Esas No: 2021/8262
Karar No: 2022/348
Karar Tarihi: 24.01.2022
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2021/8262 Esas 2022/348 Karar Sayılı İlamı
3. Hukuk Dairesi 2021/8262 E. , 2022/348 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :TÜKETİCİ MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı mirasçıları vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı; davalı şirket ile 16/10/2006 tarihinde gayrimenkul alım satım taahhüdü sözleşmesi imzaladıklarını, bu sözleşme uyarınca davalının ...Bölgesi ..., Mah. 28010 Ada 1 Parselde yapımı devam eden 302/2 nolun binanın 8 nolu dairesini satmayı ve karşılığında seramik, duvar kağıdı ve 127.000 TL bakiyenin parçalı şekilde davalı şirkete ödenmesinin kararlaştırıldığını, sözleşmede söz konusu dairenin Temmuz-Ağustos 2006’da devrinin yapılmasının kararlaştırıldığını, sözleşme gereğince davalıya 54.706,33 TL tutarında ithal seramik, seramik bordürü ve duvar kağıdı teslim ettiğini, nakit olarak ise 111.282,44 TL ödeme yaptığını, ancak davalının sözleşmenin açık hükmü ve şifahen ısrarlı taleplerine rağmen bugüne kadar devri gereken daireyi devretmediğini,...,Noterliğinin gönderdiği ihtarnameyle davalıdan yapılan ödemelerin ve malzemelerin bedellerinin iadesinin talep ettiğini ancak iade edilmediğini, davalı ile yaptığı sözleşmenin geçerli olmadığını, bu nedenle davalının elinde sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca bulunan bedelin iadesi gerektiğini ileri sürerek; toplam 165.988,77 TL’nin iadesini, talep edilen bedelin çek tanzim tarihleri, fatura tarihleri ve nakit ödeme tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte tahsilini talep etmiştir.
Davalı; davacının yaptığını iddia ettiği nakit ödemeyi ispat etmesi gerektiğini, davacının aralarındaki başka bir ihtilaf nedeniyle bu davayı açtığını, denkleştirici adalet kavramının dikkate alınması gerektiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; davanın alacak miktarı yönünden kabulüne dair verilen karar, davalının temyizi üzerine, Yargıtay (Kapatılan) 13.Hukuk Dairesinin 26/12/2011 tarihli ve 2011/17077 E. 2011/20564 K. sayılı kararıyla, ‘’...somut olay değerlendirildiğinde, davacı tüketici ile davalı satıcı arasında konut satımından kaynaklı uyuşmazlık olduğu, bu durumda davaya bakmaya tüketici mahkemesinin görevli olduğu...’’ gerekçesiyle bozulmuştur.
Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda görevsizlik kararı verilmiş, ve dosya eldeki temyize konu kararı veren tüketici mahkemesine gönderilmiştir.
Tüketici mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; davanın kabulüne, 165.988,77 TL 'nin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, bu miktarın 147.250,52 TL'sinin 01/09/2007 tarihinden itibaren, 18.738,25 TL'sinin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile tahsiline dair verilen karar, davalının temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 17/06/2019 tarih ve 2016/18350 E. 2019/7256 K.sayılı kararıyla; "... taraflarca imzalanan ve mahkemeye sunulan söz konusu protokolün HMK'nın 313. vd maddeleri gereğince ''sulh'' niteliğinde olduğu anlaşıldığından, sulh protokolü gereğince değerlendirme yapılarak sonucuna göre hüküm kurulması gerektiği...’’ gerekçesiyle bozulmuştur.
Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda; dosya içerisinde bulunan ve bozma ilamında işaret edilen 23/07/2011 tarihli protokolde, dava konusu gayrimenkul satış vaadine konu taşınmaz bilgilerinin iki nolu konu başlıklı bentte gösterildiği ve protokolun özel şartlar bölümünün (c) bendinde tarafların 170.000 bedelle sulh oldukları, alacaklı davacıya dava konusu taşınmazın devri için davalı borçlu tarafından vekaletname düzenleneceği ve taşınmaz bedelinin 170.000 TL'nin üstünde veya altında olması halinde tarafların birbirlerinden hak talep etmeyeceklerinin düzenlendiği, söz konusu protokolün sulh anlaşması olduğu gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı mirasçıları vekilince temyiz edilmiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 315. maddesine göre; ''Sulh, ilgili bulunduğu davayı sona erdirir ve kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurur. Mahkeme, taraflar sulhe göre karar verilmesini isterlerse, sulh sözleşmesine göre; sulhe göre karar verilmesini istemezlerse, karar verilmesine yer olmadığına karar verir.'' düzenlemesine yer verilmiştir.
Bu noktada sulh üzerine mahkemenin vereceği karar çeşitlerine değinmekte fayda bulunmaktadır.
Sulh üzerine mahkemenin vereceği kararı, şarta bağlı sulh üzerine mahkemenin vereceği karar ve şarta bağlı olmayan sulh üzerine mahkemenin vereceği karar olmak üzere iki grupta değerlendirmek mümkündür.
Şarta bağlı sulh üzerine mahkemenin vereceği karar yönünden; mahkeme huzurunda sulh şarta bağlı olarak yapılabilir(md.313/4). Sulh sözleşmesinin şarta bağlı olarak yapılmış olması halinde, mahkemenin, böyle bir sulh sözleşmesine dayanarak esas hakkında karar(hüküm) vermesi mümkün değildir. Çünkü kural olarak şarta bağlı hüküm verilemez.
Taraflar şarta bağlı şekilde sulh olmakla, davaya son vermek istediklerinden, başka bir deyimle dava geri alındığından (md.123), bu halde, mahkemenin ‘’karar verilmesine yer olmadığına’’ biçiminde bir kararla davayı sonuçlandırması gerekir.
Şarta bağlı olmayan sulh üzerine mahkemenin vereceği karar açısından ise; sulh şarta bağlı değilse, sulh üzerine mahkemenin vereceği karar, tarafların talebine göre iki şekilde olabilir:
a) Taraflar sulhe göre karar verilmesini istemezlerse;
‘’Taraflar sulhe göre karar verilmesini istemezlerse, mahkeme, karar verilmesine yer olmadığına karar verir.( md.315/1,c.2,ikinci yarım cümle)
Buna göre; taraflar, mahkemenin sulhe göre bir karar vermesini istemeyip, sadece sulhu tespit etmesini isterlerse, mahkeme, sulhu tutanağa geçirir(md.154/3-ç) ve karar verilmesine yer olmadığı biçiminde bir kararla davanın son bulduğunu tespit etmekle yetinir. Çünkü, davanın sahibi taraflardır ve hakim onların talebinden fazlaya karar veremez(md.26/1).
b)Taraflar sulhe göre karar verilmesini isterlerse;
Taraflar sulhe göre karar verilmesini isterlerse, mahkeme, şarta bağlı sulh sözleşmesine göre karar verir(md.315/1,c.2,).
Buna göre, taraflar sulhe göre karar verilmesini isterlerse, mahkeme, şarta bağlı olmayan sulh sözleşmesine göre bir karar vermek zorundadır..Özellikle, tarafların, aralarındaki uyuşmazlığın esaslı noktalarında sulh olmaları halinde, bunun bütün ayrıntıları ile birlikte mahkeme kararında(hükmünde) belirtilmesini istemelerinde hukuki yararları vardır (Prof.Dr....Medeni Usul Hukuku El Kitabı, cilt:II, sf.1095-1096).
Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; bozma kararından sonra davacı vekili 09/02/2016 tarihli duruşmada; davanın kabulüne karar verilmesini istemiş, davalı vekili ise davanın reddini talep ettiklerini, yine dosya kapsamına sundukları 23/07/2011 tarihli protokolün mahkemece dikkate alınmasını istediğini belirtmiş ise de, taraflar arasındaki 23/07/2011 tarihli sulh protokolü değerlendirilmediği gibi taraflara bu protokole göre karar verilmesini isteyip istemedikleri sorulmuştur.
O halde mahkemece; yukarıda ifade edilen açıklamalar ve yasa hükümleri gereği öncelikle taraflara sulh sözleşmesi uyarınca karar verilmesini isteyip istemediklerinin sorulması, gerekirse tarafların sulh sözleşmesini inceleyip kapsamı konusunda 6100 sayılı HMK’nın 315. maddesine uygun beyanda bulunmaları için süre verilmesi ve ulaşılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün HMK'nın 428. maddesi gereğince davacılar yararına BOZULMASINA, harçtan muaf olmasına rağmen davacı taraftan peşin alınan temyiz harcın istek halinde iadesine, 6100 sayılı HMK'nın geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK'nın 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 24/01/2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.