Abaküs Yazılım
10. Hukuk Dairesi
Esas No: 2020/7210
Karar No: 2021/10666

Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2020/7210 Esas 2021/10666 Karar Sayılı İlamı

10. Hukuk Dairesi         2020/7210 E.  ,  2021/10666 K.

    "İçtihat Metni"

    Bölge Adliye Mahkemesi : ... Bölge Adliye Mahkemesi 30. Hukuk Dairesi
    No : 2019/556-2019/2259




    İş kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; İlk Derece Mahkemesince ilâmda yazılı nedenlerle davanın kısmen kabulüne dair verilen karara karşı davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine ... Bölge Adliye Mahkemesi 30. Hukuk Dairesince esastan reddine karar verilmiştir.
    ... Bölge Adliye Mahkemesi 30. Hukuk Dairesince verilen kararın davalı avukatınca temyiz edilmesi ve de duruşma talep edilmesi üzerine, dosya incelenerek, işin duruşmaya tâbi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 21/09/2021 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü davalı adına Av. ... ile davacı adına Av. ... geldiler. Duruşmaya başlanarak, hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek aynı günde Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
    Davacının Manevi Tazminat İstemi Hakkında Kurulan Hüküm Yönünden;
    Mülga 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu"nun 20.07.2016 tarihinden itibaren uygulanan 8. maddesinin 3. fıkrasına göre, “Bölge Adliye Mahkemesinin para ile değerlendirilemeyen dava ve işler hakkındaki kararları ile miktar veya değeri beşbin lirayı geçen davalar hakkındaki nihaî kararlara karşı tebliğ tarihinden başlayarak sekiz gün içinde temyiz yoluna başvurulabilir.” Bu fıkradaki “beşbin” ibaresi 6763 sayılı Kanunun 5. maddesi ile “kırk bin Türk Lirası” şeklinde değiştirilmiştir.
    Mülga 5521 sayılı Kanun’un, 6763 sayılı Kanun 5. maddesi ile değişik beşinci fıkrasına göre parasal sınırların, her takvim yılı başından geçerli olmak
    üzere Maliye Bakanlığı’nca her yıl tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle uygulanacağı öngörülmüştür.
    25.10.2017 tarihinde yürürlüğe giren 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 8. maddesinde “temyiz edilemeyen kararlar” sayılmış ancak miktar itibariyle kesinliğe bu maddede yer verilmemiş, 7/3. maddede, 6100 sayılı HMK’nın kanun yollarına ilişkin hükümlerinin, iş mahkemelerince verilen kararlar hakkında da uygulanacağı belirtilmiştir.
    6100 sayılı HMK’nın 362/1-a maddesi uyarınca, bölge adliye mahkemelerinin miktar veya değeri kırk bin Türk Lirası’nı (bu tutar dâhil) geçmeyen davalara ilişkin kararların temyiz yoluna başvurulamayacağı hükme bağlanmıştır. HMK Ek madde 1 hükmüne göre de, 362. maddedeki parasal sınırların, her takvim yılı başından geçerli olmak üzere, Maliye Bakanlığınca her yıl tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle uygulanacağı belirtilmiştir.
    HMK 362/2. maddesine göre “Birinci fıkranın (a) bendindeki kararlarda alacağın bir kısmının dava edilmiş olması durumunda, kırk bin Türk Liralık kesinlik sınırı alacağın tamamına göre belirlenir. Alacağın tamamının dava edilmiş olması hâlinde, kararda asıl talebinin kabul edilmeyen bölümü kırk bin Türk Lirasını geçmeyen tarafın temyiz hakkı yoktur. Ancak, karşı taraf temyiz yoluna başvurduğu takdirde, diğer taraf da düzenleyeceği cevap dilekçesiyle kararı temyiz edebilir”
    HMK 366. maddenin yollaması ile temyiz yolunda da uygulanan 346. madde uyarınca, temyiz dilekçesi kesin olan bir karara ilişkin olursa, kararı veren mahkeme temyiz dilekçesinin reddine karar verir. Ancak temyiz edilen karar kesin olduğu halde bu konuda inceleme yapılıp karar verilmeksizin dosya Yargıtay’a gönderilmiş ise, 01.06.1990 tarih, 1989/3 E. - 1990/4 K. sayılı içtihadı birleştirme kararı gereğince dosyanın mahalline çevrilmesine gerek olmaksızın Yargıtay tarafından temyiz talebinin reddine karar verebilecektir.
    Yukarıda belirtildiği şekilde, iş mahkemelerinin kararlarının istinaf incelenmesi sonucu Bölge adliye mahkemelerince verilen kararlarda karar tarihine göre kesinlik sınırı: 20.07.2016 - 01.12.2016 tarihleri arasında 5.000,00 TL; 02.12.2016 tarihi sonrası için 40.000,00 TL; 01.01.2017 sonrası için 41.530,00 TL ve 01.01.2018 tarihi sonrası için 47.530,00 TL, 01.01.2019 tarihi sonrası için 58.800,00 TL, 01.01.2020 tarihi sonrası için 72.070,00 TL, 01.01.2021 tarihi sonrası için ise 78.630,00 TL‘dir.
    Somut olay incelendiğinde, manevi tazminat istemi hakkındaki hükmün miktar yönünden yukarıda değinilen temyiz (kesinlik) sınırının altında bulunduğu anlaşılmakla, davalının anılan hükme yönelik temyiz itirazının kesinlik nedeniyle reddine karar vermek gerekmiştir.
    Davacının Maddi Tazminat İstemi Hakkında Kurulan Hüküm Yönünden;
    I-İSTEM
    Davacı 149.716,45 TL maddi, 30.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsilini talep etmiştir.
    II-CEVAP
    Davalı taraf davaya cevabında özetle davanın reddine karar verilmesi
    gerektiğini savunmuştur.
    III-MAHKEME KARARI:
    A-İLK DERECE MAHKEME KARARI
    İlk derece mahkemesince davacı lehine 140.540,50 TL maddi, 20.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmiştir.
    B-BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
    İlk derece mahkemesi kararı karşı davalı tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine bölge adliye mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.
    IV-TEMYİZ KANUN YOLUNA BAŞVURU VE NEDENLERİ:
    Davalı vekili temyiz dilekçesinde özetle, protokol gereğince yapılan ödemenin tenzil edilmesi gerektiğini, kusur oranlarının hatalı tespit edildiğini ileri sürmüştür.
    V-İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE İNCELEME:
    Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere göre; davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine,
    Dosya kapsamından iş kazası nedeniyle davacıda oluşan sürekli iş göremezlik oranının %17,20 olduğu, iş kazasının meydana gelişinde davalı işverenin %100 oranında kusurlu olduğu, davacı ile davalı işveren şirket yetkilisi arasında imzalanan 16/06/2014 tarihli protokol gereğince davacıya işçilik alacaklarına, 13/12/2008 tarihli iş kazası nedeniyle yapmış olduğu masraflarına, maddi ve manevi tazminata karşılık olmak üzere 24.100,00 TL ödemenin 20/06/2014 tarihinde banka aracalığı ile yapıldığı, ilk derece mahkemesince davalı tarafa ihtarlı davetiye gönderilmesine rağmen 16/06/2014 tarihli protokol ile davacıya yapıldığı iddia edilen ödemeleri ayrıştırmadığı gerekçesi ile bu ödemelerin maddi tazminat hesabında dikkate alınmadığı, davalının ödemenin dikkate alınması gerektiği yönündenki istinaf itirazının bölge adliye mahkemesince 16/06/2014 tarihli protokol başlıklı belgede maddi ve manevi tazminat yönünden ödenmesi kararlaştırılan miktarların ayrı ayrı gösterilmediği, davacı tarafın 22. İş Mahkemesi’nin 2014/152 Esas sayılı dava dosyasında dava konusu edilen kıdem tazminatı ve asgari geçim indirimi alacağına ilişkin yapıldığına yönelik 09/04/2018 tarihli beyan dilekçesi içeriğine ve davalı tarafından protokol belge örneğine eklenen banka dekont örneğine göre, davacıya maddi ve manevi tazminat olarak ödeme yapıldığı hususu ispatlanamadığından, feragat ve ibranamenin iş kazasına ilişkin olmadığı kaldı ki ibraname tarihi itibariyle açılmış maddi manevi tazminat davasının bulunmadığı gibi feragatın şarta bağlı olamayacağı gerekçeleri kabule değer bulunmadığı anlaşılmaktadır.
    Uyuşmazlık, 16/06/2014 tarihli protokol başlıklı belgede ödendiği bildirilen paranın ne kadarının işçilik alacaklarına, ne kadarının maddi, ne kadarının manevi tazminata, ne kadarının iş kazası nedeniyle yapılan masraflara ilişkin olduğu giderek iş göremezlikten kaynaklanan maddi tazminat yönünden yapılan ödemenin hesaplanan maddi zarar tutarından tenzil edilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
    6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 420. maddesinde hizmet sözleşmelerine sadece işçi aleyhine konulan ceza koşulunun geçersiz olduğu, işçinin işverenden alacağına ilişkin ibra sözleşmesinin yazılı olması, ibra tarihi itibarıyla sözleşmenin sona ermesinden başlayarak en az bir aylık sürenin geçmiş bulunması, ibra konusu alacağın türünün ve miktarının açıkça belirtilmesi, ödemenin hak tutarına nazaran noksansız ve banka aracılığıyla yapılması gerektiği, bu unsurları taşımayan ibra sözleşmeleri veya ibranamenin kesin olarak hükümsüz olduğu, hakkın gerçek tutarda ödendiğini ihtiva etmeyen ibra sözleşmeleri veya ibra beyanlarını içeren diğer ödeme belgelerinin, içerdikleri miktarla sınırlı olarak makbuz hükmünde olduğu, bu hâlde dahi, ödemelerin banka aracılığıyla yapılmış olmasının zorunlu olduğu, ikinci ve üçüncü fıkra hükümlerinin destekten yoksun kalanlarla işçinin diğer yakınlarının isteyebilecekleri dâhil, hizmet sözleşmesinden doğan bütün tazminat alacaklarına da uygulanacağı hüküm altına alınmıştır.
    818 sayılı Borçlar Kanunu döneminde Yargıtay uygulamasına göre ibradan söz edebilmek için tazmin edilecek miktar ile buna karşılık alınan meblağ arasında açık oransızlığın bulunmaması koşulu aranıyordu, ancak 01/07/2012 tarihinde yürürlüğe giren Türk Borçlar Kanunu döneminde az önce açıklanan 420. madde hükmüne göre işçi veya hak sahibine yapılacak ödemenin alacağın gerçek tutarını karşılaması gerekmektedir.
    Somut olayda, davalı tarafa 24.100,00 TL ödemeyi ayrıştırması gerektiğine yönelik olarak tebliğe çıkarılan ihtaratlı davetiyenin tebligat mazbatasına şirket yetkilisi Murat Araz’ın hangi sebeple adresten geçici olarak ayrıldığı şerhi düşülmediği için usule uygun tebliğ edilmediği, bu şekilde Tebligat Kanunu’nun Uygulanmasına Dair Yönetmelik’in 29. maddesine muhalefet edildiği dikkate alındığında ilk derece mahkemesinin davalı tarafa ihtarlı davetiye gönderilmesine rağmen 16/06/2014 tarihli protokol ile davacıya yapıldığı iddia edilen ödemeleri ayrıştırmadığı, bu nedenle ödemelerin maddi tazminat hesabında dikkate alınmadığı yönündeki gerekçesi hatalı olduğu gibi, 16/06/2014 tarihli protokol içeriğine göre davacıya ödenen toplam 24.100,00 TL ödemenin hangi alacak kalemi için ne miktarda ödeme yapıldığı açık olmamakla beraber işçilik alacakları, maddi tazminat, manevi tazminat ve kaza sebebiyle yapılan masraflara karşılık olduğu açık olmasına karşın bölge adliye mahkemesince “dekont örneğine göre, davacıya maddi ve manevi tazminat olarak ödeme yapıldığı hususu ispatlanamadığından“ bahisle davalının bu yöndeki istinaf isteminin reddine karar verilmesi doğru olmamıştır.
    Bu açıklamalar ışığında mahkemece yapılacak iş, davalı işveren tarafından davacıya yapılan 24.100,00 TL tutarındaki ödemenin ne kadarının işçilik alacaklarına, ne kadarının maddi, ne kadarının manevi tazminata ve son olarak ne kadarının iş kazası nedeniyle yapılan masraflara karşılık yapıldığına ilişkin olarak taraflardan delillerini sormak, bu kapsamda maddi tazminat karşılığı olarak ödenen tutarı tespit etmek, ödemenin yapıldığı 20/06/2014 tarihindeki veriler esas alınarak davacının maddi zararını hesaplatmak, maddi tazminat karşılığı olarak yapılan ödemenin 20/06/2014 tarihindeki verilere göre belirlenen maddi zarar tutarını ne oranda karşıladığını bulmak, hükme esas hesap raporunda belirlenen 140.540,50 TL maddi zarar tutarından bu oranda indirim yapmak ve oluşacak sonuca göre bir karar vermekten ibarettir.
    Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
    O hâlde, davalı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve ... Bölge Adliye Mahkemesi 30. Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin kararının kaldırılarak İlk Derece Mahkemesince verilen hüküm bozulmalıdır.
    SONUÇ: ... Bölge Adliye Mahkemesi 30. Hukuk Dairesi kararının HMK"nın 373/1 maddesi gereğince kaldırılarak temyiz edilen ilk derece mahkemesi hükmünün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, davalı avukatı yararına takdir edilen 3.050,00 TL. duruşma avukatlık parasının davacıya yükletilmesine, dosyanın ilk derece mahkemesine, karardan bir örneğin bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, Üye ..."ın muhalefetine karşı, Başkan ... ve Üyeler ..., ..., ..."nın oyları ve oy çokluğuyla, 21/09/2021 gününde karar verildi.


    (M)


    KARŞI OY GEREKÇESİ

    1.Çoğunluk ile aradaki temel uyuşmazlık “temyiz kesinlik sınırının belirlenmesinde maddi ve manevi tazminat istemlerinin ayrı ayrı mı yoksa toplamlarının mı dikkate alınacağı, buradan varılacak sonuca göre davalılar vekili tarafından temyiz incelemesine konu edilen 140.540,50 TL ve manevi tazminata ilişkin 20.000,00 TL toplam 160.540,50 TL miktarın karar tarihi itibari ile manevi tazminat yönünden 72.070,00 TL kesinlik sınırı kapsamında kalıp kalmadığı ve temyizi kabil nitelikte olup olmadığı” noktasında toplanmaktadır.
    2.Çoğunluk görüşü ile maddi tazminat ve manevi tazminat miktarlarının davaların yığılması nedeni ile ayrı ayrı kesinlik sınırına tabi olduğu kabul edilerek, davalı tarafın maddi tazminat yönünden protokol ile ödenen miktarın mahsubu gerekip gerekmediği yönünden bozulmasına, manevi tazminat yönünden ise kesinlik kapsamında kaldığı gerekçesi ile temyiz isteminin reddine karar verilmiştir.
    3.Gerekçesi açısından bugün de geçerliliğini koruyan 07.02.1945 tarihli ve 1944/19E., 1945/4 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere; dava dilekçesinin talep sonucu bölümünde davacı, neye karar verilmesini (başka bir ifade ile davalının neye mahkum edilmesini) istediğini açıkça yazar. Kuşkusuz talebin birden fazla kalemleri kapsaması hâlinde de davacının talep sonucu, asıl talep ve yardımcı (fer"i) talepler olmak üzere iki bölümden oluşur. Davacının birden fazla davasını aynı dava dilekçesi ile açması hâlinde, bu durum "objektif dava birleşmesi" olarak tanımlanır ve davacının, her davaya ait talep sonucunu açıkça ve ayrı ayrı göstermesi gerekir (..., Açıklamalı İçtihatlı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, ... 2011, C.I, s. 1454).
    4.Doktrinde objektif dava birleşmesi ya da kümülatif dava yığılması olarak adlandırılan bu kurum, HMK’da “davaların yığılması” terimi benimsenerek düzenlenmiştir(HMK. Mad. 110). Davaların yığılmasının usul ekonomisine ve çelişkili kararlar verilmesini engellemeye hizmet ettiği kabul edilmektedir.
    5.Davacının aynı davalıya karşı olan birbirinden bağımsız birden fazla talebini, aralarında bir derecelendirme ilişkisi yani aslilik-fer’ilik ilişkisi kurmadan aynı dava dilekçesinde ileri sürmesine davaların yığılması denir. Bu dava çeşidinde taleplerin tümü birbirinden bağımsız, eş değer ve aynı derecede öneme sahiptir. Her bir talep farklı edimlerin gerçekleştirilmesine yönelmiştir.
    6.Davaların yığılması söz konusu olduğunda, görünüşte tek dava, gerçekte ise talep sayısınca dava mevcuttur. Her bir talep için dava dilekçesinde vakıaların ayrı ayrı belirtilmesi ve ispat edilmesi gerekir. Mahkeme de her bir talep hakkında ayrı ayrı inceleme yapacaktır, taleplerden birinin kabulüne diğerinin ise reddine karar verebilir. Yani, görünüşte tek hüküm, gerçekte ise talep sayısınca hüküm mevcuttur. Mahkeme, taleplerin tümü hakkında ayrı ayrı karar vermek ve bunları hüküm fıkrasında göstermek zorundadır. Mahkemenin, taleplerin tümü hakkında tek ve aynı şekilde karar verme zorunluluğu yoktur. Dava şartları, her bir talep bakımından ayrı ayrı belirlenir (... Usul, Medeni Usul Hukuku, C. II, ... 2017, s.1093 ).
    7.Önemle vurgulanmalıdır ki; kesinlik sınırının belirlenmesi kamu düzenindendir ve kesinlik sınırı belirlenirken davanın değeri esas alınır. Davanın değeri ise genel anlamıyla, bir davadaki taleplerin toplamıdır.
    8.Birleştirilen davalarda, kesinlik sınırı her dava için ayrı ayrı belirlenir (Kuru B., Hukuk Muhakemeleri Usulü, C.V, ... 2001, s. 4514).
    9.İhtiyarî dava arkadaşlığında, kesinlik sınırı her dava arkadaşının davası için ayrı ayrı belirlenir (Kuru, B.; s. 4514).
    10.Karşılık davada, kesinlik sınırı asıl dava ve karşılık dava için ayrı ayrı belirlenir (Kuru, B.; s. 4514).
    11.İş uyuşmazlıklarında birden fazla talep içeren tazminat ve alacak istemi, iş sözleşmesinden kaynaklanıp, hesabın unsuru olan hizmet süresi ve ücret her bir kalemi ayrı ayrı etkilediğinden her bir alacak kalemi açısından değil toplam alacak miktarı yönünden kesinliğe bakılmaktadır.
    12.İş kazası nedeni ile maddi tazminat ve manevi tazminat miktarlarında hesabın unsurları farklı ise de tarafların kusur oranları maddi tazminatı doğrudan etkilerken, manevi tazminatı da dolaylı olarak etkilediğinden, maddi tazminatın kusur oranı yönünden bozulması, manevi tazminatı da dolaylı olarak etkileyeceğinden, temyiz sınırı açısından maddi ve manevi tazminatın toplamının dikkate alınması kaçınılmazdır.
    13. Anayasa’nın 36. maddesinin 1. fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin 1. fıkrasında; “Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar...konusunda karar verecek olan,...bir mahkeme tarafından davasının...görülmesini istemek hakkına sahiptir...” yönünde düzenleme bulunduğu görülmektedir. Anayasa Mahkemesinin bir kararında da “...Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hale getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlâl edebilir (... ... B. No: 2012/791, 07/11/2013, § 52)” şeklinde tespitlere yer verilmiştir. Mahkemeye erişim hakkı sadece ilk derece mahkemesine dava açma hakkını değil eğer iç hukukta itiraz, istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına başvurma imkânı tanınmış ise üst mahkemelere başvurma hakkını da içerir (... ve .../Türkiye, B. No: 37569/06, 27.11.2012, § 42).
    14.Belirtmek gerekir ki asıl olan kanun yoluna başvurudur. Buradaki sınırlamalar ise ölçülü olmalı ve erişim hakkını önemli ölçüde etkisizleştirmemelidir. Aynı vakıaya dayalı birden fazla talebin veya aynı vakıa nedeni ile aynı davada talepte bulunanların ayrı ayrı kesinlik sınırına tabi tutularak mahkemeye erişim hakkının sınırlandırılması, kusur veya maluliyet oranın farklı farklı belirlenmesine neden olacak ve erişim hakkını etkisizleştirecektir. Diğer taraftan somut uyuşmazlıkta olduğu gibi protokol veya ibraname ile ödenen miktar manevi tazminatı da kapsayabilir.
    15.Somut olayda davacı aynı olaydan kaynaklanan zarar nedeniyle davalıya karşı olan birden fazla talebini (maddi ve manevi tazminat) aynı davada birleştirmiştir. Objektif dava birleşmesi olarak adlandırılan bu durumda taleplerin her biri ayrı dava olmakla birlikte, görünüşte tek bir hüküm bulunduğundan temyizde kesinlik sınırının tespiti için temyiz edilen maddi ve manevi tazminat tutarlarının toplamları esas alınmalıdır.
    16.Aynı ilkeler Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 18.09.2019 tarih ve 2018/4-375 Esas, 2019/473 Karar, 30.04.2019 tarih ve 2017/4-1394 Esas, 2019/494 Karar ve 30.03.2021 tarih ve 2019/(21)10-768 Esas, 2021/361 Karar sayılı ilamlarında kabul edilmiştir.
    17.Sonuç itibari ile somut uyuşmazlıkta davalı tarafın temyiz isteminin manevi tazminat yönünden kesinlik sınırından reddi isabetli olmamıştır. Maddi tazminat hakkında verilen hüküm gibi toplam alındığında temyiz incelemesi yapılması ve esasına girilmesi gerekirdi. Bu nedenle çoğunluğun kesin olduğu görüşüne katılınmamıştır.


    Üye ...



    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi