Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2017/991
Karar No: 2018/499
Karar Tarihi: 21.03.2018

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/991 Esas 2018/499 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2017/991 E.  ,  2018/499 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi (Tüketici Mah.Sıf.)

    Taraflar arasındaki "alacak" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Elazığ 2. Asliye Hukuk Mahkemesince (Tüketici Mahkemesi Sıfatıyla) davanın kısmen kabulüne dair verilen 27.09.2012 gün ve 2009/97 E., 2012/287 K. sayılı karar davacı ve davalı vekilleri tarafından temyiz edilmekle Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 24.06.2013 gün ve 2013/6006 E., 2013/10788 K. sayılı kararı ile:
    "... Davacı, davalıyla Elazığ 1. Noterliğinde 11.04.1995 tarih ve 15774 sayılı Düzenleme Şeklinde Taşınmaz Satış Vaadi sözleşmesi yaptıklarını, sözleşmeye göre arsa sahipleri ile davalı arasında yapılan Kat Karşılığı İnşaat Sözleşmesi gereği davalıya düşen daireyi satın aldığını, davalı ile arsa sahipleri arasındaki sözleşmenin mahkemece geriye dönük olarak feshedildiğini belirterek dairenin dava tarihindeki değerine mahsuben 10.000 TL"nin davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
    Davalılar,davanın reddini dilemişlerdir.
    Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile 11.206,18 TL tazminatın dava-ıslah tarihlerinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı ..."ten alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş, hüküm davacı ve davalı tarafından temyiz edilmiştir.
    1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre,davalı yüklenici ..."in temyiz itirazlarının reddi gerekir.
    2-Davalı yüklenici ... ile arsa malikleri arasında Elazığ 2.Noterliğinde 19.12.1990 tarihinde kat karşılığı inşaat sözleşmesi düzenlenmiş,davalı sözleşme uyarınca kendisine düşen Elazığ İli, İzzetpaşa Mahallesi B blok ikinci katta bulunan daireyi Elazığ 1.Noterliğinde düzenlenen 11.04.1995 tarihli gayrımenkul satış vaadi sözleşmesi ile davacıya satmıştır. Davacı ile davalı ... arasında yapılan bu sözleşme resmi şekilde yapılmış olmakla geçerlidir. Geçerli sözleşmenin ifa edilmemesi nedeniyle davacı, taşınmazın imkânsız hale geldiği tarihteki rayiç değerini isteyebilir. Davalı ile arsa sahibi arasındaki kat karşılığı inşaat sözleşmesi davalı ..."in edimlerini sözleşmeye uygun olarak yerine getirmemesi nedeniyle Elazığ 2.Asliye Hukuk Mahkemesinin 14.06.2007 tarih ve 2007/102 Esas- 2007/323 Karar sayılı kararı ile; geriye dönük olarak feshedilmiş, hüküm 08.04.2008 tarihinde kesinleşmiştir. Her ne kadar davalı arsa sahipleri ile yüklenici arasında yapılan kat karşılığı inşaat sözleşmesinin geriye dönük feshine karar verilmiş ise de, bu durum davalı ..."in davacıya olan sorumluluklarını ortadan kaldırır nitelikte değildir. Öyle olunca mahkemece, dava konusu taşınmazın davalı yüklenici ile arsa sahipleri arasındaki kat karşılığı inşaat sözleşmesinin feshinin kesinleştiği 08.04.2008 tarihindeki rayiç bedeli belirlenip bu bedele hükmedilmelidir. Aksi düşüncelerle yazılı şekilde rayiç değer yerine ödenen bedelin denkleştirici adalet ilkesine göre yapılan hesaplamaya dayalı olarak karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir…"
    gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

    2- Davalı vekili

    HUKUK GENEL KURULU KARARI

    Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
    Dava, yüklenicinin temlikinden kaynaklanan alacak istemine ilişkindir.
    Davacı vekili, davalı ile dava dışı arsa sahipleri arasında noterde düzenlenen arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca yüklenici olan davalıya düşen bağımsız bölümlerden birini Elazığ 1. Noterliğinin 11.04.1995 gün ve 15774 yevmiye numaralı satış vaadi sözleşmesiyle müvekkilinin satın aldığını, satış bedelinin tamamını ödediğini, davalı ..."in inşaatı tamamladığını, davacının satın aldığı daireye taşındığını, ancak inşa olunan yapıya iskan belgesi verilmediğini, arsa sahiplerinin de yüklenici aleyhine bina kalitesinin kullanıma elverişli olmadığı ve projeye aykırılık bulunduğu iddiası ile dava açtıklarını, dava sonucunda arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinin geriye dönük olarak feshine karar verildiğini, müvekkilinin de satın aldığı bağımsız bölümün tapusunu alamadığı gibi kesinleşen ilamı icraya koyan arsa sahiplerinin davacı da dâhil olmak üzere dairelerde oturan tüm kat sahiplerini tahliye ettirdiklerini ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile müvekkilinin davalıya ödediği bedelin ödeme tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faizleriyle birlikte olmak üzere şimdilik 10.000,00 TL tutarın tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, yargılama sırasında istemini 87.486,00 TL olarak ıslah ettiğini açıklamıştır.
    Davalı vekili, on yıllık genel zamanaşımı süresinin dolduğundan davanın zamanaşımı nedeniyle reddi gerektiğini, müvekkilinin arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca kendisine düşecek bağımsız bölümlerden birini harici satış sözleşmesi ile davacıya sattığını, hukuken geçerli olan bir gayrimenkul satış vaadi sözleşmesinin bulunmadığını, davacının ödediği paranın inşaatın yapımında kullanıldığını, bu nedenle talebini arsa sahiplerine yöneltmesi gerektiğini, keza arsa sahiplerinin mal varlığında artış olduğunu belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
    Mahkemece, yanlar arasındaki taşınmaz satış vaadi sözleşmesinin geçerli olduğu, geçerli sözleşmenin ifa edilmemesi nedeniyle davacının ifanın imkânsız hâle geldiği tarihteki dairenin rayiç değerini isteyebileceği, ancak davacı vekilinin 07.07.2009 tarihli dilekçesinin (D) bendinde rayiç bedeli istemediğini, davacı tarafından yapılan ödemelerin ödeme tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte tahsilini talep ettiğini açıkladığı, dosya kapsamına göre de o tarihteki satım bedelinin 125.000.000 (eski) TL olduğu, rayiç bedel istenmediğinden bu tutarın ifanın imkânsız hale geldiği tarihteki karşılığının davacıya ödenmesi gerektiğinden bahisle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
    Karar taraf vekillerince temyiz edilmiş, Özel Dairece davalı vekilinin temyiz itirazları reddedilmiş, davacı vekilinin temyiz itirazları bakımından ise yukarıda başlık bölümünde yer alan gerekçeyle karar bozulmuştur.
    Yerel mahkemece, bozma ilamında rayiç bedelin belirlenip bu bedele hükmedilmesi gerektiği belirtilmiş ise de ilk kararın gerekçesinde ifade edildiği üzere davacı vekilinin dilekçelerinde rayiç bedeli istemediğini açıkladığı, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 26. maddesi uyarınca hâkimin taleple bağlı olduğu; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremeyeceği, buna göre davacının talebinden fazlasına hükmetme imkânının bulunmadığı gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.
    Direnme kararı davacı ve davalı vekillerince temyiz edilmiştir.
    Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık: dava dilekçesi ile davacı vekilince sunulan 07.07.2009 ve 20.12.2011 tarihli dilekçe içerikleri uyarınca, yanlar arasındaki satış vaadi sözleşmesine konu bağımsız bölümün, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinin feshinin kesinleştiği tarihteki rayiç değerinin belirlenip hüküm altına alınmasının, Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 26. maddesinde düzenlenen taleple bağlılık ilkesine aykırı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
    Taraf vekillerinin direnme kararına yönelik temyiz itirazlarının ayrı ayrı incelenmesinde yarar bulunmaktadır.
    I-Davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde;
    Yerel mahkemece davanın kısmen kabulüne dair kurulan ilk hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiş ve adı geçenin temyiz itirazları Özel Dairece değerlendirilerek reddedilmiştir.
    Yukarıda belirtildiği üzere hükmü temyiz etmiş ancak temyiz itirazları reddedilmiş olan davalı bakımından hüküm kesinleşmiştir.
    Bu durumda, temyiz itirazları reddedilmiş bulunan davalı vekilinin direnme kararını temyizde hukuki yararı bulunmamaktadır.
    Hukuki yarar ise dava şartı olduğu kadar temyiz istemi için de aranan bir şarttır.
    O hâlde, davalı vekilinin direnme hükmüne yönelik temyiz isteminin hukuki yarar yokluğu nedeniyle reddi gerekir.
    II-Davacı vekilinin temyiz itirazlarına gelince;
    Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi, arsa sahibinin arsasındaki belli payların mülkiyetini yükleniciye devretme borcu altına girdiği, buna karşılık yüklenicinin de arsa üzerinde bağımsız bölümler inşa etme ve bu bağımsız bölümlerden arsa sahibine ait olanları devretme borcu altına girdiği bir sözleşmedir (Erman,H: Arsa Payı Karşılığı İnşaat Sözleşmesi, 3. B., İstanbul 2010, s. 1; Coşkun, G.: Arsa Payı Karşılığı İnşaat Sözleşmesinden Hak Kazanan Üçüncü Kişinin Hukukî Durumu, 1. Baskı, Ankara 2010, s. 25). Diğer bir anlatımla arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi tam iki tarafa karşılıklı borç yükleyen (synallagmatik) sözleşmelerden olup sözleşme ile yüklenici arsa üzerinde taraflar arasında anlaşılmış bulunan vasıflarda ve imar mevzuatına uygun bir bina yapmayı üstlenirken, arsa sahibi ya da sahipleri de edim olarak belirlenen arsa payının devrini gerçekleştirmeyi üstlenmiştir.
    Kaynağını 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun (TBK) 29. (818 sayılı Borçlar Kanunu"nun (BK) 22.) maddesinden alan taşınmaz satış vaadi sözleşmeleri ise TBK"nın 237 (BK"nın 213). maddesi ile Türk Medeni Kanunu"nun 706 ve Noterlik Kanunu"nun 89. maddesi hükümleri uyarınca noter önünde resen düzenlenmesi gereken, bir başka anlatımla geçerliliği resmî şekil şartına bağlı kılınan, tam iki tarafa borç yükleyen ve kişisel hak sağlayan bir sözleşme türüdür. Vaat alacaklısı, taşınmaz satış vaadi sözleşmesi ile mülkiyeti devir borcu yüklenen satıcıdan edim yerine getirilmediğinde Türk Medeni Kanunu"nun 716. maddesi uyarınca açacağı tapu iptali ve tescil davasında borcun hükmen yerine getirilmesini isteyebilir. Ancak, satış vaadi sözleşmesinden kaynaklanan tapu iptali ve tescil isteminin kabulü için sözleşmenin ifa olanağının bulunması gerekir. Geçerli bir satış vaadi sözleşmenin ifa olanağının bulunmaması hâlinde ise vaat alacaklısının 6098 sayılı TBK"nın 112 (BK"nın 96). maddesine dayanarak borcun ifa edilmemesi nedeniyle uğradığı zararın tazmini isteyebileceği kuşkusuzdur.
    Nitekim, somut olayda yüklenici Özcan Çelik ile dava dışı arsa sahipleri arasında yapılan arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca davalı yükleniciye isabet edecek olan bağımsız bölümlerden biri Elazığ 1. Noterliğinin 11.04.1995 gün ve 15774 yevmiye numaralı taşınmaz satış vaadi sözleşmesiyle davacıya satılmıştır. Yerel mahkeme ile Özel Daire arasında anılan sözleşmenin geçerli bir sözleşmesi olduğu, ne var ki arsa sahiplerince yüklenici aleyhine açılan dava sonucunda arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinin Elazığ 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 14.06.2007 gün ve 2007/102 E., 2007/323 K. sayılı kesinleşmiş kararı ile geriye etkili şekilde feshedilmesi sonucunda sözleşmenin ifasının imkânsız hâle geldiği hususlarında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.
    Uyuşmazlık az yukarıda değinildiği üzere, sözleşmeye konu bağımsız bölümün ifanın olanaksız hâle geldiği tarihteki rayiç değerinin mahkemece belirlenip hüküm altına alınmasının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun (HMK) 26. maddesinde düzenlenen taleple bağlılık ilkesine aykırı olup olmadığı noktasındadır.
    Bu noktada, özel hukuka ilişkin uyuşmazlıkların yargı organları önünde çözümü sırasında uygulanacak kuralların, diğer bir anlatımla medeni yargılama hukukuna ilişkin kuralların niteliği hakkında kısa bir açıklama yapılmasında yarar vardır.
    Medeni usul hukuku, sıkı şekil kurallarına tabi bir hukuk dalıdır. Bu şekil kuralları, yargılama süreci içerisinde tarafların belli işlemleri belli şekil ve süreler içerisinde yapmasını gerektirir. Bu süre ve şekil kurallarına uyulmaması, uymayan taraf aleyhine sonuçlara yol açar. Bu kurallar hâkimin keyfi davranışını ve yargılamanın gereksiz yere uzamasını önleyen, aynı zamanda taraflara eşit ve tarafsız davranılmasını sağlayan kurallardır.
    Ayrıca, yıllar boyunca süren uygulamalar neticesinde doğru ve adil bir yargılama için medeni usul hukuku alanında bazı temel ilkeler kabul edilmiştir. Bir davanın gerek tarafları gerekse mahkeme için bağlayıcı olan ve yargılamaya yön veren bu ilkeler, mahkemelerde sağlıklı bir sonuca ulaşılabilmesini sağlayan en temel unsurlardır. Bu kuralların yargılamanın her kesitinde gözetilmesi, hatta usul hükümleri yorumlanırken bu ilkelere aykırı ve onlarla çelişkili olacak şekilde yorum yapılmaması gerekir.
    Medeni yargılama hukukuna hakim olan ilkelerin bir bölümü 6100 sayılı HMK"da açık olarak düzenlenmiş ve 24. maddede "tasarruf ilkesi"ne yer verilmiştir.
    Özel hukuk, taraflara kendi hakları üzerinde tasarruf yetkisi ve imkânı vermiştir. Özel hukuktan kaynaklanan tasarruf yetkisi, uyuşmazlıktan önce başlayıp uyuşmazlığın yargı organına intikal ettiği ve onun önünde görüldüğü anda da devam eder. Hak sahibi, uyuşmazlık konusu hakkını dava edip etmemekte, dava ettikten sonra davalı ile yargılama içinde ya da dışında uzlaşmakta, arabulucuya gitmekte, sulh olmakta veya açtığı davadan feragat etmekte serbesttir. Taraflar uyuşmazlığı başlatmak, uyuşmazlık konusunu belirlemek ve uyuşmazlığı sürdürmek veya sona erdirmek hakkına sahiptirler (Pekcanıtez/Atalay/Özekes.: Medeni Usul Hukuku, İstanbul, Mart 2017, C.I, s. 783). HMK"nın 24. maddesinde düzenlenen "tasarruf ilkesi" kapsamında; dava açma konusundaki inisiyatif davacıya ait olduğu gibi taraflar dava üzerinde tümüyle tasarruf edebilme, dava konusunu (müddeabihi) belirleme, dilekçeler vermek suretiyle davaya etki etme ve mahkemenin karar vermesine gerek kalmadan davayı sona erdiren işlemleri yapabilme yetkisine sahiplerdir. Tasarruf ilkesi nedeniyle hiç kimse, kanunda açıkça belirtilmedikçe, kendi lehine olan bir davayı açmaya veya hakkını talep etmeye zorlanamaz (HMK m. 24/2).
    Tasarruf ilkesi gereğince davacının, davasını açarken talep ettiği hukuki korumanın ne olduğunu açıkça ifade etmesi gerekmektedir. Bu bağlamda, 6100 sayılı HMK"nın "dava dilekçesinin içeriği" ile ilgili düzenleme içeren 119/1. maddesinin (d) bendinde; "davanın konusu ve malvarlığı haklarına ilişkin davalarda,dava konusunun değeri", (ğ) bendinde ise "açık bir şekilde talep sonucu" dava dilekçesinde yer alması gereken unsurlar arasında sayılmıştır. Dava dilekçesinde talep sonucunun bulunmaması durumunda, hâkim davacıya eksikliği tamamlaması için bir haftalık kesin süre verir, bu süre içinde eksikliğin tamamlanmaması hâlinde dava açılmamış sayılır (HMK m. 119/2).
    Tasarruf ilkesinin bir görünümü olan taleple bağlılık ilkesi ise hâkimin, tarafların talep sonuçlarıyla bağlı olduğu, ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremeyeceği anlamına gelmektedir.
    Taleple bağlılık ilkesi 6100 sayılı HMK"nın 26. maddesinde;
    " (1) Hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir.
    (2) Hâkimin, tarafların talebiyle bağlı olmadığına ilişkin kanun hükümleri saklıdır." şeklinde düzenlenmiştir.
    Bu ilke uyarınca, dava konusunu (müddeabihi) davacı belirler. Mahkeme ancak davacı tarafından belirlenen konuda karar verebilir. Davacının talep etmediği bir şey hakkında karar verilemez. Mahkemece talepten daha azına karar verilebilir ise de dava sonucunda kurulacak hükmün sınırını, tarafların karara bağlanmasını istediği talep sonucu belirler. Bu ilke, tarafların kanun yoluna başvurusunda da geçerlidir.
    Açıklanan tüm bu yasal düzenleme ve ilkeler kapsamında somut olay değerlendirildiğinde, dava dilekçesinde satış vaadi sözleşmesindeki edimini yerine getirmeyen davalıdan yapılan ödemelerin tahsilinin istediği, davacı vekilince yargılama sırasında sunulan 07.07.2009 ve 20.12.2011 tarihli dilekçelerde de rayiç bedelin istenmediği, böyle bir talebin bulunmadığı, tam ve kesin talebin ödenen paranın ödeme tarihlerinden itibaren yasal faiziyle birlikte tahsili olarak açıklandığı görülmektedir. Bu durumda, satış vaadi sözleşmesine konu bağımsız bölümün arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinin feshinin kesinleştiği tarihteki rayiç değerinin belirlenip hüküm altına alınmasının Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 26. maddesinde düzenlenen taleple bağlılık ilkesine aykırı olduğu açıktır.
    Hâl böyle olunca, yerel mahkemece yukarıda açılanan hususlara değinilerek verilen direnme kararı usul ve yasaya uygun olup, yerindedir.
    Ne var ki, davacı vekilinin mahkemece hüküm altına alınan miktara yönelik temyiz itirazları Özel Dairece incelenmediğinden dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.
    SONUÇ:1-Yukarıda (I) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz isteminin hukuki yarar yokluğundan REDDİNE,
    2- Yukarıda (II) numaralı bentte açıklanan nedenlerle direnme uygun olup, davacı vekilinin mahkemece hüküm altına alınan miktara yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 3. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, kararın tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 21.03.2018 gününde oy birliği ile karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi