(Kapatılan)20. Hukuk Dairesi 2013/2472 E. , 2013/9984 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı ... Yönetimi, ....Köyü 1893 parsel sayılı 3868 m² yüzölçümlü ve tarla vasıflı taşınmazın, 1942 yılında 3116 sayılı Kanuna göre yapılan orman kadastro çalışmasında orman sınırları içine alındığını, ancak çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde, 3402 sayılı Kanun uyarınca ek kadastro uygulaması yapılması sırasında, orman kadastro haritası ile arazi kadastro paftası çakışmadığından, Orman Genel Müdürlüğünce görevlendirilen 36 numaralı Orman Kadastro Komisyonunun, arazi kadastro müdürlüğü elamanları ile birlikte düzenledikleri 30.03.1990 tarihli mutabakat tutanağı ile orman sınırlarının 1976 yılında yapılan orman kadastrosu çalışmasında belirlenen orman sınırından farklı olarak belirlendiğini, fiilen orman olan taşınmazların orman olarak tescil harici bırakıldığını, 3402 sayılı ek kadastro tesbitine yapılan itirazlar üzerine, mahkemelerde açılan tapu iptali ve tescil davalarında kazınıp değiştirilen haritalar üzerinden değerlendirme yapıldığı için davaların Orman Yönetimi aleyhine sonuçlandığını, bunun üzerine Orman Müdürlüğü Başmüfettişliğince yaptırılan inceleme sonucunda, görevliler hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunulduğunu ileri sürerek kesinleşmiş orman tahdit sınırı içinde kalan taşınmazın tapu kaydının iptali ile orman olarak Hazine adına tesciline karar verilmesi istemiyle dava açmıştır.
Mahkemece, davanın kabulüne ve dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptaline, orman niteliğiyle Hazine adına tesciline karar verilmiş, hüküm davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, kesinleşen orman kadastrosu sınırları içinde kalan tapu kaydının iptal ve tesciline ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde tesbit tarihinden önce 1942 yılında yapılıp kesinleşen orman kadastrosu bulunmaktadır. Daha sonra 1976 yılında ilk tahditin aplikasyonu ve Murat Paşa Vakfının tapulu taşınmazları yönünden .... Genel Müdürlüğünün itirazı üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Başkanın hakem sıfatıyla verdiği karar ile tahditi iptal edilen yerler hakkında yapılan ormanların kadastrosu çalışmaları 15.09.1976 tarihinde, bu işlemlere karşı yapılan itirazları inceleyen 7 numaralı Orman Kadastro Komisyonu işlemleri de 09.12.1976 tarihinde ilân edilmiştir. Daha sonra 1988 yılında 36 numaralı Orman Kadastro Komisyonunca aplikasyon ve sınırlandırması yapılmamış ormanların kadastrosu ile 3302 sayılı Kanun ile değişik 6831 sayılı Kanunun 2/B madde uygulaması yapılmış ve 15.06.1989 tarihinde ilân edilmiştir.
Mahkemece, davada taraf teşkili sağlandığından davanın esası hakkında hüküm kurulmuş ise de; yargılama sırasında davalılara, dava dilekçesi ve duruşma günü ile gerekçeli kararın 7201 sayılı Tebligat Kanununun 28. maddesi uyarınca ilânen tebliğ edilerek hüküm kurulduğu anlaşılmaktadır. Hukuk Usûlü Muhakemeleri Kanununun 73. maddesi hükmüne göre, mahkemece kanunun gösterdiği istisnalar haricinde taraflar dinlenmeden, onlara iddia ve savunmalarını bildirmeleri için usulüne uygun olarak davetiye tebliğ edilmeden hüküm verilemez. Davetin nasıl yapılacağı 7201 sayılı Tebligat Kanunu ile Tebligat Tüzüğü"nde belirlenmiştir. Tebligat Kanunu"nun 10. maddesine göre, tebligat muhatabın bilinen en son adresinde yapılır. Kendisine usûlüne uygun olarak tebligat yapılamayan; ikametgahı, işyeri ve adresi de bulunamayan kimsenin adresi aynı Kanunun 28. maddesine göre meçhul sayılır. Ancak, kanun koyucu adresin meçhul sayılabilmesi için sadece muhataba tebligat yapılamamasını yeterli görmemiş, bu
durumun tebligat memuru tarafından mahalle muhtarına şerh verdirmek suretiyle tesbit edilmesini ve ayrıca tebligat çıkartan merciin muhatabın adresini resmi ve hususi dairelerden gerekli gördüklerinden sormasını ve zabıta marifetiyle de araştırma yapmasını aramıştır.
Somut olayda, mahkemece çekişmeli taşınmazın tapu malikleri olan davalıların adresleri Tapu Sicil Müdürlüğü ile zabıta aracılığıyla araştırılmış, yalnızca Tapu Müdürlüğünce bildirilen adreslere tebligat çıkartılması ile yetinilmiştir. Ayrıca zabıta tarafından tesbit edilen adrese tebligat çıkartılmadığı gibi davalı ..."a ait telefon numarası zabıta marifetiyle tesbit edilmesine rağmen davalıların adresleri Telekom Operatörleri ile dava konusu taşınmazın bulunduğu yer Belediye Başkanlığı gibi resmî mercilerden sorularak araştırma yapılmadan ilânen tebligat yoluna başvurulmuştur. Yetersiz araştırma sonucunda yanlış adrese tebligat çıkartılmasının dışında, Tebligat Kanunu"nun 29. maddesine göre tebliğ olunacak evrak ve ilân suretinin mahkeme divanhanesinde asılmamış olması da yapılan ilânen tebligatı geçersiz kılan bir başka husustur. Mahkemenin bu uygulaması, davalı gerçek kişilerin Anayasa ile güvence altına alınan davaya karşı cevap, savunma ve delillerini bildirme imkânının kısıtlanması niteliğindedir. Oysa, savunma hakkı en tabi Anayasal haklardandır.
Anayasanın 36. maddesine göre herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Adil yargılama hakkı hak arama özgürlüğünün uygulamaya yönelik uzantısı niteliğinde olduğundan, ölü davalıların mirasçıları belirlenip davaya dahil edilmeden, delil toplanılması, savunma ve delillerini bildirmelerine olanak verilmeden keşif kararı alınarak hüküm kurulması savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olduğu gibi adil yargılanma hakkı ve hukukî dinlenilme hakkına da aykırıdır.
Bir davanın görülmesi için taraf teşkili esastır. Hâkimin bu hususu re"sen gözetmesi gerekir. Yargılamanın sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi, iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz toplanıp tartışılabilmesi, davanın süratle sonuçlandırılabilmesi, öncelikle tarafların yargılama gününden haberdar edilmesi ile mümkündür. H.U.M.K.’nun 73. maddesi hükmünde çok açık şekilde vurgulanan kurala göre, mahkeme, tarafların hukuki dinlenilme hakkının gereği olarak tarafları iddia ve savunmalarını bildirmeleri için usûlüne uygun olarak davet etmeden delilleri toplayıp hükmünü veremez.
Bu itibarla, davalılara tebligat kanunu hükümlerine uygun olarak, dava dilekçesi ve duruşma günü tebliğ ettirilmek suretiyle dosyada taraf teşkilinin tamamlanması; davada yer alan tüm tarafların savunma ve delillerini bildirmelerine olanak tanınması, tarafların iddia ve savunmalarında belirttikleri deliller toplandıktan sonra sonra işin esasına girilip hüküm kurulması gerekirken, taraf teşkili yöntemince tamamlanmadan, hukukî dinlenilme hakkı gözardı edilerek, davanın taraflarının savunma ve delillerini bildirmelerine olanak tanınmadan, Anayasa ile güvence altına alınan savunma hakkını kısıtlayacak biçimde işin esasına girilerek yazılı biçimde hüküm kurulması esaslı bir usûl hatası olup mutlak bozma nedenidir. Bozma nedenine göre tarafların diğer temyiz itirazları incelenmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer yönlerin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, temyiz harcının istek halinde iadesine 12/11/2013 günü oy birliği ile karar verildi.