10. Hukuk Dairesi 2015/10712 E. , 2015/12993 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi
Davacı, 01.06.1988 tarihinde (1) gün süreyle davalı şirket nezdinde geçen çalışmalarının tespitini istemiştir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde, davanın kabulüne, davacının 01/06/1988 tarihinde 4.4000.530456.32.10 işyeri sicil nolu ... unvanlı iş yerinde 1 gün hizmet akdiyle çalıştığının tespiti ile davalı işverenliğe karşı açılan davanın açılmamış sayılmasına, karar verilmiştir.
Hükmün, davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davacın, 01.06.1988 tarihli .... tarafından usulünce düzenlenmiş ve Kurum’a intikal etmiş bir işe giriş bildirgesi bulunmaktadır. Davalı ... ise, husumet itirazında bulunmuş olup, işe giriş bildirgesini düzenleyen .... ile ile aralarında hiçbir bağ olmadığını ve o dönemde şirketin ünvanının, ... olduğunu dile getirmişlerdir. Dosya içeriğindeki bilgi ve belgelerle bu hususun doğrulandığı anlaşılmaktadır.
Davacı, her ne kadar son celse de davalı şirket hakkındaki davasını atiye terk etmiş ise de, davalı şirket ise, davanın husumetten reddini istemiştir.
Bir sübjektif hakkı dava etme yetkisi kural olarak o hakkın sahibine aittir. Bu nedenle, o hakka ilişkin bir davada davacı olma sıfatı (aktif husumet ehliyeti) da o hakkın sahibine aittir. (... Medeni Usul Hukuku, 22. Baskı, Ankara 2011, s. 234; ... Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, ... 2012, s. 530; ... Medeni Muhakeme Hukuku Ders Kitabı, 2. Bası, İst. 2011, s. 311- 312).
Bir sübjektif hak kendisinden davalı olarak istenebilecek olan kişi, o hakka uymakla yükümlü (borçlu) olan kişidir.
Yukarıdaki açıklamalardan anlaşılacağı üzere, bir sübjektif hakkın sahibinin ve o hakka uymakla yükümlü olan kişinin kimler olduğu (yani bir davada, davacı ve
davalı sıfatının kimlere ait olduğu) tamamen maddî hukuka göre belirlenir. Bu nedenle, bir kişinin belli bir davada gerçekten davacı veya davalı sıfatına sahip olup olmadığı hususu, usul hukuku sorunu olmayıp, dava konusu (sübjektif) hakkın özüne ilişkin bir maddi hukuk sorunudur.
Sıfatın usul hukuku bakımından önemi şudur: Bir davanın tarafları o davada gerçekten (davacı veya davalı olarak) taraf sıfatına sahip değilse, mahkeme, dava konusu hakkın esası hakkında inceleme yapıp karar veremez. Mahkeme, davanın sıfat (husumet) yokluğundan reddine karar verir. Bu karar, davanın mesmu olmadığına ilişkin bir karar olmayıp, gene davanın esasına ilişkin bir karardır .
Mahkemenin sıfat (husumet) yokluğunu kendiliğinden (re"sen) gözetmesi gerekir. Çünkü, sıfat yokluğu, bir def’i değil, davada taraf olarak gözüken kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel olan bir itirazdır. Hâkim, kendisine sunulan dava malzemesinden bir itiraz sebebinin varlığını (sıfat yokluğunu) öğrenirse, bunu kendiliğinden gözetir. Nitekim aynı ilkeler, Hukuk Genel Kurulu’nun 18.04.2007 gün ve 2007/5-233 E., 2007/221 K.; 04.03.2009 gün ve 2009/10-34 E. 2009/104 K.; 03.02.2010 gün ve 2010/4-4 E., 4 K.; 08.02.2012 gün ve E:2011/21-789, K:2012/62 sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
Mahkemece, dava ile ilgisi olmayan davalı gösterilen ...hakkında husumetten red kararı verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırıdır.
Ne var ki; bu aykırılığın giderilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, karar bozulmamalı, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun Geçici 3. maddesi delaletiyle 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 438. maddesi uyarınca düzeltilerek onanmalıdır.
SONUÇ: Hüküm fıkrasının 2. Bendinin tamamen silinerek yerine “ davalı şirketin işveren sıfatı olmadığı anlaşıldığından, davalı .... hakkında davanın husumet yokluğundan reddine” ibarelerinin yazılmasına, harçlarla ilgili olarak 3. bendin tamamen silinmesine ve hükmün bu şekliyle DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 29.06.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.