1. Hukuk Dairesi 2016/16760 E. , 2020/1429 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
ASIL VE BİRLEŞTİRİLEN
DAVADA DAVACI : ...
ASIL DAVADA DAVALI : ...
BİRLEŞTİRİLEN
DAVADA DAVALI : ...
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL - TENKİS
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil - tenkis davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davacı vekili ve davalı ... vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescili, olmadığı takdirde tenkis isteğine ilişkindir.
Asıl davada davacı, mirasbırakan babası ...’un 108 ve 109 parsel sayılı taşınmazlarını mal kaçırma amacıyla muvazaalı olarak oğlu ...’a temlik ettiğini, mirasbırakanın maddi durumunun iyi olduğunu, devrin bağış amacıyla yapıldığını ileri sürerek tapu kayıtlarının iptali ile payı oranında adına tesciline, mümkün olmadığı takdirde tenkisine karar verilmesini istemiş, birleştirilen davada ise mirasbırakan annesi ...’un 150 parsel sayılı taşınmazını mal kaçırma amacıyla muvazaalı olarak oğlu Vehbi’ye temlik ettiğini ileri sürerek tapu kaydının iptali ile payı oranında adına tesciline, mümkün olmadığı takdirde tenkisine karar verilmesini istemiş,
Asıl davada davalı, zamanaşımının geçtiğini, mirasbırakanın mal kaçırma kastının olmadığını, mirasbırakan babası ...’in sürekli tedavi gördüğünü ve ihtiyaçlarının fazla olduğunu, mirasbırakanın eşi olan annelerinin de çeşitli hastalıkları olduğunu ve ona özel bakım uygulandığını, SGK tarafından karşılanan tedavi masraflarının yeterli olmadığını, onlarla kendisinin ilgilendiğini belirtmiş; birleştirilen davada davalı, mirasbırakan annesinin eşinin borçları nedeniyle dava konusu taşınmazı sattığını, davacının da durumu bildiğini ve itiraz etmediğini, davacının ...’a olan kızgınlığı nedeniyle eldeki davayı açtığını, annesi ve babasının her türlü ihtiyacı ile ilgilendiğini belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, temliklerin muvazaalı olduğu gerekçesiyle asıl ve birleştirilen davaların kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan ...’un 22.09.2011 tarihinde 108 ve 109 parsel sayılı taşınmazlarının 1/2 intifa hakkını kendi üzerinde bırakarak 1/2 intifa hakkını eşi ...’a, çıplak mülkiyetini ise oğlu ...’a satış suretiyle temlik ettiği, mirasbırakan ...’un da 150 parsel sayılı taşınmazını 29.05.2012 tarihinde oğlu Vehbi’ye satış suretiyle devrettiği, Abdülkadir’in 16.08.2012, Hanife’nin ise 07.08.2013 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak çocukları Sıddıka, Tunçay ve Vehbi’nin kaldığı anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada mirasbırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu"nun (TBK) 237., (Borçlar Kanunu"nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu"nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ile durumun aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan; satışa konu edilen bir malın devrinin belirli bir semen karşılığında olacağı kuşkusuzdur. Semenin bir başka ifade ile malın bedelinin ise mutlaka para olması şart olmayıp belirli bir hizmet ya da emek de olabileceği kabul edilmelidir. Esasen, yukarıda da değinildiği üzere muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davaların hukuki dayanağını teşkil eden 01.04.1974 günlü 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında mirasbırakanın gerçek iradesinin mirasçıdan mal kaçırma olması halinde uygulanabilirliğinin kabulü gerekir. Başka bir ifade ile murisin iradesi önem taşır.
Ayrıca, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil davalarında dava değerinin, çekişme konusu taşınmazların tümünün değeri üzerinden davayı açan mirasçı ya da mirasçıların miras paylarına isabet eden toplam değer olduğu kuşkusuzdur. 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 30. maddesinde; “Muhakeme sırasında tesbit olunan değerin, dava dilekçesinde bildirilen değerden fazla olduğu anlaşılırsa, yalnız o celse için muhakemeye devam olunur, takip eden celseye kadar noksan değer üzerinden peşin karar ve ilam harcı tamamlanmadıkça davaya devam olunmaz. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 409 uncu maddesinde gösterilen süre içinde dosyanın muameleye konulması, noksan olan harcın ödenmesine bağlıdır.” düzenlemesine, 6100 sayılı HMK’nin 150/4. fıkrasında ( HUMK’nun 409. maddesi); “Dosyası işlemden kaldırılmış olan dava, işlemden kaldırıldığı tarihten başlayarak üç ay içinde taraflardan birinin dilekçe ile başvurusu üzerine yenilenebilir...” ve 5. fıkrasında ise; “ İşlemden kaldırıldığı tarihten başlayarak üç ay içinde yenilenmeyen davalar, sürenin dolduğu gün itibarıyla açılmamış sayılır ve mahkemece kendiliğinden karar verilerek kayıt kapatılır.” düzenlemelerine yer verilmiştir.
Somut olayda, mahkemece, eldeki asıl ve birleştirilen davada çekişme konusu taşınmazların keşfen saptanan değeri üzerinden davacının payına isabet eden değer üzerinden harç tamamlattırılmamış olması isabetsizdir.
Hal böyle olunca, öncelikle asıl ve birleştirilen davada eksik harç tespit edilerek Harçlar Kanununun 30. ve 32. maddeleri uyarınca harcın tamamlattırılması, harcın tamamlanması halinde ise yukarıdaki ilkeler çerçevesinde delillerin değerlendirilmesi ile hasıl olacak sonuca göre hüküm kurulması gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmadığı gibi kabule göre de asıl ve birleştirilen davada davalılar adına da tescil hükmü kurulmuş olması ile kamu düzenini ilgilendirmeyen ve tanıkla ispatı gereken bir hususta Hukuk Muhakemeleri Kanunun 25. maddesinde düzenlenen taraflarca getirilme ilkesine aykırı olarak davanın taraflarınca tanık olarak ismi bildirilmeyen kişilerin mahalli bilirkişi olarak bilgisine itibar edilip hükme dayanak gösterilmesi de doğru değildir.
Asıl ve birleştirilen davada davacı vekili ve asıl davada davalı Tuncay vekilinin değinilen yön itibariyle yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair hususların şimdilik incelenmesine yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 02.03.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.