Abaküs Yazılım
21. Hukuk Dairesi
Esas No: 2011/12223
Karar No: 2013/1976
Karar Tarihi: 11.02.2013

Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 2011/12223 Esas 2013/1976 Karar Sayılı İlamı

21. Hukuk Dairesi         2011/12223 E.  ,  2013/1976 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk İş Mahkemesi

    Davacı, murisine bağlanan yaşlılık aylığının iptaline ilişkin Kurum işleminin iptaline, ödenen aylıklardan dolayı Kuruma borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini istemiştir.
    Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
    Hükmün, taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.

    K A R A R

    1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, kararın dayandığı kanuni gerektirici nedenlere göre davacının tüm, davalı Kurum"un aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine,
    2-Dava; davacının eşi Mustuk Karcı"ya sağlığında 1479 sayılı Yasa kapsamında bağlanan yaşlılık aylığının iptaline ve ödenen aylıklarının Kurum tarafından geçersiz sayılarak yersiz ödeme olarak 32.810,77 TL"nin iadesine ilişkin Kurum işleminin iptali istemine ilişkindir.
    Davacı vekili, 30.06.2011 tarihli celsede murisin çalışmalarının iptaline ilişkin Kurum işlemine karşı açılan davayı atiye bıraktıklarını beyan etmiştir.
    Mahkemece; davanın kısmen kabulü ile 32.810,77 TL"nin tahsiline ilişkin Kurum işleminin iptaline karar verilmiştir.
    Dosyadaki kayıt ve belgelerden; davacının eşinin 18.09.2010 tarihinde vefat ettiği, davacının ölüm aylığı talebinde bulunması üzerine oda kayıtlarında yapılan inceleme sonucu davalı Kurum kontrol memurunca hazırlanan raporda; murisin kayıtlı olduğu .... İşleri ve İnşaat Sanatları Esnaf Odasın"a ait 02.05.1978 tarihli Yönetim Kurulu Karar Defteri"nde, özellikle ilk kararda karar defterindeki üye sıra numarası ile üye kayıt defterindeki sıra numaralarının birbirini tutmadığı, muris hakkında bir giriş kaydı bulunmadığı, soyad bölümünde oynama olduğu, soyad bölümünde oynama olması, oda üyeliği ile alınan kararda sıra numarası olmaması, üye kayıt defterine yapılan ilk kaydın defterin noter tasdik tarihinden önce yapılması, üye kayıt defterinin çekme defter olması Gerekçe gösterilerek murisin Oda kaydının usulüne uygun olmadığının bildirildiği, kontrol memuru raporu esas alınarak ... Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğü"nce davacıya gönderilen 02.12.2010 tarihli yazı ile Kadirli Ağaç İşleri ve İnşaat Sanatları Esnaf Odası"ndan tutulan raporla eşi Mustuk Karcı"nın oda kaydının usulüne uygun olmadığının tespit edildiğinin, 11.07.1997 tarihinde eşine bağlanan yaşlılık aylığının 5400 günden az olması nedeni ile geçersiz sayıldığının, 32.810,77 TL yersiz çekilen maaştan dolayı eşinin borcu bulunduğunun, söz konusu borcun 15.12.2010 tarihine kadar İl Müdürlüğü Muhasebe servisine yatırılması gerektiğinin bildirildiği anlaşılmaktadır.
    Uyuşmazlık; murise sağlığında ödenen yaşlılık aylıklarının terekeye dahil olup olmadığı ve iadesinin gerekip gerekmeyeceği noktasındadır.
    Hukuk Genel Kurulunun 12.03.2008 gün ve 21-235 E/ 248 Karar sayılı kararında da belirttiği üzere, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 599. maddesi uyarınca; “Mirasçılar, miras bırakanın ölümü ile mirası bir bütün olarak, kanun gereğince kazanırlar...miras bırakanın borçlarından kişisel olarak sorumlu olurlar...”
    Kural olarak, bir kimsenin ölümü ile mal varlığının bir bütün olarak mirasçılarına geçmesini ifade eden külli halefiyet gereğince, mirasbırakanın kişisel özelliklerinin ağır bastığı, düşünsel ve bedeni özellik ve yetenekleri göz önünde bulundurularak yapılmış, borcun bizzat miras bırakan tarafından yerine getirilmesi gereken şahsi edim borçları dışında, malvarlığından ifa durumunda olunan maddi edim borçları mirasçılara intikal eder. Miras bırakanın borçları, ölümünden önce yaptığı hukuki işlemlerden, işlediği haksız fiillerden, malvarlığında meydana gelen sebepsiz zenginleşmeden ve ölüm anına kadar oluşan bir takım olgular nedeniyle doğrudan doğruya kanundan doğabilir.
    Mirasçıların sorumluluğu bakımından borcun kaynağı önemli değildir. Bu sorumluluk, mirasın kesin olarak kazanılması ile başlar, borcun esası ile sınırlı olmayıp, işlemiş ve işleyecek faizlerini de kapsar.
    Davaya konu alacak, miras bırakanın sebepsiz zenginleşmesinden kaynaklanmakta olup, ölümünden sonra mirasçılarına karşı ileri sürülmesinde yasaca bir engel bulunmamaktadır; miras bırakanın malvarlığına ve terekesine dahildir.
    5510 sayılı Yasa’nın 96 maddesinde yersiz ödemelerin geri alınması başlığı altında Kurumca işverenlere, sigortalılara, isteğe bağlı sigortalılara gelir veya aylık almakta olanlara ve bunların hak sahiplerine, genel sağlık sigortalılarına ve bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilere, fazla veya yersiz olarak yapıldığı tespit edilen bu Kanun kapsamındaki her türlü ödemeler; a) Kasıtlı veya kusurlu davranışlarından doğmuşsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla on yıllık sürede yapılan ödemeler, bu ödemelerin yapıldığı tarihlerden, b) Kurumun hatalı işlemlerinden kaynaklanmışsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla beş yıllık sürede yapılan ödemeler toplamı, ilgiliye tebliğ edildiği tarihten itibaren üç ay içinde yapılacak ödemelerde faizsiz, üç aylık sürenin dolduğu tarihten sonra yapılacak ödemelerde ise bu süre sonundan,itibaren hesaplanacak olan kanunî faizi ile birlikte, ilgililerin Kurumdan alacağı varsa bu alacaklarından mahsup edeceği, alacakları yoksa genel hükümlere göre geri alınacağı, alacakların yersiz ödemelere mahsubu, en eski borçtan başlanarak borç aslına yapılacağı, kanunî faizin kalan borca uygulanacağı, bu hüküm ilgili hak sahiplerinin muvafakat etmeleri kaydıyla, aynı dosyadan diğer bir hak sahibine yapılan yersiz ödemeler mahsubunda da uygulanacağı, yersiz ödemenin gelir ve aylıklardan kesilmesinde, kesintinin başlayacağı ödeme dönemi başı itibarıyla kanunî faizi ile birlikte hesaplanan borç tutarı, gelir ve aylıktan % 25 oranında kesilmek suretiyle tahsil edileceği açıkça belirtilmiştir.
    Somut olayda; davacı murisinin, 5510 sayılı Kanunun 96. maddesi çerçevesinde, yersiz aldığı aylıklar nedeniyle davacı kuruma borçlu bulunduğu ve bu borcun terekeye dahil olduğu gözetilmeksizin yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
    Mahkemece, açıklanan tüm bu maddi ve hukuksal olgular dikkate alınmaksızın eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile hüküm kurulmuş olması isabetsizdir.
    O hâlde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
    SONUÇ : Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, aşağıda yazılı temyiz harcının temyiz edenlerden davacıya yükletilmesine, 11.02.2013 gününde oyçokluğuyla karar verildi.



    ŞGŞ KARŞI OY
    Müteveffa sigortalı Mustak Karcı"ya 01/07/1997 tarihinde bağlanan yaşlılık aylıklarının oluşma şartlarında eksiklikler bulunması nedeniyle yanlış bağlandığı gerekçesiyle aylıklar hak sahibi olarak davacı eşinden geri istenmektedir.
    Davacı, bu yöndeki Kurum işleminin iptalini iş bu davada talep etmektedir.
    Mahkemece yaşlılık aylıkları sigortalının yasal hakkı olduğundan ve bizzat onun tarafından kullandığından ölümü ile elde kalan miktar bulunmadığından ve terekeye dahil olmadığından, bu nedenle hak sahibi ve mirasçısı eşinden de geri istenmesinin mümkün bulunmayacağından bahisle davanın kabulüne karar verilmiştir.
    Yaşlılık aylığı (veya malûllük, dul ve yetim aylığı) bağlama işlemi ... sistemine dahil olunup belirli şartların tamamlandığı zannı ile sigortalının “aylık tahsis talep formunu” doldurup Kuruma vermesi ile elde edilen sosyal güvenlik hakkıdır. Gerekli şartları sağlamak sigortalının ödevi ise de, sonuç için yeterli özeni gösterip yasanın aradığı şartları kontrol edip denetimi yapmak Kurumun asli görevidir.
    Tahsis talebi üzerine Kurumca aylık bağlanmasına ilişkin sigortalıya ait gerekli kişisel bilgileri kendi uhtesindeki kayıtlara ulaşarak yeterli denetimi yaptırdıktan sonra mevcut verilerin ve ilgili yasaların değerlendirilmesi ile olumlu sonuca varıldığında aylık bağlanır. Eğer aylık bağlama şartlarında eksiklik var ise, nedenleri açıklanarak yazı ile sigortalıya bildirilecektir. Bu nedenle red olan talepler için eksikliğin giderilmesi ve talebin kabul edilmesi için sigortalının çaba göstermesi (dava açmak, prim borcu ödemek, yapılandırmaya girmek, makbuz toplamak ve tanık belirlemek) beklenir ve muaraza zamana yayılarak, çözüm için fırsat tanınmış olacaktır .
    Sigortalıya, sağlığında yanlışlıklar, usulsüzlükler bildirildiğinde kendisinin haklılığını ortaya koymak için dava açma ve ispatlama şansı yüksektir.Ölümü halinde ise, aradan uzun yıllar geçtikten sonra hak sahipleri hele mirasçılarının geçmişte kendileri dışında gelişmiş hukuki olaylar için delil toplamaları, mahkemeye sunmaları ve iddialarını ispatlamalarını beklemek hakkaniyetli olmayacaktır.
    Tahsis ret sebebine göre sigortalı, eksik prim ödeme gün sayısı veya eksik borçlanma şeklindeki oluşan nizalara göre dava açarak haklarına kavuşmaya çalıştığı gibi, parasal konularda da Kuruma eksik bedeli ödeyerek nizayı gidermeye çalışacaktır. Şahsi gayreti ile birebir sahip bulunduğu elindeki bilgi ve belgeleri kullanarak, aylık bağlatmak için özel imkana sahiptir.
    Bağlanan aylık ve gelirlerin zaten mütevazı değerde olan bu meblağların sigortalı tarafından ilgili ayı içerisinde tüketildiği kabul edilir. Bu olgu çok kuvvetli bir karinedir. Zenginleşme aracı teşkil ettiğini düşünmek mümkün değildir. Hatta bu nedenle yasa koyucu, sigortalılara ait yaşlılık aylıklarından icra yoluyla nafaka ve prim borcu dışında başka kalem borçlar için icra takibi yapılmasına engel olan hükümler koymuştur. Bu düşüncenin amacı, sigortalının fakru-zarurete düşmesinden korunmasıdır.
    Anlatılan tüm bu maddi gerçeklere rağmen, Kurumun eksik araştırması, bilgileri farklı yorumlaması neticesi aylık bağlama şartlarının tam oluşmadığından bahisle yanlış ve zamansız bağlanan yaşlılık aylığı ve diğer ödemelerin, sigortalının ölümü ile mirasçılarından ileri ve beklenmeyen zamanlarda geri istenmesi, (Kurumca alacak davası açılması hali) üstelik bu aylıklara "sebepsiz zenginleşme"nin gereği olan faiz yürütülmesi ile ölen sigortalının ardından, sağ kalan mirasçılarını son derece tedirgin edip zarara uğratan sonuçlar doğurur. Birgün, hiç tanışmadığınız bir aile büyüğünüz için, mirasçısı sıfatıyla sosyal sigorta borcunu ödemeye yasa hükmü ile mecbur bırakılabilirsiniz.Oysa ki, kanun koyucu bu sonucu amaçlamış olamaz.
    İptal sebebine yönelik eksik kalan borçların telafi edilmesi bazen zor bazen imkansız olabilir. Özellikle hizmet tespiti davalarında maddi delillerin ve bilgilerin tanıklık yapacak isimlerin sigortalının uhdesinde kaldığından, sağlığında rahatça yerine getirilebilecek şartları haiz ise de, ölümü ile mirasçılarının bu bilgilere rahatça ulaşıp ispat vasıtası olarak ulaşabilecekleri daha zor bazen de imkan dahilinde olmayabilir. Bu nedenle, yanlışlıklar sonucu bağlanan aylık ve ödemelerin geri istenmesi salt sigortalı ile sınırlı tutulması isabetli olacaktır.Sigortalının borcu sigortalıdan, bağlanmışsa sigortalı aylıklarından; bağlanmamışsa genel hükümlere göre tahsil edilir. Hak sahiplerinin borçları için yine hak sahibinin kendisinden geri istenmelidir.Mirasçılarını ise tamamen konu dışı bırakmaktadır. Ölü sigortalının, borçlarının mirasçısı veya hak sahibinden tahsiline kalkışmak haksızlıktır.
    Kurumca sigortalıya, fuzulen ödendiği iddia olunan yaşlılık, malûllük, dul ve yetim aylıklarının sigortalının ölümü sonrasında terekeye dahil borç kabul edilmesi olgusu Miras Hukuku kuralları ile tam ifade edilemez kanısındayım. Tereke, murisin ölümü sırasında aktif ve pasifiyle mevcut bulunan mal, hak ve üçüncü şahıstaki alacaklardır. Doğal olarak borçlar da içine girmektedir. Ancak, ölümünden çok sonra araştırma sonucu tespit edilebilmiş borçların terekeye dahil edilmemesi gerekir. Diğer bir anlatımla, Özel Hukukun gereği olan tüm borç ve edim yükleyen anlaşmalar, mevcut ve devredilebilir parasal ve ayni haklar, şahsen yerine getirilmesi zorunlu olmayan edimler olarak sıralanabilir. Miras hukukunda bu nedenle külli halifiyet prensibi hakimdir. Haksız fiil veya sebepsiz zenginleşme hali olayımızda söz konusu değildir. Bu nedenle sigortalının veya hak sahibinin kötü niyeti ispatlanamadığı için, geri verme borcu da yoktur ancak, elde kalanı vermekle yetinmelidir. Kurumca ilgili yasaları olan 506 sayılı Yasanın 121. maddesi veya 5510 sayılı Yasanın 96. maddesinin olayımızda uygulamak yeri de yoktur. Kurumca, bu somut olayda başka birisinin kusuru var mı, başka bir Mustak Karcı isimli sigortalının olup olmadığı maddi hukuk açısından Kurumca araştırması dahi yapılmamış, aleyhe delil olarak kullanılmıştır, lehe delil toplanmamıştır.
    Yaşlılık ve benzeri aylıklar parasal değer olup, hemen tüketilmeye yönelik olduğundan, ilgili ay sonlandığında, geride artakalan miktarın bulunmayacağı kabul edilir. Bu nedenle, ölüm anında o aya ait aylığın dahi tüketildiği varsayımdır. Mirasçıların veya hak sahiplerinin bu borcun oluşumunda katkıları olduğu söylenemez. Borç takibinin de ancak sigortalının şahsında yapılmalıdır. Bu gerçeklikten hareketle, intikal edecek alacak mevcut olmadığı gibi, geleceğe yönelik borç da doğurmayacağı kabul edilmelidir. Şöyle ki, "yaşlılık aylığı" birinci derecede sigortalının kendisinden başka kimsenin kullanamayacağı bir haktır. (borç yüklememe halini de kapsar) Kendisinden başkasına, (hak sahiplerine) intikal edecek hak ise, özel şartları mevcutsa, ölüm, dul-yetim aylığı şeklindedir. Bu durumda, aylık miktarlarının belirlenmesinde, hak sahibi sayısı ve yakınlık derecesi ile oransal olarak değişerek ve küçülerek yansıtılmaktadır. Üstelik, talep edilmeden kendiliğinden intikal etmez. Nedeni bilindiği üzere külli halifiyetle intikalden farkı da budur. Kurumun yersiz ödemeleri geri alması hakkı ve doğrudan ilgilisinden olması gerektiği gibi "basit rücu" hakkına dayanır. Uzun yıllar kurumun bu hakkının halifiyet prensibine mi yoksa basit rücu hakkına mı dayandığı doktrinde ve ilgili Yargıtay Dairelerinde tartışılmıştır. Sonucunda Kurumun rücu hakkının kendine münhasır basit rücu hakkı olduğu yasalarla da belirlenmiştir. (506/26 madde ile 5510/21 madde)
    Ayrıca sosyal güvenlik hakları ve sosyal güvenceye dair iç ve dış hukuktaki bağlayıcı normların birbirine uygun düşmesi gerekmekte olup, belirleyici ve kollayıcı olmalıdır. Sosyal güvenlik hukuku uygulamalarının, mensupları olan sigortalılara ve yakınlarına (zayıf olan fertlere) acı ve elem çektiren, maddi kayıplara ve yıkımlara sebebiyet verdiren sonuçlar doğurmuş olmamalıdır. Eğer bir fedakarlık yapılması ve risk alınması gerekiyorsa, bunu üstlenenin birey "mirasçı" ve "hak sahibi" değil, kuvvetli olan “SOSYAL DEVLET” olması gerekir. Ayrıca sosyal sigorta sisteminin gereği de budur. Bir anlamda Sosyal Sigortalar Kurumu"nun işleyişi de, bir sigorta sistemidir, primli sistemdir, rizikoyu göze alması gerekir. Bu konuda özenli ve fedakar olması gereken taraf, sosyal devlettir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası"nın 60. maddesinde yer bulan Sosyal Devlet anlayışına aykırı davranılmamalıdır. Kurumun, aylıkları bağlama sırasında yeterli özeni göstermeyip araştırmayı eksik tutup belgelerin yasaya uygunluğunu doğru dürüst denetlemeden ve değerlendirmeden sigortalısına aylık bağlamış olması halinde oluşacak riski üstlenerek, maddi külfetine katlanması gereken, kurum olmalıdır. Sigortalı hayatta olsa idi, geri ödeme borcunu kendi koşullarını ve varlıklarını devreye sokarak daha rahat giderebilecek iken, Miras Hukuku gereği (mirasçılık sıfatı nedeniyle) parasal değer olarak tam intikal etmeyen ( külli halef olmayan) bir hakkın borç şeklinde üstelik zamanında sigortalısı tarafından tüketilmiş olarak ve zenginleşmeye yönelik olmadığının bilinmesine rağmen, faizi ile mirasçısından talep edilmiş olunması, hakkaniyet ve objektif hukuk ilkelerine uygun düşmemektedir.
    Bu nedenle son zamanlarda gelişen bir dava tipi olarak geçmişte pek yaygın olmadığı halde, mirasçılarca "mirasın reddi" olgusu, benzeri davalarda borçlardan "sorumlu tutulmama" için, mirasçılar tarafından ileri sürülmeye başlanmış olup, giderek de çoğalmaktadır. Bu da Kanuna karşı başka bir Kanunla "hileli davranma" yolunun açılması demektir. Esasen dava konusu gibi olaylar geliştiğinde, çözüm, idare ile sorunun asıl tarafı olan sigortalı arasında çözümlenmelidir. Diğer anlatımla, sigortalı ile idare arasında hayatta iken sonlandırılmalı, mirasçılara intikal ettirilmemelidir. Üstelik mirasçıların kötü niyetli olduklarından hiç söz edilemez.
    Mirasın reddi ile mirasçılar, yersiz ödenen aylıkları geri ödeme borcundan kurtulmakta ise de, terekenin aktifinde bulunan mal, hak ve alacaklardan da ilgililer yoksun bırakılmaktadır. Bu nedenle ölüm olgusunun sosyal boyutu ele alındığında, hiç de arzulanmayan ölü sigortalı için, mirasçılarında itici ve yıkıcı duyguların oluşmasına sebebiyet vereceği düşünülmelidir.
    Bu bağlamda tam yeri gelmişken, Miras Hukuku ile Sosyal Güvenlik Hukuku ilkelerininin karşılaştırılmasının yapılması gerekmektedir. Miras Hukuku, özel hukuk dalı olup Medeni Aile Hukukunu ilgilendirir. Sağlar ve ölüler arasındaki ilişkiler, mal paylaşımı ve diğer sorumluluklar soybağı-kan bağı esasına dayalıdır. Bu çerçevede veraset ilamı gereği mirasçıların hak ve oranları net olarak belirlenir. Mirasçılar murisin hak ve borçlarına külli haleftirler, hak ve borçlar kendiliğinden intikal eder. Aile kayıt tablosu esas alınarak pay dağılımı yapılır.
    Sosyal Güvenlik Hukuku ise dünya ile entegre olmuş bir tarafı devlet, diğer tarafı ise, onun sunum kaynaklarından yararlanacak olan sigortalı ve haksahibi, bireydir. Bu haliyle de, bir taraf idare olduğunda da mutlak Kamu Hukuku akla gelmelidir. Özel Hukuk ile Kamu Hukukunun kuralları ise, her zaman eşdeğer nitelik ve nicelikte tutulamaz. Miras Hukukundaki “mirasçı” kavramı ile Sosyal Güvenlik Hukukundaki “hak sahibi” kavramları birbirleri ile örtüşemez. Yaşlılık aylıklarının kazanılmasında (ölüm, malûl,dul-yetim aylığı) hak sahipliğinden bahsolunmakta iken, mirasçı terimi hiçbir zaman yasada yer almaz. 506 sayılı ve benzeri sosyal güvenlik yasaları ile yürürlükteki 5510 sayılı Yasa maddelerinde de, daima hak sahibi terimi vardır. Mirasçı terimine yer verilmemiştir. Bunun diğer bir anlamı Miras Hukukunun unsuru olan "mirasçılık" sıfatı sosyal güvenlik hukukunda yer bulmamakta, daha dar anlamdaki “hak sahipliği” terimine yer verilmektedir. Ölü sigortalının ..."ya ilişkin borçlarından, mirasçıların, yasada yer almamasına karşın sorumlu tutulmaları yasaya aykırıdır. Kaldı ki, hak sahiplerinin yasada kimlerden oluştuğu tadat edilmiş olup, eş, çocuk ve ana- babadan ibaret olduğu görülmektedir. Bu bir nimet-külfet dengesidir. Alt soyun varlığına rağmen, üst soy paylaşımda yer almaktadır. Miras hukukunda ise, mirasçılarının pay oranlarına göre değil, kendi yasasında belirtilen oranlara göre, pay edilir ve intikal söz konusudur, sabittir.
    Miras Hukukunda ve intikalinde, evli-bekar, aylıklı-aylıksız, gelirli-gelirsiz, reşit, reşit olmayan v.b gibi kavramlar bulunmayıp soy bağından kaynaklanan miras pay oranları mevcuttur ve değişken değildir. Sosyal Güvenlik Hukukunda ise, aylıklar hak sahiplerine talep ile bağlandığında, yasasından kaynaklanan ve yukarıda sayılan kişisel verilerine göre belli bir yüzde oranında olmak üzere, özgün oluşturulduğu gibi, şartlar değiştiğinde de, bağlama oranı değiştirilip, ortadan dahi kaldırılabilmektedir.Aylıkların kesilmesi veya kesilen aylıkların yeniden bağlanması, reşit olunması, evlenme, boşanma, çalışmaya başlanması gibi sebeplerle değişikliğe uğrayabilir ve değişkendir. Görüldüğü gibi, miras hukuku normları ile Sosyal Güvenlik Hukuku normlarının hukuksal kaynağı ve uygulama oranları farklıdır. Bu gerçeğe rağmen, farklı normlar arasında bağlantı kurulamaz. Kurulduğunda ise, hakkaniyete aykırı sonuçlar ortaya çıkması doğaldır.
    Somut olayda yersiz bağlandığı belirtilen aylıkların mirasçılara ödenmiş olması söz konusu değildir. Sigortalının dışında yararlanan olmamıştır, tüketilmiştir. Terekeye girmez. Bir hata yapılmışsa, kurumun sigortalı verilerini farklı algılamasından kaynaklanmıştır. İdari bir hatadır. Bunun sorumlusu birey olmamalıdır.Kurumca, üstelik faizi ile geri istenmesi 5510 sayılı Yasa"nın 96. maddesi hükümlerine de aykırılık teşkil eder.
    2005 yılına kadar müteveffa sigortalılara yersiz ödendiği iddia olunan aylıkların terekeye dahil olmadığı yolunda ki görüş Yüksek Dairelerce benimsenmekteydi. Ancak Hukuk Genel Kurulunun önüne gelen bir dosya sebebiyle somut olay farklı olsa da bu görüşten dönülmüştür. Oysa ki, diğer dosyada haksahibinin ispatlanmış haksız fiili sözkonusu bulunmakta olup, dosyamızdaki somut olayla ile de benzerliği bulunmamaktadır. Bu nedenle emsal teşkil etmesi de sözkonusu olmamalıdır. Bu dosyaya yapılan atıflar bu nedenle isabetli olmayacaktır.
    Sonuç: Yukarıda anlatılan nedenlerle; yerel mahkemenin kabul kararını ve gerekçesini isabetli bulmayarak, bozma yönünde hüküm kuran Yüksek Dairenin çoğunluk görüşüne katılmamaktayım.11/02/2013



    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi