kadar benzer bulunduğunu, markalarının benzer emtiaları kapsadığını ileri sürerek, davalı ... ... kararının iptaline ve diğer davalının marka başvurusunun reddine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı ... vekili, müvekkili kurum kararının usul ve yasaya uygun olduğunu savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Diğer davalı Şirket vekili, müvekkilinin 1952 yılında ticaret hayatına başladığını, davacının çok uzun yıllar boyunca ticaret hayatında aktif olarak yer almadığını ve yıllar önce iflas edip ticaretten çekildiğini, tescilli olduğu iddia edilen davacı markalarının hiçbirinin tescilli olmadığını, bu markalardan birinin mahkeme kararıyla iptal edildiğini, bir markasının ... tarafından reddedildiğini, diğerlerinin ise müddet olan tamamı geçersiz markalar olduğunu, yaklaşık 20 senedir “...” markası ya da diğer herhangi bir marka ile faaliyet yapmadığını, yıllar önceki kullanımlarının ise “...” ..... “...” şeklinde olduğunu, müvekkilinin davacı şirketten daha eski bir firma bulunduğunu, müvekkilinin markalarında kullandığı şekil unsurları ve görsel farklılıklar da dikkate alındığında, davacı ürünlerinin bugün piyasada olsaydı dahi ikisi arasında karıştırılma ihtimalinin olmadığının anlaşılabileceğini, davacının markasının tanınmış olmadığını ve kullanmama nedenine dayalı iptal davasında, 1998 yılından beri markayı kullanmadığını, 2008 yılında da iflas ettiğini beyan ettiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamından, davacının 6769 sayılı SMK 6/1 maddesi uyarınca öne sürdüğü iddialarına dayanak yapabileceği sicilde kayıtlı herhangi bir hakkının bulunmadığı, dava konusu...... sayılı “... ...” markasının kapsamında kalan “......” emtiası açısından, davacının çok eskiye dayalı hak sahipliğinin bulunduğu, her ne kadar davacının 2000’li yıllar ile birlikte aktif ticari faaliyetinin devam ettiğine ve markasını kullandığına dair hiçbir delil mevcut değil ise de gerek Yargıtay 11 HD’nin...... K sayılı onama ilamına konu yerel mahkeme kararında, gerekse de Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi’nin......K. sayılı ilamında, davacının "... ...” ibaresi üzerinde korunmaya layık bir hakkının halen mevcut olduğu, toplumun önemli bir kesiminin hafızasında halen yer aldığı tespitlerine yer verildiği, gerçekten de davacı yanın sicildeki haklarını yitirmiş olmasının, marka üzerindeki üstün hakkından da vazgeçtiği ya da bu hakkının ortadan kalktığı sonucunu kendiliğinden doğurmayacağı, bu bağlamda anılan mahkeme kararlarının ve yine davacının çoğunluğu 2000’li yıllar öncesinde dair dosyaya sunduğu delillerin incelenmesinden, davacının bu ibare üzerinde SMK'nın 6/3 maddesi anlamına üstün ve gerçek hak sahibi olduğunun anlaşıldığı, her ne kadar davalının da önceki tarihli “...” esas unsurlu bazı markalarının dava konusu emtialarda tescilli olduğu görülmekte ise de, davalının doğrudan “...” şeklindeki, davacının oldukça eskiye dayanan fiili kullanımları ile mizanpaj olarak neredeyse birebir aynı olacak ve logoyu da kapsayacak şekildeki başvurusunun, önceki tescillerinden uzaklaşarak, davacının 40 yıllık kullanımlarına konu işareti birebir kapsıyor olması nedeniyle davacıya yaklaştığı, dolayısıyla davalının kazanılmış hak savunmasına dayanamayacağı, gerekçesiyle davanın kabulüne, ... ...'nın 17.08.2018 tarihli.....sayılı kararının iptaline, davaya konu markanın tüm mal ve hizmetler yönünden hükümsüzlüğüne karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı ... vekili istinaf başvuru dilekçesinde, mahkemece hükümsüzlük talebi olmadığı halde, dava konusu markanın hükümsüzlüğüne karar verildiğini, davacının somut uyuşmazlıkta davalıdan önce başvurusu yapılmış veya tescilli bir markasının bulunmadığını, hak sahibi olduğunu iddia ettiği markayı kullanmadığını, eskiye dayalı hak sahipliğini de ispat edemediğini, davacının sunduğu delillerin gerçek hak sahipliğini ispat etmekten uzak iken, mahkemenin aksi yöndeki kabulünün hukuka aykırılık teşkil ettiğini, mahkemece dayanılan Ankara BAM 20. H.D. kararında ise somut olaydan farklı olarak, davacı tarafın yapılmış bir başvuruya itirazlarının muhakeme edildiğini ileri sürerek, yerel mahkemenin kararının istinaf incelemesi yapılarak kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı ... ... A.Ş. vekili istinaf başvuru dilekçesinde, müvekkilinin bünyesinde olduğu ... Şirketler Gurubunun davacıdan çok daha önce, 1952 yılından beri ticaret hayatına başladığını ve "..." ibaresini sektörde tanınmış hale getirdiğini, dava konusu başvurunun da 50 yıllık seri markalarının bir devamı olduğunu, müvekkilinin buna dayanan kazanılmış hakkının bulunduğunu, davacının önceki bir başvurusu için Bakırköy 1. FSHHM'nin ...E. sayılı dosyası üzerinden açtığı davanın da kazanılmış hak gerekçesiyle reddedildiğini, davacının markalarını 6769 sayılı SMK'nın 9. maddesi kapsamında kullanmadığından, işbu davanın reddinin gerektiğini, zira davacının anılan markasını sembolik bir kullanımının dahi bulunmadığını, iflas etmiş olmasının da markasını kullanmamayı haklı kılmayacağını, davacının iflas kararının 2008 yılında kaldırılmış olduğu halde markasının kullanmadığını, nitekim "..." markasının kullanmama nedeniyle iptaline karar verilip, Yargıtay 11. H.D.'nin 10.06.2014 tarih ve..... sayılı ilamı ile onandığını, buna rağmen müvekkilinin önceki tarihli markalarının, davacının kullanmadığı markalarına yanaşma kastının bulunduğu gerekçesiyle dikkate alınmamasının hatalı olduğunu, davacının..... numaralı markalarının hiçbirinin tescilli ve koruma altındaki markalar olmadığını, davacının müvekkilinin markalarını kullanmasına sessiz kalmak suretiyle hak kaybına uğradığını ileri sürerek, yerel mahkemenin kararının istinaf incelemesi yapılarak kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
GEREKÇE: Dava, ... kararının iptali istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK'nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davacının 6769 sayılı SMK’nın 6/1 ve 6/3. maddesine dayalı itirazları karşısında, davalının .... sayılı “... ...” ibareli başvurusunun kapsamında kalan 32. sınıf “gazozlar” emtiası açısından, başvurunun kabulüne yönelik ... kararının hukuka uygun olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Dosyaya sunulan bilgi ve belgeler incelendiğinde, davacının .... sayılı markasının Bakırköy 2. FSHHM’nin .....sayılı ilamı ile kullanmama nedeniyle iptal edilmiş olduğu ve kararın 12.02.2015 tarihinde kesinleştiği, sicile de ilgili kaydın 28.04.2015 tarihinde işlendiği, davacının .... sayılı başvurusunun 22.06.2015 tarihi.... sayılı başvurusunun da 09.05.2016 tarihi itibariyle yayınına yönelik itirazlar neticesinde reddedilmek suretiyle müddet konumuna düştüğü anlaşılmaktadır. Dolayısıyla davacının, işbu dava konusu başvuru tarihi itibariyle tescilli bir markası bulunmadığından, 6769 sayılı SMK’nın 6/1 maddesine dayalı itirazda bulunması da mümkün değildir.
Yine her ne kadar davalı şirketçe sunulan, davacı itirazlarına karşı görüş bildirmesine ilişkin 08.02.2018 tarihli dilekçesinde, davacının itiraza dayanak markalarını kullandığını ispat etmesi talebinde bulunulmuş ise de, davacının itirazında dayanabileceği tescilli bir markası bulunmadığından, ...'nca davalının bu talebinin SMK'nın 19/2. maddesi uyarınca dikkate alınmamasında da bir isabetsizlik görülmemiştir.
Davacının itirazında dayandığı 6769 sayılı SMK’nın 6/3 maddesi uyarınca, başvuru tarihinden veya varsa rüçhan tarihinden önce tescilsiz bir marka veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaret için hak elde edilmişse, bu işaret sahibinin itirazı üzerine, marka başvurusu reddedilmektedir. Yine aynı Kanunun 25. maddesinde “5 inci veya 6 ncı maddede sayılan hâllerden birinin mevcut olması hâlinde, mahkeme tarafından markanın hükümsüzlüğüne karar verilir” düzenlemesi yer almaktadır.
Ancak söz konusu işaret üzerindeki kullanımın anılan hüküm uyarınca bir hak bahşedebilmesi için yurt içinde ve yerelden daha geniş bir coğrafyada, nizasız, fasılasız ve yoğun bir şekilde gerçekleşmiş olması gerekir (Yargıtay 11. H.D.'nin 13/02/2019 tarih ve 2017/3943 E.- 2019/1154 K.).
Başka bir ifadeyle 6/3 maddesi anlamında aranan kullanımdan, markasal etki doğurmayan veya oldukça sınırlı bir kitle için etki doğuran kullanımlar değil, tescilsiz işaretin ticari alanda kullanılması suretiyle, ilgili piyasada bilinir hale gelmesi ve o işareti ihdas edenle birlikte tanınır olması biçimindeki kullanımlar anlaşılmalıdır.
Bunun yanı sıra bu kapsamda sağlanacak koruma, sadece tanıtımın yapıldığı, diğer bir deyişle fiilen kullanımın gerçekleştiği mal veya hizmetler ile sınırlı olacak, kullanılmayan mal ve hizmetler yönünden de üstün hak sağlanması mümkün olamayacaktır.
Ayrıca SMK'nın 6/3. maddesi uyarınca korunan ve karşı tarafın marka başvurusu veya rüçhan tarihinden önce elde edilen gerçek hak sahipliğinin, yani tescilsiz işaret üzerinde hak sağlayan kullanımın, itiraz edilen başvuru tarihinde de devam ediyor olması şarttır. Zira tescilsiz kullanıma dayalı üstün hak sahipliği, ilk kullanımın gerçekleştiği tarihte değil, bu kullanım sonucu işaretin tescilsiz kullanana bağlandığının kabul edildiği tarihte doğar. Bunun doğal sonucu olarak da tek başına başvuru veya rüçhan tarihinden önceki tarihte tescilsiz kullanımın hak yaratmış olması yetmez, bu kullanım halen devam ediyor olması gerekir. Bu nedenle de kullanım yoluyla elde edilen korumanın, kullanmamaya bağlı olarak sonradan yitirilmesi mümkündür.
Somut uyuşmazlıkta ise mahkemece de tespit edildiği üzere, davacının “... ...” markası üzerinde önceye dayalı kullanımlarını ortaya koymak adına sunduğu deliller, yaklaşık 40 yıl öncesine dayanmakta, sunulan gazete küpürlerinin hiçbirinin tarihleri açıkça okunamamaktadır. Ancak bu delillerden davacının 1998 yılı itibariyle iflas sürecine girdiği, 2000 yılında hakkında iflas kararı verildiği ve 2008 yılında bu iflas kararının kaldırıldığı, dolayısıyla 2000’li yılların başı ile birlikte “...” markasını aktif olarak hiçbir şekilde kullanmadığı anlaşılmaktadır.
Bu durum karşısında dava konusu başvurunun yapıldığı 16.06.2017 tarihinden yaklaşık 17 yıl öncesinden beri hiçbir şekilde kullanılmayan bir markanın, yukarıda açıklanan 6769 sayılı SMK’nın 6/3. maddesi uyarınca davacıya bir hak bahşetmesi mümkün değildir. Zira davacı, başlangıçta uzunca bir süre kullandığı ve belli bir ayırt edicilik kazandırdığı markasını kullanmayı sonradan bırakmış, dava konusu başvuru tarihine kadar nizasız fasılasız sürdürmemiştir. Bir markanın kullanımının bu şekilde uzun bir süre boyunca bırakılması halinde, üçüncü kişilerin aynı marka üzerinde hak elde edebilmeleri de mümkündür. Dolayısıyla davacının SMK’nın 6/3 maddesi uyarınca, anılan işaret üzerinde davalıya karşı ileri sürebileceği herhangi bir hakkı bulunmadığından, Dairemizce davacı markalarının tanınmış olup olmadığına, davalının önceki tarihli markalarının kendisine işbu dava konusu başvuru yönünden kazanılmış hak sağlayıp sağlamadığına veya davacının markalarına yaklaşıp yaklaşmadığına dair inceleme yapılmasına da gerek görülmemiştir.
Her ne kadar mahkemece, Yargıtay 11 HD’nin ....K. sayılı ilamına ve Dairemizin....sayılı ilamına dayanılarak, davacının "... ...” ibaresi üzerinde korunmaya layık bir hakkının halen mevcut olduğu, toplumun önemli bir kesiminin hafızasında halen yer aldığı, davacı yanın sicildeki haklarını yitirmiş olmasının, marka üzerindeki üstün hakkından da vazgeçtiği ya da bu hakkının ortadan kalktığı sonucunu kendiliğinden doğurmayacağı, bu bağlamda davacının bu ibare üzerinde SMK'nın 6/3. maddesi anlamına üstün ve gerçek hak sahibi olduğunun anlaşıldığı gerekçesine yer verilmişse de, gerek anılan Yargıtay kararının, gerekse de bu Yargıtay kararı esas alınmak suretiyle Dairemizce verilen kararın konusu, davacı ... A.Ş. tarafından yapılan "..." esas unsurlu marka tescil başvurularının, davalı ... ... A.Ş.'nin itirazına dayanak markaları karşısında, iltibas tehlikesi yaratıp yaratmayacağına ilişkin olup, sonuçta gerek Yargıtayca gerekse de Dairemizce, taraf markalarının uzun yıllar eş zamanlı, birlikte ve nizasız kullanım medeniyle birbirlerinden bağımsızlaştıkları, ortalama tüketiciler tarafından her iki işaretin, sunulan ürün ve hizmetler yönünden farkı olduklarının algılanabildiği, davacının markasını tekrar kullanmak suretiyle dava konusu başvurularını yaptığı, başvuru konusu işaretlerin davalı markaları ile değil, davacının önceki markasıyla ilişkilendirileceği, sonuç olarak taraf markaları arasında iltibas tehlikesinin bulunmadığı ve piyasada birlikte var olma koşulunun gerçekleştiği tespitlerine dayanarak kararlar verilmiştir. Anılan kararlarda, davacının 556 sayılı KHK'nın 8/3. maddesine dayalı hak kazandığı yönünde bir tespit yer almamaktadır. Esasen anılan davalardaki uyuşmazlık da bu hususa ilişkin değildir. Dolayısıyla tarafların markaları arasında 556 sayılı KHK'nın 8/1-b maddesi uyarınca iltibas tehlikesinin oluşup oluşmadığına ilişkin bu tespitlerin, konusu farklı olan ve gerçek hak sahipliğinin incelendiği somut uyuşmazlık yönünden kesin hüküm veya kesin delil oluşturması ve markasını uzun süreli, belli bir yoğunlukta ve fasılasız şekilde kullanmadığı açık olan davacıya, SMK’nın 6/3 maddesi uyarınca anılan işaret üzerinde bir hak bahşedecek şekilde yorumlanması mümkün değildir.
Yine davacının dava dilekçesindeki ikinci istemi, davalının marka başvurusunun reddine karar verilmesidir. Bu istemin hükümsüzlük talebi olmadığı açıktır. Dolayısıyla mahkemece davacının talebini aşar şekilde, davalının markasının hükümsüzlüğüne karar verilmesi dahi doğru görülmemiştir.
Bu durum karşısında mahkemece, yukarıda açıklanan gerekçelerle davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmesi doğru değilse de, HMK.'nın 353/1-b-2. maddesine göre, yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmişse "düzelterek yeniden esas hakkında" duruşma yapılmadan karar verilmesi gerektiği düzenlendiğinden, davalılar vekillerinin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK 'nın 353/1-b-2. maddesi uyarınca aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir. Bu yeni kararın istinaf kararı olduğu ve istinaf karar tarihinde geçerli bulunan harç ve vekalet ücretine göre hüküm kurulması gerektiği ise tabiidir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Davalılar vekillerinin istinaf başvurularının HMK'nın 353/1-b-2 maddesi gereğince KABULÜ ile, Ankara 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi'nin 27/11/2019 gün ve .... K. sayılı kararının KALDIRILMASINA;
2-Davanın REDDİNE,
3-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 59,30 TL maktu karar ve ilam harcından, peşin olarak alınan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 23,40 TL karar ve ilam harcının davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
4-Davalılar kendilerini vekille temsil ettirdiklerinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesap olunan takdiren 7.375,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
5-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
6-Davalı ... ... Sanayii ve Ticaret A.Ş. tarafından istinaf aşamasında yapılan posta giderleri toplamı 37,10 TL yargılama giderinin davacıdan tahsili ile anılan davalıya verilmesine,
7-Davalı ... tarafından ilk derece ve istinaf aşamasında yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
8-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re'sen taraflara iadesine (HMK m.333),
9-Davalılar tarafından istinaf başvurusunda ayrı ayrı yatırılan 54,40 TL istinaf karar ve ilam harcının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde davalılara ayrı ayrı iadesine,
10-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına dair,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 25/11/2021 tarihinde HMK 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.
GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 06/12/2021
......
Bu belge 5070 sayılı Yasa hükümlerine göre elektronik olarak imzalanmıştır.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.