Esas No: 2016/998
Karar No: 2021/1570
Karar Tarihi: 05.04.2021
Danıştay 10. Daire 2016/998 Esas 2021/1570 Karar Sayılı İlamı
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2016/998
Karar No : 2021/1570
KARARIN DÜZELTİLMESİNİ İSTEYENLER (DAVACILAR) : 1- … … 12- …
VEKİLLERİ : Av. …
KARARIN DÜZELTİLMESİNİ İSTEYEN (DAVALI) : … Bakanlığı / …
VEKİLİ : 1. Hukuk Müşaviri Yrd. …
İSTEMLERİN_KONUSU : … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının onanmasına ilişkin Danıştay Onuncu Dairesi'nin 14/10/2015 tarih ve E:2012/4659, K:2015/4328 sayılı kararının; davacılar tarafından esastan, davalı idare tarafından vekalet ücreti yönünden 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen 3622 sayılı Kanun ile değişik 54. maddesi uyarınca düzeltilmesi istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacılar tarafından, yakınları ...'in 01/08/2010 tarihinde Batman-Hasankeyf karayolundan ...'ya ait petrol depolama tesisine giden stabilize yolda ... plakalı aracın geçişi esnasında teröristlerce yola döşenen mayının patlaması sonucunda yaşamını yitirmesi nedeniyle uğranıldığı iddia edilen 500.000,00 TL maddi, 900.000,00 TL manevi zararın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tazminine karar verilmesi istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla; ...'in 01/08/2010 tarihinde Batman-Hasankeyf karayolundan ...'ya ait petrol depolama tesisine giden stabilize yolda ... plakalı aracın geçici sırasında teröristlerce yola döşenen mayının patlaması sonucunda yaşamını yitirdiği, olayın bölücü PKK terör örgütü mensuplarınca gerçekleştirildiğinin açık olduğu, idarenin özel güvenlik önlemleri alınmasını gerektirmeyen durumlarda meydana gelen olay sonucu ortaya çıkan zararlarda, genel güvenlik hizmetlerinin sunulmasında kastı veya ihmali saptanmadıkça, tazminle sorumlu tutulmasının mümkün bulunmadığı, kişilerin salt toplumun bireyi olması nedeniyle uğradıkları özel ve olağandışı zararlarına dayalı sosyal risk ilkesinin ise 5233 sayılı Kanun ile yasalaştığı ve doğan zararın 5233 sayılı Kanun kapsamında olduğu hususu dikkate alındığında, davacıların 2577 sayılı Kanun'un 13. maddesi gereği hizmet kusuru ya da kusursuz sorumluluk ilkesine göre tazminat ödenmesi isteminin reddedilmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Daire kararının özeti: Tarafların temyiz başvuruları üzerine Danıştay Onuncu Dairesince, … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının onanmasına karar verilmiştir.
KARAR_DÜZELTME TALEP_EDENİN_İDDİALARI : Davacılar tarafından, aynı olay kapsamında açılan diğer dosyalarda bozma kararı verildiği, temyiz itirazları doğrultusunda onama kararının kaldırılarak bozma kararı verilmesi gerektiği, davalı idare tarafından, 659 sayılı Kanun Hükmünde Kararname uyarınca kendileri lehine vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken hükmedilmediği ileri sürülerek Danıştay Onuncu Dairesince verilen kararın düzeltilmesi istenilmektedir.
KARŞI_TARAFIN_SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, davacının iddialarının önceki savunmalarında karşılandığı, hukuka aykırı karar düzeltme talebinin reddi gerektiği savunulmuş, davacılar tarafından savunma verilmemiştir.
DANIŞTAY_TETKİK_HÂKİMİ : …
DÜŞÜNCESİ : Tarafların karar düzeltme istemlerinin kabulü ile Danıştay Onuncu Dairesince verilen karar kaldırılarak İdare Mahkemesi kararının; davacılardan ... dışındaki davacılara yönelik olarak verilen maddi tazminat isteminin reddine ilişkin kısım yönünden gerekçesinin değiştirilerek onanması, davacılardan ... dışındaki davacılara yönelik olarak verilen manevi tazminat isteminin reddine ilişkin kısım ile davacılardan ...'e ilişkin kısım yönünden bozulması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
Tarafların kararın düzeltilmesi dilekçelerinde ileri sürülen nedenler, 2577 sayılı Kanun'un Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen 3622 sayılı Kanun ile değişik 54. maddesi hükmüne uygun bulunduğundan karar düzeltme istemlerinin kabulü ile Danıştay Onuncu Dairesi'nin 14/10/2015 tarih ve E:2012/4659, K:2015/4328 sayılı kararı kaldırılarak uyuşmazlık yeniden incelendi:
İNCELEME VE GEREKÇE :
MADDİ OLAY :
Davacıların yakını ..., 01/08/2010 tarihinde Batman-Hasankeyf karayolundan ...'ya ait petrol depolama tesisine giden stabilize yolda ... plakalı aracın geçişi esnasında teröristlerce yola döşenen mayının patlaması sonucunda yaşamını yitirmiş, davacılar tarafından olay nedeniyle uğranıldığı iddia edilen maddi ve manevi zararların hizmet kusuru, idarenin hizmet kusuru yok ise sosyal risk ve objektif sorumluluk ilkeleri gereğince karşılanması talebiyle 22/07/2011 tarihinde davalı idareye başvuruda bulunulmuş, davalı idarenin davacıların başvurusunu resen 5233 sayılı Kanun kapsamında değerlendirip Batman Valiliği'ne göndermesi üzerine bakılmakta olan dava açılmıştır.
İLGİLİ MEVZUAT:
Anayasanın 2. maddesinde; Türkiye Cumhuriyeti'nin, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk Milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu, 5. maddesinde; Devletin temel amaç ve görevlerinin, Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmak olduğu, 125. maddesinde; idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, aynı maddenin son fıkrasında, idarenin eylem ve işlemlerinden doğan (maddi ve manevi) zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmıştır.
İdarenin hukuki sorumluluğu, kamusal faaliyetler sonucunda, idare ile bireyler arasında bireyler zararına bozulan ekonomik dengenin yeniden kurulmasını, idari etkinliklerden dolayı bireylerin uğradığı maddi zararlar yanında manevi zararların da idarece tazmin edilmesine olanak sağlayan bir hukuksal kurumdur. Bu kurum, kamusal faaliyetler nedeniyle bireylerin mal varlığında ortaya çıkan eksilmelerin ya da çoğalma olanağından yoksunluğun giderilebilmesini, yine bu surette oluşan manevi zararların karşılanabilmesi için aranılan koşulları, uygulanması gereken kural ve ilkeleri içine almaktadır.
İdare, Anayasanın 125. maddesinde de belirtildiği üzere, kural olarak yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup; idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar, idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir. Bunun yanında, idarenin faaliyet alanıyla ilgili, önlemekle yükümlü olduğu halde önleyemediği bir takım zararları da nedensellik bağı aramadan tazmin etmesi gerekmektedir.
İdarenin kusura dayalı ya da kusursuz sorumluluğu yanında, Anayasanın öngördüğü sosyal hukuk devleti anlayışına uygun olarak ve bu temel üzerinden, kollektif sorumluluk anlayışı çerçevesinde bilimsel ve yargısal içtihatlar ile geliştirilen sosyal risk ilkesi, Anayasa'nın yukarıda öngördüğü amaçların gerçekleştirilmesine yöneliktir.
Sosyal risk ilkesi ile toplumun içinde bulunduğu koşullardan kaynaklanan, idarenin faaliyet alanında meydana gelmekle birlikte, yürütülen kamu hizmetinin doğrudan sonucu olmayan, toplumsal nitelikli riskin gerçekleşmesi sonucu oluşan, salt toplumun bireyi olunması nedeniyle uğranılan özel ve olağandışı zararların da topluma pay edilerek giderilmesi amaçlanmıştır. Genel bir ifade ile "terör olayları" olarak nitelenen eylemlerin, Devlete yönelik olduğu, Anayasal düzeni yıkmayı amaçladığı, bu tür olaylarda zarar gören kişi ve kuruluşlara karşı kişisel husumetten kaynaklanmadığı bilinmekte ve gözlenmektedir. Sözü edilen olaylar nedeniyle zarara uğrayan kişiler, kendi kusur ve eylemleri sonucu değil, toplumun bir bireyi olmaları nedeniyle zarar görmektedirler. Belirtilen şekilde ortaya çıkan zararların ise, özel ve olağandışı nitelikleri dikkate alınıp, terör olaylarını önlemekle yükümlü olduğu halde önleyemeyen idarece, yukarıda açıklanan sosyal risk ilkesine göre, topluma pay edilmesi suretiyle tazmini hakkaniyet gereği olup, sosyal devlet ilkesine de uygun düşecektir.
Terör eylemleri nedeniyle mağdur olan bireylerin zararlarının sulh yoluyla ödenebilmesi amacıyla 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun 27/07/2004 tarihinde yürürlüğe girmiş, Kanunun yürürlüğe girmesinin ardından AİHM nezdinde açılan davalarda hükümetin yaptığı itirazlar yerinde görülmüş ve 5233 sayılı Kanun'un etkin bir başvuru yolu olduğu belirtilmiştir. Anılan Kanunun gerekçesinde, "Devletin anayasal düzenini yıkmayı amaçlayan terör eylemlerine hedef olan kişiler kendi kusur ve fiilleri sonucu değil, toplumun bir bireyi olarak zarar görmektedirler. ... Ortaya çıkan bu zararın paylaştırılması, toplumun diğer kesimleri ile zarara uğramış kişiler arasında fedakarlığın denkleştirilmesi, hakkaniyet ve sosyal hukuk devleti ilkelerinin bir gereğidir. ... Bu çerçevede... Terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören kişilerin maddi zararlarının, idarece en kısa süre içinde ve sulh yoluyla karşılanması ... amacıyla bu Tasarı hazırlanmıştır." denilmekle birlikte, komisyonlarda tartışılan manevi zararlara ilişkin olarak Kanunda olumlu ya da olumsuz herhangi bir ibare yer almamaktadır.
Yine konuya ilişkin yasama çalışmalarından anlaşıldığı üzere, sözü edilen Kanunun temel amaçlarından biri de yargı dışı bir yöntem geliştirerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne bu konuda yapılan başvuruları sona erdirip, bireyler aleyhine oluşan dengenin iç hukukta geliştirilen usullerle yeniden kurulmasını sağlamaktır. Bu çerçevede, 5233 sayılı Kanun çıkarılmadan önce Danıştay içtihatları ile terör olayları nedeniyle uğranılan manevi zararların Anayasa'ya dayalı olarak sosyal risk ilkesi uyarınca tazmini olanaklı iken, yasama organınca, özellikle yaşam hakkı başta olmak üzere temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasına yol açar nitelikte ve manevi tazminat ödenmesini engellemek amacına yönelik böyle bir kanunun yürürlüğe konulduğu söylenemez.
Terör eylemleri sonucu oluşan olaylar incelendiğinde, bir taraftan hayvanlara, ağaçlara, ürünlere, ev ve ev eşyalarına ve diğer taşınır ve taşınmazlara verilen zararlar, yaralanma, engelli hale gelme ve ölüm nedeniyle uğranılan zararlar yada kişilerin mal varlıklarına ulaşamamalarından kaynaklı maddi zararlar yanında, esasen terör eylemlerine maruz kalan vatandaşların hayatları boyunca çektikleri ve çekecekleri üzüntü, acı, elem ve psikolojik buhran, vb. gibi manevi zararların da mevcut olduğu ve bu manevi zararların büyük sıkıntılara yol açacağı hususu inkar edilemez bir gerçektir. Dolayısıyla, idare hukuku kuralları çerçevesinde Anayasa'ya dayalı olarak geliştirilen bir ilke uyarınca manevi zararların karşılanma olanağının, içeriği itibarıyla engelleyici bir hüküm taşımayan yasa ile ortadan kaldırıldığından bahsedilmesi olanaksızdır.
Kaldı ki, manevi tazminat, patrimuanda meydana gelen bir eksilmeyi karşılamaya yönelik bir tazmin aracı değil, tatmin aracıdır. Başka türlü giderim yollarının bulunmayışı veya yetersiz kalışı, manevi tazminatın parasal olarak belirlenmesini zorunlu hale getirmektedir. Olay nedeniyle duyulan elem ve ızdırabı kısmen de olsa hafifletmeyi amaçlar. Belirtilen niteliği gereği manevi tazminatın zenginleşmeye yol açmayacak şekilde belirlenmesi gerekmekte ise de, tam yargı davalarının niteliği gereği takdir edilecek miktarın aynı zamanda duyulan elem ve ızdırabı giderecek bir oranda olması gerekmektedir. İşte bu niteliğinden dolayı sorumluluk hukukunun genel çerçevesinde manevi tazminatın miktarı her bir olay ve birey yönünden yargı yerlerince farklı şekilde değerlendirileceğinden, manevi tazminat miktarının idare organlarınca takdir edilmesini sağlayacak şekilde yasayla belirlenmesi de müessesenin niteliği ile bağdaşmayacağından, yasa koyucunun bunu Kanunda açıkça öngörmesini beklemek de gerçekçi değildir.
Bununla birlikte … İdare Mahkemesi tarafından, 5233 sayılı Kanun'un, terör veya terörle mücadeleden dolayı zarara uğrayanların manevi zararları dışında yalnızca maddi zararlarının tazminine ilişkin hükümlerinin Anayasanın 2., 5., 11., 36., 90. ve 125. maddelerine aykırı olduğu gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi'ne yapılan başvuru üzerine Anayasa Mahkemesi'nce verilen 25/6/2009 tarih ve E:2006/79, K:2009/97 sayılı kararın manevi zararlara ilişkin bölümünde, "...5233 sayılı Yasa, terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören kişilerin maddi zararlarının özellikle yargı yoluna gitmelerine gerek kalmadan, idarece en kısa süre içinde ve sulh yoluyla karşılanması amacıyla hazırlanmış bir yasadır. Yasa bu yönüyle zarara uğrayan vatandaş ile devlet arasındaki uyuşmazlıkta yargı yoluna gidilmeden alternatif bir çözüm yöntemi getirmiştir...
5233 sayılı Yasa, idarenin eylem ve işleminin sonucu olmayan ve herhangi bir idari işlem veya eylemle doğrudan nedensellik bağı da bulunmayan, ancak terör ve terörle mücadele sırasında meydana gelen zararların da tazmini yolunu açan, bu anlamda idarenin kusursuz sorumluluk alanını genişleten bir yasadır. Bu Yasa idarenin kusursuz sorumluluk alanını genişletmekle birlikte, aynı zamanda terör ve terörle mücadele sırasında meydana gelen zararlardan sadece 'maddi' olan kısmının sulh yoluyla tazminine ilişkin esas ve usulleri belirlemektedir. Yasa’da bu zararlardan 'manevi' olan kısmın idareden talep edilemeyeceğine ilişkin bir hükme yer verilmediği gibi, 12. maddede 'sulh yoluyla çözülemeyen uyuşmazlıklarda ilgililerin yargı yoluna başvurma hakları saklıdır' denilerek Anayasa’nın 125. maddesinin birinci fıkrasına paralel bir düzenlemeye yer verilmiştir. Bu nedenle itiraz konusu ibare, idarenin sorumluluk alanını daraltan veya idari işlem veya eylemlere karşı yargı yolunu kapatan bir hüküm içermemektedir...." gerekçelerine yer verilmiştir.
Anılan Anayasa Mahkemesi kararında da belirtildiği üzere, 5233 sayılı Kanun, idarenin terör olaylarına dayalı kusursuz sorumluluk alanını genişleten, oluşan zararların yargı yoluna başvurmadan sulh yoluyla ödenmesini öngören, bu yönüyle uyuşmazlığın sadece maddi zararlara ilişkin kısmının yargı dışı alternatif bir yöntemle giderilmesini sağlayan, ancak manevi zararların karşılanmasını da engellemeyen nitelikte bir Kanundur.
Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin … nolu başvuruya konu 12/01/2006 günlü … - Türkiye kararının 81. paragrafında, 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Kaynaklanan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunla ilgili olarak “Tazminat kanununda yalnız maddi zararlar için tazminat talep etme olanağının bulunduğu doğru olsa da kanunun 12. maddesinin idari mahkemelerde manevi zarar için tazminat talep etme olanağı verdiği görülmektedir.” ifadesine yer verilmiştir.
Sosyal risk ilkesinin, terör olaylarına ilişkin olarak 5233 sayılı Kanun ile yasalaşması karşısında, terör eylemleri nedeniyle uğranılan maddi zararlara yönelik istemlerin anılan Kanun çerçevesinde karara bağlanması gerektiği de açıktır. Ancak, 5233 sayılı Kanun, sosyal risk ilkesi dışında, nedensellik bağına dayalı hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk sebebine dayanılarak 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 13. maddesine göre tam yargı davası açılmasına engel oluşturmadığı gibi, olayda idarelerin hizmet kusurunun ya da kusursuz sorumluluğunun saptandığı durumlarda, olay terör eylemi olsa bile uyuşmazlığın 5233 sayılı Kanun kapsamında çözümlenemeyeceğinde duraksama bulunmamaktadır. Danıştay Onuncu Dairesi'nin konuyla ilgili yerleşik içtihadı da; terör eylemi sonucu bir zararın ortaya çıkması durumunda, öncelikle söz konusu olayın meydana gelmesinde idarelere atfı kabil bir hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk hallerinin bulunup bulunmadığının araştırılması, idarenin gerek hizmet kusuru gerekse kusursuz sorumluluk hallerinin olayda bulunmaması durumunda 5233 sayılı Kanun kapsamında gerekli inceleme ve araştırma yapılarak karar verileceği yönündedir.
5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun'un "Amaç" başlıklı 1. maddesinde, "bu Kanunun amacı, terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle maddi zarara uğrayan kişilerin bu zararlarının karşılanmasına ilişkin esas ve usulleri belirlemektir." hükmü, 12. maddesinde, "Komisyon, doğrudan doğruya veya bilirkişi aracılığı ile yaptığı tespitten sonra 8'inci maddeye göre belirlenen zararı, 9'uncu maddeye göre hesaplanan yaralanma, sakatlanma ve ölüm hâllerindeki nakdî ödeme tutarını, 10'uncu maddeye göre ifa tarzını ve 11'inci maddeye göre mahsup edilecek miktarları dikkate alarak, uğranılan zararı sulh yoluyla karşılayacak safi miktarı belirler. Komisyonca, bu esaslara göre hazırlanan sulhname tasarısının örneği davet yazısı ile birlikte hak sahibine tebliğ edilir. Davet yazısında hak sahibinin sulhname tasarısını imzalamak üzere otuz gün içinde gelmesi veya yetkili bir temsilcisini göndermesi gerektiği, aksi takdirde sulhname tasarısını kabul etmemiş sayılacağı ve yargı yoluna başvurarak zararının tazmin edilmesini talep etme hakkının saklı olduğu belirtilir. Davet üzerine gelen hak sahibi veya yetkili temsilcisi sulhname tasarısını kabul ettiği takdirde, bu tasarı kendisi veya yetkili temsilcisi ve komisyon başkanı tarafından imzalanır. Sulhname tasarısının kabul edilmemesi veya ikinci fıkraya göre kabul edilmemiş sayılması hâllerinde bir uyuşmazlık tutanağı düzenlenerek bir örneği ilgiliye gönderilir. Sulh yoluyla çözülemeyen uyuşmazlıklarda ilgililerin yargı yoluna başvurma hakları saklıdır." hükümleri bulunmaktadır.
Anılan 12. maddenin gerekçesinde ise, "... Hukukumuzda feragat, kabul ve sulh gibi işlemler, görülmekte olan davaları sona erdiren işlemlerdir. Sulh işlemi, dava öncesi yapılmışsa dava açılmasını engelleyici özelliktedir. Sulh işlemine rağmen dava açılırsa bu durum itiraz olarak ileri sürülebilir ve dava ortadan kaldırılır. Böylece dostane bir çözüm şekli olan sulh bağlayıcı niteliktedir." açıklamalarına yer verilmiştir.
5233 sayılı Kanun'un yukarıda aktarılan amacının, gerekçesinin ve 12. madde metninin birlikte değerlendirilmesinden; terör eylemlerinden doğan maddi zararlar yönünden sulhnamenin imzalanmasından sonra maddi tazminat istemiyle dava açılmasına hukuki olanak bulunmadığı sonucuna varılmaktadır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Tarafların kişilik veya niteliğinde değişiklik" başlıklı 26. maddesinde, "1. Dava esnasında ölüm veya herhangi bir sebeple tarafların kişilik ve niteliğinde değişiklik olursa, davayı takip hakkı kendisine geçenin başvurmasına kadar; gerçek kişilerden olan tarafın ölümü halinde, idarenin mirasçılar aleyhine takibi yenilemesine kadar dosyanın işlemden kaldırılmasına ilgili mahkemece karar verilir. Dört ay içinde yenileme dilekçesi verilmemiş ise, varsa yürütmenin durdurulması kararı kendiliğinden hükümsüz kalır. 2. Yalnız öleni ilgilendiren davalara ait dilekçeler iptal edilir..." hükümlerine yer verilmiştir.
2577 sayılı Kanun'un 26. maddesinin, "yalnız öleni ilgilendiren davalara ait dilekçeler iptal olunur" hükmünden kastedilen; münhasıran ölenin şahsına sıkı sıkıya bağlı olan, başkalarına devir ve temliki veya miras yoluyla intikali mümkün olmayan haklarla ilgili davalardır. Bunun dışında, Türk Medeni Kanunu hükümleri uyarınca, ölene ait bulunan bütün haklar, mallar ve borçlar mirasçılara geçeceğinden, dava açılmakla mameleki niteliğe dönüşen haklar da ölenin malvarlığının bir bölümünü oluşturacağından, açılmış bulunan bu tür davaları ölenin mirasçılarının takip etme hakkı bulunduğunun kabulü gerekir.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Dosyanın incelenmesinden; davacıların yakını ...'in 01/08/2010 tarihinde Batman-Hasankeyf karayolundan ...'ya ait petrol depolama tesisine giden stabilize yolda ... plakalı aracın geçişi esnasında teröristlerce yola döşenen mayının patlaması sonucunda yaşamını yitirdiği, davacılar tarafından, hizmet kusuru, olayda idarenin hizmet kusuru yok ise sosyal risk ve objektif sorumluluk ilkeleri gereği maddi ve manevi zararlarının karşılanması talebiyle davalı idareye başvurulduğu, başvurunun davalı idarece 5233 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilmesi üzerine 12/09/2011 tarihinde işbu davanın açıldığı, dava açıldıktan sonra da davacılar vekili ile 28/05/2012 tarihinde 5233 sayılı Kanun kapsamında sulhname imzalandığı görülmektedir.
İdare Mahkemesi Kararının Davacılardan ... Dışındaki Davacılar Yönünden Verilen Maddi Tazminat İsteminin Reddine İlişkin Kısmının İncelenmesi:
İdare Mahkemesi kararında; olayın terör olayı olduğu, 5233 sayılı Kanun kapsamında kaldığı, davacının genel hükümlere göre başvuru yaptığı gerekçesiyle davacıların maddi tazminat talebinin reddine karar verilmiş ise de; davacılar vekili ile olayla ilgili olarak, davanın açıldığı 12/09/2011 tarihinden sonra, 28/05/2012 tarihinde sulhname imzalandığı, davacıların maddi zararlarının karşılandığı görüldüğünden, kararın maddi tazminat isteminin reddine ilişkin kısmında sonucu itibarıyla hukuka aykırılık görülmemiştir.
İdare Mahkemesi Kararının Davacılardan ... Dışındaki Davacılar Yönünden Verilen Manevi Tazminat İsteminin Reddine İlişkin Kısmının İncelenmesi:
5233 sayılı Kanun, idarenin terör olaylarına dayalı kusursuz sorumluluk alanını genişleten, oluşan zararların yargı yoluna başvurmadan sulh yoluyla ödenmesini öngören, bu yönüyle uyuşmazlığın sadece maddi zararlara ilişkin kısmının yargı dışı alternatif bir yöntemle giderilmesini sağlayan, ancak manevi zararların karşılanmasını da engellemeyen nitelikte bir Kanun olduğundan, yaşanılan hadiseden duyulan üzüntü için davacılar lehine sosyal risk ilkesi gereğince, uygun bir miktar manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken sosyal risk ilkesinin 5233 sayılı Kanun ile yasalaştığı ve manevi zararın 5233 sayılı Kanun kapsamında olmadığı gerekçesiyle davacıların manevi tazminat isteminin reddedilmesinde hukuki isabet görülmemiştir.
Öte yandan; tazminat miktarının belirlenmesinde, aynı olay nedeniyle yakınlarını kaybeden diğer davacıların açmış olduğu davada … İdare Mahkemesince verilen ve Danıştay (Kapatılan) Onbeşinci Dairesinin 08/11/2017 tarih ve E:2017/1032, K:2017/6404 sayılı kararı ile kesinleşen … tarih ve E:…, K:… sayılı hükmün de nazara alınacağı açıktır.
İdare Mahkemesi Kararının Davacılardan ...'e İlişkin Kısım Yönünden İncelenmesi:
UYAP bilgi sisteminden ulaşılan nüfus kayıt örneğinin incelenmesinden, davacılardan ...'in İdare mahkemesi kararının verildiği 09/02/2012 tarihinden sonra, 02/11/2017 tarihinde vefat ettiği anlaşılmaktadır.
İdare Mahkemesince, işbu karardan sonra yapılacak yeniden yargılama sırasında davacının vefat etmiş olması ve uyuşmazlığın yalnız öleni ilgilendiren bir dava niteliğinde bulunmadığı gözetilerek, 2577 sayılı Kanunun 26. maddesinin 1. fıkrası uyarınca davayı takip hakkı kendisine geçenlerin başvurmasına kadar dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilmesi gerekmektedir.
Öte yandan bozma kararı uyarınca manevi tazminat yönünden yeniden yargılama yapılacağından, yargılama sonucunda oluşacak hukuki duruma göre vekalet ücretleri yönünden de yeniden karar verileceğinden davalı idarenin vekalet ücretine ilişkin karar düzeltme isteminin, bu aşamada incelenemeyeceği açıktır.
Yukarıda belirtildiği üzere, İdare Mahkemesince davacılar lehine uygun bir miktar manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken hükmedilmediği ve müteveffa davacı ... açısından 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 26. maddesinin uygulanmadığı görüldüğünden Mahkeme kararında bu yönlerden hukuki isabet bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Tarafların temyiz istemlerinin kısmen kabulüne, kısmen reddine
2. … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının, davacılardan ... dışındaki davacılar yönünden verilen maddi tazminat isteminin reddine ilişkin kısmının yukarıda belirtilen gerekçeyle ONANMASINA, davacılardan ... dışındaki davacılar yönünden verilen manevi tazminat isteminin reddine ilişkin kısım ile davacılardan ...'e ilişkin kısmı yönünden BOZULMASINA,
3. Bozulan kısımlar hakkında yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine, 05/04/2021 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.