21. Hukuk Dairesi 2011/11205 E. , 2013/2121 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Davacı, maaşından ilk kesinti tarihinden başlamak üzere ödeme tarihine kadar her kesinti için ayrı ayrı hesaplanan faizinden şimdilik 500.00 TL"nin tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kabulüne karar vermiştir.
Hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
K A R A R
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine,
2-Dava; davacıya prim borcu çıkararak maaşından kesinti yapan Kurum işleminin Mahkeme kararı ile iptalinden sonra, Kurumca sadece kesilen miktarın ödenerek faiz talebinin reddedilmesi nedeniyle, davacının maaşından ilk kesinti tarihinden başlamak üzere ödeme tarihine kadar, tüm kesintilere her kesinti için ayrı ayrı yasal faiz yürütülmesi ve hesap edilecek faizlerin davalı Kurumdan tahsili (şimdilik 500,00 TL) istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulü ile; davacının maaşından ilk kesinti tarihinden başlamak üzere ödeme tarihine kadar tüm kesintilere ay be ay (her aya ayrı ayrı) yasal faiz yürütülmesine, hesap edilecek yasal faizlerinin davalı Kurumdan tahsiline ilişkin verilen karar usul ve yasaya uygun değildir.
Gerek yargılama sırasında yürürlükte olan Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunununun 388. ve 389. maddeleri, gerekse de 1.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 297. maddesi uyarınca taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında açık şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir. Bunun yanında hakim somut olayın özelliğine göre infazda duraksamaya yer bırakmayacak biçimde hüküm vermek durumundadır.
Davalar mahkemeden istenen hukuki korunmaya göre eda, tespit ve inşai olmak üzere sınıflandırılır.
Yargılama sırasında yürürlükte olan Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nda tespit davaları açıkça düzenlenmiş değildi. Ancak, bu davaların da dinlenilebilir olduğu, gerek öğretide ve gerekse de uygulamada kabul edilmekteydi. 1.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 106. maddesi tespit davalarını düzenlemektedir. Buna göre; "tespit davası yoluyla, mahkemeden, bir hakkın veya hukuki ilişkinin varlığının ya da yokluğunun yahut bir belgenin sahte olup olmadığının belirlenmesinin talep edileceği, tespit davası açanın, kanunlarda belirtilen istisnai durumlar dışında, bu davayı açmakta hukuken korunmaya değer güncel bir yararının bulunması gerektiği, maddi vakıaların, tek başlarına tespit davasının konusunu oluşturamayacakları belirtilmiştir.
O halde bir hukuki ilişkinin var olup olmadığını belirleyen tespit davasının dinlenilebilmesi için, genel dava şartlarının yanında iki ek şartın da bulunması gerekir. Tespit davasının konusu, yalnız hukuki ilişkiler olabilir. Davacının bu hukuki ilişkinin tespitinde hukuki yararı bulunmalıdır.
Hukuki yararın varlığı, dava koşulu niteliğinde olup; mahkemece, kendiliğinden göz önünde tutulur.
Kural olarak, eda davalarında hukuki yararın varlığı asıldır ve ayrıca bu yönde bir ispat yükümlülüğü yoktur. Tespit davalarında ise; hukuki ilişkinin varlığının, "hemen" tespit edilmesinde davacının korunmaya değer bir hukuki yararının bulunması gerekir.
Davacının tespit davası ile istediği hukuki koruma diğer dava çeşitlerinden biri ile sağlanabiliyorsa o zaman davacının tespit davası açmakta hukuki yararı yoktur.
Davacı vekili dava dilekçesinde; Kurumca, davacının maaşından yapılan kesintilere faiz uygulanmadığından, ilk kesinti tarihinden itibaren her kesinti için ayrı ayrı yasal faiz yürütülmesi ve hesap edilecek faizlerin davalı Kurumdan tahsilini talep etmiş ise de, bu faizlerin tutarı olan müddeabihi belirtmemiştir.
Eda davası açılabilecek hallerde istisnai hükümler dışında tesbit davası açılamaz. Esasen her eda davası içeriğinde bir tesbit isteminide içerir. Davacı haklı olduğu inancında ise, eda davası açmak suretiyle istekte bulunabilir. Nitekim davacı maaşından yapılan ilk kesinti tarihinden başlamak üzere ödeme tarihine kadar, tüm kesintilere her kesinti için ayrı ayrı yasal faiz yürütülmesi şeklindeki tespit davası ile birlikte hesaplanacak yasal faizlerin tahsiline karar verilmesini istemiştir. Mahkemece eda davası açılması gereken durumda tesbit davası açılmasında davacının da hukuki yararının bulunmadığının göz ardı edilerek tesbit kararı verilmesi doğru değildir.
Ancak, açılmış bir dava bulunduğundan usul ekonomisi ilkesi de gözetilerek yapılacak iş; dava konusu hakkın değeri para ile ölçülebilen haklardan olduğundan yapılan kesintilerin, kesinti tarihinden itibaren faizi ile birlikte tahsiline ilişkin dava, 492 sayılı Harçlar Yasası"nın 16. maddesi ile (1) sayılı Tarifedeki nisbi esas üzerinden harca tabi olduğundan davacıya, müddeabbihi miktar olarak açıklattırılarak, dava değerine göre nisbi nitelikteki % 59,4 oranındaki karar ve ilam harcının ¼ ünün peşin harç olarak yatırılması için süre verilmeli alacak bilirkişi vasıtasıyla tesbit edilerek sonucuna göre karar verilmelidir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgulara aykırı biçimde yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurumun bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 12.02.2013 gününde oybirliği ile karar verildi.