1. Hukuk Dairesi 2016/15913 E. , 2020/1306 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."nin raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, ehliyetsizlik ve vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı ... vasisi, davalı ...’nin, akli dengesi yerinde olmayan davacıyı taşınmaza kat mülkiyeti tesis ettireceği bahanesiyle kandırarak aldığı vekaletname ile davacıya ait 78 ada 14 parsel sayılı taşınmazı üzerindeki ipotekle birlikte diğer davalı ...’a muvazaalı satış suretiyle temlik ettiğini, davalılar ve dava dışı Bülent hakkında dolandırıcılık suçundan şikayette bulunduklarını ileri sürerek hile ile alınan hukuken geçersiz vekaletnameye dayanılarak yapılan muvazaalı satış işleminin iptali ile taşınmazın ... adına tescilini istemiş, yargılama sırasında davacının ölümü üzerine davayı mirasçıları takip etmiştir.
Davalı ..., usulünce düzenlenmiş vekaletname ile gerçek bir satış yapıldığını, davalı ..., taşınmazı 60.500,00 TL bedel ödeyerek satın aldığını belirtip davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, vekaletnamenin düzenlendiği tarihte ve halen davacının fiil ehliyetini haiz olduğunun Adli Tıp Kurumu raporu ile sabit olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Adli Tıp Kurumu Genel Kurulundan alınan 19.11.2015 tarihli rapor ile davacının hukuki ehliyeti haiz olduğunun saptanarak bu hukuki neden bakımından davanın reddedilmesinde bir isabetsizlik yoktur. Davacıların ehliyetsizlik iddiası yönünden temyiz itirazları yerinde görülmediğinden reddine.
Davacıların öteki temyiz itirazlarına gelince;
Vekaletin hile ile alındığı iddiasının aynı zamanda vekalet görevinin kötüye kullanıldığı iddiasını da kapsayacağı gerek Yargıtay uygulamalarında ve gerekse doktrinde benimsenmiştir. O halde eldeki davada, dava dilekçesinin içeriği ve iddianın ileri sürülüş biçiminden ehliyetsizlik yanında vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine de dayanıldığı görülmektedir.
Davacı ..."nin 07.01.2013 tarihinde davalı ..."yi çekişme konusu 78 ada 14 parsel sayılı taşınmazla ilgili olarak satış yetkisini de içerir biçimde vekil tayin ettiği, vekilin davacıya ait 78 ada 14 parsel sayılı taşınmazı 09.01.2013 tarihinde diğer davalı ..."a satış suretiyle temlik ettiği, vekilin 07.05.2013 tarihinde vekillikten azledildiği sabittir.
Borçlar Kanununun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK"nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK"de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK"de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK"nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olayda, mahkemece belirtilen hukuki neden bakımından hükme yeterli bir araştırma ve inceleme yapılmamıştır.
Hal böyle olunca, tarafların bildirdiği delillerin toplanıp yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca araştırma ve inceleme yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedeni üzerinde durulmaksızın yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.
Davacıların yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 26.02.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.