14. Hukuk Dairesi 2016/16485 E. , 2020/5014 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 26.08.2014 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve tescil talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; asıl ve birleştirilen davanın hak düşürücü süre yönünden reddine dair verilen 08.03.2016 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı, asıl ve birleştirilen davada muris ...’ın ... 3. Noterliğinin 03.07.1974 tarihli "Gayrimenkul zilyetliğinin satış teslim ve tesellümüne ait senet" ile ... ve ...’dan dava konusu yeri satın aldığını, satış tarihinden beri kullandıkları ve kadastro tespitinde 91 parsel olarak kaydedilen taşınmazın tapusunun iptali ile murisin mirasçıları adına tescilini istemiştir.
Bir kısım davalılar, zamanaşımı geçtiğini, dava konusu yerin vergilerini kendilerinin ödediğini davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, asıl ve birleştirilen davanın hak düşürücü süre yönünden reddine karar verilmiştir.
Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, 03.07.1974 tarihli satış senedine dayalı tapu iptali tescil istemine ilişkindir.
Kadastro Kanununun 12-3 maddesi "Bu tutanaklardaki belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz" hükmünü içermektedir. Bu hükme göre dayanılan hakkın tespit tutanağının tanzim tarihinden önce doğması halinde anılan sürenin uygulama imkanına kavuşacağı açıktır. Tutanağın tanziminden sonra doğan haklara ilişkin açılan davalarda hak düşürücü sürenin uygulama yeri yoktur.
Somut olayda; dava konusu yapılan 91 parsel sayılı taşınmazın tespiti 13.05.1974 tarihinde yapılmıştır. Davacının murisi ile davalıların murisleri arasında tutanak kesinleşmeden 03.07.1974 tarihinde dayanılan noter sözleşmesi yapılmış ve taşınmaz satın alana teslim edilmiştir. Kadastro tutanağı ise 25.09.1974 tarihinde kesinleşmiştir. Bu durumda, tespitten sonra yapılan hukuki işleme dayanılarak açılan davada 3402 sayılı Yasa"nın 12-3 maddesinde öngörülen hak düşürücü sürenin uygulama yeri bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle işin esasına girilerek gerekli inceleme ve araştırma yapılarak, tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda tüm deliller toplanarak bir karar verilmesi gerekirken davanın hakdüşürücü süreden reddi doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda yazılı nedenlerle hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 16.09.2020 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.Başkan
K A R Ş I O Y
Davacıların miras bırakanı ile davalılar arasında 03/07/1974 tarihli Satış Vaadi Sözleşmesi akdolunmuş, Sözleşmeye konu taşınmazın kadastro tesbiti ise, bu tarihten önce, 13/05/1974 tarihinde yapılmıştır. Ancak, Satış Vaadi Sözleşmesinin yapıldığı tarihte, tesbit henüz kesinleşmemiştir. Hak sahipleri, Taşınmaz Satış Vaadi Sözleşmesinden kaynaklanan haklarını, tespit kesinleşmeden önce ilgili merciler önünde itiraz veya dava şeklinde ileri sürme hakkına sahip iken, bundan kaçınmışlardır. Bu durumda, davanın dayanağını oluşturan Satış Vaadi Sözleşmesi"nin 3402 sayılı Yasa"nın 12/3. Anlamında "kadastrodan önceki hukuki sebep" olarak kabul edilmesi, hukuki sonucunun bu kabule göre belirlenerek davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.
3402 sayılı Yasa"nın amacı, 1. maddesinde açıklandığı üzere, "Taşınmaz malların sınırlarını arazi ve harita üzerinde belirterek hukuki durumlarını tespit etmek"tir. Bu nedenle Yasa"nın 12/3. maddesinde on yıllık hak düşürücü süre konulmuştur. Farklı bir yorum, Yasa"nın amacını ortadan kaldıracak ve on yıllık hak düşürücü süre geçmiş olmasına rağmen yeni ihtilafların ortaya çıkmasının yolunu açacaktır.
Bu nedenle, ilk derece mahkemesinin, davayı hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar vermesi isabetli olup, kararın onanması gerektiği düşüncesiyle, sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.