Esas No: 2019/2205
Karar No: 2021/1750
Karar Tarihi: 02.12.2021
BAM Hukuk Mahkemeleri İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/2205 Esas 2021/1750 Karar Sayılı İlamı
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/2205 Esas
KARAR NO: 2021/1750 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2017/384 Esas - 2019/645 Karar
TARİH: 30/05/2019
DAVA:Tapu İptali ve Tescil-Alacak(Şirket Hisse Devri Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 02/12/2021
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacılar vekili, 24/01/2012 tarihli Sözleşme ile bir yandan müvekkilleri ile diğer yandan o tarih itibariyle davalı şirket, dava dışı …Ltd. Şti. ve …Ltd. Şti. hissedarları dava dışı ..., ..., ..., ... ve davalılar arasındaki Protokolle şirket hisselerinin, belirtilen taşınmazların ve araçların müvekkillerine devri hususunda mutabakata varıldığını, buna göre Sözleşmenin 4.m. uyarınca davalıların hissedarı olduğu 2 adet taşınmazın müvekkilleri ... ve ...’e sözleşmedeki hükümler kapsamında bila bedel devredileceğini, Sözleşmenin 5.m. uyarınca ise üçüncü şahıslar adına kayıtlı bulunan 7 adet aracın müvekkili şirkete sözleşme kapsamında bila bedel devredileceğini, sözleşme uyarınca müvekkillerinin üzerlerine düşen edimleri eksiksiz olarak yerine getirdiklerini, şirketin kefili sıfatıyla taşınmazların ipotekli bulunduğu tüm bankalara olan borçların ödendiğini, yine sözleşmenin 5-6-7 m. kapsamında tüm edimlerin yerine getirildiğini ve tüm borçların ödendiğini, davalı şirketin iflas erteleme sürecinden çıkarıldığını, dolayısıyla şirketlerin sağlıklı ekonomik bir duruma getirildiğini ve bankalara karşı davalıların ve diğer eski ortakların yükümlülüklerinin sonlandırıldığını ve azaltıldığını, tüm bunlara ve gönderilen ihtarnamelere rağmen davalıların taşınmazların devrini yapmadıklarını ileri sürerek, dava konusu 2 adet taşınmazın tapu kayıtlarının iptali ile müvekkilleri ... ve ... adlarına ½ şer hisse oranında tesciline, dava konusu 7 adet aracın müvekkili şirket adına devir ve tesciline, aksi halde taşınmazların ve araçların bedellerinin tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı ... vekili, davacı tarafın sözleşme uyarınca üzerine düşen edimleri yerine getirdiğini müvekkiline bildirmemiş olması nedeniyle müvekkilinin üzerine düşen edimi yerine getiremediğini, dolayısıyla müvekkiline atfedilebilecek bir kusur olmadığını, müvekkili aleyhine yargılama gideri ve vekalet ücretine hükmedilmemesi kaydıyla davayı kabul ettiklerini belirtmiştir. Davalı ... vekili, davacının dayandığı 24/01/2012 tarihli Protokolde müvekkilinin taraf olmaması nedeniyle müvekkiline husumet yöneltilemeyeceğini, sözleşmede müvekkili ile ilgili bir hüküm veya taahhüdün olmadığını, aksine sözleşmedeki tüm edimlerden müvekkilinin hariç bırakıldığını, müvekkilinin sözleşmede sözü edilen şirketlerle ilgisinin olmadığını, sözleşmeye sadece tanık sıfatıyla ve hazır bulunan olarak imza attığını, ayrıca sözleşmenin şeklen geçersiz olduğunu zira tapu devri taahhüdü içeren sözleşmelerin noterde düzenlenmesi gerektiğini savunarak davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 30/05/2019 tarih ve 2017/384 Esas 2019/645 Karar sayılı Kararı ile;"Sözleşmeye göre davacılar hisse devrini aldıkları şirketin borçlarının ödenmesi ve iflas ertelemeden çıkarılması tahhüt edilmiş olup gelen mahkeme kararı ve belgelerden söz konusu sözleşmeye konu şirketin iflas erteleme aşamasından çıktığı görülmüş olup dava aşamasına kadar da davalılar ya da diğer hissedarlar yönünden sözleşmenin davacılar tarafından yerine getirilmediğine dair ihtar ya da itiraza rastlanmamıştır. Davalı tarafın sözleşmeyi tapuyu devreden sıfatıyla imzaladığı anlaşılmış olup davalı ... her ne kadar Sözleşmenin konusunun da ..., ... ve ...’in üç şirketteki hisselerini ... ve ...'e devretmelerine ilişkin olduğu ve tanık sıfatıyla sözleşmeyi imzaladığı edim yükümlülüğü altına girmediği savunmasında bulunmuş ise de davalı taraf sözleşmeye göre hisse devri sahibi olmayıp edim yükümlüğü olmasa da sözleşmeyi tapuyu devreden olarak açıkça imzalamış olup bir anlamda davacıların hissedarlardan olan alacağını taahhüt borcu altına girmiştir. bu devri taahhüdü niteliği itibariyle bir anlamda üçüncü kişi yararına edim yükümlüğü altına girerek borçlanmıştır. Davalı sözleşmenin şekil şartlarına aykırı yapıldığını savunmuş ise de taşınmaz devir taahhüdünü içeren bu sözleşmenin kural olarak satış vaadi değerlendirilmesi halinde resmi şekil şartına tabi olduğu tartışmasızdır. Ancak diğer hissedarların ve davacıların sözleşme kapsamında edimlerini yerine getirdikleri araçları devrettikleri davacıların da şirketleri borçtan kurtardıkları konusunda tarafların itirazları olmadığı dikkate alındığında Yargıtay Hukuk Genel Kurulu`nun 6 Haziran 1979 gün 14/190-799 sayılı kararı ile Yargıtay Birinci Hukuk Dairesi Kararlarına göre: "... Bir sözleşmenin taraflarından birinin o sözleşmenin ifa olunacağı hususunda o güne kadar süre gelen davranışları ile karşı tarafa tam bir güvence vermiş ve karşı taraf da sözleşmenin yerine getirileceği inancına iyi niyetle bağlanarak kendisine düşen edimleri yerine getirmiş ise, artık sözleşmenin şekil yönünden geçersizliğini ileri sürmek hakkın kötüye kullanılması niteliğini taşır ve bu husus yasal himayeden yoksun kalır. Bu durumlarda sözleşmenin geçersizliğine dayanılarak akdin icrasından kaçınılamaz... olayın özelliğine göre cebri tescil davası kabul edilmelidir..." şeklindeki emsal kararında dikkate alınarak davalının bu yöndeki itirazı yerinde görülmemiştir. Dosyaya celb edilen nüfus kayıtlarında davalı ...'in tapuyu devir yükümlüğü altına girdiği kişi ...'in davalının oğlu olduğu dikkate alındığında davalının sözleşmeye tanık olarak imzalamadığı edim yükümlülüğü altına gireceğini bilebilecek durumda olduğu dikkate alınarak davalının tanık sıfatıyla sözleşmeyi imzaladığı savunması yerinde görülmeyerek davacıların hisse devri sözleşmesi kapsamında edimlerini yerine getiriği ve diğer davalıların devri beyanları dikkate alındığında sözleşme kapsamında taahhüt edilen taşınmazlardaki hisselerin davacılar adına tapuda tesciline karar vermek gerektiği kanaatine ulaşılmıştır. Talebe konu... araçların mülkiyeti davacı şirkete devredildiğinden davacı ... Ltd. Şti. tarafından atiye terk talebi bir anlamda davanın geri alınması talebi olup bu hususu davalının muvafakatına bağlı olduğundan araçlar yönünden yargılamaya devam edilerek söz konusu araçları sözleşme kapsamında davacıya devrediğinden şirket yönünden açılan davanın reddine karar verilmesi gerekmiştir. gerekçeleri ile; "1-Talebe konu araçlar yönünden davacı ...Ltd. Şti. tarafından açılan davanın reddine, 2-Davacılar ... ve ... tarafından açılan davanın kabulüne; 3-İstanbul ili, Küçükçekmece ilçesi, ... mahallesinde bulunan ... ada, ... parsel sayılı taşınmaz ile aynı yerde bulunan ... ada, ... parsel sayılı taşınmazın davalılar ... ile ... adına kayıtlı paylarının tapu kaydının iptali ile 1/2 hisseler halinde davacılar ... ve ... adına tapuya kayıt ve tesciline, " karar verilmiş ve verilen karara karşı, davalı ... vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı ... vekili istinaf dilekçesinde özetle; Sözleşmede müvekkilinin konumunun üçüncü kişi yararına edim yüklenme değil borca katılma olabileceğini, borca katılma sözleşmesinin şekli ile ilgili olarak ise TBK’nun 201.maddesinde herhangi bir şekil şartı öngörülmemiş olmakla birlikte Yargıtay içtihatları ile kabul edildiği üzere gerçek kişilerce teminat amacıyla borca katılma söz konusu ise TBK’nun 603.maddesinin uygulanması gerektiğini, yani kefalet sözleşmesine şekil şartlarının bu sözleşmede de aranacağını, dosyada da açıkça teminat amacıyla borca katılma söz konusu olduğundan kefalete ilişkin hükümlerin uygulanması gerektiğini, buna göre asıl borç sona erince borca katılanın borcunun da sona ereceğini, Sözleşmenin 3 ve 4.m. hükümleri incelendiğinde, sözleşmenin diğer hükümlerinin şirket hisse devrinin gerçekleşmesinin sağlanmasına ve teminat altına alınmasına yönelik olarak düzenlendiğinin ifade edildiğini, sözleşmenin 4.m. uyarınca müvekkilinin hissedarı olduğu taşınmazların davacılara bile bedel devredilecek olmasının nedeninin, devralan hisseleri devralmadan önce ödeyeceği devir bedellerinin ve ödeyeceği şirket borçlarının hisse devri yapılana kadar güvence altına alınması olduğunu, hisse devri 2 ay içinde gerçekleştiğine göre bu teminata gerek kalmadığını, hisseler devredildiği anda asıl borcun sona erdiğini, Ayrıca kefalete ilişkin şekil koşullarına da uyulmadığını, bu şekil şartları kuruluş şartı niteliğinde olduğundan bu noksanlığın ileri sürülmesinin hakkın kötüye kullanılması teşkil etmediğini belirterek hükmün kaldırılmasını ve davanın reddini istemiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK'nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, şirket hisse devir sözleşmesi uyarınca devri gereken taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile tescili, araçların devir ve tescili, mümkün olmaması halinde bedellerinin tahsili istemlerine ilişkin olup, ilk derece mahkemesince yukarıda açıklanan gerekçelerle araçlar yönünden açılan davanın reddine, taşınmazlar yönünden açılan davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı ... vekilince istinaf edilmiştir. Davacı iddialarının dayanağı olan 24/01/2012 tarihli Sözleşme incelendiğinde, taraflarının davacı gerçek şahıslar ile ...Ltd. Şti. için şirketi temsilen ve kendi adlarına asaleten ... ve davalı ..., davacı şirket için şirketi temsilen ve kendi adlarına asaleten ..., ... ve davalı ..., ..Ltd. Şti. için şirketi temsilen ve kendi adlarına asaleten ..., ... ve ... olduğu, davacıların hisseyi devralan, davalı ...’in tapuyu devreden ve diğerlerinin ise hisseyi devreden olarak sözleşmeyi imzaladıkları, konusunun ..., ..., ... ve davalı ...’in şirketlerdeki hisselerini davacı gerçek kişilere devretmelerine ilişkin olduğu, Devre İlişkin Hüküm ve Sorumluluklar başlıklı kısım 2.m. uyarınca devredenlerin şirketteki hisselerin tamamını kararlaştırılan bedel üzerinden devredecekleri, 4.m. uyarınca teferruatı aşağıda belirtilen 2 adet taşınmazın tapu devrinin de davacı gerçek şahıslara bile bedel sözleşme kapsamında yapılacağı, 6.m. uyarınca ….devre esas şirketlerin ekli listelerdeki borçlarından devralan davacıların şahsen ve müteselsilen sorumlu oldukları, 12.m. uyarınca ...’a ait ..bankası kredi teminatı olarak verilen taşınmaz üzerindeki ipoteğin, devre konu şirketlerin bankaya olan borçlarının ödenmesini müteakip fekkededileceği hususlarının düzenlendiği görülmüştür. Davacı taraf sözleşme uyarınca kendi edimlerini yerine getirmiş olmalarına rağmen davalıların üzerlerine kayıtlı 2 adet taşınmazı devretmediklerini ileri sürmüş, davalı ... devir yükümlülüğünü kabul etmiş, davalı ... ise davacıların edimlerini yerine getirmediği yönünde bir iddia ileri sürmemiş ancak sözleşmenin tarafı olmaması nedeniyle kendisine husumet yöneltilemeyeceğini, sözleşmeye sadece tanık sıfatıyla ve hazır bulunan olarak imza attığını, ayrıca sözleşmenin şeklen geçersiz olduğunu zira tapu devri taahhüdü içeren sözleşmelerin noterde düzenlenmesi gerektiğini savunmuştur. Dava konusu sözleşmenin taşınmaz devri taahhüdü de içermesi nedeniyle geçerli olabilmesi için TBK 237.m. uyarınca resmî şekilde düzenlenmesi gerekli ise de, Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin yerleşik içtihatları uyarınca sözleşmedeki edimlerin büyük bölümü taraflarca karşı çıkılmaksızın yerine getirilmiş ise, sözleşmenin geçersiz olduğu ileri sürülerek sözleşmedeki diğer edimlerin ifasından kaçınılamaz, bu davranış MK 2 'ye aykırıdır. Somut olayda da asıl edim olan şirket hisse devrinin yapıldığı, davacının da kendi edimlerini yerine getirdiği tarafların kabulünde olup, dava konusu sözleşmenin geçersiz olduğunu ileri sürmek hakkın kötüye kullanılması teşkil edeceğinden kabul edilemez. Bununla birlikte davalı ... hisse devirleri yapılacak olan şirketlerin hissedarı olmamakla birlikte, taşınmazların hissedarı olduğundan sözleşmeyi tapuyu devreden olarak imzalayarak sözleşmenin tarafı olmuş ve taşınmaz devir yükümlülüğü altına girmiştir. Sözleşme uyarınca davacı tarafın ödeyeceği hisse devir bedeli ve yerine getireceği bir takım edimler karşılığında, şirketlerin hisseleri davacı tarafa devredilecek, ayrıca sözleşmenin 4.maddesinde bilgisi verilen iki adet taşınmaz bila bedel davacı tarafa devredilecektir. Davalı ... taşınmaz devir taahhüdü ile şirket hisselerini devreden hissedarlar yararına bir taahhütte bulunmuş ve taşınmazını koşulsuz olarak bila bedel devretmeyi üstlenmiş olup, bu edimini yerine getirmediğinden davacı taraf talebinde haklıdır. O halde ilk derece mahkemesince dava konusu taşınmazlara yönelik davanın kabulünde bir isabetsizlik görülmemiş olup, açıklanan nedenlerle davalı ... vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalı ... vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK'nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 121,30.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 233.961,75.TL istinaf karar harcından istinaf eden tarafından peşin olarak yatırılan (44,40.TL + 58.447,00.TL=) 58.491,40.TL harcın mahsubu ile bakiye 175.470,35.TL'nin davalı ...'den tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden davalı üzerinde bırakılmasına, 5-Karar kesinleştiğinde ve talep halinde artan gider avansı varsa avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK' nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay' da temyiz yolu açık olmak üzere 02/12/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.