14. Hukuk Dairesi 2013/9854 E. , 2013/15746 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 27.07.2009 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve tescil istenmesi üzerine yapılan muhakeme sonunda; davanın reddine dair verilen 30.01.2013 günlü hükmün Yargıtayca, duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle, tayin olunan 17.12.2013 günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı vekili Av. ... ile karşı taraftan davalı vekili Av. ... geldi. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelenlerin sözlü açıklamaları dinlendi duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Bilahare dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı, davalının malik olduğu 516 parsel sayılı taşınmaza fabrika atıkları döktüğü gerekçesiyle açılan davanın kabul edilerek elatmanın önlenmesi ve eski hale getirilmesine karar verildiğini, eski hale getirme bedelinin taşınmazın zemin değerinden daha fazla olduğunu ileri sürerek, taşınmazın adına tescilini istemiştir.
Davalı, kesin hüküm bulunduğunu ve davacının kötüniyetli olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, kesin hüküm bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir.
Hukuk düzeninde istikrar sağlama amacı taşıyan kesin hüküm, hükme karşı yasa yollarının tükenmesi (şekli anlamda kesin hüküm) ve taraflar arasındaki hukuki ilişkinin bir daha dava konusu yapılmaması (maddi anlamda kesin hüküm) şeklinde hukuk yargılama sistemimizde yer almaktadır.
Şekli anlamda kesinleşmeyi zorunlu kılan, taraflar arasındaki hukuki ilişkinin yeniden dava konusu yapılamaması amacını güden maddi anlamda kesin hüküm 6100 sayılı HMK’nun 303. maddesinde düzenlenmiştir.
Anılan maddeye göre bir davaya ait şeklî anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın, taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir.
Somut uyuşmazlıkta, mahkemece kesin hüküm olarak kabul edilen Karamürsel Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2004/484esas 2008/43karar sayılı kararda taraflar, bu davanın taraflarıyla aynı olmakla birlikte istem taşınmaza elatmanın önlenmesi ve eski hale getirme; görülmekte olan davadaki istem ise, tapu iptali ve tescildir. Her iki davanın istemleri de farklı olduğundan kesin hüküm varlığından söz edilemez, ancak güçlü kanıt olarak kabul edilebilir. Bu nedenle, davanın kesin hüküm nedeniyle reddedilmesi doğru görülmemiştir.
Davacı, TMK’nun 724. maddesine dayanarak tapu iptali ve tescil isteminde bulunmuştur.
Bir kimsenin kendi malzemesi ile başkasının tapulu taşınmazına sürekli, esaslı ve mütemmim cüzü (tamamlayıcı parçası) niteliğinde yapı yapması halinde diğer koşullar da mevcutsa malzeme sahibi yapının bulunduğu alan ile yapının kullanılması için zorunlu arazi parçasının tescilini mülkiyet hakkı sahibinden isteyebilir.
Malzeme sahibinin Türk Medeni Kanununun 724. maddesine dayanarak tescil talebinde bulunabilmesi için birinci koşul, malzeme sahibinin iyiniyetli; ikinci koşul, yapı kıymetinin taşınmazın değerinden açıkça fazla olmasıdır. Üçüncü koşul ise, yapıyı yapanın (malzeme sahibinin), taşınmaz malikine uygun bir bedel ödemesidir. Bu üç koşulun yanı sıra, yapının bulunduğu arazi parçası davalıya ait taşınmazın bir kısmını kapsıyor ise tescile konu olacak yer, inşaat alanı ile zorunlu kullanım alanını kapsayacağından mahkemece iptal ve tescile karar verebilmek için bu kısmın ana taşınmazdan ifrazının da mümkün olması gereklidir.
Somut olayda, davacı davalıya ait 516 parsel sayılı taşınmaza döktüğü fabrika atıkları nedeniyle taşınmazın eski hale getirme değerinin zemin değerinden fazla olduğu iddiasıyla tapu iptali ve tescil isteminde bulunmuştur. Görülüyor ki, çekişme konusu taşınmazda davacı tarafından yapılmış sürekli, esaslı ve mütemmim cüzü (tamamlayıcı parçası) niteliğinde yapı bulunmamaktadır. Dolayısıyla, temliken tescil isteminin öncelikli koşulu oluşmamıştır. Ayrıca, davacı kamulaştırma yetkisi bulunan bir kurum da değildir.
Mahkemece, davanın temliken tescil koşullarının bulunmadığı gerekçesiyle reddi gerekirken kesin hüküm gerekçesiyle reddi doğru görülmemiş ise de sonuç itibariyle davanın reddi doğru olduğundan HUMK’nın 438/9 maddesi gereğince hükmün gerekçesinin bu şekilde düzeltilerek onanmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle hüküm gerekçesinin DÜZELTİLMİŞ ve değiştirilmiş bu şekli ile ONANMASINA, 990TL Yargıtay duruşma vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, peşin harcın istek halinde yatırana iadesine 17.12.2013 tarihinde oybirliği ile karar verildi.