6. Hukuk Dairesi 2021/1036 E. , 2021/1344 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
Taraflar arasındaki asıl ve birleşen davada sözleşmenin feshi, menfi tespit, alacak alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı asıl davanın reddine, birleşen davanın kısmen kabulüne yönelik verilen hükmün asıl davada davacı birleşen davada davalı ... Enerji Üretim San. ve Tic. Ltd.Şti. vekili tarafından duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. 02.11.2021 gününde asıl davada davacı birleşen davada davalı vekili Av. ... ile katılma yolu ile asıl davada davalı birleşen davada davacı vekili Av. ..."in gelmiş olmalarıyla duruşmaya başlanarak hazır bulunanların sözlü açıklamaları dinlenildikten ve temyiz dilekçesinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
- K A R A R -
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili ile davalı arasında 10.11.2008 tarihinde akdedilen katı atık düzenli depo alanından çıkan metan gazının kullanılarak enerji elde edilmesi ve alanın işletilmesi işi konulu sözleşmenin edimler arasındaki nispetsizlik nedeniyle işlem temelinin çöktüğünü, bu sözleşmenin devamının dürüstlük kurallarına uygun olmadığını, edimlerini yerine getirmeyen davalının kâr payı isteyemeyeceğini ileri sürerek, sözleşmenin edimler arasındaki nispetsizlik nedeniyle feshini, icra takibi nedeniyle davalıya borçlu olmadığının tespiti ile %20 kötüniyet tazminatının davalıdan alınmasını talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin sözleşme ile üstlendiği edimleri yerine getirdiğini, davacının ise dava konusu işten kâr elde ettiği halde iş bedelini ödemediğini savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Birleşen dava dosyasında davacı vekili; 10.11.2008 tarihli sözleşmeden kaynaklanan bakiye işletme bedelinin ödenmediğini ileri sürerek, 995.267,46 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tahsilini talep ve dava etmiştir.
Birleşen dosyada davalı vekili; 06.10.2010 tarihi itibari ile tüm iş bedelinin ödendiğini, bu tarihten sonra davacının edimlerini yerine getirmediğini savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece davanın reddine, birleşen davanın kısmen kabulü ile 837.955,22 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsiline dair verilen kararın davacı-birleşen dosyada davalı vekilince temyizi üzerine Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 28.06.2018 tarih, 2018/296 Esas ve 2018/2748 Karar sayılı kararı ile yeniden bilirkişi incelemesi yapılması gerektiği gerekçesi ile bozulmuş, mahkemece bozma ilâmına uyularak yapılan yargılama sonucunda davanın reddine, birleşen davanın kısmen kabulü ile 837.955,22 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiş, karar davacı-birleşen dosyada davalı vekilince yasal süresi içerisinde temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara ve mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına göre davacı-birleşen dosyada davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde görülmemiş, reddi gerekmiştir.
2- Taraflar arasında düzenlenen 10.11.2008 tarihli “Ön Protokol” başlıklı sözleşme ile Gaziantep Belediyesi katı atık düzenli depo alanından çıkan metan gazının kullanılarak enerji elde edilmesi ve alanın işletilmesi işi konulu eser sözleşmesi düzenlenmiş olup, davacı-birleşen dosyada davalı yüklenici, davalı-birleşen dosyada davacı ise taşerondur. Sözleşmenin 3.1. maddesinde “yerel yapım işlerini stok yapacak maliyet (cost) + % 15 kâr (mark up) alacaktır.”, 3.2 maddesinde “işletme (operation) işini de stok yapacak olup ve işletme içinde maliyet (cost) + ilk 5 yıl için % 15 kâr (mark up) ve daha sonrasında % 20 olacaktır….”, 3.3 maddesinde ise “ayrıca projedeki tüm iş geliştirme, Cev temsil, danışmanlık vs hizmetleri karşılığı olarak ta stok firması; % 7.5 kâr payı (profit share) (29 yıl boyunca) alacaktır.” hükümleri düzenlenmiştir. Taraflar arasında düzenlenen 6.10.2010 tarihli sözleşme ile 2010 yılının Ağustos ayına kadar yapılan işler için 371.599,00 TL ödeme yapılmış, 10.11.2008 tarihli sözleşmenin 3.1. maddesi ilga edilmiş, 3.2. ve 3.3. maddelerine göre iş bedelinin tespit edilip ödeneceği kararlaştırılmıştır.
Davalı-birleşen dosyada davacı taşeron asıl davanın konusu Gaziantep 13. İcra Müdürlüğü’nün 2014/25574 takip sayılı icra dosyasında 30.09.2013 ve 28.12.2014 tarihleri arasında her ay için düzenlenen toplam 6 adet faturadan kaynaklanan işletme bedeli alacağının tahsili için icra takibi başlatmış, birleşen davada ise 2014 yılının Mart ve Ağustos ayları arasında hak ettiği toplam 205.320,00 TL işletme bedeli ve Ağustos 2010-Aralık 2013 tarihleri arası eksik tahsil edilen işletme bedeli olarak 789.947,46 TL’nin tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı-birleşen dosyada davacı taşeronun 10.11.2008 tarihli sözleşmenin 3.2. maddesi gereğince 30.09.2010 tarihinden itibaren her ay için düzenlediği faturaların 30.09.2013 tarihine kadar davacı-birleşen davada davalı yüklenici tarafından ödendiği, ayrıca 31.08.2012 tarihli ve 47.200,00 TL bedelli hizmet bedeli fark faturasının da bu faturalar arasında olduğu, ancak taraflar arasında dava konusu uyuşmazlık çıktıktan sonra ödemelerin yapılmadığı, faturaların menfi tespit ve alacak davasına konu edildiği dosya kapsamından anlaşılmaktadır.
6100 sayılı HMK"nın 266. ve devamı maddeleri uyarınca çözümü özel ve teknik bilgiyi gerektiren hallerde hâkim bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Bilirkişi raporunu hazırlarken raporun dayanağı olan somut ve özel nedenleri bilimsel verilere uygun olarak göstermek zorundadır. HMK"nın 278-279. maddelerine göre; bilirkişi raporu, Yargıtay denetimine elverişli olacak şekilde bilgi ve belgelere dayanan gerekçe ihtiva etmelidir. Ancak, bu şekilde hazırlanmış raporun denetimi mümkün olup, hükme dayanak yapılabileceğinin gözden uzak tutulmaması gerekir. HMK’nın 281. maddesinde tarafların, bilirkişi raporunda eksik gördükleri hususların, bilirkişiye tamamlattırılmasını, belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebilecekleri, mahkemenin bilirkişi raporundaki eksiklik yahut belirsizliğin tamamlanması veya açıklığa kavuşturulmasını sağlamak için bilirkişiden ek rapor alabileceği, ayrıca gerçeğin ortaya çıkması için gerekli görürse, yeni görevlendireceği bilirkişi aracılığıyla, tekrar inceleme de yaptırabileceği açıklanmıştır .Bilirkişi raporu kural olarak hâkimi bağlamaz. Hâkim, raporu serbestçe takdir eder. Hâkim, raporu yeterli görmezse, bilirkişiden ek rapor isteyebileceği gibi gerçeğin ortaya çıkması için önceki bilirkişi veya yeniden seçeceği bilirkişi vasıtasıyla yeniden inceleme de yaptırabilir. Bilirkişi raporları arasındaki çelişki varsa hâkim çelişkiyi gidermeden karar veremez.
Hükme esas alınan bilirkişi raporunun eksiksiz ve yeter derecede kanaat verici olması, varılan sonucun hukuki dayanakları, dökümleri ve ayrıntılarını göstermesi, tarafların itirazlarını karşılaması ve Yargıtay denetimine elverişli bulunması gerekir. Kanaat verici olmayan, yetersiz ve denetime elverişsiz bulunan rapora dayanılarak hüküm verilemez. Mahkemelerce bilirkişilerin seçimine özen gösterilmesi, bilirkişilerin uyuşmazlık konusu hakkında özel ve teknik bilgi sahibi uzman kişiler arasından seçilmesi gerekir.
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; mahkemece görüşüne başvurulan bilirkişi kurulunun 29.04.2019 tarihli rapor ve ek raporları esas alınarak asıl davada sözleşmenin feshi talebinin reddine karar verilmesi isabetli bulunmakta ise de; taraf defterleri ve davacı-birleşen davalı yüklenicinin işletme maliyetleri değerlendirilerek tarafların alacak ve borçlarının belirlenmesi yeterli görülmemiştir. O halde mahkemece yapılacak iş; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 281/3. maddesi uyarınca maddi gerçeğin ortaya çıkması için HMK’nun 266. maddesi hükmüne göre yeniden oluşturulacak dava konusu iş ile ilgili uzmanların da bulunduğu beş kişilik teknik bilirkişi kurulundan taraflar arasında düzenlenen 10.11.2008 ve 06.10.2010 tarihli sözleşmelerin hâlâ yürürlükte olduğu gözetilerek, işletmenin faaliyette olduğu ve davalı-birleşen dosyada davacı taşeronun işlettiği dönemde 10.11.2008 tarihli sözleşmenin 3.2. maddesine göre işletme gideri hesabından hareketle hak ettiği iş bedeli, geçmiş dönemde düzenlenen faturaların davalı-birleşen dosyada davacı taşeron tarafından düzenlendiği ve ödemelerin kabul edildiği dikkate alındığında işletme fark bedeli talep etmesinin taraflar arasındaki ilişkiye uygun olup olmadığı, böyle bir fatura kesilecek olsa dahi davalı-birleşen dosyada davacı taşeron tarafından düzenlenen 31.08.2012 tarihli ve 47.200,00 TL bedelli fark faturası gözetildiğinde sözü edilen fatura dönemini de kapsar şekilde fark fatuırası düzenlenmesinin mümkün bulunup bulunmadığı hususlarında dosyada bulunan bilirkişi raporları değerlendirilerek hazırlanacak ayrıntılı, gerekçeli ve denetime elverişli, karara dayanak yapılacak nitelikte rapor alınıp, rapora itiraz edildiği takdirde bu itirazların ve önceki rapor ile düzenlenecek rapor arasında çelişki doğduğu takdirde bu çelişkilerin giderilmesi için ek rapor almak ve raporları değerlendirmek ve ulaşılan sonuca göre asıl ve birleşen davalar için karar vermekten ibaret olmalıdır.
Öte yandan açılan birden fazla davanın birleşmesi durumunda, her bir dava için ayrı ayrı hüküm kurulması ve dava konusu istemlerin hangi davada dava konusu yapılmışsa o davada hüküm altına alınması gerekir. 6100 sayılı HMK’nın “Hükmün kapsamı” başlıklı 297. maddesinin 2. bendi hükmüne göre; hükmün sonuç kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların (harç, vekalet ücreti ve yargılama giderleri yönünden de) sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekli ve zorunludur.
Somut olayda; asıl ve birleşen davalar hakkında ayrı ayrı hüküm kurulmuş ise de; harç, vekalet ücreti ve yargılama giderlerinin hangi dava ile ilgili ise o dava için kurulan hükümde sıra numarası altında açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerektiği halde HMK’nın 297. madesinde yer alan düzenlemeye aykırı olarak infazda tereddüt yaratacak şekilde hüküm oluşturulması da hatalıdır. Mahkemece bu hususlar üzerinde durulmadan eksik inceleme ve yanlış değerlendirme sonucu yetersiz bilirkişi raporuyla ve infazda tereddüt yaratacak şekilde hüküm kurulması doğru olmamış, kararın bozulması uygun bulunmuştur.
SONUÇ: Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle davacı-birleşen dosyada davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, 2. bentte açıklanan nedenlerle kabulü ile hükmün davacı-birleşen dosyada davalı yararına BOZULMASINA, Yargıtay duruşmasında vekille temsil olunan davacı-birleşen dosyada davalı yararına takdir olunan 3.050,00 TL duruşma vekalet ücretinin davalı-birleşen dosyada davacı vekilinden alınarak davacı-birleşen dosyada davalıya verilmesine, karara karşı tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme isteminde bulunulabileceğine, 10.11.2021 gününde oy birliğiyle karar verildi.