Esas No: 2020/3955
Karar No: 2021/1083
Karar Tarihi: 29.03.2021
Danıştay 13. Daire 2020/3955 Esas 2021/1083 Karar Sayılı İlamı
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONÜÇÜNCÜ DAİRE
Esas No : 2020/3955
Karar No : 2021/1083
DAVACI : … Petrol Ürünleri Sanayi Ticaret ve Dağıtım A.Ş.
DAVALI : … Kurumu
VEKİLİ : Av. …
DAVANIN KONUSU :
Dağıtıcı lisansına sahip davacı şirket tarafından, bayisine ait akaryakıt istasyonunda 28/03/2011 tarihinde gerçekleştirilen denetimde dağıtıcı firmaya ait amlem ve işaretler ile fiyat ilan panosu bulunmadığından bahisle 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanunu'nun 4. maddesinin birinci ve ikinci fıkrası ile … tarih ve … sayılı Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu (Kurul) kararının 4. maddesinin birinci fıkrasının (ç) ve (ğ) bendine aykırı hareket edildiği gerekçesiyle 5015 sayılı Kanun'un 19. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca 308.194,00-TL idarî para cezası verilmesine ilişkin … tarih ve … sayılı Kurul kararının iptali istenilmektedir.
DAVACININ İDDİALARI:
Dava konusu işlemin, 5015 sayılı Kanun'un 4. maddesinde sayılan yükümlülükler arasında ihlal edildiği iddia edilen fiillerin yer almadığı, 19. maddesinde idari para cezasına konu eylemlerin cezalandırılacağına yönelik açık ve doğrudan bir düzenlemenin bulunmadığı, 20. maddesine göre idari para cezası uygulanmadan önce ön araştırma ve soruşturma yapılması gerektiği, Kanun'da öngörülen bütün yükümlülüklerin yerine getirildiği, Petrol Piyasasında Yapılacak Denetimler ile Ön Araştırma ve Soruşturmalarda Takip Edilecek Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik'te öngörülen 6 aylık soruşturma ve 9 aylık karar alma süresine uyulmadığı, denetimi gerçekleştiren görevlilerin enerji piyasalarıyla ilgili uzmanlıklarının bulunmadığı, dava konusu işlemin kamu yararı ve hizmet gereklerine uygun olmadığı, idari para cezasının ölçülü olmadığı iddialarıyla hukuka aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
DAVALININ SAVUNMASI:
Danıştay'ın uyuşmazlığın çözümünde görevli mahkeme olmadığı, dağıtıcı lisansına sahip davacı şirket tarafından akaryakıt fiyatlarını gösteren ilan panosu ve akaryakıt türlerinin isimlendirilmesiyle ilgili usul ve esaslar uyarınca sağlanması gereken kontrol yükümlülüklerinin yerine getirilmediğinin 25/01/2011 tarihinde gerçekleştirilen denetimde tespit edildiği, Ön Araştırma ve Soruşturmalarda Takip Edilecek Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin 25. maddesi kapsamında yapılan değerlendirme sonucunda ön araştırma ve soruşturma prosedürüne gerek olmaksızın dağıtıcı lisansına sahip davacı şirketin konuyla ilgili savunmasının alınmasına yönelik Kurul kararı alındığı, yazılı savunmada ihlale konu fiillerle ilgili haklı gerekçelerin ortaya konulamadığı, 5015 sayılı Kanun'un 19. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca 2011 yılı için geçerli olan idari para cezasının uygulandığı, bu nedenle tesis edilen işlemin hukuka uygun olduğu savunulmuştur.
DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …'NUN DÜŞÜNCESİ :
Dava konusu işlemin iptali gerektiği düşünülmektedir.
DANIŞTAY SAVCISI …'İN DÜŞÜNCESİ :
Dava, dağıtıcı lisansına sahip davacı şirkete, bayisine ait akaryakıt istasyonunda 28/03/2011 tarihinde gerçekleştirilen denetimde dağıtıcı firmaya ait amlem ve işaretler ile fiyat ilan panosunun bulunmadığının tespit edildiğinden bahisle 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanunu'nun 19. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca 308.194,00-TL idarî para cezası verilmesine ilişkin Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu'nun (Kurul) … tarih ve … sayılı kararının iptali istemiyle açılmıştır.
Dava dosyasının incelenmesinden; Danıştay Onüçüncü Dairesinin 21/05/2019 tarih ve E:2013/753, K:2019/1775 sayılı kararıyla; davacı şirkete, dağıtıcısı olduğu istasyonda akaryakıt fiyatlarını, resmi isimlerini ve lisans numarasını gösteren ilan panosu ile kullanıcılar tarafından dağıtıcı lisans sahiplerine yapılabilecek ihbar ve şikâyetlere ilişkin açıklamaların ve ücretsiz telefon numaralarının yer aldığı levha ve çıkartmalar bulunmadığından bahisle 5015 sayılı Kanun'un 19. maddesi uyarınca idari para cezası verilmiş olmakla birlikte; 7164 sayılı Kanun'un 33. maddesi ile, 5015 sayılı Kanun'un 20. maddesinde değişiklik yapılarak, lisans sahibi kişiler hakkında 5015 sayılı Kanun'a, ikincil mevzuata veya lisans hükümlerine yahut Kurul kararlarına aykırı davranılması hâlinde, Kurul tarafından belirlenen niteliği itibarıyla düzeltme imkânı olan fiiller için ilgilisine, Kurum veya Kurumca yetkilendirilen kuruluşlar tarafından, otuz gün içerisinde aykırılığın giderilmesi gerektiğinin, aykırılığın giderilmemesi halinde faaliyetin geçici olarak durdurulabileceğinin ihtar edileceği, verilen ihtar süresi sonunda mevzuata aykırı durumun devam ettirilmesi halinde piyasa faaliyetinin altmış gün süre ile geçici olarak durdurulacağı, geçici durdurma süresi sonunda da tespit edilen aykırılıkların giderilmemesi halinde faaliyetin durdurulmasına devam edilerek soruşturma başlatılacağı ve gerekli idari yaptırımların uygulanacağına yönelik olarak önceki düzenlemelerden farklı mahiyette usul ve esaslar belirlendiği, 5015 sayılı Kanun'un 20. maddesine istinaden Kurul tarafından alınan … tarih ve … sayılı kararla, niteliği itibarıyla düzeltme imkânı bulunan fiiller için ihtar yapıldıktan sonra sonucuna göre gerekirse idari soruşturma başlatılarak yaptırımlar uygulanacağına yönelik kural kapsamında, "dağıtıcının sözleşmeli bayisinde süresi içerisinde kurumsal kimlik çalışmalarını tamamlamaması" fiilinin, niteliği itibarıyla düzeltme imkânı bulunan fiiller arasında sayıldığı, idari yaptırımların hukuki rejimine yönelik ilkeler çerçevesinde incelendiğinde, dava konusu işlemin tesis edildiği tarihte dağıtıcı lisansına sahip olan ve belirli bir süre içerisinde kurumsal kimlik çalışmalarını tamamlamakla yükümlü kılınan davacı şirkete yönelik olarak … tarih ve … sayılı Kurul kararının 4. maddesinin (g) bendinde belirtilen kurumsal kimlik çalışmalarının mevzuatta öngörülen süre içerisinde tamamlanmadığından bahisle idari para cezası verilmiş ise de, anılan Kanun'da sonradan yapılan değişikliklere uyum sağlamak üzere … tarih ve … sayılı Kurul kararının alındığı ve bahse konu kararda dağıtıcının sözleşmeli bayisinde süresi içerisinde kurumsal kimlik çalışmalarını tamamlamaması fiilinin 5015 sayılı Kanun'un 20. maddesinde belirtilen niteliği itibarıyla düzeltme imkânı bulunan fiiller arasında sayıldığı ve anılan düzenlemenin davacı şirketin lehine olduğunun anlaşıldığı, her ne kadar dağıtıcı lisansına sahip davacı şirkete bayisindeki kurumsal kimlik çalışmalarını süresi içerisinde tamamlamadığından bahisle idari para cezası verilmiş ise de, 5015 sayılı Kanun'da yapılan değişikliklere uyum sağlamak üzere alınan düzenleyici Kurul kararı ile, dağıtıcının sözleşmeli bayisinde süresi içerisinde kurumsal kimlik çalışmalarını tamamlamaması fiilinin niteliği itibarıyla düzeltme imkânı bulunan fiiller arasında sayıldığı dikkate alındığında, davacı şirketin, lehe düzenlemeyle getirilen ihtar kapsamında değerlendirilmesi gereken sözleşmeli bayisinde süresi içerisinde kurumsal kimlik çalışmalarını tamamlamaması şeklindeki fiiline yönelik olarak idari para cezası uygulanmasına ilişkin Kurul kararında hukuka uygunluk bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline karar verildiği, davalı idarenin temyiz talebi üzerine; Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'nun 29/01/2020 tarihli, E:2019/2197, K:2020/136 sayılı kararı ile uyuşmazlığın, 5015 sayılı Kanun'un 20. maddesinde yapılan değişikliğin, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu tarafından verilmiş idari para cezalarının muhatapları bakımından, lehe kanun değişikliği niteliğinde olup olmadığı ve bu çerçevede anılan Kanun hükmünün zaman bakımından uygulanması noktasında toplandığı, somut uyuşmazlıkta tartışma konusu olan idari para cezaları açısından kanun değişikliklerinin zaman bakımından uygulanması hususuna ilişkin olarak; Anayasa Mahkemesinin 13/01/2016 tarih ve E:2015/85, K:2016/3 sayılı kararında; "Anayasa'nın 38. maddesinde idari suç ve cezalar ile adli suç ve cezalar arasında bir ayrım yapılmadığından, her ikisi de bu maddede öngörülen ilkelere tabidir. Adli ve idari suçlarda davranış normlarına aykırı ve haksızlık teşkil eden bir fiille, kanun koyucunun koruma altına aldığı bir hukuki değerin ihlali söz konusu olup adli ve idari cezaların her ikisi de cebir içermektedir." ifadelerine yer verilerek Anayasanın 38. maddesinde yer alan ilkelerin hem idari hem adli cezalar için geçerli olduğu açıkça belirtildiği, İdari cezalar bakımından da geçerli olan Anayasa'nın yukarıda anılan 38. maddesinin birinci fıkrasında, "Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz." denilerek "suçun kanuniliği" ilkesi; üçüncü fıkrasında da "Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur." ifadesine yer verilerek "cezanın kanuniliği" ilkesinin getirildiği, Anayasa'nın 38. maddesinde yer alan "suçta ve cezada kanunilik" ilkesi uyarınca, hangi eylemlerin yasaklandığı ve bu yasak eylemlere verilecek cezaların hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde kanunda gösterilmesi, kuralın açık, anlaşılır ve sınırlarının belli olması gerektiği, kişilerin yasak eylemleri önceden bilmeleri gerektiği düşüncesine dayanan bu ilkeyle temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınmasının amaçlandığı, (Anayasa Mahkemesi Kararı, 13/01/2016 tarih ve E:2015/85, K: 2016/3), Türk Ceza Kanunu'nun 7. maddesinde; “Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur”. kuralına yer verilerek, kanun değişikliği neticesinde fail lehine bir durum ortaya çıkıyorsa; yeni kanunun geriye yürüyeceği ve fiilin işlendiği zaman yürürlükte olmasa dahi olayda uygulama alanı bulacağı, anılan kuralın, idari para cezaları açısından da uygulanmasının zorunlu olduğu, ancak, burada bahsedilen geriye yürümenin maddi ceza hukuku normaları açısından benimsenmiş bir kural olup şekli ceza normları bakımından uygulama alanı bulamayacağı, maddi ceza hukuku normlarında; fail lehine olduğu tespit edilen kanunun, yürürlük tarihi öncesindeki olaylara uygulanması imkanı tanındığı, şekli ceza hukuku kurallarındaki değişiklikler ise; fail lehine olup olmadığı tahlil edilmeksizin, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren uygulanmaya başlayacağı, başka bir ifadeyle, ceza muhakemesi hukuku kurallarında aksi kanunla belirtilmedikçe geçmişe yürümenin söz konusu olmadığı, idari para cezalarının idare tarafından tesis edilen idari işlemlerle verilmelerinden kaynaklanan farklılıktan dolayı, geriye yürümeye ilişkin ilkeler uygulanıken de idari para cezalarının kendine özgü niteliklerinin göz önünde bulundurulması gerekitiği, bu çerçevede, adli cezaları vermekle görevli yargı makamlarını bağlayan muhakeme kuralları bakımından hakim olan derhal uygulanma ilkesinin, idari cezaları vermekle görevli idari makamları bağlayan usul kuralları bakımından da uygulanması gerektiği, "maddi ceza hukuku normlarında fail lehine olan kanunun geriye yürüyebilmesinin kabulü, maddi-şekli ceza hukuku normu ayrımının doğru şekilde yapılmasını zorunlu kıldığı, somut uyuşmazlıkta, 5015 sayılı Kanun'un 20. maddesinde yapılan değişiklikle, lisans sahibi kişiler hakkında 5015 sayılı Kanun'a, ikincil mevzuata veya lisans hükümlerine yahut Kurul kararlarına aykırı davranılması hâlinde, Kurul tarafından belirlenen niteliği itibarıyla düzeltme imkânı olan fiiller için ilgilisine, Kurum veya Kurumca yetkilendirilen kuruluşlar tarafından, otuz gün içerisinde aykırılığın giderilmesi gerektiğinin, aykırılığın giderilmemesi halinde faaliyetin geçici olarak durdurulabileceğinin ihtar edileceği, verilen ihtar süresi sonunda mevzuata aykırı durumun devam ettirilmesi halinde piyasa faaliyetinin altmış gün süre ile geçici olarak durdurulacağı, geçici durdurma süresi sonunda da tespit edilen aykırılıkların giderilmemesi halinde faaliyetin durdurulmasına devam edilerek soruşturma başlatılacağı ve gerekli idari yaptırımların uygulanacağına yönelik önceki düzenlemelerden farklı mahiyette usul kuralları getirildiği, anılan hükmün gerekçesi incelendiğinde; yapılan değişikliklerin idari yaptırım uygulanmadan önce takip edilecek usule ilişkin olduğu, fiillerin niteliği itibarıyla düzeltme imkânı olan fiiller, düzeltme imkânı olmayan fiiller ve akaryakıt kaçakçılığı kapsamına giren fiiller olmak üzere sınıflandırıldığı, bunun yanı sıra akaryakıt kaçakçılığı kapsamına giren fiiller için yüksek cezalar öngörülmüş olmakla birlikte, kaçakçılıkla ilgisi olmayan ve niteliği itibarıyla düzeltme imkânı bulunan mevzuat ihlalleri için ise, soruşturma açma veya idari para cezası uygulanmadan önce ihtar müessesi getirildiği, ihtara rağmen mevzuata aykırı durumunu gidermeyenler için ise öncelikle geçici durdurma yapılması ve devamında da düzeltmeyenler için soruşturma neticesinde idari para cezası uygulanmasının amaçlandığının belirtildiği, bu durumda, anılan değişikliğin fiillerin niteliklerinde ve cezalandırılmaları yönündeki iradede değişiklik yapmadığı, öngörülen ceza miktarlarını da değiştirmediği, yalnızca idari yaptırım uygulama usulüne ilişkin değişiklikler içerdiği göz önünde bulundurulduğunda, bu düzenlemelerin şekli ceza normlarında değişiklik yapan düzenlemeler olduğu ve kanun koyucu tarafından geriye yürüyecekleri de düzenlenmediğinden, zaman bakımından uygulanma noktasında geriye yürümeyecekleri sonucuna varıldığı, dava konusu idari para cezasının sebebi olan eylem bakımından maddi anlamda ceza normlarında bir değişiklik olup olmadığı, eylemin sübutu, eylemin karşılığı cezanın doğru tayin edilip edilmediği gibi esasa ilişkin konularda bir değerlendirme yapılmaksızın, 5015 sayılı Kanun'un 20. maddesinde yapılan değişikliğin lehe düzenleme kabul edilmesi neticesinde verilen iptal kararında hukuki isabet bulunmadığı gerekçesiyle Daire kararının BOZULDUĞU anlaşılmaktadır.
2575 sayılı Danıştay Kanunu’nun 38. maddesinde, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun, idari dava dairelerince ilk derece mahkemesi olarak verilen kararları temyizen inceleyeceği, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 46. maddesinin 1. fıkrasında da, Danıştay Dava Dairelerinin nihai kararlarının Danıştay’da temyiz edilebileceği, 49. maddesinin 4. fıkrasında ise; Danıştayın ilk derece mahkemesi olarak baktığı davaların temyizen incelenmesinde bu madde ile ısrar hariç 50’nci madde hükümlerinin kıyasen uygulanacağı öngörülmüştür.
2577 sayılı Yasanın 49. maddesinin 4. fıkrasında yer alan düzenleme ile; Danıştay Dava Dairelerine, ilk derecede bakılan davalarla ilgili Dava Daireleri Kurulunun bozma kararlarına karşı eski kararlarında ısrar edebilme yetkisi tanınmadığı açık ise de; gerek AİHS'nin 7. maddesinin birinci fıkrası, gerekse Anayasa'nın 38. maddesinin birinci fıkrası ile 5237 sayılı Kanun'un 7. maddesinin ikinci fıkrası dikkate alındığında, idarî yaptırımlar bakımından ceza verilmesinin dayanağı kuralın yürürlükten kaldırılması veya lehe düzenleme yapılması yoluyla ortaya çıkan yeni hukukî durumun dikkate alınması gerekmektedir.
AYM, 11/04/2019 tarih ve E:2019/9, K:2019/27 sayılı kararı, Danıştay 13. Dairesinin E:2019/2034, K:2020/2952 sayılı kararı da bu yöndedir.
Açıklanan nedenlerle; dosyadaki belgelerin incelenmesinden, dağıtıcının sözleşmeli bayisinde süresi içerisinde kurumsal kimlik çalışmalarını tamamlamaması fiilinin niteliği itibarıyla düzeltme imkânı bulunan fiiller arasında sayıldığı dikkate alındığında, söz konusu fiil nedeniyle idarî para cezası verilmeden önce ihtarda bulunma şartının yerine getirilmesi ve ihtarın gereğinin yerine getirilmesi halinde de idari para cezası verilemeyecek olması, böylelikle de ihtar kurumunun maddi hukuk normuna etki edeceği kuşkusuz bulunmaktadır. Bunun sonucunda da lehe kanun niteliği taşıyan söz konusu kuralın davacıya da uygulanmasının zorunlu olduğu sonucuna ulaşıldığından; lehe olan kanun hükmünün geriye yürümesi ilkesi çerçevesinde, davacıya idarî para cezası verilmesine ilişkin … tarih ve … sayılı Kurul kararının iptaline karar verilmesinin uygun olacağı düşünülmüştür.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesi'nce, Dairemizin 21/05/2019 tarih ve E:2013/753 K:2019/1775 sayılı dava konusu işlemin iptali yolundaki kararının Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'nun 29/01/2020 tarih ve E:2019/2197, K:2020/136 sayılı kararıyla bozulması üzerine, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği yeniden görüşüldü:
MADDİ OLAY VE HUKUKİ SÜREÇ :
... İl Jandarma Komutanlığı personeli tarafından 5015 sayılı Kanun kapsamında 28/03/2011 tarihinde, …-… Karayolu … Km … Köyü …/… adresinde akaryakıt satış bayi olarak faaliyet gösteren …'e ait iş yerinde denetim yapılmıştır.
Denetim neticesinde tanzim edilen 28/03/2011 tarihli tutanağa göre, istasyonda yoldan görünecek şekilde satışa sunulan akaryakıt türlerinin isimleri ile fiyatlarının gösterildiği ilan panosunun bulunmadığı, dağıtıcı firma olarak 2010 yılı Kasım ayından itibaren davacı şirketle bayilik sözleşmesi bulunmasına rağmen istasyonda davacı firmaya ait 2 adet flamanın dışında marka ve logo taşıyan başka hiçbir emarenin bulunmadığı, kullanıcılar tarafından dağıtıcı lisansı sahiplerine yapılabilecek ihbar ve şikayetlere ilişkin açıklamalar ile ücretsiz telefon numaralarının bulunmadığı tespit edilmiştir.
Devam eden süreçte, davacı hakkında dağıtıcısı olduğu istasyonda akaryakıt fiyatlarını, resmi isimlerini ve lisans numarasını gösteren ilan panosu ile kullanıcılar tarafından dağıtıcı lisans sahiplerine yapılabilecek ihbar ve şikâyetlere ilişkin açıklamaların ve ücretsiz telefon numaralarının yer aldığı levha ve çıkartmalar bulunmadığından bahisle … tarih ve … sayılı Kurul kararı ile 5015 sayılı Kanun'un 19. maddesi uyarınca 2011 Yılında Uygulanacak Para Cezaları Hakkında Tebliğ'e göre yeniden değerleme oranında belirlenen 308,194,00-TL tutarında idari para cezası uygulanmasına karar verilmiştir.
Bakılan dava, … tarih ve … sayılı Kurul kararının iptali istemiyle açılmıştır.
İNCELEME VE GEREKÇE:
USUL YÖNÜNDEN:
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 14. maddesinin 3. fıkrasında, dilekçelerin görev ve yetki, idarî merci tecavüzü, ehliyet, idarî davaya konu olabilecek kesin ve yürütülmesi gereken bir işlem olup olmadığı, süre aşımı, husumet ve aynı Kanun'un 3. ve 5. maddelerine uygun olup olmadıkları yönlerinden sırasıyla inceleneceği; 6. fıkrasında, bu maddede belirtilen hususların ilk incelemeden sonra tespit edilmesi hâlinde de davanın her safhasında 15. madde hükmünün uygulanacağı; 15. maddesinin 1/a bendinde, 14. maddenin 3/a bendine göre adlî yargının görevli olduğu konularda açılan davanın reddine, idarî yargının görevli olduğu konularda ise görevli veya yetkili olmayan mahkemeye açılan davanın görev veya yetki yönünden reddedilerek dava dosyasının görevli veya yetkili mahkemeye gönderilmesine karar verileceği; 2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun'un 1. maddesinde, bölge idare mahkemeleri, idare mahkemeleri ve vergi mahkemelerinin bu Kanunla verilen görevleri yerine getirmek üzere kurulmuş "genel görevli" mahkemeler olduğu; 5. maddesinde ise, idare mahkemelerinin, vergi mahkemelerinin görevine giren davalarla ilk derecede Danıştay'da çözümlenecek olanlar dışındaki davalara bakacağı, davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanunu'nun 21. maddesinin üçüncü fıkrasında, Kurul kararına karşı açılacak davaların ilk derece mahkemesi olarak Danıştay'da görüleceği kurala bağlanmıştır.
Uyuşmazlığın Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu'nun idari para cezası uygulanmasına yönelik kararından kaynaklanması nedeniyle, 5015 sayılı Kanun'un 21. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca davanın görüm ve çözümü ilk derece mahkemesi olarak Danıştay'ın görev alanı içinde bulunduğu anlaşıldığından, davalı idarenin göreve yönelik itirazı yerinde görülmeyerek davanın esasına geçildi.
ESAS YÖNÜNDEN:
İLGİLİ MEVZUAT:
5015 sayılı Petrol Piyasası Kanunu'nun "İdarî yaptırımlar" başlıklı 20. maddesinin birinci fıkrasında, "Lisans sahibi kişiler hakkında, bu Kanun'a, bu Kanun'a göre yürürlüğe konulmuş yönetmeliklere, Kurum'un yazılı talimatlarına veya lisanslarına kayıtlı hususların herhangi birine riayet edilmediği takdirde, Kurum tarafından ön araştırma veya soruşturma başlatılır. Ayrıca, ilgiliye onbeş gün içerisinde aykırılıkların giderilmesi, aksi hâlde bahse konu piyasa faaliyetlerinin geçici bir süre için durdurulabileceği veya doğrudan doğruya iptal yaptırımının uygulanacağı ihbar edilir. Bu ihbara rağmen onbeş günlük sürenin bitiminde aykırılıklar giderilmezse, Kurum piyasa faaliyetini otuz günden az yüzseksen günden çok olmamak üzere geçici olarak durdurur. Geçici durdurma süresince, tehlikeli eylemin veya kötüniyetin veya ürünlerde zarar oluşmasının önlenmesi ile faaliyetin durdurulmasına neden olan durumun ortadan kaldırılmasına ilişkin faaliyetler dışında hiçbir piyasa faaliyeti yapılamaz. Lisans iptalleri Kurum'ca yapılacak soruşturma neticesine göre karara bağlanır." kuralına yer verilmiştir.
7164 sayılı Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 33. maddesi ile, 5015 sayılı Kanun'un 20. maddesi, "İdari yaptırımlar; tedbirler, lisans iptalleri ve idarî para cezalarından oluşur. Bu Kanun'a göre idarî para cezaları, tedbirler ve lisans iptallerinin uygulanması bu Kanun'un diğer hükümlerinin uygulanmasına engel oluşturmaz. Bu Kanun'a göre verilen idarî para cezaları, alınan tedbirler ve lisans iptalleri diğer kanunlar gereği yapılacak işlemleri engellemez.
Bu Kanun'a göre idarî yaptırımlar aşağıdaki usûlde yürütülür:
a) Lisans sahibi kişiler hakkında bu Kanun'a, ikincil mevzuata veya lisans hükümlerine, Kurul kararlarına aykırı davranılması hâlinde; Kurul tarafından belirlenen niteliği itibarıyla düzeltme imkânı olan fiiller için ilgilisine Kurum veya Kurumca yetkilendirilen kuruluşlar tarafından, otuz gün içerisinde aykırılığın giderilmesi, aksi hâlde hakkında geçici durdurma yapılabileceği ihtar edilir. Verilen ihtar süresi sonunda mevzuata aykırı durumu devam ettirenlerin ilgili piyasa faaliyeti altmış gün süre ile geçici olarak durdurulur. Niteliği itibarıyla düzeltme imkânı olan fiilin tespit tarihinden itibaren iki yıl içerisinde tekrar edilmesi hâlinde ise ihtar işlemi uygulanmaksızın ilgili piyasa faaliyeti altmış gün süre ile geçici olarak durdurulur. Geçici durdurma süresince, tehlikeli eylemin veya kötüniyetin veya ürünlerde zarar oluşmasının önlenmesi ile faaliyetin durdurulmasına neden olan durumun ortadan kaldırılmasına ilişkin faaliyetler dışında hiçbir piyasa faaliyeti yapılamaz. Geçici durdurma süresi sonunda da tespit edilen aykırılıklar giderilmezse, faaliyetin durdurulmasına devam edilerek soruşturma başlatılır ve gerekli idarî yaptırımlar uygulanır. Lisans iptalleri Kurum'ca yapılacak soruşturma neticesine göre karara bağlanır. Yapılan geçici durdurma sonrasında mevzuata aykırı durumun ortadan kalkması hâlinde geçici durdurma hâli sona erdirilir.
b) Lisans sahibi kişiler hakkında, bu Kanuna, ikincil mevzuata veya lisans hükümlerine, Kurul kararlarına aykırı davranılması hâlinde, niteliği itibarıyla düzeltme imkânı olmayan fiiller ile 5607 sayılı Kanunda belirtilen akaryakıt kaçakçılığına ilişkin fiiller için ilgilisi hakkında Kurum tarafından doğrudan idarî soruşturma başlatılarak gerekli yaptırımlar uygulanır. Lisans sahibinin ilgili piyasa faaliyeti niteliği itibarıyla düzeltme imkânı olmayan, kötüniyet veya tehlikeli eylem sonucunu doğuran fiilleri nedeniyle Kurumca geçici olarak durdurulabilir..." şeklinde değiştirilmiştir.
7164 sayılı Kanun'un 34. maddesi ile 5015 sayılı Kanun'a eklenen Geçici 6. maddenin birinci fıkrasında, "Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce Kurulca idarî para cezası verilmemiş olan ve Kurul tarafından belirlenen niteliği itibarıyla düzeltme imkânı bulunan fiiller için, 20 nci maddenin ikinci fıkrasının (a) bendinde belirtilen ihtar yapıldıktan sonra sonucuna göre gerekirse idarî soruşturma başlatılarak yaptırımlar uygulanır. Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce lisansı sonlandırılan veya iptal edilenler hakkında düzeltme imkânı bulunan fiiller için herhangi bir idarî işlem tesis edilmez." kuralına yer verilmiştir.
Öte yandan, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun 2. maddesinde, "Kabahat" deyiminin, Kanun'un karşılığında idarî yaptırım uygulanmasını öngördüğü haksızlık anlamına geldiği; 3. maddesinde, bu Kanun'un, idarî yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması hâlinde, diğer genel hükümlerinin, idarî para cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında uygulanacağı; "Zaman bakımından uygulama" başlıklı 5. maddesinde, 26/09/2004 tarih ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun zaman bakımından uygulamaya ilişkin hükümlerinin kabahatler bakımından da uygulanacağı, kabahatler karşılığında öngörülen idarî yaptırımlara ilişkin kararların yerine getirilmesi bakımından ise derhâl uygulama kuralının geçerli olduğu; bu maddenin atıf yaptığı 5237 sayılı Kanun'un 7. maddesinin ikinci fıkrasında, suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanunun uygulanacağı ve infaz olunacağı kurala bağlanmıştır.
5015 sayılı Kanun'un 20. maddesinde yer verilen kural kapsamında ... tarih ve... sayılı Kurul kararı ile, bayiler tarafından "Lisans sahibinin akaryakıt istasyonunda sözleşmeli dağıtıcı firmasının kurumsal kimlik belirtileri dışında başka bir dağıtıcı firmaya ait kurumsal kimlik belirtilerini mevzuatta belirtilen süre içerisinde kaldırmaması" niteliği itibarıyla düzeltme imkânı bulunan fiiller arasında sayılmıştır.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
İdarî para cezasına konu fiilin, niteliği itibarıyla düzeltme imkânı bulunan fiiller kapsamında yer alıp almadığının değerlendirilmesi;
Uyuşmazlıkta, davacı şirkete idarî para cezası, "akaryakıt istasyonunda dağıtıcı firması olan … Petrol Ürünleri Pazarlama Anonim Şirketi'ne ait marka ve logoyu bulundurmaması"ndan bahisle, 5015 sayılı Kanun'un 7. maddesinin 4. fıkrasında yer alan "... bayi, sözleşme yaptığı yeni dağıtıcının ürünlerini pazarladığı anlaşılacak şekilde faaliyetine devam eder..." yükümlülüğünün ihlal edilmesi nedeniyle uygulanmıştır.
5015 sayılı Kanun'un 7. maddesinin 4. fıkrasında, bayilik sözleşmesinin herhangi bir nedenle sona ermesinden itibaren bir ay içerisinde eski dağıtıcı ile ilgili tüm belirtilerin kaldırılmasının yanı sıra faaliyete, sözleşme yapılan yeni dağıtıcının ürünlerinin pazarlandığı anlaşılacak şekilde devam edilmesi de bayilerin yükümlülüğü olarak belirtilmiş olduğundan, niteliği itibarıyla düzeltme imkânı bulunan fiil olarak … tarih ve … sayılı Kurul kararında yer verilen "Lisans sahibinin akaryakıt istasyonunda sözleşmeli dağıtıcı firmasının kurumsal kimlik belirtileri dışında başka bir dağıtıcı firmaya ait kurumsal kimlik belirtilerini mevzuatta belirtilen süre içerisinde kaldırmaması" fiilinin, "akaryakıt istasyonunda sözleşme yaptığı dağıtıcı firmaya ait marka ve logoyu bulundurmama" fiilini de içerdiği sonucuna varılmıştır.
7164 sayılı Kanun'un 33. maddesi ile değiştirilen 5015 sayılı Kanun'un 20. maddesinde yer alan ihtar müessesesinin, lehe kanun teşkil edip etmediğinin değerlendirilmesi;
Değişiklikten önce, 5015 sayılı Kanun'un 19. maddesinde idarî para cezaları, "İdarî yaptırımlar" başlıklı 20. maddesinde ise "lisans iptali" düzenlenmiştir. Gerek idarî para cezasının, gerek lisans iptalinin bir idarî yaptırım olduğunda tereddüt bulunmamaktadır. Ancak 5015 sayılı Kanun'da idarî para cezaları ile lisans iptali farklı usûl ve esaslara bağlanmıştır. Bu bağlamda 5015 sayılı Kanun'un 19. maddesinde, 15 günlük süre içerisinde aykırılığın giderilmesi yönünde yapılması gereken ihbar, idarî para cezası verilebilmesinin ön şartı olarak belirtilmediği hâlde, idarî para cezası dışındaki idarî yaptırımları düzenleyen 20. maddesinin önceki metninde, lisans iptali için aykırılığın giderilmesi yönünde 15 günlük süre tanıyan ihbar yapılması zorunlu görülmüştür. Daha da önemlisi, ilgiliye verilen 15 günlük süre içerisinde aykırılıklar giderildiği takdirde piyasa faaliyetinin geçici olarak durdurulmasına karar verilemeyeceği anlaşılmakla birlikte, söz konusu aykırılığın verilen süre içerisinde giderilmiş olması idarî para cezası verilmesine engel değildir. Başka bir anlatımla, ilgilinin mevzuata aykırı fiili hem idarî yaptırım uygulanmasını hem de idarî para cezası verilmesini gerektiriyorsa, aykırılığın verilen süre içerisinde giderilmesi durumunda ilgilinin piyasa faaliyetinin geçici olarak durdurulması ve lisans iptali gibi yaptırımlar uygulanmayacak, ancak söz konusu mevzuata aykırılık nedeniyle idarî para cezası uygulanabilecektir.
Değişiklikten sonra ise, 5015 sayılı Kanun'un 20. maddesinde yapılan yeni düzenleme ile, idarî yaptırımlar sayılmış ve idarî para cezalarının da 20. maddedeki hükme tâbi olacağı belirtilmiştir.
Bu itibarla, 19. maddede yer verilen idarî para cezalarına ilişkin fiillerden Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu tarafından belirlenen "niteliği itibarıyla düzeltme imkânı olanlar" için otuz günlük süre içerisinde aykırılığın giderilmesi, aksi hâlde hakkında geçici durdurma yapılabileceğinin ihtar edileceğine ilişkin düzenlemenin, idarî para cezaları yönünden cezalandırılmadan önce mevzuata aykırı davranışta bulunan kişi veya kişilere söz konusu aykırılığın ortadan kaldırılması için tanınmış bir imkân olduğu, bu yönüyle ihtarın kişinin cezalandırılabilmesine ilişkin bir ön şart teşkil ettiği ve söz konusu fiilleri işleyenler bakımından daha önce fiilin sabit görülmesi hâlinde doğrudan idarî para cezasına muhatap oldukları dikkate alındığında, anılan Kanun değişikliğinin failin lehine olduğu sonucuna ulaşılmaktadır.
İhtar müessesesinin, idarî para cezası verilmesine ilişkin işlemler yönünden yalnızca bir usûl işlemi olup olmadığının, maddî hukuka da etki eden yönünün bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi;
5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un "Lehe olan hükümlerin uygulanmasında usûl" başlıklı 9. maddesinin üçüncü fıkrasında, lehe olan hükmün, önceki ve sonraki kanunların ilgili bütün hükümleri olaya uygulanarak, ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle belirleneceği kurala bağlanmıştır.
Somut uyuşmazlık bakımından konu ele alındığında, lisans sahibinin akaryakıt istasyonunda sözleşmeli dağıtıcı firmasının kurumsal kimlik belirtileri dışında başka bir dağıtıcı firmaya ait kurumsal kimlik belirtilerini mevzuatta belirtilen süre içerisinde kaldırmaması hâlinde 7164 sayılı Kanun öncesi dönemde ilgililer hakkında doğrudan idarî para cezası uygulanırken, anılan Kanun değişikliğinden sonra söz konusu fiilin niteliği itibarıyla düzeltilebilecek fiiller arasında yer aldığı ve anılan fiili işleyenlerin doğrudan idarî para cezasına muhatap olmayıp, öncelikle aykırılığın giderilmesi hususunda ihtar edilmelerinin öngörüldüğü anlaşılmaktadır.
Bu itibarla, ihtarın gereğinin yerine getirilmesi hâlinde idarî para cezası verilemeyecek olması nedeniyle, kanun değişikliğinin doğrudan maddî hukuka yönelik etki ve sonuçlarının da bulunduğu açıktır.
Nitekim, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 73. maddesinin sekizinci fıkrasında düzenlenen "uzlaştırma" ile ilgili olarak Yargıtay Ceza Genel Kurulu tarafından verilen kararda; uzlaştırmanın, uyuşmazlığın yargı dışı yolla ve fakat adlî makamlar denetiminde çözümlenmesini amaçlayan bir alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemi olduğu, bu kapsama giren suçlarda, fail ve mağdurun suçtan doğan zararın giderilmesi konusunda anlaşmalarına bağlı olarak, devletin de ceza soruşturması veya kovuşturmasından vazgeçmesi ve suçun işlenmesiyle bozulan toplumsal düzenin barış yoluyla yeniden tesisini sağlayıcı bir hukukî kurum niteliği taşıdığı belirtildikten sonra, "...gerek 5560 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önce, gerekse 5560 ve 6763 sayılı Kanunlarla yapılan değişiklikler sonrası uzlaştırma asıl olarak soruşturma evresinde yapılması gereken bir işlem ise de, her ne suretle olursa olsun uzlaştırma usûlü uygulanmaksızın dava açılması veya suçun uzlaştırma kapsamında olduğunun ilk defa duruşmada anlaşılması hâlinde kovuşturma aşamasında da mümkün olduğu kabul edilmelidir.
Uzlaştırma usûlü uygulanmaksızın dava açılması veya suçun uzlaştırma kapsamında olduğunun ilk defa duruşmada anlaşılması hâlinde uzlaştırmanın uygulanması gerekmekte olup, uzlaşma başarıyla gerçekleşir ve edim bir defada yerine getirilirse kamu davasının düşmesine karar verilecektir.
Ceza hukukunda genel kural, suçun işlendiği tarihte yürürlükte bulunan kanunun uygulanmasıdır. Sonradan yürürlüğe giren bir kanunun, yürürlük tarihinden önce işlenen suçlara tatbik edilebilmesi, ancak lehe sonuçlar doğurması durumunda mümkündür. Önceki ve sonraki kanunlara göre hükmedilecek cezalar ve güvenlik tedbirleri aynı ise, suç tarihinden sonra yürürlüğe giren kanunun uygulanmasına imkân bulunmamaktadır.
5237 sayılı TCK'nın "zaman bakımından uygulama" başlıklı yedinci maddesi, 765 sayılı Kanunun ikinci maddesine benzer şekilde düzenlenmiş olup, her iki maddede de; ceza hukuku kurallarının yürürlüğe girdikleri andan itibaren işlenen suçlara uygulanacağına ilişkin ileriye etkili olma prensibi ile bu ilkenin istisnasını oluşturan, "failin lehine olan kanunun geçmişe etkili olması", "geçmişe etkili uygulama" veya "geçmişe yürürlük" ilkesine de yer verilmiştir.
Bu ilke uyarınca, suçtan sonra yürürlüğe giren ve fail lehine hükümler içeren kanun, hükümde ve infaz aşamasında dikkate alınmalıdır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanığın eyleminin 5237 sayılı TCK'nın 157/1. maddesinde düzenlenen basit dolandırıcılık suçunu oluşturması ve yerel mahkemenin direnme kararından sonra 02/12/2016 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanunun 34. maddesi ile CMK'nın 253. maddesinde yapılan değişiklik sonucu TCK'nın 157. maddesinde düzenlenen dolandırıcılık suçunun uzlaştırma kapsamına alınması karşısında, CMK'nın 253. maddesinde belirtilen esas ve usûle göre uzlaştırma işlemleri yerine getirildikten sonra, sonucuna göre sanığın hukukî durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunmaktadır." gerekçesine yer verilmiştir (Yargıtay CGK, 29/05/2018 tarih ve E:2017/15-496, K:2018/246 sayılı karar).
Anılan kararda da vurgulandığı üzere, "uzlaştırma", uyuşmazlığın alternatif çözüm yollarından biri olmakla birlikte, uzlaştırma işlemlerinin yerine getirilip getirilmemesi yalnızca bir usûl işlemi olarak nitelendirilmemiş, somut olayda, dolandırıcılık suçuna ilişkin olarak cezanın hafifletilmesi ya da fiilin belli şartlar altında suç olmaktan çıkarılması gibi açık bir "lehe kanun" düzenlemesi bulunmamasına rağmen, dolandırıcılık suçunun uzlaştırma kapsamına alınmış olması başlı başına lehe kanun olarak değerlendirilmiştir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 17/02/2019 tarih ve E:2008/5-220, K:2009/28 sayılı kararında, "5237 sayılı Yasanın 7/2 ve 5252 sayılı Yasanın 9. maddeleri birlikte değerlendirildiğinde, devam eden davalarda ve 01/06/2005 tarihinden önce kesinleşmiş olan hükümlerde lehe yasa değerlendirmesi yapılabileceği konusunda bir duraksama bulunma(dığı)...; kesinleşmiş hükümlerin de uyarlama yargılamasına konu olabileceği (...), lehe yasanın belirlenerek uygulanmasının, hakkındaki hüküm infaz edilmiş olan hükümlüler açısından da lehe durumlar oluşturabileceği ve hükümlünün böyle bir istemde bulunmasında hukukî yararı bulunacağı (...), memnû hakların iadesine başvurma süresinin kısalması (...), mahkumiyetin memuriyetle ilgili dolaylı sonuçlarının değişmesinin mümkün olabileceği (gibi) nedenlerle, sonraki yasanın, cezanın infaz edilmiş hükümlü açısından lehe bir durum oluşturup oluşturmayacağının her somut olayda ayrıca değerlendirilmesi gerekeceğinden, 'infaz edilmiş hükümlerle ilgili olarak uyarlama yargılaması yapılamaz' şeklinde bir ilke konulması(nın) kabul edileme(yeceği)..." gerekçelerine yer verilmiştir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu bir başka kararında ise, Özel Dairece lehe kanun değerlendirmesi yapılarak 765 sayılı Kanun'un lehe olduğu kabul edilerek hükmün onanmasına karar verilmiş ise de, 5252 sayılı Kanun'un 9/3. maddesi uyarınca, lehe hükmün belirlenmesinin, önceki ve sonraki kanunların ilgili bütün hükümleri olaya uygulanarak, ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılmasını zorunlu kıldığı, buna göre öncelikle uzlaştırma yöntemine başvurulması, uzlaşma sağlandığı takdirde, uzlaşmanın sonucuna göre, kamu davasının düşürülmesine veya hükmün açıklanmasının ertelenmesine karar verilmesi, uzlaştırma başarısızlıkla sonuçlandığı takdirde ise her iki kanun hükümleri bütün hâlinde karşılaştırılmak suretiyle sanık hakkında lehe olan kanuna göre hüküm tesis edilmesi gerektiğinden, Özel Daire onama kararının kaldırılması ve yerel mahkeme hükmünün lehe kanun uygulamasının, hüküm mahkemesince yöntemine uygun olarak yapılması için bozulması gerektiğini belirtmiştir (Yargıtay CGK, 08/04/2008 tarih, E:2008/6-67, K:2008/76 sayılı karar).
Doktrinde de, lehe kanunun tespitinde önceki ve sonraki kanunların ilgili bütün hükümlerinin dikkate alınacağı ve lehe olduğu belirlenen kanunun olaya bütün olarak uygulanacağı kabul edilmiştir. Somut olayda tesiri olacak tüm hükümler analiz edilerek neticeye varılmalıdır (EREM Faruk, Ümanist Doktrin Açısından Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, C. I, 1976, s. 136).
Kovuşturulması şikâyete bağlı suçlar müessesesi ceza kanununun uygulanmasına engel olan müessesedir. Ceza Kanununun uygulanmasına engel olan diğer müesseseler gibi (dokunulmazlık, kovuşturulması izne bağlı suçlar vb.) şikâyet müessesesi de maddî ceza hukukuna aittir. Sonraki kanun, önceki zamanda re’sen kovuşturulması gerekli bir suçun kovuşturulmasını şikâyet şartına bağlamış ise, lehte sayılması gerekir (EREM, Faruk-DANIŞMAN, Ahmet-ARTUK, Emin, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 1997, s. 197-198).
Bu bağlamda, niteliği itibarıyla düzeltme imkânı bulunan fiilleri işleyenlerin önceki kanun döneminde doğrudan idarî para cezasına muhatap oldukları hâlde, söz konusu kanun değişikliğinden sonra aynı fiilleri işleyenlerin ihlâlin ortadan kaldırılması hususunda ihtar edilmelerinin öngörülmesi, böylelikle ihtar edilen kişilerin söz konusu ihlâli ortadan kaldırarak ceza almaktan kurtulabilmelerine imkân tanınması karşısında, ihtar müessesesinin maddî hukuka etkisinin bulunduğu ve lehe kanun kapsamında belirtilen fiilleri önceki kanun döneminde işleyenler yönünden de geçmişe etkili olarak uygulanması gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
7164 sayılı Kanun'un 34. maddesi ile 5015 sayılı Kanun'a eklenen Geçici 6. maddenin kapsamının ve somut uyuşmazlığa etkisinin değerlendirilmesi;
Anılan maddenin birinci fıkrasında, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce Kurulca idarî para cezası verilmemiş olan ve niteliği itibarıyla düzeltme imkânı bulunan fiilleri işleyenler için nasıl bir usûl izleneceği öngörülmüş; ikinci fıkrasında ise, maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce Kurul tarafından karara bağlanmış idarî para cezalarının tahsiline ilişkin kurallara yer verilmiştir.
Anılan hükmün gerekçesi incelendiğinde; maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce işlenen ve Kurulca idarî para cezası henüz uygulanmamış olan ve niteliği itibarıyla düzeltme imkânı bulunan fiiller için lisansı devam eden ilgililerine, lehe düzenleme yapılıyor olması sebebiyle, mevzuata aykırı durumlarını giderebilmeleri için imkân tanınması, yine giderilmemesi halinde soruşturma açılması, lisansı devam etmeyen ilgililerine ise, faaliyetleri sonlandığı için mevzuata aykırı durumu düzeltme imkânları bulunmadığından idari işlem tesis edilmemesi amaçlandığı belirtilmiştir.
Söz konusu Geçici maddede, niteliği itibarıyla düzeltme imkânı bulunan fiilleri kanun değişikliğinden önce işleyen ve haklarında idarî para cezası uygulanan kişiler yönünden ne gibi bir işlem yapılacağı açıklanmamış olmakla birlikte, yeni düzenlemede yer alan ihtar müessesesi lehe kanun niteliğinde olduğundan, belirtilen kişilerin de geçici maddede öngörülen usûle tâbi tutulmaları gerektiği anlaşılmaktadır.
Aksi durumun kabulü, yani, Geçici maddenin yalnızca Kurulca idarî para cezası verilmemiş olan fiiller yönünden geçerli olacağı, yargı aşamasındaki idarî para cezaları ile ilgili olarak Geçici maddede herhangi bir düzenlemeye yer verilmemiş olması nedeniyle yargı yerleri tarafından lehe kanun hükmünün uygulanamayacağı şeklindeki yorum, kabahatler bakımından da geçerli olan "ceza yargılamasında lehe kanunun uygulanması" ilkesine ve Anayasa'ya açıkça aykırılık teşkil edecektir.
Nitekim Anayasa Mahkemesince, 6750 sayılı Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu’nun Geçici 1. maddesinin birinci fıkrasında yer alan, "Bu Kanun, yürürlüğe girdiği tarihte görülmekte olan dava ve takiplere uygulanmaz." kuralının Anayasa'ya aykırı olduğu iddiasıyla yapılan itiraz başvurusu üzerine verilen kararda, "... lehe ceza kanununun geçmişe uygulanması hukuk devletiyle bağlantılı olarak adalet ve hakkaniyet ilkelerinin de bir gereğidir. Gelişen sosyal düzen ve değişen toplumsal ihtiyaçlar karşısında artık suç oluşturmadığı kabul edilen veya daha hafif ceza öngörülen bir fiilin yalnızca daha önce işlenmiş olması nedeniyle daha ağır bir yaptırıma tâbi tutulması adalet ve hakkaniyet ilkeleriyle bağdaşmamaktadır.
Anılan hususlar birlikte değerlendirildiğinde ceza yargılamasında lehe kanunun uygulanmasının Anayasa’nın 38. maddesinde düzenlenen suçta ve cezada kanunilik ilkesi kapsamında anayasal bir zorunluluk olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. (...)
İtiraz konusu kuralın yer aldığı Kanun 01/01/2017 tarihinde yürürlüğe girmiş olup 17. madde ile 1447 sayılı Kanun yürürlükten kaldırılmıştır. Kuralın yer aldığı geçici madde ile Kanun’un geçiş hükümleri düzenlenmiştir.
Mülga Kanun’un 12. maddesinde belirtilen fiiller için bir yıldan beş yıla kadar hapis ve yüz günden aşağı olmamak üzere adlî para cezası öngörülmüş iken 6750 sayılı Kanun’un 16. maddesinde yer alan suçları işleyenlere, güvence altına alınan borç tutarının yarısını geçmemek üzere adlî para cezasının uygulanması düzenlenmiştir.
Kural, hukuk ve ceza normu ayrımı yapmaksızın Kanun’un yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla görülmekte olan davalara Kanun hükümlerinin uygulanmamasını öngörmektedir. Bu durum ceza hükümlerinin uygulanması bakımından farklı sonuçların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bu çerçevede kural 6750 sayılı Kanun’un yürürlük tarihinden önce işlenen ve ceza davası açılmış bir suç yönünden bu Kanun’un ceza hükümlerinin uygulanmasına engel oluşturmaktadır. Diğer bir ifadeyle kural, mülga Kanun döneminde işlenmiş ve anılan Kanun yürürlükte iken ceza davası açılmış suçlar hakkında önceki ve sonraki kanun hükümlerinden lehe olanın tespitine ve sonraki Kanun hükümlerinin lehe olması durumunda bunların uygulanmasına imkân vermemektedir. Bu durum suçta ve cezada kanunîlik ilkesi kapsamında olan lehe kanunun uygulanması ilkesine aykırılık oluşturmaktadır." gerekçesiyle itiraz konusu kuralın Anayasa'ya aykırı olduğuna ve iptaline karar verilmiştir (AYM, 11/04/2019 tarih ve E:2019/9, K:2019/27 sayılı karar).
Tüm bu hususlar bir arada değerlendirildiğinde, 5015 sayılı Kanun'da yapılan değişiklik uyarınca alınan düzenleyici Kurul kararıyla niteliği itibarıyla düzeltme imkânı olan fiiller arasında sayılan dağıtıcının sözleşmeli bayisinde süresi içerisinde kurumsal kimlik çalışmalarını tamamlamaması fiili nedeniyle idarî para cezası verilmeden önce ihtarda bulunma şartının yerine getirilmesi ve lehe kanun niteliği taşıyan söz konusu kuralın davacıya da uygulanması zorunluluğu karşısında, davacıya idarî para cezası verilmesine ilişkin Kurul kararının iptaline karar verilmesi gerekmektedir.
Nitekim, İdari Dava Daireleri Kurulu'nun 28/09/2020 tarih ve E:2020/771, K:2020/1630 sayılı kararı da bu yöndedir.
KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. … tarih ve … sayılı Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu kararının İPTALİNE,
2. Ayrıntısı aşağıda gösterilen toplam …-TL yargılama giderinin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine,
3. Bu kararın tebliğ tarihini izleyen 30 (otuz) gün içerisinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'na temyiz yolu açık olmak üzere, 29/03/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.