Hukuk Genel Kurulu 2017/617 E. , 2017/435 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Tüketici Mahkemesi
Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İzmir 1. Tüketici Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 14.03.2013 gün ve 2012/237 E., 2013/197 K. sayılı kararın temyiz incelemesinin davacı vekilince istenilmesi üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 07.10.2013 gün ve 2013/12275 E., 2013/24585 K. sayılı kararı ile hüküm;
"...Davacı, davalı tarafından inşa edilen daireyi 19.08.2010 tarihili sözleşmeye göre satın aldığını, dairenin geç teslim edildiğini ve imalatında ayıplar bulunduğunu ileri sürerek eksik ve kusurlu işler için 14.000,00 TL geç teslimden dolayı 2.100,00 TL ve yargılama gideri 446,00 TL olmak üzere toplam 16.546,00 TL"nin temerrüt tarihinden itibaren işleyecek faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
1- Mahkemece, davacının davaya konu bağımsız bölümün satışına ilişkin sözleşmenin tarafı olmadığı, bağımsız bölüm teslim tarihine ilişkin herhangi bir düzenlemenin yapılmadığı, sözleşmede inşaatın teslim tarihi hususunda belirlenen tarihte teslim edileceği şeklinde bir açıklamanın olmadığı, davacının kira kaybı tazminat talebinin başlangıç tarihi olan 2011/Mart ayından önce bağımsız bölümün teslim edilmesi hususunda davacı tarafından davalıya keşide edilmiş ihtarname de ibraz edilmediği, davacının, davalıdan kira kaybı tazminatı talebinde bulunamayacağına, ayrıca davacının, 2011/Mart ayında teslim aldığını kabul ettiği bağımsız bölümdeki ve ortak alanlardaki açık ayıplarla ilgili yasal haklarını saklı tuttuğuna dair davalının kabul beyanını içerir yazılı belge veya BK hükümlerine uygun olarak teslimden hemen sonra davacıya gönderdiği ihtar da bulunmadığı, davacının açık ayıp bedellerini de davalıdan talep edemeyeceği, davacının sadece gizli ayıplardan dolayı davalıdan talepte bulunabileceği şekilde kararın gerekçe bölümünde davanın hem esastan hem de usulden red sebepleri açıklanmış; hüküm kısmında ise, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Bir davada usul yönünden red sebepleri var ise, davanın usulden reddine karar verilmekle yetinilmesi gerekir. Bu durum işin esasının incelenmesine engel teşkil eder. Buna rağmen mahkemece davanın hem usulden hem esastan reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
2- Bozma nedenine göre davacının sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir ..."
gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Davacı vekili müvekkilinin satın aldığı davalı ...’ın yetkilisi olduğu diğer davalı inşaat Şirketi tarafından inşa edilen dairede imalattan kaynaklı eksik ve ayıpların bulunduğu gibi, dairenin vaat edilenden geç teslim edilmesiyle de zarara uğradıklarını ileri sürerek toplamda 16.546,00 TL nin davalılardan faizi ile tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar vekili davalı ...’ın davada taraf sıfatının bulunmadığını, ileri sürülen istemlerin yersiz ve zamanaşımına uğramış olduklarını dile getirerek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece davacının davaya konu bağımsız bölümün satışına ilişkin sözleşmenin tarafı olmadığı gibi, bu sözleşmede, bağımsız bölüm teslim tarihine ilişkin herhangi bir düzenlemenin yapılmadığı, sözleşmede inşaatın teslim tarihi hususunda belirlenen tarihte teslim edileceği şeklinde bir açıklamanın olmadığı, bu nedenle kira kaybı tazminatı istenemeyeceği, açık ayıplar yönünden süresinde yapılmış bir ihbarın bulunmadığı, bu halde yalnızca bilirkişi tarafından tespit edilen gizli ayıplar yönünden istemin haklı olduğu gerekçesi ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Davacı vekilinin temyiz itirazları üzerine hüküm Özel Dairece yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece bozma kararında belirtilen ilk hüküm gerekçesindeki açıklamaların usulden redde ilişkin nedenler olmadığı, yalnızca uyuşmazlıkta davacının talep edebileceği istemlerin tespitine yönelik olduğu belirtilerek direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, somut olay bakımından yerel mahkeme kararının hem usul hem de esasa ilişkin ret gerekçeleri içerip içermediği noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle usul hukukunda “hüküm” ile ilişkili kavram ve kuralların kısaca incelenmesi yerinde olacaktır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 294. maddesinde düzenlendiği üzere; hüküm, yargılamanın sona erdiği duruşmada oluşturulur ve tefhim edilir. Hükmün tefhimi, hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle gerçekleştirilir.
Anayasanın 141. maddesi uyarınca yargı kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerekir. Bu husus 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 297. maddesinde de düzenlenmiştir. Anılan anayasal ve yasal düzenlemeler gereğince yargıcın, tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri kararda göstermesi zorunludur. Maddi olgularla hüküm fıkrası arasındaki hukuki bağlantı da ancak bu şekilde kurulabilecek, ayrıca yasal unsurları taşıyan bu gerekçe sayesinde, kararların doğruluğunun denetlenebilmesi mümkün olacaktır. Kararın gerekçesi ile hüküm fıkrasının birbirine aykırı olmaması gerekir. (10.4.1992 günlü ve 1991/7 Esas, 1992/4 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı)
Mahkeme önüne gelen uyuşmazlığı usule veya esasa ilişkin bir nihaî kararla sona erdirir. Yargılama sonunda uyuşmazlığın esası hakkında karar verilmiş ise; bu nihaî karar hükümdür. Uyuşmazlığı usule ilişkin kararlarla sonuçlandıran mahkeme kararları, hüküm teşkil etmeyen usule dair nihaî kararlardır. Bu nedenle “karar” sözcüğünün kapsamına hem maddi hukuka ilişkin “hüküm” adı verilen kararlar, hem de usule ilişkin nihaî kararlar girmektedir. Nihaî karar kapsamına da hem hüküm niteliğindeki kararlar, hem de usule ilişkin kararlar dahil bulunmaktadır. (Postacıoğlu/Altay, Medenî Usul Hukuk Dersleri, İstanbul 2015, s.757)
Usule ilişkin nihaî kararlar, uyuşmazlığın esası hakkında herhangi bir çözüm içermedikleri için, maddi anlamda kesin hüküm gücünden yoksundurlar. Dolayısıyla, kararın ilişkin bulunduğu usulî sorun giderildikten sonra açılan davada kesin hüküm itirazında bulunulamaz. (Tanrıver, S., Medeni Usul Hukuku, Ankara 2016, s.984) Bu kararlar genelde usulî bir eksikliğin yahut usul kurallarına uyulmamış olmasının sonuçlarını tespit edici bir nitelik taşırlar. (Boran Güneysu, N., Medeni Usul Hukukunda Karar, Ankara 2014, s. 109)
Bir davada usulî ret sebepleri varsa öncelikle davanın esasına girilmeden usulden reddedilmesi zorunludur. Bir başka deyişle, davada hem usulden hem de esastan ret sebeplerine dayanılarak davanın reddine karar verilmesi olanaksızdır. Aksi yönde bir uygulama yukarıda açıklanan hükümlere aykırılık teşkil edecektir.
Somut uyuşmazlıkla ilgili temel kural bu suretle belirlendikten sonra Özel Daire ve Yerel Mahkeme arasındaki anlaşmazlığın tespitine geçilecek olur ise;
Yerel mahkemenin karar gerekçesinde yer alan “…davacının, davaya konu bağımsız bölümün satışına ilişkin sözleşmenin tarafı olmadığı gibi, bu sözleşmede, bağımsız bölüm teslim tarihine ilişkin herhangi bir düzenlemenin yapılmadığı, sözleşmede inşaatın teslim tarihi hususunda belirlenen tarihte teslim edileceği şeklinde bir açıklamanın olmadığı anlaşılmıştır… Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere davacının daha sonradan arsa sahibinden edindiği tapu ile mülkiyetine geçirdiği dava konusu yerdeki taleplerinden sadece gizli ayıplardan dolayı alacaklı olduğu mevcut delillerden anlaşılmaktadır…” şeklindeki tespitleri, Özel Dairece davanın hem esastan hem de usulden reddine ilişkin sebeplerinin açıklanması olarak değerlendirilmiş ve hüküm davacının temyiz itirazları incelenmeksizin usule dair bu nedenle bozulmuş ise de, gerekçedeki bu açıklamalarla usule ilişkin ret sonucuna varılmamış, yalnızca somut olayın mahkemece ne şekilde değerlendirildiği, bu değerlendirmeye göre davacının hangi taleplerinin yerinde görüldüğü hususundaki kanaat izah edilmiştir.
Açıklanan bu nedenlerle mahkemenin direnme kararı usul ve yasaya uygun olup yerindedir.
Ne var ki, bozma nedenine göre işin esası incelenmediğinden, davacı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme uygun olup, davacı vekilinin esasa ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 13. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 08.03.2017 gününde oybirliği ile karar verildi.