1. Hukuk Dairesi 2016/16485 E. , 2020/1317 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın davalı ... yönünden kabulüne, davalı ... yönünden reddine ilişkin olarak verilen karar davalı ... vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."ün raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakan ..."ın, eşinin ölümünden bir süre sonra kendisinden 15 yaş küçük davalı ... ile birlikte yaşamaya başladığını, ölünceye kadar da birlikte yaşadığı davalı ..."ya 3416 parseldeki F blok 2 nolu bağımsız bölümünü satış suretiyle temlik ettiğini, davalı ..."nın da muvazaalı işlemin iptalini engellemek amacıyla diğer davalı ..."ye devrettiğini, satışa rağmen mirasbırakan ve davalı ..."nın dava konusu taşınmazda oturmaya devam ettiklerini, davalı ..."nin satışa rağmen, mirasbırakan ve davalı ..."nın taşınmazda oturmalarına karşı çıkmayarak kötüniyetli olduğunu, işlemin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek tapu kaydının iptali ile miras payı oranında adlarına tesciline karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı ..., evlilik dışı birliktelik yaşadığı mirasbırakana ölümünden 8 sene öncesinden beri baktığını, diğer davalının taşınmazı bedelini ödeyerek satın aldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davalı ..., iddiaların doğru olmadığını, satışın gerçek olup taşınmazı aldığı tarihten itibaren kendisinin kullandığını, iyiniyetli alıcı olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, mirasbırakan tarafından yapılan temlikin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu, ancak davalı ..."nin 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu"nun 1023.maddesi uyarınca iyiniyetli üçüncü kişi olduğu gerekçesiyle davalı ... yönünden davanın reddine, davalı ... yönünden davanın kabulü ile 47.760,42 TL nin davalıdan alınarak 23.880,21 TL sinin davacı ..."e, 23.880,21 TL sinin davacı ..."e verilmesine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 1930 doğumlu mirasbırakan ...’ın 28.12.2008 öldüğü, geride mirasçı olarak kendisinden önce ölen eşinden olan çocukları davacılar Serpil ve Saadet’in kaldığı, mirasbırakanın 3416 parseldeki F blok 2 nolu bağımsız bölümünü 01.05.2001 tarihinde davalı ...’ya, Nazlı’nın da 21.08.2002 tarihinde diğer davalı ...’ye satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada mirasbırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu"nun (TBK) 237., (Borçlar Kanunu"nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu"nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün, diğer bir söyleyişle mirasbırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ile durumun aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, muvazaa iddiasına dayalı davalarda mirasbırakanın kastının açık bir şekilde saptanması gerekmektedir. Bu kapsamda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 190. maddesi ile Türk Medeni Kanununun (TMK) 6. maddesi uyarınca herkes iddiasını ispatla mükelleftir. Bir başka ifade ile temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı olduğunu ispat külfeti davacı tarafa aittir.
Diğer taraftan, 6100 sayılı HMK’nın 26/1. maddesinde; “Hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir.” düzenlemesine yer verilmiştir.
Somut olayda; davacılar iddialarını ispat edemedikleri gibi, terditli tazminat talepleri olmamasına rağmen, mahkemece anılan yasal düzenlemeye aykırı olarak tazminat yönünden hüküm kurulması da doğru değildir.
Hâl böyle olunca, davalı ... yönünden de davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalıdır.
Davalı ... vekilinin yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 26.02.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.