1. Hukuk Dairesi 2016/16620 E. , 2020/1343 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ... "in raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, davalıların mülga 2510 sayılı Kanun uyarınca Mahalli İskan Komisyonunun 15.03.1996 tarihli kararı ile hak sahibi yapıldığını, ... parsel sayılı taşınmazın tahsisen davalılar adına tescil edildiğini, Mahalli İskan Komisyonunun 31.01.2012 tarih 71 sayılı kararı ile aile temsilcisinin hak sahipliği kararından önce uzun vadeli sigorta kaydının ve taşınmazının olması nedeniyle hak sahipliklerinin iptaline karar verildiğini, bu karara karşı davalıların idare mahkemesinde herhangi bir dava açmadıklarını ileri sürerek dava konusu ... parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptali ile Hazine adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, göçebelik hususuna ilişkin tarafların hak sahipliği yapıldığı dönemde hangi şartların kabul edildiğinin açık ve kesin bir düzenlemeyle belirlenmediği, dolayısıyla idarenin işlemlerinin güvenilirliği, somut, belirli, genel ve kamu düzenini sağlayıcı istikrar ilkeleriyle iç içe olduğu göz önüne alındığında sigorta kaydının olmasının hak sahipliğini engelleyeceğinin kabul edilemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Bilindiği üzere, tarafların tüm delilleri toplanıp tetkik edildikten ve 6100 sayılı HMK"nin 186. maddesine göre son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hakimin HMK"nin 297. maddesi uyarınca kararı gerekçesi ile birlikte (tam olarak) yazması ve hüküm sonucunu aynı maddede öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır.
Ne var ki, uygulamada HMK"nin 294. maddesinin getirdiği ayrıcalığa dayanılarak bazı zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağa geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır.
İşte bu gibi hallerde HMK"nın 297. maddesine uygun olarak tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren, tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara daha sonra yazılan gerekçeli kararın uygun olması zorunludur. Esasen kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hakimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak yoktur.
Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili bulunması yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasa"nın 141. maddesi ve usul kanunlarının yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca, anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama yargı, yargıç ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz.
Somut olayda, değinilen ilke ve yasa hükümleri gözardı edilerek, kısa kararda davanın kabulü ile tapu iptali ve tescile karar verildiği, gerekçeli kararda ise davanın reddine karar verildiği ve bu hali ile kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki doğduğu açıktır.
Hal böyle olunca, 10.04.1992 günlü ve 1991/7 Esas-1992/4 Karar sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararı çerçevesinde bir karar verilmek üzere hüküm bozulmalıdır.
Kabule göre de, davada kendilerini vekille temsil ettirmeyen davalılar lehine vekalet ücretine hükmedilmesi de hatalıdır.
Davacının değinilen nedenden ötürü yerinde bulunan temyiz itirazının kabulüyle, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer hususların incelenmesine şimdilik yer olmadığına, 26.02.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.