(Kapatılan)20. Hukuk Dairesi 2013/4529 E. , 2013/9343 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı ... Yönetimi vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı ... Yönetimi, 04/11/2011 havale tarihli dava dilekçesinde özetle;.... Köyünde bulunan 397 parsel taşınmazın tapuda davalılar adına kayıtlı olduğunu, ancak, 6831 sayılı Orman Kanununa göre yapılan ve 11/12/2009 tarihinde kesinleşen orman kadastrosu çalışmasına göre 397 parsel sayılı taşınmazın 11566,793 m²"lik kısmının orman sınırları içerisinde kaldığını ileri sürerek, bu sebeple dava konusu ....Köyünde bulunan 397 parsel sayılı taşınmazın ilgili kısmının tapusunun iptali ile orman vasfı ile Hazine adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Mahkemece, taşınmazın orman sayılmayan yerlerden olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı ... Yönetimi vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, kesinleşen tahdide dayalı olarak açılan tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde orman kadastrosu, ilk kez 6831 sayılı Kanunun 1. maddesi hükmüne göre 2004 yılında yapılmış 11.06.2009 - 11.12.2009 tarihleri arasında ilân edilerek kesinleşmiştir. Yörede ayrıca 1974 tarihinde yapılıp kesinleşen genel arazi kadastro çalışması bulunmaktadır.
Mahkemece çekişmeli taşınmazın eski tarihli memleket haritası ve hava fotoğraflarına göre orman sayılmayan yerlerden olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmişse de, delillerin takdirinde yanılgıya düşülmüştür. Şöyle ki; davacı ... Yönetimince, kesinleşmiş tahdide dayalı olarak dava açıldığına göre sorunun kesinleşmiş tahdit harita ve tutanaklarının uygulanmasıyla çözümlenmesi gerekirken, mahkemece bu husus gözardı edilerek çekişmeli taşınmazın eski tarihli memleket haritalarındaki konumu dikkate alınarak hüküm kurulmuş olduğu görülmüştür.
Yeri gelmişken, hemen belirtmek gerekir ki; eski tarihli memleket haritası ve hava fotoğraflarındaki durumun değerlendirilmesi, hususu davalılar tarafından 6831 sayılı Kanunun 11. maddesi gereğince 10 yıllık hak düşürücü süre içinde açılacak orman kadastrosuna itiraz davasında gözönünde bulundurulabilir. Bu nedenle, mahkemenin bu yöndeki kabulü doğru değildir. Ayrıca 6831 sayılı Kanunun 11. maddesinde, davalı kişiye tanınan 10 yıllık süre içinde tapuya dayanılarak orman sınırlandırmasının iptalini isteme hakkı bulunduğu; ancak, mevcut dava sonucu çekişmeli taşınmazın kesinleşmiş tahdit sınırları içinde olduğunun belirlenmesi halinde, kişi tapusunun iptal edileceği, bu nedenle hukuken geçerli bir tapusu kalmadığından bu hakka dayanarak tahdidin iptalini dava yolu ile isteme hakkını kaybedeceği, bu yönde yapılacak bir uygulamanın ise gerek T.C. Anayasasının 35. maddesi hükmüne, gerekse A.İ.H.S."nın Ek 1 nolu protokolu ile güvence altına alınan ve A.İ.H.M."nin değişik kararlarında istikrarlı şekilde vurgulanan mülkiyet hakkının ve hak arama hürriyetinin ihlali sonucunu doğuracağı gibi bu hakkın kutsallığı ve korunması zorunluluğunu da ortadan kaldıracağı kuşkusuzdur.
Dava hakkı, Anayasanın 36. maddesi ile güvence altına alınmıştır. Buna göre, herkes meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma hakkına sahiptir. Anılan madde ile amaçlanan dava hakkının kullanılması sonucu yapılacak yargılama ile gerçeğin ortaya çıkarılarak adaletin sağlanması olduğuna göre, ilgili kanun tarafından tapu sahiplerine tanınan dava hakkı, hak düşürücü süre tamamlanmadan ve bu hakkın
kullanılması imkanı sağlanmadan, Hazine veya Orman Yönetimince 10 yıllık süre dolmadan açılacak dava sonucu elinden alınmasının hakların yarışması olanağını ortadan kaldıracağı gibi gerçeğin ortaya çıkmasını engelleyeceğinden bu durumun sonuçları tüm açıklığı ile davalıya anlatılmadan hüküm kurulması hak arama özgürlüğünün önünü kapatacağı gibi adalete ulaşmayı da engelleyecektir.
Hukuk davalarında, olayları açıklamak taraflara; hukukî tavsif ise, mahkemeye ait olduğu gibi, mahkemelerin bir davaya bakabilmesi için de iki taraftan birinin dava açmak suretiyle bir isteğini mahkeme önüne usûlünce getirmiş olması zorunludur.
Mahkeme, iki taraf arasındaki uyuşmazlığa (davaya) ancak davacının dava açması üzerine el koyar ve önüne getirilen bu uyuşmazlığı vereceği hüküm ile çözümler. Taraflardan birisinin usulüne uygun açılmış bir davası bulunmadan mahkemenin re"sen bir davaya bakması olanaksızdır (HMK 24/1),
Yargılamayı yapan hâkim, önüne gelen davada tarafların kendisine bildirdikleri vakıalarla bağlı olmakla birlikte, somut uyuşmazlığa uygulanacak hukuk kurallarını bulup uygulamakla görevlidir. Yani, hâkim, tarafların bildirdikleri hukuk kuralları ile asla bağlı değildir. Çünkü hâkim, Türk hukukunu re"sen uygulamakla yükümlüdür (HMK md. 33). Başka bir anlatımla Anayasanın 90. maddesi, AİHS Ek 1 nolu protokol ve AİHM kararları ile bu kararlar da açıklanan prensip ve ilkelere uygun davranmak görevini yargılamayı yürüten hâkime yüklemiştir.
Bu nedenle; AİHM"nin kararlarında vurgulanan ilkeler ışığında gerçeğin ortaya çıkarılması ve adalete ulaşılmasını teminen davanın taraflarına kanun tarafından verilen dava hakkının kullanılmaması durumunda, mevcut davanın taleple bağlı kalınarak çözümleneceği ve davanın kabul edilmesi halinde ise davalının tapusu iptal edileceğinden, 6831 sayılı Orman Kanununun 11. maddesi hükmü tapu ile sahiplerine tanınan dava hakkının, hak dürücü süre tamamlanmadığı halde ortadan kalkacağı hususunun yargılama ile ilgili bilgi sahibi olma hakkı çerçevesinde davalıya hatırlatılması gerekir.
O halde, mahkemece davalılar tarafından, 2009 yılında ilân edilen ve kesinleşen orman kadastrosunun iptali amacıyla dava açılıp açılmadığı araştırılmadan ve davacı ... Yönetiminin davasının kesinleşmiş tahdit haritasının uygulanması ile çözülmesi gerektiği düşünülmeden davalı tarafından karşılık bir dava olmadığı halde, çekişmeli taşınmazın öncesi itibariyle orman olmadığı gerekçesi ile Orman Yönetiminin davasının reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Bu nedenle; mahkemece, davalılar tarafından daha önce orman kadastrosuna itiraz davası açılıp açılmadığı belirlenmeli, açılmamış ise, yürürlükteki yasal mevzuat, AİHS hükümleri çerçevesinde sonuçları davalıya tüm açıklığıyla anlatılmalı, açılmış bir dava var ise bu davanın sonucu beklenmeli ve o davanın sonucuna göre bir karar verilmeli, açılan bir dava yoksa sorunun kesinleşmiş tahdide göre çözümlenmesi gerektiği düşünülmelidir.
SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı ... Yönetimi vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 24/10/2013 günü oy birliği ile karar verildi.